28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 15 Şubat 2017 10 Bir yılan hikâyesi: Şu bizim iddianame Cumhuriyet’ten 10’u tutuklu, 2’si tutuksuz 12 şüpheli iddianame bekliyor. Yani soruşturmayı yürüten savcının, tutuklama isteyecek kadar ciddi “suçlar” bulduğunu düşündüğü iddianamesini... Ama yazmıyor. Yoksa yazamıyor mu ? O soruşturmada savcılara ifade verenlerden biri benim. O yüzden dosyayı iyi biliyorum. 250 lirayı 250 bin lira göstermek gibi bazı aptalca hileleri bir yana bırakırsak cevaplamamız istenen soruların özü özeti tek cümledir: Cumhuriyet gazetesinin çizgisini niye değiştirdiniz? Bu soru bir önkabule dayanıyor. Savcıya göre Cumhuriyet gazetesi yayın çizgisini değiştirmiş? Peki, tutun ki değiştirmiş, bunun için savcılardan ya da birilerinden izin almak filan mı gerekiyordu? Yayın çizgisini değiştirmek gibi bir suçun hukukta herhangi bir yeri olabilir mi? Kaldı ki yayın çizgisi üstüne savcılığın soruları “savcı tanıklığı”nı kabul etmiş ve o tanıklıkta kendi ideolojik saplantıları ile Cumhuriyet’in yayın çizgisinin uyuşmamasından dolayı “muhbirlik” gibi bir onursuzluğu seçmişlerin sayıp döktüklerinden ibaret. Bir de birkaç gazete yazısı ile eski bir Cumhuriyet çalışanının attığı tweet, savcının elinde suçlama kanıtları oluşturmuş. Savcıya göre bu “suçlar” o kadar ağırmış ki 10 arkadaşımızın tutuklanmasını talep etmiş; tutuklama aygıtına dönüşmüş sulh ceza hâkimlerinden biri de bu talebi “münasip” bulmuş. Gel gör ki bir türlü iddianame yazılmıyor, yazılamıyor. Ya bir talimat bekleniyor, ki umarım böyle değildir ya da ciddiye alınacak bir iddianame yazmak için elde veri yok... O yüzden bir türlü yazılamıyor... HHH Buraya kadar bir özet idi ve sadece okura hatırlatmak için yazıldı. İşte bizim iddianameyi yazmayan savcı önceki gün yargıç karşısında idi. Hem de yasa gereği herhangi bir ağır ceza mahkemesinde değil, Yargıtay’da, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde. Dünkü Cumhuriyet’te haberi ayrıntısı ile okudunuz. Okumadıysanız bulup okuyun. Çok eğlenecek ve çok öfkeleneceksiniz. Bizim soruşturmada savcı olan zat dünkü duruşmada, “Selam Tevhid kumpası” diye anılan bir davada sanık... Bu ayrıma dikkat edin lütfen. Bizler henüz şüpheliyiz. Bir iddianame yazılırsa ve o iddianame ağır ceza mahkemesinde kabul edilirse “şüpheli”den “sanık”lığa terfi edeceğiz. Oysa “bizim” savcı yargılandığı Selam Tevhid davasında çoktan sanıklığa terfi etmiş durumda. Hem de hakkında iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen bir sanık. Hakkında düzenlenen iddianame mahkeme tarafından ciddiye alınmış, kabul edilmiş de yargılanıyor. Önceki gün Yargıtay yargıçlarının karşısında iddianameye cevap verdi, yani iddialara karşı kendini savundu. Öyle bir savunma ki öfkeden kıpkırmızı mı kesilirsiniz, gülmekten karnınız mı ağrır, bilemiyorum. “Bu imza sizin” mi diye soruluyor. Cevap: Bilmiyorum... “Kız kardeşiniz Cemaat’e ait bir dershanede öğretmenlik yapıyor muydu” diye soruluyor. Cevap: Bilmiyorum. HHH Eğer şu bizim iddianame yazılır da bizler bir ağır ceza mahkemesinin karşısına çıkabilirsek, orada bize gazetenin yayın çizgisi, attığımız başlıklar, yaptığımız haberlerle ilgili ne sorulursa sorulsun cevabımız asla ve asla “Bilmiyorum” olmayacak... Çünkü biz Cumhuriyet’in ilkelerini, demokrasiyi, özgürlükleri, laikliği ve halkın haber alma hakkını savunmanın suç olmayacağını, olamayacağını biliyoruz. Hem de çok iyi biliyoruz. l GEZİ GAZİSİ SARIKAYA: Delillerin imhası resmi yazışmalarda Gezi Parkı gösterileri sırasında polisin attığı gaz fişeğinin gözüne çarpması sonucu tek gözünü kaybeden Erdal Sarıkaya’nın kendisini vuran polislerin ortaya çıkarılması ve cezalandırılması istemiyle açtığı dava 3 yıldır soruşturma aşamasından bir adım ileri gidemedi. Olay sonrasında savcılık tarafından söz konusu polislerin tespit edilmesi istemiyle yazılan her yazıya, Emniyet tarafından “Görevli listesinde yok” yanıtı verildi. Sarıkaya, savcılığın A113 ve A 132 kask numaralı polisler ile A012 ve A091 kask numaralı zet (gaz bombası atan silah) kullanan polislerin kimliğinin tespit edilmesi istemiyle yazdığı 2014 ve 2016 tarihli iki ayrı yazıya, Emniyet tarafından farklı yanıtlar verdiğini belirtti. Savcılığın emniyet’e yazdığı yazıya Emniyet tarafından “kayıtlar bulunamadı” yanıtı verildiğini söyleyen Sarıkaya, “Daha önceki yazışmalarda ise emniyet kayıtların imha edildiğini söylüyor. Bu iki ayrı yazışmayla emniyetin söz konusu polislerin kimliğini sakladığını görüyoruz. Emniyet’in delilleri imha ettiği resmi yazışmalara yansıdı” dedi. l ALİ AÇAR / İSTANBUL haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Kardeşlerim, 1915’ten bu yana en büyük yıkım Güneydoğu’da yaşandı. Hem 80’lerde hem şu son birkaç yılda. Ama bunu siz zaten biliyorsunuz; o zaman henüz hürriyetiniz tamdı; hepimiz gibi dünyanın basını en özgür ülkesinde yaşıyordunuz. Şimdi 100 günü aşkın içerdesiniz. Oh, ne ’lâ! Haber peşinde koşmak yok. Gazete yapmak yok. Orada suç da işleyemezsiniz artık. Ahmet Şık da eklendi mevcuda. Daha ne? Öteden beri bir soru kurcalar aklımı: İşsiz olmak mı daha kötü, işsiz kalma korkusu mu? İşsiz kalma korkusu ağır basar çoğu kez. O korku insana çok şey yaptırır. Bunu bir benzerini şimdi tüm ülkede, çoğu insanda görüyoruz. İçeri girme korkusu neler neler yaptırıyor çoğuna. Siz içerdesiniz, öyle bir korkunuz yok. Bir “Oh, ne âlâ,” daha… HHH Sizlere biraz bizim buralardan haber vermek isterim. Bir kere, genel olarak her şey yolunda. Anayasa tamam. İlgili makamda, yani asıl sahibinde onay bekliyordu, onaylandı. Yazarların suç işlemesini önlemek için kitaplar daha basılmadan yasaklanıyor. Her ihtiyaca göre KHK’ler fayrap. KHK diyorlar, kanun hükmünde kararname. Yani bildiğimiz ferman. Sorgulanamaz. Hikmetinden sual olunamaz. Bazı arkadaşların buna aklı yetmiyor. Benim yetiyor. Sizin de aklınız artık yetiyordur ama bakın anlatayım. Ben öteden beri iyi bir diktatörürün gelmesini özler, beklerim. Hayat kolaylaşır. Her şey daha kolay, daha çabuk olur. ‘Dışarı’dan ‘içeri’ye mektup Ve her şey, elbette, halkın yararına olur. Kanun hükmünde kararname kanunun yetmediği durumlarda çok işe yarar. Örnekse, KHK Gülenci olmak iyidir der, Gülenci olmak iyi olur. Gün gelir, KHK, Gülenci olmak FETÖ‘cü olmaktır, FETÖ’cü olmak ÖCÜ olmaya denktir, kötüdür, der, FETÖ’cü olmak ÖCÜ olur, kötü olur. Tıpkı, mevcut anayasa eğer başkanın niyetine, etkisine, yetkisine, ehliyetine yetmiyorsa, ne yaparsanız, başkanı, pardon, anayasayı değiştirirsiniz, olur biter. Tıpkı KHK gibi, kanun yetmiyorsa KHK, anayasa yetmiyorsa... Şimdi, bunları kavrayamazsak eğer, başkanlık sisteminin erdemlerini, artamlarını da kavrayamayız. O zaman ne yapmak gerekir? Bunları kavramak, kavratmak. Nasıl yani? Her yolu kullanarak. Tekbirle –pardon, mille pardon, takbihle, tekdirle, yetmedi, patakla kötekle. Şehriniz İstanbul’dan gazetelerde, televizyonlarda görülmeyen bazı haberleri de bilvesile sizlere iletmek isterim: Boğaz’ı denizaltından geçiş 24 saat mümkün oldu. İyi haber. Çamlıca Camii tamamlanıyor. Eskiden Çamlıca’nın 3 gülü vardı, bu selatin camiin 6 minaresi var. Ve Boğaz’dan fevkalade görünüyor. Bir aksilik, Küçük Çamlıca Tepesi’ne heyula gibi, gudubet bir kule dikiyorlar; korkarım Büyük Çamlıca’daki büyük camiden daha büyük olacak, onu bastıracak. Buna izin verilmemeli. Verilmeyecektir. Galataport’ta işler yürüyor. Kazıklar çakılıyor. Aynı hal Kabataş önlerinde de var. Orada da kazıklar. Galata’ya kruvaziyer, Kabataş’a vapur, motor uğramaz oldu. Galata’ya Port, Kabataş’a Martı konacak. Denizler kruvaziyer, vapur, motor dolacak. Hemen her gün Haydarpaşa önünden geçiyorum. Orada, tarihi garın o yürek yakan terk edilmiş görüntüsü yetmezmiş gibi, şimdi buna bir de limanın terk edilmişliği eklendi... ki yürek dayanmaz. Limandaki bu ölümcül ıssızlığın liman faaliyetlerinin başka yerlere nakledilmesinden doğduğu söyleniyor; umuyorum ki inşallah doğrudur. O söylenti inşallah doğrudur da, Kapalıçarşı, İstiklal Caddesi, Bağdat Caddesi, Mahmutpaşa, Laleli muhitlerindeki menhus hareketsizliği ne yapacağız? Güneyden de çığlıklar geliyor. Binlerce turistik gezi teknesinin, otelin, apart otelin, pansiyonun geçen yaz gibi bir mevsimi daha kaldıramayacakları söyleniyor. Tümü de banka borçlu. Ve ne yazık ki 2017 de kayıp yıl gibi duruyor... Daha yazılacak çok şey var, Varlık Vergisi, pardon, Varlık Fonu gibi... O da bir tür KHK, sorgulanamıyor. Ama bu kadar bilgi/haber yeter; faz lası şimdi Silivri’de size, aç insana patlıcan oturtma yedirmiş gibi olur, midenize oturur. Boğaz’ı kat ederken akla neler geliyor... Bu suları Konstantin gördü. Jüstinyen gördü. II. Mehmet, I. Süleyman gördü. Onlar artık yok ama Boğaz’ın suları akmaya devam ediyor. Kardeşlerim, O Hal geçer, bu hal geçer; … kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir. Boğaz’da sular akmaya devam ediyor kardeşlerim. HHH (Nâzım Hikmet’in Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler’ine ilaveten) 1970 Ekim’inde askere gitmeden bir ay kadar önce Ulus’tan Arnavutköy’e inen yolun üstündeki Ayazma’da akşam rakısındaydık, Mengü Ertel, karısı Ülfet, ben. Masada yığılıp kaldım. Altlı üstlü kanama, ülser kanaması. O halde askerlik, Polatlı Topçu Okulu. Kış kıyamet. Berbat yemekler. Saatlerce talim. Altı ay sonra iyileşme: Tam şifa. O gün bugün ne ülser, ne kanama… İyileşme teşhisi: Düzenli hayat, düzenli idman, sorumsuzluk… Yani? Sizin işiniz gazetecilik. Bunu yapamadığınıza göre, sorumlu değilsiniz. Spor. Düzenli beslenme. Sorumsuzluk. Her derde deva… Şık için Çağlayan’a FETÖ ve PKK propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan muhabirimiz Şık, FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan Odatv davasında bugün hakim karşısına çıkıyor Haberleri ve Twitter paylaşımlarıyla FETÖ/PDY ve PKK propagandası yaptığı iddiasıyla tutuklanan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık, bugün Oda tv davasına katılmak üzere Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne getirilecek. Saat 10.00’da başlayacak duruşma için 09.30’da Çağlayan’da buluşmak üzere çağrı yapan Şık’ın gazeteci arkadaşları üç video yayımlayarak “Odatv davası bitiyor, kumpas sürüyor. Susmadık, susmayacağız! Ahmet çıkacak yine yazacak!” dedi. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazetemiz muhabiri Ahmet Şık bugün Çağlayan’daki İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek olan Oda TV davasına katılacak. Karar duruşması olması beklenen davanın tek müştekisi ise FETÖ suçlamasıyla tutuklu bulunan gazeteci Nazlı Ilıcak. Odatv davasının 14 Aralık 2016 tarihli duruşmasında savcı Ali Kaya, ekleriyle birlikte 10 bin sayfanın üzerindeki dosya hakkındaki 1 sayfalık mütalaasında tüm sanıkların “Ergenekon” adlı örgüte üyelik suçundan beraatını talep etmiş, mütalaada bir dönem tutuklu yargılanan Ahmet Şık, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Nedim Şener’in ismine yer vermemişti. Yargılanan gazeteciler ve avukatları da 1 sayfalık mütalaaya katılmadıklarını belirterek, mütalaayı incelemek üzere süre istemişlerdi. Ahmet Şık o gün duruşmaya tutuksuz sanık olarak katılmıştı. Şık, Ergenekon üyeliği ile yargılanacağı bugünkü duruşmaya FETÖ/PDY ve PKK propagandası iddiasıyla tutuklu bir gazeteci olarak katılacak. Avukatlarım hapiste Şık, 14 Aralık tarihli duruşmada, şu sözleri dile getirmişti: “Sizin söylediğiniz basitlikte bir hükümle bu davanın kapatılmasını istemiyorum. Biraz önce salonda olmayan avukatlarımın isimlerini okudunuz. Avukatlarım Bülent Utku ve Akın Atalay, bu komplo davasındaki savunmanlık görevlerini yerine getirmek üzere burada olmaları gerekirken bir başka komplo ile şu anda hapisteler. Bizler, Gülen Cemaati ve AKP’nin iktidar ve suç ortaklığıyla, sahte bir tarih yazımının parçası olan komplolarla hapishanelere atıldık. O hücrelerden beni kurtarmaya çalışan avukatlarım şimdi cemaatçi olmakla suçlanıp, AKP destekli cemaat komplolarına karşı çıkan gazeteci arkadaşlarımla birlikte aynı hücrelere konuldu”. 16 gün sonra Şık, bu savunmasından yalnızca 16 gün sonra avukatlarına yöneltilen suçlamanın aynısıyla, avukatlarıyla aynı cezaevinde konuldu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Ahmet Şık Dayanışmaya hapis istemi CANAN COŞKUN Özgür Gündem gazetesine yönelik baskıya dikkat çekmek için “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” dayanışmasına katılan 21 gazeteci, yazar ve oyuncunun yargılandığı davalarda duruşma savcısı esas hakkındaki mütalaalarını açıkladı. Necmiye Alpay, Hasan Cemal, Yıldırım Türker, Nadire Mater, Jülide Kural’ın aralarında bulunduğu 12 kişi hakkında 7.5 yıldan 10.5 yıla kadar değişen miktarlarda hapis cezaları istendi. İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmalara, gazeteciler Hasan Cemal, Necmiye Alpay, Tuğrul Eryılmaz’ın aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı. Gazetecilerin duruşmalarını Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve DİSK Basınİş Sendikası Başkanı Faruk Eren de izledi. Mahkemede ilk olarak Çilem Küçükkeleş’in “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği”ne ilişkin dosyası kara Özgür Gündem davasında yargılananlar hakkında 10.5 yıla kadar hapis cezaları istendi ra bağlandı. Küçükkeleş, salona girip henüz sanık sandalyesine oturmadan hakkındaki hüküm yüzüne okundu. Mahkeme, Küçükkeleş’e örgüt propagandası yaptığı iddiasıyla 1 yıl 3 ay hapis cezası ile terör örgütlerinin yayımlarını basma ve açıklama suçundan 6 bin TL adli para cezası verdi. Mahkeme Küçükkeleş’e verilen hapis cezasını erteledi. Duruşma bitiminde mahkeme başkanı Fikret Demir, Küçükkeleş’e “Hakkınızda yakalama kararı varmış. Polisle gidip bir bakın” dedi. Küçükkeleş’in Mersin’de Dicle Haber Ajansı’na verdiği bir röportaj nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkarıldığı öğrenildi. Küçükkeleş, sonrasında duruşmaya dönerek izlemeye devam etti. Aynı suçlamalar yargılanan yazar Cengiz Baysoy ve İmam Canpolat da 1 yıl 3 ay hapis cezası ve 6 bin TL adli para cezasına mahkum edildi. Baysoy’un hapis cezası ertelenirken, Canpolat hakkındaki hükmün ertelenmesine yer olmadığına karar verildi. Baysoy ve Canpolat hakkındaki hüküm salonda avukatları yokken okundu. Savcı boş geçmedi Duruşma savcısı, Necmiye Alpay, Hasan Cemal, Nadire Mater, Yıldırım Türker, Jülide Kural, Faruk Balıkçı, Derya Okatan, Kumru Başer, Murat Uyurkulak, Dicle Anter, İlham Bakır, Ayşe Batumlu Kaya’nın yargılandığı dosyalarda esas hakkındaki mütalaalarını da açıkladı. Mütalaalarda gazeteci, yazar ve oyuncuların örgüt propagandası ve örgütlerin yayınlarını basma ve açıklama suçlarından 7.5 yıl ile 10.5 yıla kadar hapis cezaları istendi. Mahkeme duruşmaları 7 ve 9 Mart tarihlerine erteledi. HASAN CEMAL’E 1 YIL 3 AY HAPİS CEZASI Cemal’in 11 Temmuz 2016 tarihli “Fehman Hüseyin” başlıklı köşe yazısından yargılandığı dosyada da duruşma savcısı örgüt propagandası suçlamasıyla 7.5 yıla kadar hapis cezası talep etti. Duruşmada konuşan Cemal’in avukatı Fikret İlkiz, mütalaanın kendini yanıltmadığını söyledi. İddianameyi FETÖ/ PDY sanığı savcı Murat İnam’ın hazırladığını anımsatan İlkiz, “Bu savcının hazırladığı iddianameyle yargılanıyor müvekkilim. Bu id dianameyi kabul etmediğim gibi bu mütalaayı da kabul etmiyorum” dedi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Sürek Türkiye kararını anımsatan İlkiz, “Bu kararda terör örgütlerinin yayınlarını basma ve açıklama suçundan verilen ceza ile ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği belirtilmiştir. Bu kararları diğer davalarda da uzun uzun dinleyeceksiniz. Gazetecilik işinden ceza istemek kadar ceza vermek de zor bir iştir” dedi. Son sözü sorulan Cemal ise, “Gaze tecilik suç değildir. Gazeteciliğin suç olduğu toplumlarda ülkelerde hukuk, özgürlük ve demokrasi olmaz. Bugüne kadar yazdığım yazılardan ve kitaplardan dolayı ilk kez böyle bir suçlamayla karşı karşıyayım. Hiçbir zaman terörü savunmadım, propagandaya alet olmadım. Barış ve demokrasiyi savundum” dedi. Mahkeme, köşe yazısında dağda geçen birkaç günün övgüyle anlatıldığı gerekçesiyle 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmetti. Ceza ertelendi. HASAN CEMAL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle