14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 13 Şubat 2017 EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ZARİFE SELÇUK Bağımsız, tarafsız ama partili yargı! 716 Nisan’da sandık başına gidecek olan Türkiye, referandumda “yargının yönetiminin” doğrudan Saray’a bağlanıp bağlanmayacağını oylayacak 7Referandumda evet çıkarsa, mevcut HSYK üyeleri tasfiye edilecek. Tarafsızlığı sona erecek Erdoğan, ‘partili Cumhurbaşkanı’ sıfatını kazanacak 16Nisan’da yapılacak anayasa değişikliği referandumundan “evet” çıkarsa, Türkiye Cumhuriyeti’nden önce yargının “yönetim şekli” değişecek. Paketle, HSYK’nin mevcut üyeleri referandumun hemen ertesi günü tasfiye olacak; yerlerine 30 gün içinde bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın belirleyeceği yeni üyeler atanacak. Üstelik Erdoğan’ın atamalardan önce anayasal “tarafsızlığı” sona erecek ve “partili Cumhurbaşkanı” sıfatını kazanacak. Partili Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan, yeni HSYK’yi oluşturacak. “Bağımsız” ve “tarafsız” olması gereken Yargıtay ve Danıştay üyeleri, TBMM’nin seçeceği üyelikler için parti koridorlarında “kulis” yapacak. 30. günün sonunda yargının “siyasallaşıp”, Saray’a bağlandığı yeni bir dönem başlayacak. Türkiye; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin birçok maddesinin ihlal edildiği Olağanüstü Hal (OHAL) koşulları altında 16 Nisan’da anayasayı değiştirmek için sandık başına gidiyor. İktidara muhalif kesimlerin susturulduğu bir ortamda; onlarca gazeteci, yazar, akademisyen, siyasetçi cezaevinde... Birçok muhalif gazete ve televizyona el konuldu, onlarca gazeteci işsiz... Sokağa çıkıp eylem yapmak yasak... Doların 4 TL’ye dayandığı, işsizliğin rekor düzeye ulaştığı ekonomik kriz koşullarında, Cumhuriyet’in köklü kurumları Varlık Fonu ile yağmalanmakta...Artık rutine binen bombalı saldırılarla onlarca insan yaşamını yitirirken, güvenlik sorunu had safhada. Fırat Kalkanı Harekatı’nda şehit sayısı 70’e yaklaşırken, Türkiye’nin Suriye bataklığından ne zaman çıkacağı belirsiz... 15 yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP, her istediğini yapabilecek çoğunlukta olmasına karşın neden anayasayı değiştirerek Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek istiyor? Üstelik; Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın “90 yıllık parantezi kapatıyoruz”, Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan’ın “90 yıllık enkazı kaldırdık”, AKP milletvekili Tülay Babuşçu’nun “90 yıllık reklam arası bitti” dediği bir dönemde... Türkiye’yi tek adam rejimine götüreceği eleştirilerine neden olan anayasa değişikliğindeki maddeler; birbirinden bağımsız olması gereken yasama, yürütme ve yargıyı nasıl Saray’ın vesayeti altına sokacak? Cumhuriyet olarak hazırladığımız dizide, birbiriyle ilintili maddeleri gruplandırarak inceledik. Bugünkü dizide, ilk olarak yargının nasıl sil baştan değiştiğini ele aldık. Paketin 1. maddesi ile anayasanın 9. maddesinde yer alan “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır” hükmündeki, “bağımsız” ifadesinden sonra “ve tarafsız” ilkesi eklendi. Paketin 14. maddesinde HSYK’ye ilişkin getirilen değişiklikler; 1. maddede bu “olumlu” adımı neredeyse etkisiz hale getirilecek nitelikte. 14. madde ile HSYK üyelerinin seçim yöntemi değiştirilerek, yürütmenin tek başına lideri olan Cumhurbaşkanı’na geniş yetkiler verildi. Özetle yargının “bağımsızlık” ve “tarafsızlığı” ilkelerinin içi HSYK değişikliği ile boşaltıldı. Saray imzası 14. madde ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun adındaki “yüksek” ifadesi çıkarıldı ve kurum Hâkimler ve Savcılar Kurulu olarak anayasada yer alacak. HSYK’nin 3 olan daire sayısı, 2’ye indirildi. 22 olan üye sayısı da 13’e düşürüldü. Adalet Bakanı’nın konumu başkan olarak devam edecek ve müsteşarı da “doğal üye” olarak HSYK’de yer alacak. Kurulun kalan 11 üyesi ise atama yoluyla belirlenecek. 4 üye, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. Cumhurbaşkanı, bunlardan 3’ünü adli yargı hâkim ve savcıları arasından, birini ise idari yargıdan seçecek. 7 üye TBMM tarafından seçilecek. Bu 7 üyeden 3’ü Yargıtay, 1’i Danıştay, 3’ü ise hukukçu öğretim üyeleri ve avukatlar arasından belirlenecek. Mevcut HSYK’nin yapısı 22 asıl üyeden oluşuyor. Cumhurbaşkanı, mevcut sistemde adli ve idari yargıdan değil, hukukçu öğretim üyeleri ve avukatlar arasından 4 üyeyi seçiyordu. 3 asıl üyeyi Yargıtay, 2 asıl üyeyi Danıştay, 1 asıl üyeyi de Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulu belirliyordu. 10 asıl üye ise adliyelerde kurulan sandıkla, hâkim ve savcılar tarafından seçiliyordu. Anayasa değişikliğinde ise Yargıtay, Danıştay, Türkiye Adalet Akademisi ile adli ve idari yargının HSYK’de “kendi temsicilerini” seçme hakkı kaldırıldı. Buna karşılık artık yargıyı yönetecek olan HSYK’de sadece Cumhurbaşkanı ve TBMM’nin seçeceği üyeler görev yapacak. Anayasa değişikliği hayata geçerse, HSYK üyeliği seçiminde “pazarlık”, “ittifak” dönemi bitecek ve doğrudan “tek adam” konumuna gelen Cumhurbaşkanı’nın etkili olacağı bir sistem oluşacak. Çünkü, 13 üyeden 4’ünü Cumhurbaşkanı atayacak. Paketle, Adalet Bakanı ve Müsteşarı da doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atandığı için, HSYK’deki gücü 6’ya ulaşacak. Cumhurbaşkanlığı ile TBMM seçimlerinin aynı günde yapılacak olması nedeniyle Meclis’in iradesi Saray çerçeve sinde şekillenecek. Cumhurbaşkanı’nın “hâkim” olacağı HSYK, çıkaracağı kararnamelerle tüm yargıya hükmedecek. Anayasada “bağımsız ve tarafsız” olacağı belirtilen yargı, tarafsız olmayan Cumhurbaşkanı’nın güdümüne girecek... Referandumda “evet” çıkarsa Erdoğan, resmi sonuçların Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla partili Cumhurbaşkanı olma hakkı kazanacak. Büyük tasfiye Bu aşamadan itibaren yargının “yönetim şekli” sil baştan değiştirilecek. Paketin, 17. maddesi ile mevcut HSYK’nin 22 üyesinin görevi sona erecek. Üstelik, bu üyelerin çoğunluğu hükümete yakın Yargıda Birlik Platformu içinde yer alıyor. Yeni sistemle, en geç 30 gün içinde Adalet Bakanı ve Müsteşar dışındaki 11 üye seçilecek. Meclis’in seçeceği 7 üye için adaylar, başvurularını TBMM Başkanlığı’na yapacak ve bunun için Karma Komisyon kurulacak. Komisyonun belirleyeceği adaylar, TBMM Genel Kurulu tarafından seçilecek. Yargıtay, Danıştay üyeleri, HSYK’ye seçilmek için Meclis’e ve AKP Genel Merkezi’ne giderek kulis yapmak zorunda kalacak, yargının siyasallaştığı dönem başlayacak. 40. gün yenİ HSYK Yeni üyeler, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonraki 40. günü takip eden iş günü görevlerine başlayacak. Görevi sona eren ve yeniden seçilemeyen üyeler, talep etmeleri halinde Yargıtay ve Danıştay üyesi olarak atanacak. Oluşacak yeni HSYK’nin ilk kararnamesinin, haziranda çıkması bekleniyor. Saray’ın yeni oluşacak HSYK ile, yargıya yeniden dizayn edeceği ifade ediliyor. HSYK’nin şu anki üyelerinin Saray’a yakın çalışması ve FETÖ operasyonlarını yürütmesine karşılık anayasa değişikliği ile tasfiye edilmesi soru işaretlerine neden oldu. Paketin kabul edilmesiyle birlikte bu üyelerin görevine andında son verilmesi, Saray’ın bu üyelere dahi “güvenmediğini” gösterdi. Yargı kulislerinde Saray’ın; özellikle bu HSYK’nin “AKPcemaat ortaklığı”nı soruşturmasından endişelendiği dile getiriliyor. Saray’ın bunun yanında özellikle HSYK’nin milliyetçi üyelerini tasfiye etmek istediği konuşuluyor. Bu üyelerin, MHP’deki olağanüstü kongre sürecinde Devlet Bahçeli’nin karşısında yer alıp, Meral Akşener’i desteklemesi bunun gerekçesi olarak gösteriliyor. Saray’ın 11 HSYK üyesini, daha “güvenilir” isimlerden belirleyeceği konuşuluyor. ‘Pazarlama faaliyeti’ Paketin yargı ile ilgili bölümlerini değerlendiren Ankara Adliyesi’nde yargıç olarak görev yapan, Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ, anayasanın 9. maddesine yapılan yargının bağımsızlığı ilkesine, “tarafsızlığı”nın da eklenmesinin tamamıyla pazarlamaya yönelik olduğunu kaydetti, “Bağımsızlık, tarafsızlık gibi ilkeler evrensel hukuk ilkeleridir ve bunu içselleştirmek önemlidir” dedi. Yargıçların, savcıların beğenilmeyen karar ve işlemleri nedeniyle her an ve kendisine sorulmadan görev yerlerinin değiştirildiği, soruşturmaların açıldığını anımsatan Karadağ, “Siz yasayla yargıçların işine son veriyorsunuz, sonra tarafsız mahkemelerden bahsetmeye kalkıyorsunuz. Gerçekten çok komik ve bir o kadar trajik” ifadesini kullandı. Tarafsızlık ayrıntısı 9. maddede mahkemelerin “tarafsızlığı”nın metne konulduğu, buna karşılık anayasanın 159. maddesindeki “HSYK mahkemelerin bağımsızlığı ilkelerine göre görev yapar” ifadesinin yanına “tarafsızlığı” ilkesinin eklenmediğini dikkat çeken Karadağ, “Bu kadar ayrıntıya dikkat edildiğine göre demek ki HSYK’nin tarafsız olmasına gerek duyulmuyor. Çünkü HSYK’yi bizzat siyasi iktidarın yönetmeye gönüllü olduğunu hepimiz biliyoruz, onlar da biliyor ve istiyor” değerlendirmesini yaptı. Karadağ, değişiklikler gerçekleşirse, Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i fesdebileceğini, Meclis’te görev yapacak milletvekillerini belirleyeceğini, üst düzey yöneticileri atayacağını anımsatarak, Cumhurbaşkanı’nın HSYK’ye seçeceği 4 üyenin aslında birer üst düzey yönetici atama işlemi olduğunu vurguladı. Karadağ, “7 üye ise parti başkanı sıfatıyla Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen, başka bir deyişle atanan milletvekillerinin çoğunluğunu oluşturduğu TBMM tarafından seçilecek. Şimdi, yeniden sormak lazım, bizzat Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen ve gelecek dönem adaylık hakkı da onun elinde duran milletvekillerinin Cumhurbaşkanı’na rağmen bir tasarrufta bulunması mümkün müdür?” dedi. ‘Partili dönem’ İkinci olarak “Yeniden HSYK üyeliğine seçilme hakkı bulunan üyelerin, bir daha seçilememeyi göze alarak kendisini atayan Cumhurbaşkanı’na hayır diyebilmesi mümkün müdür?” sorusunu yönelten Karadağ, yapılmak istenilen değişikliğin başka bir sonucunun ise HSYK üyeliğine aday olmak isteyenlerin; siyasi parti gruplarında kulis yapmak zorunda kalmaları olduğunu kay detti. Karadağ, şunları kaydetti: “Bu değişiklik gerçekleşirse artık HSYK üyesi olan yargıç, savcı, avu kat ve akademisyenler parti grupları nın önünden ayrılmayacak, siyasi par ti mensubu milletvekilleri kendi poli tik duruşlarına karşı çıkabilecek bir kişiyi seçmeyeceklerine göre parti li HSYK dönemine de geçmiş olaca ğız. Sonuç olarak bu düzenleme doğru dan Cumhurbaşkanı’na, yani tek ada ma bağlı, partili bir HSYK oluşumu nun önünü açacaktır. Bundan böy le Cumhurbaşkanı’nın talimat ve hi mayesinde çalışacak olan HSYK, el bet onun istediklerine hayır demeye cektir. Seçimler 2019’da yenileneceği ne göre en büyük tehlike ve risk ise se çim hâkimlerine ilişkin HSYK’nin ikti dar yanlı tasarrufta bulunmasıdır, uma rım böyle bir şey olmaz.” Mustafa Karadağ, Türkiye’nin mevcut anayasa değişikliği referandumu ile çok tehlikeli mecralara sürüklendiğini belir terek, “Bir an önce bu denetimsiz, sını rı olmayan tek adam yönetimi rejimine geçme isteğinden vazgeçilmelidir. Yargı yok, yasama yok, sadece tek adam var ve propaganda ve çalışmalar da bir reji min iyilik ve kötülüğünün tartışılması üzerinden değil, bir kişi işaret edilerek yapılıyor. Hakkımızda hayırlısı olsun” diye konuştu. DEVAM EDECEK dizi 5 Sorun ‘Hayır’ değil, ‘Evet’ diyenler Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş bir süreç yaşanıyor, tüm olan bitenler bir yana, referandum tam bir göstermelik seçime dönüştü. “İhsası rey” de değil, makbul sayılacak vatandaşların “evet” demesinin beklendiği en yüksek makam dahil, tüm iktidar ve devlet çevresi tarafından ilan edildi. Otoriter ülkelerde, seçimlerde yönetimin dediğinin göstermelik olarak oylanmasından bile tuhaf bir durum bu. Zira, güya Cumhurbaşkanlığı sistemi önerisi milletin reyine sunuluyor, güya iki seçenek var, ama bu iki seçenekten hayır’ı seçenler şimdiden suçlu ilan edilmiş vaziyette. Hem de teröristler ile aynı tarafta olmak suçlamasıyla! AK Parti gerçekten de bizim hayal edemediklerimizi gerçekleştirdi, zira böyle akıl almaz, vicdan kaldırmaz bir şeyi hayal etmek, bizler için imkânsızdı. Doğrusu, bu seçim en başından, hepimiz için, diğerlerinden çok farklı bir seçim; zira kuvvetler ayrımını, yargı bağımsızlığını, yönetimin denetlenmesi ve şeffaflığını ortadan kaldıran, yani demokrasiden tümüyle vazgeçmek anlamına gelecek bir sistem/rejim değişikliğini onaylayanlar ile onaylamayanlar, bu kez, sıradan bir seçimde farklı partilere, görüşlere oy verenlerden daha farklı biçimde ayrışıyoruz. Bu ayrım, demokratik zeminde yaşanan siyasal görüş ayrımından çok daha derin bir ayırım. Bu kez, ülkemizin geleceğine yönelik hayallerimiz, topluma, siyasete bakışımız genel olarak uzlaşmaz biçimde birbirinden ayrılmış oluyor, belli ki bundan sonra aynı ülkede yaşayacağız ama ayrı dünyaların insanları olarak. Cumhurbaşkanlığı sistemi kurulursa, kuşkusuz yasal olana tabi olacağız, o çerçevede hareket edeceğiz ama biz hayır diyenler, bu sistemin hakkaniyetine inanmayacağız. Dahası “evet” diyenlerin biz hayır diyenlerin, daha seçim sürecinde uğradığı haksız muameleyi bile sorun etmediklerini hiç unutamayacağız. Veya kendi adıma konuşayım, en azından ben bu duygu ve düşünceler içinde olacağım. 2010 referandumu da çok gerilimli geçmişti, ancak o dönem ve tartışması, bu seferki ile kıyas kabul etmez. Hakkımda yayılan tüm tevatürlere rağmen ben “yetmez ama evet”çi falan değildim, tam tersine, pek çok demokrat arkadaşımızın husumeti, son derece kırıcı ve yıpratıcı söylemlerine karşın “iki kere hayır” dedim, pek çok panel ve toplantıda bu görüşü savundum, isteyenler en azından yazı arşivlerime bakabilir. Ama o günden sonra, kimseyi, her vesile ile “evet” veya “yetmez ama evet” dedi diye eleştirmedim, tam da bu nedenle bana “yetmez ama evet”çi diye yöneltilen eleştiri ve yıpratmalara karşı “hayır dedim” diye savunma yapmayı zul saydım. Zira, o dönemde hâlâ, bence öngörüsüzlük de olsa “yeter veya yetmez evet” oyu adına demokrasi tartışması yapmak makul sayılabilirdi. Ama artık, durum çok farklı; söz konusu olan, göz göre göre özgürlüklerden, demokrasiden uzak bir sistem dönüşümüne onay vermek veya karşı çıkmak. Ben bir vatandaş olarak, demokrasi açısından bir felaket olacağını düşündüğüm bir sistem değişikliğine “hayır” diyeceğim, oyumu bu şekilde kullanacağım. Bu seçimimin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsıyla hiç alakası yok, kime o yetkiler verilecek olursa olsun benim için durum fark etmez, tarif edilen sistem benim açımdan antidemokratik bir sistemdir. Büyük bir ihtimalle, sistem değişimi gerçekleşirse, her zamanki gibi yasal çerçeve içinde davranmaya özen göstereceğim, ama artık bu ülkede birlikte yaşadığım diğerleri ile aramda aşılmaz bir uçurum olacak, umarım hayatlarımız hiç kesişmeyecek. “Diğerleri”nden kastettiğim, tabii daha ziyade siyaset üzerine yazıp çizen, görüş beyan eden, aydın denilen zümreye mensup “evet” diyenler. Yok, “halk en doğrusunu bilir” diye kestirmeden popülizm yapmak adına, “evet”çiler arasında ayırım yapmak istemiyorum. Daha basit ve sade bir gerekçem var; aşla, işle, hayat gailesi ile meşgul, sevdikleri liderin yönetmesinin en doğrusu olduğuna inanan insanların masumiyetine, samimiyetine inanıyorum, geçmiş dönemlerde yaşadıkları kırgınlıkların hafızasını dikkate almak ihtiyacı duyuyorum, pek çoklarının nezdinde “bir başörtüsü yasağının kalkmasının bile kırk yıllık hatrı var”, bunu yok sayamıyorum. Buna karşın, aydın, siyasetçi, yazar, çizer diye geçinip, işi gücü toplum ve siyaset üzerine düşünmekten, kılı kırk yarmak durumunda olanların göz göre göre, böylesi bir sistem değişimini onaylamasını ya özgürlük düşmanlığı ya da samimiyetsizlik olarak görmekten kendimi alamıyorum. Hele hele, hayır’a aklı yattığı halde maslahat gereği “evet” diyecek gibi davrananlar, kem küm edenler, bazılarının deyimi ile “gönülsüz evet diyenler”in, korkaklıkları, çıkarcılıkları, ufuksuzlukları yüzünden bu ülkeye yaptıkları kötülüğü hiç unutmayacağım. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle