23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR ‘Tres Ensemble’ konseri, bugün Semiha Berksoy Opera Vakfı’nda Lerna Baloğlu Akbulut (mezzosoprano), Işıl Giray (piyano) ve Haluk Onat Akbulut’un (gitar) kurduğu Tres Ensemble, Semiha Berksoy Opera Vakfı Konser Salonu’nda bugün saat 20.00’de yeni yıl konseri gerçekleştirecek. “Seçkiler” isimli konser serisinin devamı niteliğindeki etkinlikte romantik dönem bestecileri Bizet, Verdi, Obardors, Debussy, SaintSaens, Reis, Cardoso, Brouwer yapıtlarına yer veriliyor. Perşembe 28 Aralık 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr ‘Rock zamana direnir’ 15 18 yıl aradan sonra gelen yeni albümü ‘Kapılar’ ile Fatih Erdemci, hayranlarıyla hasret gideriyor. Müzikten hiç kopmadığını söyleyen Erdemci bol bol anı ve şarkı biriktimiş Yıllar yıllar önce muhtemelen Kral TV’de izlemiştik ilk kez... O güne dek izlediklerimizden, yeteri kadar tanıtım yapılamadı. Al Bol bol anı ve şarkı biriktirdim. büm başarılı olduysa da konser ve ben n Albümdeki müzisyenlerle nasıl zeri performansları takip edecek kim bir araya geldiniz, nasıl çalıştınız? dinlediklerimizden farklı bir şarkıydı, se olmadığından istemeyerek de olsa Tekrar çalışmalara başlamaya karar en azından Türkçe pop denilen ve gün müzikten uzaklaşmak durumunda kal verdiğimde eski müzik arkadaşlarımın den güne iyice dım. Bir süre ara verdikten sonra çe çoğu ile ayrı yollara evrilmişiz onu garabete dö şitli mekânlarda performanslara ye fark ettim. Genç ustalarla çalışmam nüşen mü niden başladım. Bir yandan da gerekiyordu. Müzik yeni, ben biraz es zikten fe hayatımı sürdürebilmek için ça kimeye yüz tutmuştum. Tesadüfen ay na halde sı lıştım. Bu süreçte bir mesleğim rı ayrı arkadaş olan bir grup kurdum. kılan bizler oluştu. Vitrin tasarımcılığın Davulda Yuşa Katı, bas gitarda Sencer EMRAH için. Fatih dan iç mekân tasarımına doğ Özbay, gitarda Veysel Çolak, tuşlu çal KOLUKISA Erdemci’nin ru giden ve halen de sürdür gılarda Murat Cem Orhan. Bu kemik söylediği “Ben düğüm iç mimarlık. Ancak ekiple hem şarkıları sahnede pişirme Ölmeden Önce” dikkat müzik denen dünyanın en ye, hem de albümde yer alacak halle çeken sözleri, insanı hemen kavrayan sağlam melodik yapısı ve bunlara tuhaf bir şekilde yeni bir boyut katan bir hayli karanlık klibiyle kısa sürede kültleşti, marş oldu. Bir zaman sonra albümü de çıktı Erdemci’nin (“Yaşamak Zor”) ve “Suçum Değil” gibi başka popüler şarkılar da kazandırdı dinleyicilerine. Sonra... yıllar geçti üzerinden, uzun yıllar... Unutuldu handiyse Fatih Erdemci, peşi bırakıldı büyük ölçüde. Belki de kırgındı dinleyiciler ona, kendilerini bırakıp gittiği için... Ama bir anda yeniden belirdi Fatih Erdemci, tam 18 yıl sonra. Onu o günlerde dinleyenler gibi gençliğinden pek eser kalmamıştı belki ama şarkılarının hâlâ o “Erdemci ruhu”na sahip olduğu görüldü. Umalım da bir an önce barışsın Erdemci ve sevenleri, mü güzel ve muhteşem hastalığı peşimi hiç bırakmadı. Beste yapmaya ve söz yazmaya devam ettim. rini tasarlamaya hep birlikte başladık. Şimdi ise de sahnede devam ediyoruz. n Sizin için ‘hak kı teslim edilmemiş müzisyen’ yorumu yapılıyor. Neden böyle dendiğini düşündünüz mü hiç? Evet hem de çok. Albümün çıkış yılı çok zor bir yıldı, 1999. Açıkça söylemek gerekirse onca kayıp ve üzüntünün yanında benim hüsranım ne dir ki. Başarısız olmuştu albüm. Öyle görünüyordu. Bunu yadsıyamam. Ardından gelen 2001 mali krizi. Herkes için zor yıllardı. Her şey gibi müzik de etkilendi.. Yalnızdım. Yapmaya çalıştığım şeyleri ben gösteremedim. Hak teslim edilmemiş değil de albüm fark edilmedi diyelim. Çünkü az sayıda basıldı. Dağıtım yapılmadı. Bir sürü aksaklık. n Yeni albümünüz sağlam bir rock albümü gibi tınlıyor. Yer yer Bulutsuzluk Özlemi enerjikliği, yer yer de Mazhar Alanson  ağırbaşlılığı var şarkılarınızda. Müzikal yolculuğunuzda siz kimlerin adını sıralarsınız, sizin için önemli olan? Gitar öğrenmeye 16 yaşımda başladım. Hâlâ sürüyor öğrenciliğim. 19 yaşımdayken küçük barlarda şarkı söylemeye başladım. Elbette ki sevdiğim müzisyenlerin şarkılarını düzgün söylemeye çalışarak. Kimlerdi onlar; MFÖ, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Barış Manço, Doğan Canku, Edip Akbayram, Erkin Koray, Alpay, Pink Floyd, Jethro Tull, Simon And Garfunkel, Cat Stevens ilk aklıma gelenler. Neredeyse 2000 şarkıdan oluşan bir repertuvar. Hepsi benim ho ziğimiz bu önemli yeteneği bir kez daha kazansın temennisiyle ilk sorumuzu yöneltiyoruz usta müzisyene. n 18 yıl gibi uzun bir aradan sonra “Kapılar” adında bir albüm yayımladınız. Oysa ilk albümünüz “Yaşamak Zor”, özellikle de “Ben Ölmeden Önce” şarkınız çok ses getirmişti. Ne oldu da böyle uzun bir ara verdiniz? Ve bu sürede neler yaptınız? Evet çok uzun bir zaman! Unutulmak için yeterli. Ancak görüyorum ki öyle olmadı. İlk albümümün ses getirdiğini anladığımda aradan 8 yıl geçmişti. Çünkü bunu ölçebilecek her hangi bir kanalım yoktu. “Yaşamak Zor” albümü sonrasında bağlı olduğum plak şirketi kapandı ve Rock hep aynı, sıkıntı kitlede... n 90’ların ikinci yarısında başlayan genç rock hareketi 10 yıl gibi bir sürede inişe geçti. Hâlâ önemli albümler kaydediliyor belki ama sanki eski dinamik ve etkili temposunu yitirdi. Pop müzik zaten hep aynı... Ne oldu rock müziğe, neden bir zamanların yükselen yıldızı ivmesini kaybetti? Evet genç rock hereketi. İyiydi. Rock hep aynı bence ama kitlede bir sıkıntı var sanki. Değer kayması belki de. Kolayca ulaşılan albümler, müzik videoları, canlı performans kayıtlar.. Her şeyin bir küçük cep telefonuna sığması. Dünyaya açılan kapı evet güzel. Her şeye anında ulaşım. Hızla tüketim. Bir Pink Floyd şarkısını düzgün çalabilmek adına nota peşinde, vapura binip “Yüksek Kaldırım”a gidip Efdal Dodur’un arşivinden fotokopileri satın alıp, eve gelip, çalmaya çalışmak vardı. Jethro Tull konserine giremeyip, Açık Hava Tiyatrosu’nun duvarlarına tüneyip bir şeyler duymaya çalışmak vardı. Hafta sonu için para biriktirip, “Kemancı”da tabanca gibi çalan “Deep” grubunu dinlemek vardı. Bulutsuzluk Özlemi’nin ilk albümünü kopya kasetten değil de destek olsun için gidip alarak dinlemek vardı. Elbette zaman herkes için değişti ama nelerin yitip gittiğini anlamak için bakış açımıza bir ayar gerekli. Rock ivme kaybetmez, zamana direnir bence. Bu karmaşada iyi olanı kaçıranlar sonra yetişir kalıcı olana. Hızlı tüketim alışkanlığı, kolay erişilirlik, süreci ortadan kaldırdığı için değer kaybına uğramakta her şey. Tam da sistemin istediği. Ve evet tam da rockın karşı durduğu. n Bugünlerde dinlerken sizi heyecanlandıran ne var örneğin? Yerli müzisyenlerden Mehmet Güreli, Jehan Barbur, yabancılardan Melody Gardot şu sıralar dinlediklerim arasında. calarım. Şarkı bestelemeyi bana onlar öğretti. Eğer biraz biliyorsam. n “Anlat Hikâyeni” adlı parça biraz kaçan fırsatların, geride kalan yılların muhasebesi gibi. Erken bir yaşlılık endişesi seziliyor... Kişisel tarihinizde nereye denk düşüyor bu parça? Yaşım 47. Gencim. Ama ruhum için aynı şeyi söyleyemem çünkü pek hor kullandım. Kendimi bulma arayışında biraz zorladım kendimi. Bitmez bir arayıştır. Bulamayan bilir. “Anlat Hikâyeni” bulamayacağımı anladığım ve olanla mutlu olmam gerektiğini kavradığım bir zamanıma denk düşer. Bazen dinlemek ama gerçekten dinlemek birçok şey anlatır. En önemlisi de anlatının kendine; kendini. ‘Lubunya Arşivi’nin izinde... Arşivden Sonra? konuşma serisinin ikinci sezonu araştırmacı Serdar Soydan tarafından oluşturulan “Lubunya Arşivi” ile sona eriyor. Harf devriminden 80’li yılların ortalarına kadar Türkiye basınında LGBTİ yansımalarının izini süren Soydan, konuşmasında ağırlıklı olarak 60’lı yıllardan günümüze trans var oluşa ve özellikle 70’lerin başında sahneye çıkmaya başlayan trans kadınlara değinecek. Gazete kupürleri, özel röportajlar ve edebi eserlerin ışığında 11 Haziran 1981 tarihinde sahne hayatından alıkonulan tüm bu kadınların yaşam ve kariyer öyküleri anlatılacak. Konuşmada 70’lerden 80’lerin sonuna kadar lubunyaları ilgilendiren, etkileyen pek çok tarihsel olay da ele alınacak. Serdar Soydan’ın “Kayıp Ailemin İzinde: Bir Lubunya Arşivi’nin Öyküsü” başlıklı konuşması 10 Ocak Çarşamba akşamı saat 19.00’da SALT Galata’da yapılacak. Kadıköylü çocuklar ‘Caz’ yapacak... Kadıköy Belediyesi’nin çocukların sanat eğitimine destek vermek için hizmete açtığı Çocuk Sanat Merkezi öğrencileri, yarın saat 20.30’da Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nde yeni yıl için caz konseri verecek. “Çocukça Caz” adlı gecede caz sanatçısı Melis Sökmen de çocuklara sahnede eşlik edecek. Etkinlikte, “Take five”, “Autumn leaves” ve “Fly me to the moon” gibi birçok caz şarkısı çalınacak. “Çocukça Caz” gecesine katılım için ücretsiz davetiyeler Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’nin gişelerinden temin edilebiliyor. Ziyaret Tepe’yi anlatan kitap İngiltere’de raflarda Tekfen Vakfı tarafından yıllarca desteklenen Ziyaret Tepe kazı çalışmalarını anlatan “Ziyaret Tepe – Asur İmparatorluğu’nun Anadolu Sınırlarını Keşfederken” kitabı Türkiye’den sonra İngiltere’deki kitapçıların raflarında da yerini aldı. Ziyaret Tepe’de, Asur İmparatorluğu’nun Dicle bölgesindeki eyalet merkezlerinden biri olan Tuşhan’ın M.Ö. 8 yüzyıla ait kalıntıları gün ışığına çıkmıştı. Cornucopia Books yayınıyla çıkan kitap için Londra Oxford Cambridge Club’da düzenlenen tanıtım kokteyline çok sayıda akademisyen, yazar ve arkeolog katıldı. Davette konuşan Tekfen Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Dori Kalafat, kitabın 18 yıl süren bir kazı boyunca yaşananları kaleme alan bir yayın olduğunu ifade etti. Kalafat, “Ziyaret Tepe kazıları, Ilısu Barajı nedeniyle bir kurtarma kazısıydı. Kazı tamamlandıktan sonra kitaba dönüştü” dedi. ‘Toprak Dede’nin heykeline saldırı... TEMA Vakfı Kurucu Başkanı Hayrettin Karaca’nın Yalova Sahili’nde bulunan heykeline saldırı düzenlendi. “Toprak Dede” olarak bilinen Karaca’nın heykeli daha önce iki kez daha saldırıya uğramış ve heykelin değişik yerleri parçalanmıştı. Kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından saldırılan heykelinin bu kez gözlüğü kırılırken kulağı parçalandı. TEMA Vakfı Yalova Temsilcisi Faruk Tezcan, “Bugün 672 bin gönüllüsü olan dünyanın sayılı, çevre savunucusu sivil toplum kuruluşu TEMA Vakfı’nın kurucu su Hayrettin Karaca’nın heykeline bunu yapanları nefretle kınıyoruz. Kendini bilmez doğa düşmanları; size hayat veren topra ğı, suyu, havayı, doğal varlıkları koruyan bir vakfın kurucusu Toprak Dede’nin heykelinden ne istediniz? Toprak Dede’nin, TEMA Vakfı’nın size ters gelen tarafı nedir? Toprak, su, hava olmadan yaşayabileceğinizi sanıyorsunuz galiba. Yazıklar olsun” dedi. Daha önce iki tahribat olayı yaşandığını hatırlatan Tezcan, “Bu üçüncü oluyor. Konuyu TEMA Vakfı Yalova İl Temsilcisi olarak Yalova Belediye Başkanımız Sayın Vefa Salman’a ilettim. Heykel yeniden onarılacak” diye konuştu. l FARUK KIRTAY / YALOVA Ahmet... Murat... Akın... Emre... Sevdiğim çiçek adları gibi Sevdiğim sokak adları gibi Bütün sevdiklerimin adları gibi Adınız geliyor aklıma ... (Melih Cevdet Anday’ın “Anı” adlı ölümsüz şiirinden). Geçen pazartesi o kahrolası duruşma gününden beri adlarınız dilimden; gülümseyen aydınlık yüzleriniz ve onurlu duruşunuz gözlerimin önünden gitmiyor... Ahmet... Akın... Murat... Emre... Geçen pazartesi adına Saray denen Adaletin A’sının olmadığı o mekânda hukuk yoktu, adalet yoktu, vicdan yoktu... Ama... İnsana saygı, insan yaşamına, emeğine, onuruna saygının zerresi de yoktu. Hapiste 400 küsur gününü geçirmiş insana savcı hâlâ “Gazetede yayın danışmanının görevi nedir” diye soruyorsa, insan aklıyla alay ediyor, karşısındakini insan yerine koymuyor demekti... İfade veren sanığa mahkeme heyetinin “sen” diye seslenme hakkı vardı ama savunma hakkı yoktu... İlk günden beri bu davanın siyasi bir dava olduğunu bilmeyen yok ama savunma hakkının ellerinden alınması için “siyasi iktidar” lafı bile yetiyordu! Suçlama gerekçesi, yandaş medyadaki yazılardı ama savunmada yandaş medya denemezdi... O gün o mahkeme salonunda “Ben bu arkadaşlara kefilim” diyecek Mehmet Ağar ya da benzerleri; “Sanık yakınımdır” diyecek bir AKP “büyüğü” yoktu ki, salıverilsinler... Akın, Murat, Emre, Ahmet... Cinayet işlememiş, hırsızlık, dolandırıcılık yapmamışlardı ki tutuksuz yargılansınlar... İnsana, insan onuruna saygı yoktu ama KHK ile sivillerin silahlanmasını kışkırtan, hükümete karşı herkesi yok edebilirsiniz fetvası veren kararın ağırlığı vardı... Bundan sonra bizleri bekleyen potansiyel tehlikelerin ağırlığı vardı... Öfke ve intikam duygularıyla sanki bir çocuk oyunuymuş gibi “inadım inat” egemenliğinde ve keyfiliğinde bir hava vardı... Sen konuşmak mı istiyorsun, al öyleyse duruşmayı 2 buçuk ay sonrasına erteliyorum. Yürrü Silivri’ye! (Dile kolay, üç gün, beş gün, bir hafta, beş hafta değil...75 gün daha...) Şizofrenik yaşam Sevgili Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık ve Emre İper... Dönem baskı dönemi olsa da sizi vicdanlara inat daha çok, daha çok içeride tutmaya çalışsalar da nasılsa bir gün devran dönecek... Sizi bilmem ama ben, Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK kumpas davalarının da takipçisiydim... Sonra gördük neler olduğunu... Gecikmiş adalet, adalet değildir elbet ve yitirilen o en değerli zaman asla geri gelmez. Ama bilin ki o gün o duruşma salonundaki onurlu davranışınız herkese örnek olacak. Siz içeride metin olmaya çalışın. Biz dışarıda sizi konuşurken, sizi paylaşırken, sizi düşünürken şizofrenik yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Şizofrenik: Örneğin mahkeme salonu boşaltıldıktan sonra, diyelim eve dönüp saatlerce ağlıyor, sonra “normal yaşantımıza” dönmeye çalışıyoruz... Eğer herhangi bir yerde hoşça vakit geçiriyorsak, adınız geliyor aklıma, Silivri cehennemi geliyor aklıma, eşleriniz, çocuklarınız geliyor aklıma ve “normal yaşantıma” döndüğüm için kendime müthiş öfkeleniyorum... En çok en çok gülerken utanç duymamaya çalışıyorum... Çalışıyoruz... Haksız yere bunca insan hapisteyken, bunca insan işinden atılmışken, bunca aile perişanken nasıl sanki her şey “normalmiş gibi” yapabiliriz ki! Evet şizofrenik bir yaşam: Konya’da Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde felsefe öğretmeni Ercan Harmancı’nın “Kız öğrencilerin giydiği eşofman onları çıplak yapar” lafına gülsek mi ağlasak mı diyemiyorum, çünkü o “felsefe hocasının” anında kovulması gerektiğine inanıyorum... Ama gelin görün ki öyle olmuyor... Sonra Kahramankazan AKP Kadın Kolları Kongresi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Peygamber” ilan edildiğini “Allah tarafından gönderildiğini” okuyor; dini referanslar daha nereye kadar gidecek diye merak etmeden duramıyorum... Tanrı korusun ya hayır peygamber değil diyecek olursam yeni KHK ile 16 Temmuz’un devamını mı getiriyor sayılırım diye düşünmeden edemiyorum... Ortalıkta bol bol dolaşan “Gönüllü Silahlı Güçler”; “Halk Özel Harekâtı” vidolarını izleyip kabus görmeye başlıyorum... Sahi bunlar “Paralel Yapı” değil mi? “Silahlı Siviller Dönemi”ne kucak açtık. Şizofreni had safhada! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle