30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 3 Şubat 2017 14 Haftalardır ülke gündeminin baş konusu haklı olarak, büyük olasılıkla Nisan ayının 9 ya da 16’sında yapılacak olan referandum. 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğine ilişkin referandumda yaklaşık 49 milyon seçmen oy kullandığına göre önümüzdeki referandumda bu sayının daha üzerinde seçmen sandık başına giderek “evet” veya “hayır” oyu kullanacak. Tahminler değişik; herkes çevresindeki genel nabzı tutarak bir öngörüde bulunuyor. Ciddiye alınacak, güvenilir kamuoyu araştırmaları henüz açıklanmadı. Gerçekçi olalım, sonuç hayır’ın lehine çıkabileceği gibi evet’in lehine de çıkabilir. HHH Referandum evet ağırlıklı sonuçlanacak olursa Türkiye’nin “her şeye rağmen” demokratik olan rejimi, kurtulması uzun yıllar alacak, İslam ağırlıklı otokratik bir rejime dönüşecektir. Daha önceki kritik dönemeçlerde olduğu gibi bu önemli referandum öncesinde de evet karşıtı parlamento içi ya da parlamento dışı muhalefet güçleriyle sivil toplum kuruluşları, demokratik örgütlenmeler ve girişimler arasında demokratik bir eşgüdüm yoktur. Sevgili Aydın Engin’in dün köşesinde yazdığı gibi muhalif örgütlenmeler “benim hayır’ım, senin hayır’ını yer” havasındadır. Referandum: Öncesi ve sonrası HHH Sonuç ne olursa olsun, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi kendisine ideolojik bir çekidüzen vermelidir. Yoksa yüzde 2327 bandından yukarıya doğru kurtulmasına olanak yoktur. İslam, toplumun ve bireylerin hayatlarını düzenleme iddiasında olan bir dünya görüşü/ideolojidir. Bir ideoloji, ancak karşıt bir ideoloji ile alt edilebilir. Ülkemizdeki güçlenen İslami ideolojinin alt yapısı kapitalizm, üstyapısı ise kapitalizm öncesi üretim biçimi üzerinde oluşan ve ondan devralınan feodal yapıdır. Sosyal demokrasi ise II. Dünya Savaşı’nın öncesi ve sonrasında ortaya çıkarak uzunca bir süre birçok ülkede iktidar olmuş tarihsel bir projedir. Bu projenin amacı/hedefi kapitalizmin restorasyonu, reformasyonu veya anlaşılır bir anlatımla ehlileştirilmesidir. HHH Böyle bakıldığında ki bu gerçekçi bir bakıştır, İslami kapitalist bir altyapıyla ehlileştirilmiş kapitalist altyapı arasında özünde bir fark yoktur ve birbiriyle geçirgendir. Aralarındaki fark üstyapılarından gelmektedir; biri teokratik dolayısıyla aşırı muhafazakâr karakterdeyken öbürü demokratik, özgürlükçü ve çoğulcu karakterdedir. Ne var ki bu üstyapı farkı sosyal demokrat olma savındaki CHP’yi iktidara götürmede yetersiz kalmaktadır. Koşullar aynı olmamakla birlikte muhafazakârlara karşı mücadele etmek durumunda olan Alman, Fransız, İtalyan sosyal demokratlarının ve reformist sosyalistlerin başarısızlıklarının nedeni ellerinde “sosyalizm” gibi şaşmaz bir rehber varken, buna başvurmayıp çözümü kapitalizmin restorasyonunda aramalarıdır. Bu konuya arada bir döneceğiz. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Başkalaşan Türkiye HÜSEYİN ÖZKAHRAMAN CHP Bahçelievler Eski İlçe Başkanı/ Beykent Üni. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, doktora Bugün yaşadığımız ülke, dün gibi değil. Hele hele bundan birkaç yıl öncesi gibi hiç değil. Değiştirildik! 1980’li yıllardan sonra adım adım değişen Türkiye son 15 yılda hızla başkalaştı. Eski bir CIA Türkiye masası şefinin dediği gibi “Yeni bir Türkiye Cumhuriyeti kuruldu”. Bu adamlar zaten bunu her vesileyle her yerde söylüyorlardı. Yeni Türkiye dedikleri şey işte bu olsa gerek. Adaletsizlikler, haksızlıklar ve de yolsuzluk örnekleriyle çoğaltacağımız onca olumsuzluklar, giderek artan baskı ve toplumsal muhafazakârlaşma görünen değişimin örnekleri. Daha özgür, daha eşitlikçi, daha mutlu bir Türkiye’yi savunan milyonlarca laik, demokratik hukuk devletinden yana olanların yaşam alanlarına müdahale her gün giderek artıyor. Tarih affetmeyecek Bir rejim değişikliğiyle karşı karşıyayız. Öyle ki Meclis’ten geçen bu anayasa değişikliği ile referanduma giden Türkiye’de kazara bir de “evet” çıkarsa koca bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasama, yürütme ve yargısıyla bir diktatöre teslim edilecek ve astığım astık, kestiğim kestik, öttürdüğüm düdük diyen zatı muhteremin keyfi yönetimine terk edilecek. Tabii bu sürece öyle kolay gelinmedi. Alıştıra alıştıra geldi gelmesine de tarih bu zamanın böyle işlemesine katkı sunanları, siyasi öngörüsüzlük yapanları, yardım Nâzım’ın dediği gibi tek başına kurtuluşumuzun olmadığını bilerek bugünden itibaren ve daha fazla geç kalmadan ister tek başımıza, ister birlikte herkes bulunduğu mevziden bir direnci ve yeni seçenekleri örgütlemeli. ve yaltaklık yapanları asla affetme Dokuz yaşından beri ailenin bü narken aslanların hareket halinde yecek. yükbaş hayvanlarını gütmek onun ki ışıktan korktuğunu keşfetti ve Kurtuluş yok tek başına göreviydi. Kabilede 69 yaş arasındaki çocuklara böyle görevler ve bunun üzerine çalışmaya başladı. Sonunda, el feneri parçalarından Tıpkı Hitler’e yetkisini devre riliyordu. Önce ateşle ilgili bir çö ve güneş enerjisiyle şarj olan pil den Alman Parlamentosu’nda züm düşündü, çünkü aslanların lerden ürettiği, ‘aslan ışıkları’ adı evet diyen parlamenterler gibi ateşten korktuğunu sanıyordu ama nı verdiği, aslanların yanıp sönen TBMM’deki anayasa oylamasına öyle olmadığını keşfetti. Pes etme ışıkları görünce hızla korkup ka evet diyerek iradelerini tek bir ki di, bu sefer korkuluk kullanmayı çırtan bir çit geliştirdi. Önce kendi şinin emrine verip ülkeyi karanlı denedi. bahçesine, sonra yandaki yaşlı tey ğa sürükleyenler de unutulmaya zenin bahçesine, sonra köydeki di caktır. ğer bahçelere kurduğu bu sistem, Anlatmakla bitmeyen bu sorunlar, bir felaket senaryosu değil. Aslında yaşayacağımız hayatın anekdotlarıdır. Usta Nâzım’ın dediği gibi tek başına kurtuluşumuzun olmadığını bilerek bugünden itibaren ve daha fazla geç kalmadan ister tek başımıza, ister birlikte herkes bulunduğu mevziden bir direnci ve yeni seçenekleri örgütlemeli. Yaşanmış bir hikâyeden bahsetmek istiyorum: Kenya Mesai kabilesinden Richard Tuerre adında bir Tıpkı Hitler’e yetkisini devreden Alman Parlamentosu’nda evet diyen parlamenterler gibi TBMM’deki anayasa oylamasına evet diyerek iradelerini tek bir kişinin emrine verip ülkeyi karanlığa sürükleyenler de unutulmayacaktır. bir süre sonra bütün Kenya’da uygulanmaya başladı. Sadece aslanları değil filler, leoparlar, çıyanları da bu buluşu sayesinde kaçırdı. Dbuelnmeanlmıyeızmiş yollar İşte bu hikâyenin gerçek sahibi Kenyalı 13 yaşındaki Richard gibi yeniyi ve hiç denenmemişleri bularak kendimizi, düşünce tarzımızı, ideolojik, politik, örgütsel yapılarımızı yenilemek ve mücadeleye hazırlamak zorundayız. çocuk, gergedan, zürafa, aslan gibi Zorbalığa ve karanlığa karşı, ül vahşi hayvanların yaşadığı bir mil kesini seven yurtseverler olarak li parkın yakınında bir köyde yaşıyordu. Bu köy çok korunaklı olmadığından tek geçim kaynakları olan hayvanları, aslanlar ve vahşi hayvanların saldırılarına maruz kalıp telef oluyordu. Köylüler milli parktan gelen vahşi hayvan saldırılarına karşı çareyi onları öldürmekte buldular ama saldırılar yine devam etti. Bir gün Richard Tuerre sabah kalktığında tek varlığı olan boğasının bir aslan tarafından parçalanarak öldürüldüğünü gördü. Çok üzülen çocuk, ne yapacağını düşünmeye başladı. Yaratıcı ışıklar Ancak aslanlar akıllıydı, ilk gün gelip saldırmadan geri döndüler, ikinci gün ise korkuluğun hâlâ aynı yerde durduğunu görünce bunun hile olduğunu anlayıp çiti aşarak inekleri öldürdüler. Richard elektrikli aletlerle oynamayı seviyordu, onları parçalara ayırıp tekrar birleştiriyor ve yeni şeyler deniyordu. Araba yedek parçalarından fanlar yapmıştı ve daha birçok ufak tefek buluşu vardı. Bir akşam ahırda el feneriyle oy zulme inat sokaklarda, meydanlarda, her düzlemde ve toplumsal hayatta bir arada olmayı, sevgiyi, dayanışmayı ve birleşmeyi çoğaltmalıyız.   Ölsek de kalsak da, ülkesi için dövüşen nice 6878 kuşağının devrimci önderleri, aydınları; Taksim Gezi direnişinin sembol gençleri gibi, demokrasi ve özgürlükler uğruna ülkemiz için mücadele etmeli, tam bağımsız Türkiye’yi hep birlikte yeniden inşa ederek ‘hayır’lamalı, Mustafa Kemal’in çizdiği yolda yürümeye devam etmeliyiz. 3 ŞUBAT 2017 SAYI: 33357 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.23 06.07 06.29 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.06 13.28 16.11 07.46 13.12 15.58 08.06 13.35 16.24 Akşam 18.34 18.21 18.47 Yatsı 20.03 19.48 20.12 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] [email protected] yorum TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ ‘Pseudosultan (!)’ Ülkemiz “AKP” iktidarınca, daha yerinde bir deyişle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyib, hem de Başbakan Recep Tayyib tarafından dünyanın fokur fokur kaynadığı şu sırada “Referandum” sürecine sokuldu. Halkın kanısını (kanaatini) “yoklama”, halka da kanısını “belirtme” olanağı sağlayan “Referandum”un, “demokrasi”nin temel kurallarından olduğu, “evet”, ya da “hayır” yanıtlarıyla “demokratik” hakkını kullandığı bilinir. Kuşkusuz bu iki yanıtın “eşit” değerde olduğu da bilinir. Bilinmesine bilinir de, toplumun değerlendirmesi istenen konu, “demokrasi”yi “yok” edecek bir içerikte olsa da yine “Referandum”a götürülmesi demokrasi gereği mi oluyor? Olmalı mı? “Demokrasi”nin temel koşullarından olan “erkler ayrımı”nı, “yasamayürütmeyargı” erklerini, “tek kişi”nin tasarrufuna bırakan “Başkanlık”, dahası hem “Başkan”, hem de “Partili Cumhurbaşkanı” olması istenen “tek adam rejimi” için de uygulanması “demokrasi” bağlamında kabul görür mü? Görmeli mi? Bu durumda verilecek “evet” ya da “hayır” oyları eşit değerde olabilir mi? Üstelik bu “üç erk”in de avucuna bırakılması istenecek o “tek kişi”nin dile getirdiği, “referansımız İslam, hedefimiz İslam Devleti” vurgusuyla “dinsel bir düzen” peşinde olduğu da bilinir. Dolaysiyle istenen “Başkanlık”, Anayasasında “laik bir hukuk devleti” olduğu yazılı ülkemiz için, bir “rejim değişikliği” değil de nedir? Öte yanda bu “üç erk”in, tek kişinin tasarrufunda olması, “Osmanlı Sultanları”nda günümüzün “Pseudosultan”ı gibi değil “gerçek” Sultanlarında bile görülmediği sık, sık dile getiriliyor; ayrıca onlar “16. yy” beri “Halife”dirler. Bu bağlamda en çok verilen örnek, “1808”den 1839’a dek Osmanlı Hükümdarı olan “Sultan İkinci Mahmut”tur. Yüzyıllar boyunca “dinsel yasalar” (şeriat), “Padişah Yasaları” ile yönetilen “Osmanlı Devleti”nde, bu iki kaynağa dayanmayan yeni yasaların yapılması için “bağımsız” bir “kurul” oluşturur Sultan İkinci Mahmut. Peki ne demekti bu? Yeryüzünde “Allah”ın vekili olan “Halife”nin yetkisine iradesine şimdi bir kurul, “ortak” oluyordu... Evet açıkça öyleydi. Oysa bugün, “laik, çağdaş” bir yönetimin geçerli olduğu “21. yy Türkiye”si, bu “erkler yarımı” düzeni yerine , bu “üç erk”i de bir kişinin avcuna bırakılması için bir “Referandum”a doğru koşturulmuyor mu? Ne dersiniz? Öte yandan, Erdoğan’ın, “Elhamdülillah şeriatçıyım!” ardından, “Müslümanım diyenlerin şeriatçıyım demesi de gerekir!” söylemleriyle dile getirdiği “şeirat”ın, Osmanlı Devleti’nde, “18. yy”da yavaştan yavaştan başlayan; “19. yy”da kimi konularda iyice beliren yenilenmesinin, “zamanın değişimiyle hükümlerin değişimi inkâr olunamaz!” gerçeğiyle ortaya konduğu da bilinir. (Mecelle, madde 39) Dahası, İslam’ın doğuş yıllarında da ister istemez gitgide artan günlük yaşamın ihtiyaçlarını, Peygamber’in “Hadis”ler ile çözümlediği, bunların daha sonra da sürdüğü bilinir. “9. yy”da, “Hadis”leri toplamak isteyen din bilgini “Buhari” on binlercesiyle karşılaşınca şaşırır. (*) Bilindiği gibi bunların yedi biniyle ünlü “Sahihi Buhari”yi oluşturacaktır. İslam kısa sürede, Asya’ya, Ortadoğu’ya, Afrika’ya yayılınca da buralardaki halkların geleneklerinin de dikkate alınması gereği yine “Mecelle”nin “45. maddesi”nde yer alacaktır. Görüldüğü gibi değerli dostlar, “şeriat”ın güncel yaşamı düzenleyen “Feri Hükümler”i hep değişmiştir; çünkü temeli “değişim”e dayanan insan yaşamının, değişmezlerle düzenlemesi yüzlerce yıl boyunca olamadığı gibi bugün de olamaz; öyle değil mi? Bugün bir “Arap Şeriat”ndan, bir “Afgan Şeriatı”ndan, bir “Katar Şeriatı”ndan söz edilebilir; bu ülkelerdeki yaşamlar ortada; dolaysiyle Erdoğan’ın istediği “şeriat” hangisi diye insan ister istemez düşünüyor... Ne dersiniz? (*) Ord. Prof. S. Ş. Ansay, “İslam Hukuku”, Ankara (1953) Dr. Muammer Velidedeoğlu anıldı Türkiye’nin öncü anayasa hukukçularından ve gazetemizde 50 yıl boyunca köşe yazısı yazan Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun oğlu Dr. Muammer Veldet Velidedeoğlu ölümünün 1. yıl dönümünde ailesi ve sevenleriyle anıldı. Velidedeoğlu 81 yaşındayken 2 Şubat 2016 tarihinde hayata gözlerini yumdu.Galatasaray Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi mezunu Velidedeoğlu Almanya’da da hekimlik yaptı. 1999 yılında Türkiye’ye dönen Velidedeoğlu İstanbul’da da yoğun hizmetler verdi. Velidedeoğlu’nun ozon tedavisi üzerine çok sayıda çalışması bulunuyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle