03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 21 Aralık 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN >> baştarafı 1. sayfada ve bu durumun kamuoyu nezdinde yanıltıcı sonuçlara neden olacağı görülmüş, bu itibarla söz konusu yayınla ilgili olarak kamuoyunu doğru şekilde bilgilendirmek amacıyla Şirketimiz adına bir açıklama yapma gereği hâsıl olmuştur. Öncelikle söz konusu yayında yer verilen hususlar temelsiz bilgilere dayalı olup, kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. Profesyonel gazetecilik anlayışından uzak ve her şeyden evvel basın ahlakı ve çalışma ilkeleri göz ardı edilerek hazırlanan söz konusu yayın ile amaçlanan Şirketimizin ticari itibarını sarsarak kamuoyu nezdinde yanlış intiba uyandırmaktır. Haberi yapan muhabirin iddialarına 31 Ekim 2017 tarihinde Şirketimiz tarafından açık ve net cevaplar verildiği halde Gazeteniz tarafından tamamen siyasi çıkarımda bulunmak gayesi ile işbu yayının yapıldığı aşikârdır. Bilindiği üzere Türkiye’de ve dünyadaki birçok uluslararası şirket gibi Şirketimiz de yurtdışı faaliyetlerini organize etmek amacı ile zaman zaman yurtdışında iştirakler kurmaktadır. Şirketimiz tarafından yurtdışında kurulan tüm şirketler mukim oldukları CEVAP VE DÜZELTME ülkelerin mevzuatına ve tüm uluslararası normlara uygun olarak kurulmakta olup, Şirketimizin tüm uluslararası yapılanmaları konusunda profesyonel çalışma prensiplerimizin gereği olarak dünyanın önde gelen vergi danışmanlık firmalarından hukuki mütalaalar alınmak sureti ile ilerlemektedir. Hal böyle iken, faaliyetlerinin ve gelirlerinin önemli bir bölümü yurtdışında gerçekleşen ve uluslararası bir yapılanmaya sahip olan bir şirketin ticaret hayatının olağan akışında yurtdışındaki faaliyetleri ile ilgili olarak yapılanmaya gitmesi sanki olağan dışı ve hukuka aykırı bir süreçmiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Yayında bahsi geçen Malta ve İsveç’de mukim şirketler yukarıdaki anlayış doğrultusunda yurt dışı ticari faaliyetler gayesi ile kurulmuş ve ülkemizin de taraf olduğu Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) son yıllardaki BEPS düzenlemelerine uyum kapsamında tamamen tasfiye edilmiş ve kapanmıştır. Haberde iddia edildiğinin aksine Malta ve İsveç’deki şirketler bugüne dek tek bir ticari faaliyette bulunmamış olup bu husus resim kayıtlardan basit bir şekilde ispatlanabilecektir. Dolayısıyla en yalın ifade ile herhangi bir ticari faaliyeti bulunmayan bir şirketin vergi ödemesi ve dolayısı ile vergiden kaçınması da söz konusu olmayacaktır. Yayında bahsi geçen şirketlerin vergi ödemesi ve dolayısı ile vergiden kaçınması da söz konusu olmayacaktır. Yayında bahsi geçen şirketlerin o dönemde var olan tek borcu o ülkedeki ticari varlığını sürdürmesi için gerekli olan kira, ofis giderleri vb. bedellerin ödenmesinden ibaret olup ilgili şirketlerin bunun dışında herhangi bir ticari faaliyeti olmadığını bir kere daha vurgulamak isteriz. Her halükârda Malta ve İsveç gibi Avrupa Birliği üyesi ve OECD’nin kara listesinde bulunmayan ülkelerde yurtdışı faaliyetleri organize etmek üzere şirket kurmak ve hesap açmak yasa dışı bir işlem değildir. Şirketin yurtdışı faaliyetleri derinine incelenmeden denizaşırı yatırımlarda bulunan her şirketin otomatik olarak vergi kaçırdığını iddia etmek en hafif ta biri ile “kendini bilmezliktir”. Bu doğrultuda, kamuoyu nezdinde olumsuz intiba yaratacak gerçek dışı, maksatlı yayın ve yorumlarla Çalık Holding’e yönelik asılsız iddialarda bulunulmasını kesin olarak reddettiğimizi belirtiriz. Yine yayınlanmış olan haberde “Sayın Serhat Albayrak’ın halen Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili” olarak belirtilmesi, mevcut durumu yansıtmadığı gibi bu bilginin paylaşılması haberin ciddiyetsizliğini ortaya koymaktadır. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında binlerce kişiye istihdam sağlamak sureti ile ülkemizin ve bölge ülkelerinin gelişiminde önemli bir role sahip olan Çalık Holding, bugüne kadar faaliyette bulunduğu tüm ülkelerde yasalara uygun şekilde ve etik değerleri gözeterek çalışmıştır ve bundan sonra da bu prensipler doğrultusunda çalışmalarını sürdürecektir. Her türlü yasal yola başvurma hakkımızı saklı tutmakla beraber, haberde bahsi geçen iddia, yorum ve açıklamaları kesin bir dille reddettiğimizi kamuoyuna duyururuz. Saygılarımızla Çalık Holding A.Ş. Karar geldi çattı Hakan Atilla’nın yargılandığı, Rıza Sarraf’ın itirafçı olduğu davada savcılık ve savunma makamları son sözlerini söyledi. Jürinin karar vermesi bekleniyor ŞEBNEM ARSU ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımların ihlal edildiği iddiasıyla ABD’nin New York kentinde görülen davada karar aşamasına gelindi. İddia ve savunma makamları, davanın tek tutuklu sanığı olan es ki Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın hakkında son sözlerini söyledi. Hâkim Richard Berman, 12 jüri üyesine, iddia edilen suçlara dair yasaları açıklayan ve nasıl karara varacaklarına rehberlik edecek çeşitli talimatlar verdi. Jüri odasına alınan 12 kişinin ye mek için dışarıya çıkışlarına izin verilmedi. Jüri için dışarıdan yemek sipariş edildi. Bazı aralıklarla yargıca danışabilecek olan jüriler, bir not kâğıdına yazdıkları bu soruları aralarından seçecekleri bir jüri sorumlusu eliyle odanın dışına çıkarabiliyor. Bütün jüri üyelerine tek tip on larca defter ve kalem verildi. Bu defterler karar verildikten sonda imha edilecek. Noel öncesi tatil havasına giren New York’luların normalde ucu açık bir süreç olan değerlendirme aşamasını fazla uzatmayacağı ve cuma gününden önce karar verebileceği belirtiliyor. SAVCILIĞIN SON SÖZÜ: Sistemin mimarı Kapanış konuşması için jürinin karşısına geçen savcı Michael Dennis Lockard, kritik delillere sıkça atıf yaptı. Davanın bir numaralı sanığıyken itirafçı olarak yargılanmaktan kurtulan Rıza Sarraf’ın Halk Bankası’nda toplanan petrol paralarının İran’ın yurtdışı ödemelerinde kullanılmak üzere yasadışı yöntemlerle Türkiye’den çıkarılması için kurduğu sisteme işaret eden savcı Lockard, Atilla’yı da bu sistemin mimarı olarak niteledi. Kapanış konuşmasında Atilla’ya yöneltilen suçlamayı “suça bilerek göz yummak” seviyesine kadar çeken savcının, iddia makamının ilk sunumunda Atilla için kullandığı “ekonomik cihadın bankacı askeri” ifadesini tekrar etmemesi de dikkat çekti. Atilla’nın “yasadışı düzendeki rolünü yalan söyleyerek örtbas etmeye çalıştığı” iddiasını en üst perdeden tekrar eden savcı, “Bu Atilla’nın devletin sahibi olduğu Halk Bankası üzerinden işleyen milyarlarca dolarlık yaptırımı delme düzeneğinin örtbas edilmesi için söylenen yalanların davasıdır” dedi. Konuşması sırasında salondaki ekranları da sıkça kullanan savcı, “Yalanlar”, “Atilla’nın Hazine Bakanlığı ile görüşmeleri”, “Atilla ve Sahte Gıda”, “Atilla, Sarraf’a Koçluk Yapıyor” ve “İşe Dönüş” gibi başlıklarla ekrana yansıtılan delillerle üç haftalık yargılama sürecini özetledi. Savcı Lockard, Atilla’nın yasadışı düzenekteki rolüne ilişkin çoğu iddasını savcılığın “yalan söylemek için bir nedeni yok” dediği Sarraf’ın ifadesine dayandırdı. Hakan Atilla’nın kendini sıradan bir devlet memuru olarak göstermeye çalıştığını ancan ABD yetkilileri ile birebir toplantı yapacak kadar üst düzey bir yönetici olduğunu vurgulayan savcı Lockard sözlerini şöyle bitirdi: “Eğer delillere son derece dikkatli bakarsanız, mantığınızı kullanırsanız ve Yargıç Berman’ın kanun hakkındaki yorumlarını takip ederseniz Hakan Atilla hak ettiği gibi adil yargılanmış olacak. Eğer bunları yaparsanız, bu davada sunulan delillerle örtüşen yegâne kararı vereceksiniz. O da Hakan Atilla’nın suçlu olduğudur.” SAVUNMANIN SON SÖZÜ: Kozmik rehine Yer yer dağınık ve deliller konusunda sıkıntılı olmasına karşın Hakan Atilla’nın ABD’deki ceza davalarında oldukça nadir görünen bir hamle ile ifade vermeye başlamasının ardından iyi bir performans sergilemeye başlayan savunma makamının kapanış konuşmasını ise tecrübeli avukat Victor Rocco yaptı. Belgeler, konuşma kayıtları ve fiziki delillerin merkezinde Sarraf ve suç şebekesinin olduğunu belirten avukat, “Hakan Atilla masum bir rehinedir. ABD mahkeme salonuna değil ancak Alacakaranlık Kuşağı’na ait olabilecek bir hikâyede sivil bir zaiyattır” dedi. İddia makamının, “sanığın şüphe götürmeksizin suçluluğunu ispat görevin de başarısız olduğunu” savunan avukat, ekonomik cihat için İran’ın ihtiyacı olan bankacının Hakan Atilla değil, dönemin Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan olduğunu öne sürdü. Sarraf’ın rüşvetle kendisine bağladığı Aslan’ın “iş bitiren” görevi gördüğünü anlatan Rocco, Atilla’nın mahkemede ifade vermesinin ise suçsuzluğunun göstergesi olduğunu vurguladı. Sarraf’ın ihtiyacı yok Rıza Sarraf’ın yasadışı sistemin kuruluş ve işleyiş aşamasında Atilla’ya ihtiyaç duymayacak kadar konulara hâkim olduğunun net bir şekilde görüldüğünü söyleyen avukat, Sarraf’ın renkli kalemlerle ve özenle çizerek yasadışı para trafiğini anlattığı 4 büyük paneli jüriye gösterdi. Hayatı boyunca işlerini rüşvet ve dolandırıcılıkla yürüten Sarraf’ın lüks hayatına dönmesi için Atilla’nın tutuklanmasının önemli bir firsat olduğunu vurgulayan avukat, Sarraf tutuklandıktan sonra iki kez daha ABD’ye gelen Atilla ile Sarraf arasında geçen konuşmalarda suç unsuru sayılabilecek herhangi bir ifadeye rastlanmadığını söyledi. Atilla’nın iddia edilen suçları işlemek için gerekçesi olmadığını vurgulayan avukat, sözlerini şöyle tamamladı: “Bitirdiğinizde eminim ki savcılığın Atilla’nın şüphe götürmeye cek şekilde suçlu olduğunu ispat gibi ağır bir yükü taşımada başarısız olduğunu söyleyeceksiniz. Suçsuzdur kararı ile geri dönüş yapacak sınız ve bu masum adamı, bu kozmik satranç oyunundaki rehineyi, Türkiye’deki eşi ve oğluna iade edeceksiniz.” FETÖ’CÜ TANIĞIN YAKINLARI DA KAYIP ABD’de tutuklu eski Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla davasında ‘tanıklık’ yapan firari FETÖ sanığı eski başkomiser Hüseyin Korkmaz’ın annesi, babası, eşi, iki kız kardeşi, ağabeyi ve avukatı hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Adreslere operasyon yapan polis, şüphelileri bulamadı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, Korkmaz’ın annesi Ayşe ve babası Mustafa Korkmaz’ın da aralarında bulunduğu 6 kişiyi yaka lamak için çalışmalarını sürdürüyor. Korkmaz, mahkemedeki ifadesin de, “Belgeleri saklaması için anneme verdim” demiş, FBI’nin kendisi ve avukatıyla irtibat kurduğunu söylemişti. FETÖ’cü olmadığını savunan Korkmaz’ın, Türkiye’deki avukatının FETÖ firarisi olan ve ByLock kullandığı belirtilen Ertuğrul Gazi Alperen olduğu belirlendi. Yapılan araştırmalarda Korkmaz’ın Emniyet Müdürlüğü’nden ilişiğinin kesilmesinin ardından 3 Mart 2016’da avukat Alperen’e ait işyerinde SGK kaydının yapıldığı tespit edildi. Bunun üzerine giden polis, avukatın ByLock kullanıcısı olduğu ve FETÖ soruşturması kapsamında firari olduğu bilgisine ulaştı. HTS kayıtlarına göre de avukatın, FETÖ’nün Türkiye polis memurları imamı Süleyman Uysal ile Yunanistan imamı Recep Uzunallı ile de irtibatının olduğunun belirlendiği öğrenildi. Avukatın, FETÖ kapsamında KHK ile kapatılan Günün Mağdurları Derneği üyesi olduğunun tes pit edildiği kaydedildi. Avukatın, Hüseyin Korkmaz’ın eşi ve FETÖ davalarında yargılanan eski polis müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Tufan Ergüder gibi isimlerin eşlerinin de bulunduğu dernek üyelerinin aynı uçakta ABD’ye seyahat ettikleri de belirlendi. Başsavcılık yapılan tüm bu araştırmalar neticesinde, avukatın, Hüseyin Korkmaz’ın FBI ile ABD’ye kaçırılmasını organize eden kişi olduğu tespitine yer verdi. Avukat hakkında yakalama kararı çıkarıldı. l DHA / İHA haber 11 Çoğunluğun öfkesi ABD Senatosu, bu hafta Donald Trump’ın orta ve ortanın üst gelir grubuna yarayacak vergi indirim paketini geçirdi. Trump’ın “Kahrolsun fakirler!” anlamına gelen vergi paketi, ABD Senatosu’nda alkışlarla geçti. ABD, geniş bir orta sınıf ülkesi. Gelir piramidinin en tepesindeki isimler, milyonlarca dolar vergi iadesi alacak. Devasa orta sınıf da kendi çapında birkaç yüz ya da birkaç bin dolar geri alacak. Bu sayede 1 trilyon dolar artan bütçe açığı ise 2020’den sonra fakirlerin sırtına binecek. 2020 sonrası hem vergileri artacak, hem de muhtemelen Obama döneminde geçen sağlık paketinin kapsamı daraltılacak. Dedim ya, “Kahrolsun kaybedenler” ruhu hâkim. Sadece ABD mi? Türkiye dahil dünyanın birçok yerinde çoğulculuktan çoğunlukçuluğa geçiş var. Batı demokrasilerinden başlayarak yarım asırdır tüm dünyaya yayılan eşitlikçi ve çoğulcu toplum düşüncesi, azınlıklara, mültecilere, farklı kimliklere ve egemen kimlik dışında kalan herkese yönelik bir nefret dalgasına dönüştü. Daha yeni başlayan bu dönem, dünyaya büyük acılar yaşatacak. Myanmar’dan Ankara’ya, Washinton’dan Hollanda sokaklarına kadar farklı yerlerde çoğunluk diktası dönemine girdik. Çoğunluğun hıncı da pismiş ama... Tarihten bilirdik de, bu çağda tarihin çöp sepetini boyladığını sandığımız o nobran dili, o arkaik kavramları görmek, insana tuhaf geliyor. Bu hafta Kadri Gürsel, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ideologlarından Necip Fazıl Kısakürek’in, “Büyük Doğu” denilen otoriterlik ütopyasında basının neden özgür olmaması gerektiğine dair görüşlerini aktardı. Aynı hafta Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu’nun bir soru önergesine verdiği yanıtta basın özgürlüğünün “Batı merkezli ele alındığından” şikâyet etmesine ya da şu ana kadar kendi memleketindeki insan hakları namına pek bir hayrını görmediğimiz iktidar partisi sözcüsü Mahir Ünal’ın “İnsan hakları ihlallerinden bahsedenler, her fırsatta özgürlük ve demokrasi diye haykıranlar, (Filistin’de) tüm bu yaşananlar karşısında neden sağır, dilsiz kaldı” diye demokrat kesimi paylayan bir tweet atmasına şaşırmamak lazım. Dedim ya, çoğunluğun hıncı az değilmiş. Hep haklı, hep mağdur, hep kızgınlar. Myanmar’dan Teksas’a kadar, gümbür gümbür haklının değil güçlünün hukuku üzerine yeni bir dünya düzeni inşa etmek istiyorlar. Bu ideolojinin ABD şubesi başkanı olan Donald Trump, bu hafta yayımladığı ulusal güvenlik strateji belgesinde ne demokrasi ne de insan haklarından söz etti. Şaşırmadım. Eskiden ABD başkanları, laf ola beri gele kabilinden de olsa, demokrasiden, insan haklarından dem vururdu. Buna da “Amerikan değerleri” derlerdi. Şimdilerde ise kimsenin umurunda değil demokrasinin gezegende yaygınlaşması. Romantizm değil çıkarlar, kudret ve para kazanma dönemi bu. Trump geçenlerde şunları söyledi: “Artık MuseviHıristiyan değerlerine karşı saldırılara dur diyoruz. Yıl sonu yaklaşırken o güzel Noel sezonuna giriyoruz. Bir süredir mağazalarda ‘Mutlu tatiller’ diyorlar ama o cümleyi kullanmıyorlar. Biz ise yeniden ‘Mutlu Noeller’ (Merry Christmas) diyoruz.” “Bu ne” diyeceksiniz. Trump ve tabanı, “Camilerimizi ahır yaptılar” nakaratı misali ABD’deki Hıristiyanların iteklendiğini, baskı altında olduğunu, solun dini adeta yasaklı hale getirdiğini iddia ediyor. Trump’ın tepki gösterdiği, son 1015 yılda ABD’de yaygınlaşan “Mutlu tatiller” (Happy Holidays) ifadesi. New York gibi seküler hayatın hâkim olduğu ve Hıristiyan, Yahudi, Hindu, Müslüman herkesin karma bir düzende yaşadığı şehirlerde âdet, yıl sonunda birini selamlarken “Mutlu Noeller” değil “Mutlu tatiller” demektir. Trump ise buna kızıyor. Necip Fazıl okumamış ama “öz yurdunda garipsin” muhabbeti yapıyor seçmene. Sanırsınız ki Obama, Noel kutlamalarını yasakladı, çam ağaçlarını yaktı. “Dinimizi elimizden almaya çalışıyorlar” demeye getiriyor. Bilmem size tanıdık geldi mi bütün bunlar? IŞİD operasyonu 10 kişi gözaltında Eskişehir Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM) Şubesi ekipleri, Özel Harekât Şubesi polislerinin de katılımıyla dün sabaha karşı Eskişehir’in kent merkezinde operasyon düzenledi. Operasyonda IŞİD terör örgütüyle irtibatlı oldukları iddiasıyla Irak uyruklu 10 kişi gözaltına alındı. Evlerinde arama yapılan şüpheliler sorgulanmak üzere TEM Şubesi’ne götürüldü. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle