22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 20 Şubat 2017 söyleşi KEMAL GÖKTAŞ kemal.goktas@cumhuriyet.com.tr EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 11 zor soru Rövanş korkusu olmazsa AKP’den destek çekilebilir Sosyolog Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun: Hayır oyunun çıkacağını anladıklarında ne yaparlar, ne ederler bilmiyorum ama yaptırmazlar. Özellikle son 12 yıldan beri AKP güçlü bir iktidar değil. Barış İçin Akademisyenler bildirisini imzalayan çok sayıda öğretim üyesinin üniversitelerden ihracı, bazı yandaş kalemlerin dahi tepkisini çeken bir “aşırı”lık olarak tartışılmaya başlanmıştı. Referandum için meydanların hareketlenmeye başlaması ile imzacı akademisyenler konusu aynı zamanda genel demokrasi tartışmalarının da önemli bir gündem maddesi oldu. Ancak Cumhurbaşkanı’nın “İşlenilen suçlardan dolayı eğer siyasetçi bedel ödüyorsa, bürokratlar, teknokratlar bedel ödüyorsa, profesör, doçent veya doktor olanlar bedel ödemeyecek mi?” sözleri de ‘geri dönüş’ umutlarının en azından kısa vadede mümkün olmayacağı görüşünü pekiştirdi. KHK ile ihraç edilen Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi ‘muhriç’ (ihraç edilen) Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun ile akademiyi ve referandumu konuştuk. n Akademisyenlerin görevi bu tür metinlere imza atmak mıdır? Bilim üretmek değil midir? Güneydoğu’daki operasyonlar üniversiteyi niye ilgilendiriyor? Bugün geldiğimiz noktada üniversitede bilim üretimi ortadan kaldırılıyor. Güneydoğu’da insanlar ölürken, savaş koşulları varken, üniversitelerde ifade özgürlüğü ve akademik özgürlük yokken biz burada oturup bilim üretemeyiz. İkincisi, akademisyen memur değildir. Toplumsal gündeme müdahale eden, etmesi gereken; gündeme ilişkin yorumlarda bulunan ve düzeltilmesi için uğraşan insandır aslında. Her tanrının şeytanı var n Niye? Akademisyenleri diğer mesleklerden ayıran ne? Ben buna aydın olmak diyorum. Öğretmen de aydındır, doktor da aydındır. Gramsci’nin kullandığı anlamda kullanıyorum. Aydınların işi de toplumsal sorunlarla ilgili tartışmak ve düşünmektir. Bu olmadığı zaman bilim üretmek, söz konusu olmaz. Sivil toplumu ortadan kaldırırsanız faşizan toplumun önünü açarsanız. Bilim üretiminin koşulları ortadan kalkıyor. Sadece üniversitede değil, üniversitede dışında da kalkıyor. O yüzden attığımız imza sadece barış istemek değil, aydınların toplumsal bir soruna müdahalesi anlamında önemliydi. n Akademisyenler bu tür bildirileri çokça imzalarlar. Bu kez ne oldu da iktidar böyle bir şiddetli tepki gösterdi? Tayyip Erdoğan çıkıp konuşmasa yine bir şey olmazdı. Ama asıl şey, Güneydoğu’daki savaş ortamı keskinleşince imzalar, politikalarını sürdürebilmek açısından biraz problemli oldu. Her tanrının şeytanı vardır. Şeytanı gösterir tanrıyı kutsar. Her devletin de bir teröristi vardır. ABD, koskoca İran devletini terörist ilan ediyor. Devletin çapına göre değişir bu. Türkiye bu kadar boyutlusunu yapamaz ama ancak NECATİ ‘İktidar, Siyasal ve SAVAŞ Dil Tarih’i kapatabilir’ Barış bildirisine imza atan sosyolog Doç. Dr. Mustafa Kemal Coşkun, KHK ile Ankara Üniversitesi DTCF’den ihraç edildi. işte imza atan akademisyenleri filan terörist ilan edebilir. n Bir terör sorunu da var ama.. Söylediğimiz şey bu zaten. Bunu savaşarak çözemeyiz. İnsanları öldürerek terörü çözemeyiz. Niye PKK’yi eleştirmiyorsunuz deniliyor. Ben KCK’ye vergi vermiyorum, onun yöneticisini seçmiyorum ki. Bu vergi verip yöneticisini seçtiğim bu devlete sesleniyorum. Bu savaşı böyle sürdürürsen birçok asker, polis, PKK’li ölecek ve sorun çözülmeyecek. 40 senede çözülmedi. Bunu devletten istemek de bizim hakkımız. Hayır, yarılmayı artıracak n Türkiye toplumunun geniş bir kesiminin, ‘hayır’ verenlerin neredeyse teröristlikle suçlandığı bir manzara var. 15 Temmuz’dan itibaren hukuksuzluk söz konusu. Soruşturma açarsın, ifadesini alırsın, suçlu bulursan atarsın ama KHK’yle kimseyi atamazsın. Sadece burada değil, birçok alanda hukuksuzluk söz konusu. Ama bu böyle gitmez. Anayasalar toplum sözleşmesidir bir yerde. Dolayısıyla herkesi bağlar. O yüzden hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünden bahsederiz. Bütün bunları ortadan kaldırırsanız devletin çökmesi dediğimiz şeyi yaşarız. Şimdi tam da bunu yaşıyoruz. Kurumlar yarılmış, ordu yarılmış, devletin bütün kurumları yarılmış. Bir çöküş durumunu yaşıyoruz. Hukuksuzlukla, hukukun olmadığı ortamda nereye kadar gidebiliriz? n İktidarın yeni bir hukuk yaratma amacı yok mu? Kendisinin yapacağı anayasa uyacaklarını mı zannediyorsunuz? Toplumda bu iktidarın seçimle gitmeyeceği yönünde bir tartışmaya vardı iş. ‘Hayır’ oyunun çıkacağını anladıklarında ne yaparlar, ne ederler bilmiyorum ama yaptırmazlar. Ama bence hayır çıkacak. AKP içindeki yarılmayı net biçimde gösterecek hayır oyları. AKP’nin yarılmasını çok daha hızlandıracak. Gerçekten güçlü bir iktidar değil AKP. Özellikle son 12 yıldan beri. Aslında iktidarını kaybetmesi çok zor değil. Dolayısıyla sonucun hayır olması AKP’deki yarılmaları hızlı bir şekilde artıracaktır. O yüzden “hayır” çıkması tüm halkımızın yararına olur diye düşünüyorum. Birikmiş konular korkutuyor nAKP seçmeni neden hayır desin ki? AKP yüzde 45 aldı ise bunun en azından yüzde 10’unun hayır diyeceğini düşünüyorum. Çünkü AKP’ye İslamcı bir parti diyemem aslında. İslamcı olma özelliği, özellikleri arasında 10. sırada yer alır. Asıl özelliği neoliberal parti olmasıdır. Dolayısıyla AKP’ye oy verenlerin hepsi İslamcı diyemeyiz. Belki kiminin çıkar ilişkileri vardır. Ekonomik çıkar ilişkileri dışında İslamcı olanlar, evet diyecektir kuşkusuz. Ama bütün seçmen İslamcı sa iklerle oy vermedi. Dolayısıyla bu iktidarın yetkilerini tek bir kişiye verilmesinden rahatsız olacak insanlar olacaktır. Belki bunların oranı yüzde 10’un da üzerindedir. n Bu iktidarın her ne olursa olsun kalıcı olacağı şeklinde bir yargı ve bunun muhalif kesimlerde yarattığı bir umutsuzluk da var. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? Vaziyet kötü ama çok umutsuz değilim. Bu iktidarın muhalefete düşmesi çok zor değil. Referandumdan hayır çıkması bunu tetikleyebilir. Bir meşruiyet krizi var bu iktidarın. Ekonomik kriz çıkabilir. Bütün bunlar iktidarın değişmesinin önünü açabilecek olgular. Yalnız bu olurken siyasetin seyrinde gitmesi ve ülkenin çok büyük sıkıntılar yaşamaması için CHP’nin iktidara destek veren kesimlere bir şey olmayacağının garantisini vermesi gerekir. Çünkü iktidara destek verenler, AKP’nin gitmesi halinde, bu iktidarın muhaliflere yaptıklarının bu defa kendi başlarına da gelebileceği korkusu yaşıyor. Bu korku aşıldığında, rövanşizm endişesinden kurtulduklarında iktidara olan desteklerini her an çekebilirler. Bu desteğin bu kadar sürekli olmasının bir nedeni de bu. Ne AKP’yi ne Erdoğan’ı çok sevdikleri için ve her yaptıklarını doğru buldukları için destekliyor insanlar. Çok fazla birikmiş konu var ve bunları temizlemek mümkün değil diye düşünüyorlar. Bu kesimler bu konuda ikna edilirse umut daha da artar. Ankara Üniversitesi, imzacı akademisyenlere yönelik olarak diğer üniversitelerden farklı bir performans sergiledi. Ankara Üniversitesi, akademisyeni memur sayan, dolayısıyla biat eden, hiçbir şeye itiraz edemeyen, oturup nasıl olacaksa bilim üreteceğini varsayan bir zihniyete sahip. Bakın ODTÜ’ye, Boğaziçi’ne, oradan atılan var mı yok! Belki oraya da gelecek ama şimdi yok. Rektörler belirleyici burada. Bizim rektör ve üniversitenin genel öğretim üyeleri de maalesef böyle bir memur zihniyetine sahip. Yoksa itiraz ederlerdi en azından. Rektör Erkan İbiş’in özel bir yeri de var. YÖK bile açıklama yaptı, “Bizim bir ilgimiz yok bu atılmalarla, rektörlerin denetimleri içinde oldu” diye. n Erkan İbiş niye böyle davranıyor? Korkuyor. n Niye korkuyor, korkması gereken bir şey var mı? Görevden alınmaktan falan... Siyasal ortamdan kaynaklı bir korkusu vardır. Ama ikinci olarak belki de milletvekili filan olmak istiyor. Rektörlük bitiyor çünkü. Bu dönem son dönemi. Milletvekili olurum ya da bir şeyin başına geçerim diye düşünüyor herhalde. Ya da başka bir korkusu var. AKP’den çok AKP’ci tavırlarını görünce akla başka şeyler geliyor. Ankara Hukuk Fakültesi Dekan Vekili hakkında açılmış FETÖ soruşturması var ve hâlâ görevde. Hakkâri Üniversitesi eski rektörü, FETÖ’den gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Şimdi Ziraat Fakültesi’nde dekan yardımcısı oldu. Tüm bunlar duruyor, FETÖ’yle, şununla bununla hiçbir ilgisi olmayan barış için imza atmış insanlar üniversiteden atılıyor. Dil Tarih’te FETÖ’cü diye tasfiye edilen kimse yok. Bir iki hoca, bir derneğe üye oldukları için atıldı. Onun dışında tasfiye edilen 12 kişinin tamamı imzacı sadece. İbiş’in sıra dışı performansı n FETÖ’cüler var ve tasfiye edilmiyor mu? Olabilir. Erkan İbiş’in sıra dışı bir perfor mansı var bu atılmalar konusunda. Başka üniversitelerin rektörlerini arayıp “Siz niye atmıyorsunuz?” dediği iddia ediliyor. Çıkar ilişkisi var iktidarla ya da sahiden çok korkuyor. Korkmasını anlarım insani olarak ama istifa et o zaman. Twitter’a filan yazdıklarıyla tamamen iktidara angaje olan birini görüyorsunuz. Oysa Müslüman biri, insanların ahını almaktan korkması gerekir. n İktidarın amaçladığı nasıl bir üniversite? Üniversiteleri iktidara hizmet eden birer kuruma dönüştürmek istiyorlar. 2002’den 2016’ya kadar, üniversitelere müdahale etmediler ama artık üniversiteye geldi sıra. Çünkü bütün kurumları kendilerine bağlamak istiyorlar. Yargıyı filan hallettiler. Çok mimlenmiş SBF, DTCF gibi fakülteleri kapatacaklar ve Ankara’daki Sosyal Bilimler Üniversitesi bünyesine alacaklar. O üniversitenin yapısı da tamamen iktidarca belirlenecek. ODTÜ’ye, Boğaziçi’ye de müdahale edecekler. Bu belki birkaç yıl sürecek, belki hemen yapacaklar, bilemiyorum, ama yapacaklar. Bütün bunlar siyasal dengeyle ilgili. Elbette bunları yapabilmelerini engelleyebiliriz de, bunu ancak mücadele edersek yapabiliriz. Maddi çıkarlar aracılığıyla rıza üretiyorlar n Bir politik dönüşüm yaşıyoruz. Sermaye bunu istiyor mu? İstemiyorsa niye karşı çıkamıyor? Sermayenin iradesi hilafına mı oluyor bunlar? Muhafazakâr burjuvazi ile Batıcı laik burjuvazi arasında bir savaş, toplumun hiçbir kesiminin kendisini dışarıda tutamayacağı derecede şiddetlendi son zamanda. AKP özelleştirmeler ve başka yöntemlerle muhafazakâr sermayeyi güçlendirdi. Yani hem ekonomik çıkar çatışması var hem de siyasal iktidarı kim elinde tutacak çatışması var. Hem de ideolojik, kültürel alanda bir çatışması. Marks, “Bir toplumdaki egemen fikirler, egemen sınıfın fikirleridir” der. Hangi sermaye kesiminin fikirleri egemen olacak çatışması var. AKP, 2013’ten sonra iktidarda kalmanın yollarını aramaya başladı. Dolayısıyla düne kadar bundan nemalanmış muhafazakâr sermaye de kendi iktidarı için kaygılandı. n Batıcı burjuvazi başkanlığı destekliyor mu sizce? Normalde Batıcı laik sermaye faşizan bir rejim istemez. Hiçbir yerde istemez, sadece Türkiye’de değil. Mecbur kaldığı zaman ama destekler, tıpkı Almanya’da Hitler’i desteklediği gibi. Şu an ekonomik bir kriz var. Halihazırda, burası önemli bence, dünyada, sadece Türkiye’de değil, bu ekonomik krize çözüm bulamadılar. 1974’teki ekonomik krize çözüm bulunmuştu ama şimdiki krize halen çözüm bulunabilmiş değil. Bugünkü krize çözüm benim ekonomik milliyetçi dediğim bir ekonomi politikasıyla olabilir, yani her ülkenin kendi burjuvazisini kalkındırmaya yönelik politikalar uygulaması, bir taraftan da işçi ve emekçi sınıfları hem ücret hem örgütlenme vb. açılarından baskı altına alması. Buradan bir Keynesçilik bekleyenler fazlasıyla yanılır. nSermaye ABD’de, Rusya’da, Türkiye’de benzer eğilimler mi gösteriyor? Kriz dönemlerinde toplum hem politikleşir hem kutuplaşır. ABD’deki Trump seçimi örnek olabilir. Ama dikkat edin Trump’ın karşısına Sanders çıktı. Sanders önemli bir isimdi. Aday olamadı, Clinton’u geçemedi ama hatırı sayılır bir oy aldı. Kendisine sosyalistim demesine rağmen bu oyu aldı. ABD’de bu çok zordur. Fransa’da Le Pen yükseliyor ama sol da yükseliyor. İspanyada Podemos, Yunanistan’da Altın Şafak karşısında Syrzia yükseliyor. Hem sol, hem sağ kriz dönemlerinde yükselir. Sola ihtiyaç var n AKP 14 yıldır iktidarda ama hâlâ güçlü. Toplumsal rıza nasıl üretiliyor? Bir sürü ekonomik çıkar ilişkisi var. Cemaatler artık insanların sadece manevi ih tiyacını karşılamıyor, aynı zamanda ve daha da önemlisi maddi ihtiyaçlarını karşılıyor. Din ve milliyetçilik, maddi çıkarların aracılığıyla rıza üretiyor. Sadece dinle, dindarlıkla bu rıza üretilmiyor. n Kilitlenen siyaseti aşmanın yolu da sınıf politikalarından mı geçiyor? Sol böyle bir politikayı üretmek zorunda. Bir taraftan sınıf meseleleri var, sınıf hareketleri, sınıf çıkarları var. Bir taraftan kimlikler var. İnsanlar mesela Alevi, kadın, Kürt oldukları için de ezildiklerini düşünebilirler. Dolayısıyla böyle düşünen insanları bir taraftan da sınıf çıkarları ile bir araya getirecek, etkileşimlerini sağlayacak ve buna yönelik politika üreten bir sola ihtiyaç var. Sadece kimlik politikası ile ya da sadece sınıf politikası ile de olmaz. Bunları birleştirecek bir araya getirecek, işçi sınıfı önderliğinde bir araya getirecek bir sol politikaya ihtiyaç var. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle