30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 22 Aralık 2017 EDİTÖR: serkan ozan TASARIM:zarife selçuk >> baş tarafı 1. sayfada 11. sayfada ‘Offshore biraderler’ başlık CEVAP VE DÜZELTME yonların propaganda ve algı yönetiminin en etkili enstrümanlarından olduğu larıyla gerçek dışı bilgiler kaynak edinilerek yayınlanan yazıda; gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmayan birtakım vehimler sanki gerçekmiş gibi kamuoyunun bilgisine sunulmuştur. Birçok asılsız iddianın yer aldığı yazı ile Cumhuriyet Gazetesi’nin Müvekkilimin şahsı üzerinden kasıtlı bir algı operasyonu yaptığı açık şekilde anlaşılmaktadır. Gazetecilik meslek ilkelerini çiğneyerek yayın yapan bu sözde gazete her ne kadar tarafımızca muhatap alınmak istenmese de kamuoyunun yalanlarla meşgul olmaması ve gerçeklerin kayda geçmesi adına bu tekzip metni hazırlanmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki; Müvekkilim Serhat Albayrak Mayıs 2003 yılında Çalık Holding’de çalışmaya başlamıştır. Bahsi geçen tekstil grubu şirketlerindeki profesyonel yönetici gruptan ayrılınca kendisinden önceki yönetici döneminde Malta’da kurulmuş olan şirketin yalnızca imza yetkileri de doğal olarak müvekkilime devredilmiştir. Başka bir deyişle Müvekkilimin imza yetkilisi olduğu dönemde adı geçen ülkede herhangi bir şirket kurulumu ger çekleşmemiştir. Müvekkilin şirket ile ilişiği bulunmazdan önce kurulan bu şirket Müvekkilimin imza yetkilisi olduğu dönemde hiçbir işlem görmemiş bizzat Müvekkilim talebiyle şirket yetkililerince 30 Nisan 2006 yılında tasfiye edilmiştir. Sadece teknik olarak var olan ve hiçbir işlem yapmayan şirket söz konusu olup, bu şirkete de doğal olarak vergi doğması da hukuken mümkün değildir. Kaldı ki bu şirketin sahibi de müvekkilim değildir. Sn. Bakan Berat Albayrak’ın, Müvekkil Serhat Albayrak ile şirkette çeşitli dönemlerde yönetici olmak dışında bu haberde adlarının birlikte anılmasına sebep olacak hiçbir ortak gerekçe bulunmamaktadır. Sözde haberde adı geçen Berat Albayrak ve Çalık Holding de iddiaların tamamen gerçek dışı ve çarpıtılmış olduğu hususunda kamuoyunu bilgilendirmiştir. Bu şekilde gazetenin belirli kişi ve kurumları hedef alarak ‘gazetecilik’ kisvesi altında kamuoyunu kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye çalış tığı anlaşılmıştır. Şunu vurgulamak gerekir ki, söz de haberde geçen tüm iddialar ve isnatlar tamamen gerçek dışıdır. Bu iddiaların kamuoyunun gündemine taşınmasına aracılık eden gazete ülke gündemini bir şekilde manipüle etmeye çalışmaktadır. Cumhuriyet Gazetesi’nin yalnızca internet üzerinden ‘sızdırılan’ ve hiçbir somut gerçekliğe dayanmayan iddiaları kaynak edinip, Müvekkilimi asılsız iddialarla irtibatlandırarak aleyhe yayın yapması her bakımdan hukuka aykırıdır. Basın ahlakını gözeterek kamuoyunu aydınlatma noktasında bir kaygısı bulunmayan gazete bu gerçek dışı iddiaları nedeniyle de Müvekkili hedef alan 07,11.2017 tarihli yazının neden olduğu kişilik hakları ihlalini cevap/düzeltme metnini yayınlayarak gidermelidir. İfade ve basın özgürlüğünün sınırlarını aşarak yayın yapan basın organları kamuoyunu, ortaya attıkları iddialarla yönlendirebilmekte ve bu anlamda hedef aldıkları kişilerin itibarlılarına zarar verebilmektedirler. Gazete ile televiz gerçeği yadsınamaz. Bu anlamda propaganda ve kamuoyu üzerindeki algı yönetiminin Cumhuriyet Gazetesi’nde sistematik olarak yayınlanan yazılar ile Müvekkilim Serhat Albayrak aleyhine sürdürüldüğü görülmüştür. Sonuç olarak yazı içeriğinde anılan belgelerde Müvekkilim Serhat Albayrak’ın adı geçmemektedir. Gazetenin sözde haberi yalan ve iftiradan ibarettir. Bu sebeple tekzibe konu yazı içeriğinde Müvekkilin adının kullanılması habercilik adına kamuoyunu gerçek bilgilerle aydınlatma noktasında hiçbir kaygısı olmayan gazetenin kasıtlı yayın anlayışını bir kere daha gözler önüne sermektedir. Tüm eylem ve işlemlerini hukuk dairesinde yapan Müvekkilim adına, asılsız haber yapmayı kendine düstur edinmiş olan Cumhuriyet Gazetesi’nden bu hukuk dışı eyleminin hesabı hızlı ve etkin bir şekilde yargı önünde sorulacaktır. Kamuoyuna saygılarımızla sunarız. SERHAT ALBAYRAK Vekili Av. AHMET ÖZEL Ders gibi duruşma ŞARKILARIYLA DESTEK VERDİ Meltem Cumbul, Özakça ailesini ziyaret etti. Semih Özakça çaldı, Meltem Cumbul söyledi Akademisyen Nuriye Gülmen ile öğretmen Semih Özakça, OHAL kararnamesi ile ihraç edildikleri işlerine geri dönme talebiyle başlattıkları açlık grevlerinin 288. gününü geride bıraktı. Oyuncular Sendikası Başkanı Meltem Cumbul, açlık grevindeki Gülmen ve Özakça ile Esra Özakça’yı ziyaret etti. Ziyarette Veli Saçılık da hazır bulundu. Cumbul, şarkılar söyleyerek açlık grevine destekte bulundu. Semih Özakça gitarıyla Cumbul’a eşlik etti. Gülmen önceki gün açlık grevi karşısında sessizliğe bürünen OHAL Komisyonu’na faks gönderme çağrısında bulunmuştu. Dün destek vermek isteyenlere “Sağlık durumları her geçen gün kötüye giden ve hayati risk olan araştırma görevlisi Nuriye Gülmen ve sınıf öğretmeni Semih Özakça’nın dosyalarının ivedilikle incelenmesini ve görevlerine iade edilmelerini istiyorum” metni ile 0312 403 69 90 numaralı OHAL Komisyonu’na faks gönderilmesi istendi. l ANKARA / Cumhuriyet YİĞİTER’İN SUÇ DUYURUSU Rektör İbiş’e soruşturma ALİCAN ULUDAĞ YÖK Başkanlığı, Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş hakkında, ihraç edilen akademisyen Cenk Yiğiter’in “eğitimöğretim hakkını engellediği” gerekçesiyle soruşturma başlattı. Yiğiter, üniversiteden KHK ile ihraç edilmesinin ardından girdiği LYS sınavı ile Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünü kazanmıştı. Ancak üniversite, çıkardığı bir yönetmelikle ihraç edilen akademisyenlerin öğrenci olarak da okula giremeyeceğini bildirmişti. Kaydını yaptıramayan Yiğiter, İbiş hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılık ise görevsizlik kararı ile dosyayı rektörleri soruşturmaya yetkili olan YÖK’e göndermişti. YÖK Denetleme Kurulu Üyesi Prof. İrfan Aslan, Yiğiter’i müşteki olarak ifadeye çağırdı. İfadede Yiğiter’e İbiş hakkında “öğrenci olarak tekrar üniversiteye gireceği” yönünde attığı tweet’lerin sorulması dikkat çekti. Yiğiter’in Cebeci Kampusunda, zincirli ve palalı bir grubun öğrencilere saldırmasına ilişkin, “İhraçları kampuse almıyorsunuz, bunları alıyorsunuz ama biz de zincirle palayla gelsek bizi de mi alacaksınız” yazdığı anımsatılan ifadede, bunu neden attığı soruldu. Bunun üzerine şüphelinin kendisi değil, rektör olduğunu ifade eden Yiğiter, şunları söyledi: “Eğitim öğrenim hakkı anayasada düzenlenmiş bir temel hak ve hürriyettir. Anayasada açıkça temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükmü bulunmaktadır. Ankara Üniversitesi, kanun koyucunun yapabileceği bir işlemi yönetmelikle yapmış, üstelik bunu geriye yürütmüştür. YÖK, bu hukuksuzluğa sessiz kalacak olursa bu hukuksuzluğun faili durumuna gelecektir.” l ANKARA Barış bildirisine imza attığı için hakkında dava açılan Prof. İbrahim Kaboğlu, dün ilk kez hâkim karşısına çıktı Barış bildirisine imza attıkları için terör örgütü propagandası yapmakla suçlanan 18 aka demisyen daha haklarında açılan te kil davalarla İstanbul 33. ve 36. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde dün hâkim karşı sına çıktı. Yargıla nan akademisyen ler arasında Marma CANAN COŞKUN ra Üniversitesi’nden KHK ile ihraç edilen Profesörler İbra him Kaboğlu, Ayşe Durakbaşa, Yük sel Taşkın, Erol Katırcıoğlu ve Yard. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Taner Gö ren yer aldı. Prof. Dr. Kaboğlu’nun yargılandı ğı İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkeme si’ndeki duruşmaları aralarında aka demisyen ve öğrencilerin olduğu çok sayıda izleyici ders dinlercesine ta kip etti. Kaboğlu’nun kimlik tespi ti sırasında mahkeme başkanı Ha kan Özer, kamuoyunda ihraç edildi ğinin bilindiğini söyledi. Kaboğlu da, “İhraç demeyelim. ‘KHK ek listesin de adı yer alan kişi’ diyelim. Marma ra Üniversitesi’nde çalışamadığım gi bi Sorbonne’a da pasaportuma el ko nulduğu için gidemiyorum” yanıtını verdi. Başkan Özer’in yöneltilen suç lamayı okuyup, “Hepsini okumama gerek yok değil mi” diye sorması üze rine Kaboğlu, “Gerek yok. Bu kadarı bile rencide edici” cevabını verdi. Kaboğlu, “ön savunma” şeklinde nitelediği konuşmasında, barış bildi risinin toplu özgürlük kullanımı ol duğunu söyledi. Tekil davaların bil Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu diriden yaklaşık 2 yıl sonra açıldığını anımsatan Kaboğlu, ihraç edildiği KHK’nin yayımlanmasından bir gün sonra savcılığa ifadeye çağrıldığını söyledi. Bunun bir rastlantı olup olmadığını soran Kaboğlu, darbe girişimi yaşanmasaydı bu davaların açılmayacağını belirtti. Kaboğlu, davaların Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun (OHALİİK) ilk kararlarını açıklamasından hemen önce açılması nedeniyle siyasal nitelikte olduğuna işaret etti ve “Bu bir OHAL davasıdır” dedi. OHALİİK’in 2 ay boyunca başkansız bırakılarak çalışmasının engellendiğini söyleyen Kaboğlu, “İşlem yaptıklarını suçlu addediyorsunuz. O zaman komisyonu niye kuruyorsunuz” diye sordu. Lince cezasızlık Kaboğlu, imzacı akademisyenlere yönelik linç girişiminin cezasızlık sorunundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını sorarak, “Bildiriye olur veren kişiler yaşama hakkından yok sun edilme eşiğine kadar linç kampanyasına tabi tutuluyor. Onları öldürmeye azmettirme eşiğine ulaşan kişilere herhangi bir işlem yapılmıyor” dedi. Rıza Sarraf’ın tanık olduğu ABD’deki davaya değinen Kaboğlu, şöyle devam etti: “Emeğin çalınması, öğretim üyelerinin sorunu değil, emeğin çalınması gelecek kuşaklara borcumuzun yerine getirilmemesidir. Öğretim üyelerine bırakın Türkiye’de çalışmayı dünyanın hiçbir yerinde çalışma şansı tanınmaması onları insanlığa hizmetten alıkoymaktır. Sarraf’ı burada yargılayamayanlar barış bildirisine onay verenlerin yurtdışına çıkışını yasaklıyor.” Polisler çağrılacak Kaboğlu, hakkında mahkumiyet kararı verilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istemediğini söyledi. Avukatı Arzu Becerik de derhal beraat talebinde bulunurken, diğer avukatı Metin İriz de bildirinin İngilizce metninde hata yapılması ile ilgili Emniyet görevlilerinin tanık olarak dinlenmesini istedi. Heyet de bu talebi kabul etti. Heyet, yargıladığı 10 akademisyen hakkındaki derhal beraat talebini reddetti. Mahkeme, Avukatların dosyaların söz konusu davalardan önce 4 akademisyen hakkında açılan dava ile birleştirilmesi talebi ile ilgili evrakların mahkemeye getirtilmesine karar vererek duruşmaları 26 Nisan 2018’e erteledi. İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan 8 akademisyenin duruşmaları da 24 Nisan 2018’e ertelendi. ‘Dayanışma özgürleştirir’ ÇAĞLAYAN ADLİYESİ’NDEKİ ADALET NÖBETİ 38. KEZ TUTULDU Gazetemizin tutuklu İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay nezdinde, haksız tutuklamalara karşı sürdürülen Adalet Nöbeti’nin 38’incisi Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin C kapısı girişindeki Themis heykellerinin bulunduğu alanda tutuldu. Nöbete, Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, gazeteci Candan Yıldız, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gazetemizin avukatları Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, çizerimiz Musa Kart, yazarımız Hakan Kara ve çok sayıda hukukçu katıldı. Avukatlar bir saatlik sessiz nöbetin ardından adliyenin C kapısı önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada ilk sözü alan gazeteci Candan Yıldız, gazetecilerin yaptığı haberlerden dolayı tutuklu olduklarını be lirterek, “Gazetecileri yetiştiren akademisyenler tutuklu. Gazetecileri, akademisyenleri savunan avukatlar tutuklu. Biz biliyoruzki her şeye alışmak hapishanenin kendisidir. Asla alışmayacağız. Adalet Nöbeti, KHK ile ilgili nöbetler bunlara alışmadığımızın göstergesidir. Bunun için cumartesi günü (yarın) saat 16.00’da, Kadıköy’de ‘Dayanışma özgürleştirilir’ yürüyüşünü yapacağız. Hepinizi bekliyoruz” diye konuştu. Hukuk askıda Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen ise barış talebinin olduğu her yerde olduklarını dile getirerek, “Memlekette dert çok, hukukun ortadan kaldırıldığı bir dönemden geçiyoruz. 15 Tem muz darbe girişimi demokratik siyasete yönelik bir hamleydi. Toplumun tamamı bir bütünlük içerisinde darbeye karşı durdular. Siyasi iktidar baskıcı, totaliter OHAL rejimi ilan etti. Kamudan hukuk dışı ihraçlar tutuklanan gazeteciler, avukatlar, akademisyenler, KHK ile yönetilen bir devlet ve toplum. Hukuğun askıya alındığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Her zaman söylediğimiz gibi darbelerle mücadele etmenin tek yolu daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlüktür” dedi. Avukat Sinan Zincir de, “Dün akşam Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından avukat Yaprak Türkmen arkadaşımız tutuklandı. Kendisi Nuriye ve Semih’in avukatıydı” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber 11 İçeriden mektuplar ve içeriye mektuplar Çekmecelerim cezaevlerinden gelen mektuplarla dolu. Hepsi içeriyi anlatıyorlar, kendi içlerini anlatıyorlar. Hem çok uzak hem de çok yakın bir dünyadan yüksek bir sesle mühim şeyler fısıldıyorlar. Her birini satır satır okuyorum ve hiçbirini cevaplayamıyorum. İçeriden dışarıya anlatılacak çok şey var da dışarıdan içeriye ne anlatılır, ne yazılır... Bir türlü bilemiyorum. Onların gerçekleriyle kendi gerçeklerim karşılaştığında ortaya çıkacak kimyadan ürküyor insan. Neticede cevaplanmamış, cevaplanamamış mektupların ağırlığı birbirinin üzerine binerek artıyor ve mahcubiyet çoğaldıkça çoğalıyor. İçeride olmak ve dışarıda olmak... Birbirine hem çok yakın, hem çok uzak. Derinlemesine kurcalandığında ne anlama geldiği tartışmalı bir sistemin “suçlu” olarak tespit edilen insanları toplumdan topluca tecrit edişini olağan karşılayışımızdaki akıl zincirine dolanmış değerlerle, ülke tarihinin siyasi suçlular üzerinden tarif ettiği gerçeklikler bir araya geldiğinde ortaya çıkan resmin ürkütücülüğü bir yana... Hapishanenin kendi gerçekliği içinde olağanlaşan ve katılaşan ve dışarısı için ne denli yoğun bir empati geliştirilirse geliştirilsin asla aynı değeri ve önemi taşımayacak olan meseleler altında ezilen bir kalple sizi baş başa bırakan bu mektuplar... Kalbiniz size, ne derseniz deyin yine de hep yetersiz kalacağınızı hissettirdikçe... bir türlü cevaplanamıyorlar. Zaman zaman içinizden bir heves çıkarıp sonra tekrar geri koyduğunuz cümleler beyninizin hapishanesinde gün ışığı görmeden usulca çürüyor. Dosya kâğıtlarına özenle sayfalarca yazılanlar, içtenlikle anlatılanlar, sorulan sorular, yakınmalar, verilen haberler, dilekler, farklı görüşler, sitemler, niyetler, tartışmalar... Hepsi tek yöne alınmış bir bilet gibi... Sözde özgür bir dünyada bambaşka bir şeye dönüşerek çekmecenizde ve kalbinizde üst üste duruyorlar da duruyorlar. Son zamanlarda gelenlerin içinde hele bir tanesi var ki... Onu da diğerleri gibi cevaplayamayacak olmak ne zamandır üzüyor beni. Denetime takılmadan, okunmadan, damgalanmadan, doğrudan muhatabına ulaştırılabilsin diye bin takla atılmış. Tahliye olanların eliyle gönderilmeye çalışıldıkça, o tahliyeler ha bire ertelenmiş, mektup (şakasına) uğursuz sayılmış. Her geri dönüşünde bir yenisi daha yazılmış, sayfa sayısı arttıkça artmış. İçinde çeyrek asırlık bir mahkumiyet hikâyesi... Yazan, neredeyse yaşıtım bir erkek. Tam benim gazeteciliğe başladığım yıllarda o, devleti yıkmaya kalkışmak suçundan ceza almış. Benim uzun kısa seyahatler yaptığım, kitaplar yazdığım, şehirlerden köylere göçtüğüm, yeni arkadaşlar edindiğim, eski arkadaşlarımı zamansız yitirdiğim, başıma umduğum ve ummadığım şeyler gelen ve su gibi geçip giden o yirmi beş yıl boyunca... O içeride büyümüş; ben dışarıda. Şu önümüzdeki beş yıl boyunca o hapis yatmaya devam edecek ve benim başıma kim bilir neler gelecek. Sayfalarca yazılmış o mektubun içinde birçok hikâye... Daracık bir mahrumiyet alanında ellerden alınıp durulan haklar, o hakları geri kazanmak için verilen zorlu savaşlar... İçeride olanlar, olmayanlar, dayanışmalar, eziyetler, psikolojik inişler, çıkışlar, arada şakalaşmalar, el konulan radyolar, koğuştan toplanıp geri verilmeyen fotoğraflar... Ah ne kıymetli o fotoğraflar... İçeri girdikten sonra doğmuş yeğenlerin hikâyeleri var onlarda. Bebeklikleri, büyüyüşleri, okula gidişleri. Sonra içlerinden birinin dağa çıkışı, orada ölüşü. Ailesinin, “Ya kardeşi de onun gibi dağa çıkarsa ne yaparız biz” endişesi. Nesillerin birbirine lanetli bir zincirle bağlı öyküleri... O fotoğrafları cezaevi yönetiminden geri alabilmek için verilen mücadele... Bir zamanlar solculuk faaliyetleriyle devleti yıkmaya kalkmak suçu yüzünden içeri giren... Ve dağlarda ölen ve ölecek diye korkulan ve hiç dokunamadan sadece fotoğraflardan tanınan akraba çocukların yaşamını içeriden izleyen... Gencecik bir erkekken girdiği hapishanede olgunlaşarak ve yorularak ve direnerek ve değişerek bugünlere gelen yaşıtım bir adama... Ben buradan, dışarıdan, kendi son yirmi beş yılımdan ne yazabilirim... Bilemiyorum. İşte her bir mektupta... Böyle kilitleniyor dilim ve kalemim. Fatih Portakal’ı tehdit etti, serbest bırakıldı Fox TV spikeri gazeteci Fatih Portakal’ı cep telefonuna gönderdiği mesajla ölümle tehdit eden kişi yakalandı. Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğüne bağlı ekipler, Portakal’ı tehdit eden kişinin 21 yaşındaki Y.M. olduğunu tespit etti. Pendik’teki evine yapılan baskında şüpheli gözaltına alındı. Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğünde ifadesi alınan şüphelinin bir anlık kızgınlıkla mesajı attığını, amacının korkutmak olduğunu söylediği öğrenildi. Şüpheli Y.M., sevk edildiği adliyede adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle