08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 1 Aralık 2017 14 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY ‘Karım değil mi döverim!’ Değerli dostlar, yazı bu başlıkla, artık inanılmaz bir boyuta uzanan, “kadına erkek dayağı” çağdışılığına, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” ile ilgili olacaktı. Ne ki yine “bu kadar da olmaz!” dedirten bir konu, kaynar kapkara bir katran gibi kapladı ülkenin tüm gündemini. Kısaca değinirsek, İngiltere ile İzlanda arasında yer alan “Man Adası”nda bulunan, “1 Sterlinlik Şirket”e, bugün T.C. Devleti’nin tepesinde bulunan Erdoğan’ın oğlunun ve kimi yakınlarının, “milyon dolarları”nı neden böyle “şaibeli” bir şirkete gönderdiklerini sordu, “CHP” Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; hem de “belgeler” eşliğinde, üstelik “ikinci kez”. İşte bu soru, Türkiye gündeminin altını üstüne getiriverdi. (28.11.2017) “Karım değil mi döverim!” başlığının içerdiklerine gelince, karısını döven bir adamın, nasıl oluyor da bunu kendine “hak” olarak gördüğünü sormadan önce neden dövdüğüne değinelim. Karısı, “ekonomik sıkıntılarımız olduğu için, artık çalışmasının gerektiğini söyledim” diyor; işte o anda kıyamet kopmuş, başlamış dövmeye... Öyle anlaşılıyor ki, “kendinden aşağı gördüğü” karısının (kadının) böyle bir “uyarıda” bulunması, onun üstünlüğünü “yok” edeceği algısına kapılıp, haddini bildirmek için vurdukça vuruyor... Bu gencin görünümü, tutumu, bu konuşması, bu “üstünlük” duygusu erkek çocuklara çoğunlukla geleneksel olarak çocukluğunda, yetişme sürecinde, aşılanıp kazandırılmıyor mu? Hele artık, günümüzde de “anaokulu”nda bile başlatılan “din dersleri” ile bu üstünlük, “cinsel eşitsizlik”, büsbütün kaynağından ortaya konup öğretilmiyor mu? Her ne denli Erdoğan, bu “cinsel eşitsizlik” konusuna, “dini esasların karıştırılmamasını” istemişse de, böyle bir “uyarı”da bulunmuşsa da, “Erkekler kadınlardan üstündür” (Nisa, 34), “Aranızdaki üstünlüğü unutmayın” (Bakara, 237) gibi uyarıları, “1400” yıldır iki milyarlık “İslam Dünyası”nda geçerliliğini sürdürmüyor mu? Ayrıca, bu “Nisa” suresindeki, “erkeğe kadını dövme hakkı verilmesini” (434) ele almayı, “Kadına Yönelik Şiddet”e “tüm dünya kadınları”nca “karşı” çıkıldığı şu sıralarda, “bunlara dini karıştırmayın!” buyruğu ile karşı çıkması dikkat çekicidir kuşkusuz... Erdoğan’ın bir “din adamı” (imam) olduğunu da unutmamalı... Öte yanda, bu “üç vahy dini”ndeki kadın kulları, “ikinci sınıflığa” getiren kimi buyruklara, artık bir bilim dalı olan “yorumbilim”in de pek uygulanmadığı hep bilinir. Bu duruma, “kadın” ile bağlantılı ayetlerin, “sağlam ayetler” olduğu için, “yorumlanmasına gerek olmadığı”, yorumuyla yanıt verilmiştir; böylece bunlar hiç değişmeden, hemen hemen “1400 yıl” önceki içerikleriyle yürürlüktedirler... Bilindiği gibi öteki kitaplı iki dinin kutsal kitaplarında da, “kadına özgü ayetler” yer alır; “kadın kul”un, her üç dinde de “erkeğin kaburgasından yaratıldığı” kabul görür kutsal kitaplarında; bu yadsınamaz; ayrıca bu “buyruk” bile, “kadının ikinci sınıflığına” yetip artmaz mı? Değerli dostlar, her üç dinde de, “kadın” kulun yılan tarafından aldatılıp, “cennet”teki yasak ağacın yasak meyvasını hem yiyip, hem de kocası “Adem”e yedirmesini, yani “ilk günah”ın kadına ait olmasını, İngiliz düşünür “B. Russell”ın: “Tanrı’nın nedeni belli olmayan seçimi!” yanıtı ünlüdür. Değerli dostlar, üç din bağlamında ele alınan bu konulara da değinmenin gereği ortada değil midir? Ne dersiniz? Ve bugün, “Kartal Anadolu Adliyesi”ndeyiz, “Enis Berberoğlu” için... 1 ARALIK 2017 SAYI: 33658 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:32 06:15 06:36 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:03 13:00 15:22 07:45 12:45 15:10 08:03 13:08 15:37 Akşam 17:44 17:32 17:59 Yatsı 19:10 18:56 19:21 Bilmem anımsıyor musunuz? 1993 yılının nisan ayında İstanbulÜmraniye’deki Hekimbaşı çöplüğünde büyük bir patlama olmuş, 27 kişi ölmüş, 12 kişi de kaybolmuştu. Bu elim olayla birlikte Türkiye dünyada çöpe şehit veren ilk ülke olma özelliği kazanmıştı. Çoğumuz patlamanın nedenini öğrenebilmek için sorup soruşturmuş, kitap karıştırmış, sonunda çürüyen çöplerin metan gazı ürettiğini, zamanla sıkışan bu gazın belli koşulların oluşması durumunda patladığını öğrenmiştik. Bilim insanı değilim fakat kendi muhakememle çürüyen çöplerle çürüyen insanlar arasında amatör düzeyde de olsa bir benzerlik kurmuştum o günlerde. İlerleyen yıllarda bu benzerlik bilincimde yerleşiklik kazandı. Çöpün çürümesi, dolayısıyla metan gazının oluşumu kimyasal bir süreçken, insanın çürümesi ise sosyal bir süreçti. Bu süreçte belirleyici olanın, vahşiliği azalacak yerde artan kapitalizm olduğunu düşünüyorum. Kapitalizmin ürettiği kendine özgü “ahlak” insanı çürütüyor. HHH Kapitalist üretim biçiminin çağımız toplumunda bireylerin benliğini biçimlendirdiği tüketim hırsı giderek gemlenemez bir duyguya dönüşüyor, insan davranışlarını kötülüğe yönlendiriyordu. Hırslarına yenik düşen insanlar için yüzyıllar içinde oluşmuş, olgunlaşmış ortak insani değerler anlamsızlaşıyordu. Daha fazla tüketmek, ne pahasına olursa daha fazla tüketebilmek için her yola başvurmak, bu insanlar için meşruydu. Çalıyorlar, çırpıyorlar, rüşvet alıyorlar, rüşvet veriyorlar, her türlü yolsuzluğa başvuruyorlardı. Erich Fromm’un deyişiyle geçerli Çürüyen çöp, çürüyen insan olan “Olmak değil, malik olmaktı”. Artık, “Malik ol da nasıl olursa ol!” ortak düsturdu. Ülkemize bir bakalım. Betonlaşmış kıyılar, kuruyan göller, çölleşen ovalar, yaşanamaz hale getirilmiş kentler, rant uğruna yeşilin tüketilişi, tarım arazilerinin imara açılışı, derelerimizin HES’lere kurban edilişi… Tüm bunlar yaşanan kapitalist vahşetin, çürüyüşün gözle görülür kanıtları değil midir? HHH Son dört gündür Türkiye kamuoyunun gündeminde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM grup toplantısında Cumhurbaşkanı’nın yakınlarının yurtdışına para transferlerine ilişkin yaptığı açıklamalar var. AKP ile CHP, muhalif medya ile yandaş medya arasında bir “savaş” sürüyor. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı’nın kardeşi, oğlu, eniştesi, dünürü ve bir işadamının Man Adası’nda bir T.C. vatandaşı tarafından 1 İngiliz Sterlin’i sermaye ile kurmuş olduğu bir şirkete 15 milyon doların üzerinde para transferi yaptığını iddia ediyor. Cumhurbaşkanı ve AKP sözcüler ise bu iddiaların asılsız olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun yargıya başvurması gerektiğini ileri sürüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun iddiaları doğru mudur? Belgeler elimize ulaşmadığından kesin bir yanıt veremiyoruz. Bu tartışmaların yargıya intikali durumunda CHP açısından bir sonuca varılması beklenmemelidir. Çünkü kapitalizm çalacağı minarenin kılıfını hazırlar, kendini amaca götürecek yolların taşlarını döşer. Nitekim ülkemizdeki yürürlükteki yasalar açısından “hangi gerekçeyle ve hangi miktarda olursa olsun” yurtdışına para transferinde yasal bir sakınca bulunmamaktadır. Panama, Lüksemburg, Cayman Adaları, Man Adası, Jersey (Manş Adaları), İrlanda, Malta, Mauritius Cumhuriyeti, Bermuda ve Monaco gibi vergi cennetleri bu tür şirket ve offshore bankalarıyla doludur. CHP, AKP ile yürüttüğü tartışmayı yargıda değil ahlaksal zeminde sürdürmelidir çünkü sorun ahlaksaldır. Türkiye gibi dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1.567, yoksulluk sınırının ise 5.105 TL olduğu bir ülkede (Türkİş 11/2017 verileri) çalışanlar vergi yükleri altında ezilirken, iş insanlarının “kurtuluşu” vergi cennetlerinde aramaları ahlakdışıdır. HHH Ne var ki bu devran böyle süre gidemez! Çürüyen çöp nasıl metan gazına dönüşüp patlıyorsa yoksulların, toplumun her kesiminden erdemli insanların tepkisi de gün gelir isyana dönüşür, sosyal patlamalara yol açar. Bu arada bir kulağımız da New York’ta Rıza Sarraf’ta olsun derim. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] ‘Hızlandırılmış’ subay RAHMİ YILDIRIM Resen Emekli Üsteğmen ‘Sivilleştirilmiş’ Harp Okulu nihayet 23 Kasım 2017’de ilk 855 mezununu verdi. Nasıl ki üç beş ayda mühendis, doktor, veteriner, avukat olunmazsa, subay da olunmaz. Meslekler arasında can pahasına yani ölüm göze alınarak görevin yapıldığı tek meslek askerliktir. Bu nedenle profesyonel askerler, özellikle subaylar özenle seçilerek başka mesleklerde rastlanmayacak bir disiplin altında eğitilirler, canı üzerine yemin ettirilerek mesleğe kabul edilirler. Osmanlı döneminde profesyonel askerler çocuk yaşta zorla veya gönüllü olarak ailelerinden kopartılarak mesleğe hazırlanırdı. Yeniçeri ordusu böyle kurulmuştu. Yeniçeri Ocağı’nın yozlaşması ve 1826’da kaldırılmasının ardından peş peşe gelen yenilgilere de çare olmak üzere gelişmiş Batı ülkelerindekine benzer düzenli ordu sistemine geçildi. Modernize edilecek ordunun subay gereksinmesini karşılamak üzere 1834’te Harp Okulu kuruldu. Harp Okulları’nın öğrenci kaynağını eğitmek üzere askeri ortaokullar ve liseler açıldı. Harp Okulu ve askeri okullar, Batı ile Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti arasında seküler köprü oldular. Halk çocukları Türkiye’de Batı ülkelerindeki gibi aristokrasi sınıfı olmadığından, zengin aileler de çocuklarını askere vermediklerinden askeri okullarda eğitilecek subay adayları halk sınıflarından seçildi, çocuk yaşta başlayarak eğitime tabi tutuldu. Kapitalizmin gelişmesine koşut olarak ordunun sermaye sınıfına eklemlenmesi yolunda eğitim sisteminde de zamanla değişiklikler yapıldı. Bu bağlamda 1966 yılında askeri ortaokullar kapatıldı. Askeri liseler devam etmekle birlikte (meslek liseleri hariç) sivil liselerden harp okullarına öğrenci alımının önü açıldı. Bu arada Harp Okulu’nun eğitim süresi de 1970 yılında 3 yıla, 1974 yılında 4 yıla çıkartıldı. Amaç çağın bilgisiyle donanmış, mühendis kalitesinde subay yetiştirmekti. AK Silahlı Kuvvetler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” saydığı 15 Temmuz darbe girişiminin ardından askeri eğitim sisteminde radikal değişiklikler yapıldı. Milli Savunma Üniversitesi Kurulmasına Dair 669 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile harp okulları dahil askeri okullar kapatıldı. Harp okulları Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde fakülteye dönüştürüldü, yönetimi Milli Savunma Bakanlığı üzerinden sivilleştirildi! Harp okullarının öğrenci kaynağı geçmişte KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI ‘Sivil’ Harp Okulu’nun mezuniyetine Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı. esas olarak askeri liseler iken tümüyle sivil liselerden öğrenci kaydına geçildi. Bu arada meslek liselerinden öğrenci alımının yolu açıldı. Meslek liselerinden kastın imam hatip liseleri olduğu açık. “Sivilleştirilmiş” Harp Okulu nihayet 23 Kasım 2017’de ilk mezunlarını verdi; 855 teğmen, sekiz ay süren eğitimin ardından, Erdoğan’ın katıldığı törenle kışlalara uğurlandı. Erdoğan mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, askeri mekteplerin son 10 yılda FETÖ’cülerin denetiminde olduğundan yakındı, bu yüzden “tamamen yerli ve milli” olmak üzere yeniden yapılandırdıklarını anlattı. Sürat çağında kaybedecek zamanımız olmadığını vurgulayan Erdoğan, “Bunun için üniversite mezunları arasından alınan öğrencilerimize 4 yılda verilen askeri eğitimin daha fazlası 1 yıl içinde verilerek hepsi de vazifeye hazır hale getirildi” dedi. [email protected] [email protected] Hayata sosyalizm penceresinden bakan, bu yüzden 12 Eylül darbesi döneminde orduyla ilişiği kesilmiş eski bir subay olarak devlete, orduya, askerliğe ilişkin görüşlerimi korumakla birlikte Harp Okulu mezuniyet haberleri karşısında üzülmeden edemedim. İster istemez 45 yıl önce düz lise mezunlarının “Gece Öğretimi”, “Hızlandırılmış Eğitim”, “Mektupla Öğretim” yoluyla, sadece 45 gün içinde öğretmen yapıldıklarını anımsadım. Bu yolla o tarihteki öğretmen mevcudunun yarısına yakın yeni öğretmen mezun edilmişti. Askeri okullarda yedi (benden sonrakiler sekiz) yıl dirsek çürütmüş, sürünmüş, en zor koşullarda eğitim görmüş biri olarak, bizim sekiz yılda ancak kazanabildiğimiz askerlik ruhunun ve mesleki formasyonun sekiz ayda nasıl kazanılabildiğine akıl erdiremiyorum. Nasıl ki üç beş ayda mühendis, doktor, veteriner, avukat olunmazsa, subay da olunmaz. Hızlandırılmış eğitim ve mektupla öğretim yoluyla üçbeş haftada ne kadar öğretmen olunabildiyse hızlandırılmış eğitim yoluyla sekiz ayda da en fazla o kadar subay olunabilir. Taze meslektaşlarımın yarın muharebe sahalarında ne gibi durumlara düşebileceklerini düşünmek bile istemiyorum. Parti ordusu İkincisi, mezun edilen teğmenlerin sosyal kökeni. Muhafazakâr aile çocukları olduklarını tahmin etmek zor değil. Dini soruların ağırlıkta olduğu bir mülakatla seçildikleri de öyle. Tören günü Harbiye nizamiyesinde kuyruk oluşturan ailelerin neredeyse tamamı tesettürlüydü. Muhafazakârlık elbette kınanacak bir hayat tarzı değil ama devlet eliyle ayrıcalıklı kılınacak, teşvik edilecek bir hayat tarzı da olmamalı. Üçüncüsü, kısa dönem subayların haberi bir kısım medyada “Vatanını seven subayların dönemi” başlığıyla yankılandı ki, tam da AKP iktidarının zihniyetini ve amacını yansıtıyor. Bu amaç ve zihniyet AKP MKYK üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan tarafından “Yeni bir Türk Silahlı Kuvvetleri inşa ediliyor” sözleriyle itiraf edilmişti. İster istemez, dörtbeş yıldır “İslam Ordusu” kurma çabalarını anımsıyorum. Bir de, Genelkurmay Harekât Başkanı (...) imzalı, Eylül 2007 tarihli belgedeki itirafı ve teslimiyeti: “Esas mesele, ılımlı İslam veya demokratik İslam olarak nitelendirilen yeni devlet düzeni içinde cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı TSK’nin, kendisine nasıl bir yer bulabileceği ve burada nasıl barınabileceğidir.” Ezcümle, elbette TSK darbeci enfeksiyondan mutlaka arındırılmalı, sivil otoriteye tabi kılınmalıdır. Ancak sivil otoriteye tabi kılınırken parti ordusu haline de getirilmemelidir. Hepsinden önemlisi, silahlı kuvvetlerin tabi kılınacağı sivil otorite demokrat olmalıdır. MSGSÜ kimliğimi 13.11.2017’de kaybettim. Hükümsüzdür. GÜLHAN ERDEM C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle