09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 1 Aralık 2017 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK 13 CGeAzaZevEinTdEeCdeI9 AYDIR TECRİTTE İDDİANAME BEKLEYEN DENİZ YÜCEL’İN DOSYASI HÂLÂ GİZLİ Yücel’in eşi Dilek Mayatürk, ‘Deniz’in tecritte tutulması da bir o kadar insanlık dışıdır. Dosyada gizlilik kararı olması avukatların hareket alanlarını kısıtlıyor’ diye konuştu Tutuklu Die Welt muhabiri Deniz Yücel’in eşi Dilek Mayatürk Yücel ile 9 aydır hazırla namayan iddianameyi, eşinin ceza evi koşullarını ve dos yadaki gelişmeleri ko nuştuk. Deniz Yücel’in avukatı aylardır uğraş sa da soruşturma sav cısından görüşme ran HİLAL KÖSE devusu alamamış. Dosyada hâlâ gizlilik kara rı var. Deniz Yücel ise tecritte. “Asayiş ve güvenlik” gerek çesiyle spora bile yalnız başına çıka rılıyor. Mayatürk, “Deniz gazetecidir. Nokta. Dışarıda da gazetecidir Deniz, Silivri’de de. Biliniz ki bu hep böyley di ve değişmeyecek. Bitsin bu Kafkaesk oyun. Yoksa dünya bizi kıs kanmaktan vazgeçe cek” diyor. n Eşinizle en son ne zaman görüştünüz? Dilek Mayatürk Yücel, Deniz Yücel’in kendisi için cezaevinde yaptığı çalışmayı sosyal medya hesabından paylaştı. Nasıldı?  ler beni bir yere götürmüyor. Pazartesi günü gör Türkiye’ye kesin dönüş yap düm. Deniz, her zaman mamın sebebi Deniz. O iyi ki Deniz. Türkiye muha oldukça, ben iyiyim. birliği görevini sürdürdüğü gazete Die Welt ve Psikolojik işkence daha önce çalıştığı diğer iki gazetede yer alan ma Dilek Mayatürk Yücel te n Eşiniz rağmen röportajında şu an iyiyim, ‘tecrisonu kalelerinden derleme ve birkaç nu bilmiyorum’ demiş... Tahliye bek yeni yazısının da bulunacağı bir ki lentisi yok mu? tap hazırlığında. Onunla meşgul zihni. Her zamanki titiz çalışmasını görmek güzel. Ancak hâlâ yalnız kalıyor, tecritte. Spora bile hâlâ yalnız çıkarılıyor. Sebep “asayiş ve güven”. Halı sahada ne tür bir asayiş ve güven kastediliyor, çok merak ediyorum. Tam olarak öyle demedi, düzeltiyorum: “Tecrite rağmen şu anda iyi olsam da, ‘tecritin’ uzun vadede ne gibi sonuçları olacağını öngöremiyorum. Ancak şimdiden kestirebildiğim bir etkisi olacak, her önüme gelenle konuşacağım” dedi. Bu tahliye beklenti çıktığınızda gözünüz adapte olmak için zaman ister, hemen bakamazsınız. Deniz’in sadece gazetecilik faaliyetleri sebep gösterilerek meşrulaştırılmaya çalışılan haksız tutukluluğu ne kadar hukuk dışıysa, tecritte tutulması da bir o kadar insanlıkdışıdır. n Son görüşmemizden bu yana pek çok gelişme oldu. Soruşturma şimdi ne aşamada? 9 aydır iddianame yazma sanatının inceliklerine vakıf olmaya çalışıyoruz tahayyül ederek. Deniz’in avukatı savcı ile görüşmeye çalışıyor, ancak kendisi ile direkt bir temas kurmaları mümkün olmadı. Dosyada gizlilik kararı olduğundan, hukuki ola Yankı değil, ses istiyorum n Deniz’in tutukluluğu tüm dünyada yankı uyandırdı, çokça konuşuldu... Bütün olup bitenler nereye götürdü sizi... Nasılsınız? siyle ilintili değil, tecritin olası uzun vadedeki etkisiyle ilgiliydi. Yeterince uzun zaman olmadı mı? 9 ay! Tecrit psikolojik bir işkence. Bireyi kendine ve dış dünyaya yabancılaştırmak için kurulu düzenek. Deniz’in mahke rak hareket alanları kısıtlanmış durumda. Ancak AİHM ayağında yol aldılar. AİHM Deniz’in dosyasına öncelik vermişti.Ve sonrasında AİHM, Türkiye’den Deniz’in dosyasıyla ilgili savunma istedi. Türkiye için veri Dışarıda çok yankı olsa da, her şe me gününü düşünmeye çalışıyorum len resmi süre 24 Ekim’di ancak Tür yin bende bir tezahürü yok. Zira ben bazen onun gözünden. Aylarca hücre kiye iki kez uzatma talebinde bu yankıyı değil, sesi, yani Deniz’i isti nizde hep tek başınasınız, sosyal ala lundu. 28 Kasım’a kısa bir süre ka yorum. Yakınımda duygudaşlık ku nınız elinizden alınmış, birden mah la savunmayı verdi. Almanya ise 17 rabildiğim çok az insan, çok kitap, keme salonuna insanların arasına ge Temmuz’da davaya dahil olacağını çok defter var. Böylece olup biten tiriliyorsunuz. Karanlıktan güneşe AİHM’ye resmi olarak iletti. Burada beynim eror veriyor n İddianamenin henüz hazırlanmamış olmasını neye bağlıyorsunuz? İnsanların kafasından geçenleri okumak gibi bir meziyetim yok. Görünen veya gösterilen üzerine yorum yapmayı doğru bulmuyorum. Bilmiyorum. Bazı hakimlerin 1012 ay iddianame beklediklerini biliyoruz. İddianame yazılma süresinin maalesef ziyadesiyle uzun olduğu örnekler var. Sayın Çavuşoğlu’nun “Yapabileceğim bir şey olduğunda yaptım, mesela Steudner davasında olduğu gibi” şeklinde verdiği röportajdan kısa süre sonra bir anda iddianamenin yazılması gibi örnekler de... Benim burada beynim error veriyor. Yargıya, bahsi geçen kişi için olumlu ya da olumsuz her türlü müdahale, müdahale değil midir? Die Welt, AYM ve AİHM’ye gitti n Die Welt’in mahkemeye başvurusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?  Die Welt, Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in tutukluluğundan kaynaklanan, şirket maduriyeti ve gerek Almanya gerek diğer ülkelerdeki okuyucularının “haber alma ve habere ulaşma” özgürlüğünün yitimini hukuki platforma taşındı. Avukatlarımız, Die Welt adına AYM’ye başvuru yaptı. Bu, yabancı bir basın kuruluşunun, Türkiye’de çalışan muhabirinin tutukluluğundan doğan kendinin ve okuyucularının maduriyetini AYM’ye taşıdığı ilk davadır. Ve yine die Welt, yukarıda saydığım nedenlerden, AİHM’ye de ayrı bir başvuru yaptı. “Haber alma, habere ulaşma özgürlüğü” kısıtlanan özgürlükler arasında, talebi lükse kaçan özgürlük gibi geliyordur belki toplumun çoğunluğuna. Marx, “Basın özgürlüğü sorunu öyle tekil bir mesele değildir, halk tinine ve genel anlamda insan özüne ilişkindir” der. Şunu ortaya bırakıyorum: O yüzden canım kardeşim, en çok da gazetecilerin tutukluluğunu meşru ve normal bulan “seni” anlayamıyorum. Tutuklanan insanlar değil sadece, elinden alınan bizzat senin de hakkın. SİLİVRİ CEZAEVİ’NDEKİ TUTUKLU CUMHURİYETÇİLERLE HABERLEŞMEK ARTIK SERBEST Yasak 397 gün sonra kalktı Gazetemizin yayın politikasının suçlama konusu edildiği dava kapsamında 397 gündür tutuklu bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu, İcra Kurulu Başkanımız Akın Atalay, 336 gündür tutuklu bulunan muhabirimiz Ahmet Şık ve 239 gündür tutuklu muhasebe çalışanımız Emre İper’e uygulanan mektup ve faks yasağı kaldırıldı. 31 Ekim 2016’da başlatılan operasyondan bu yana süren yasağa o dönem İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili olan İsmail Uçar’ın cezaevine gönderdiği genelge gerekçe gösteriliyordu. Genelgede darbeye teşebbüs suç ve eylemlerine ilişkin soruşturmalar kapsamında tutuklu bulunan şüphelilere OHAL süresince mektup ve faksın yasakladığı belirtiliyordu. Ancak gazetemizin yazar ve yöneticilerine yöneltilen suçlamalar sayılanların arasında yer almıyordu. Gazetemiz avukatları Tora Pekin ve Abbas Yalçın Cumhuriyet davasını yürüten İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 2 hafta önce söz konusu yasağın kaldırılması için dilekçe sundu. Mahkeme de, talep doğrultusunda mektup ve faks yasağını kaldırdı. Murat Sabuncu, Akın Atalay, Ahmet Şık ve Emre İper’in mektup adresleri şöyle: Murat Sabuncu ve Akın Atalay: Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (9 Nolu) A647 Ahmet Şık ve Emre İper: Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu (9 Nolu) A642 l İSTANBUL / Cumhuriyet ANT3DUÖ5AT.BLUKEELETTDZİ U Adaletsizlikler birbirini tetikliyor Gazetemizin yayın politikasının hedef alındığı dava kapsamında asılsız ve akıl dışı iddialarla tutuklu bulunan İcra Kurulu Başkanı avukat Akın Atalay nezdinde tüm haksız tutuklamalara karşı çıkmak için avukatların Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde başlattığı Adalet Nöbeti dün 35. kez tutuldu. 2 yıl önce öldürülen Tahir Elçi’nin anıldığı nöbete CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Barış Bildirisini imzaladığı için ihraç edilen anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Van Baro Başkanı Murat Timur, Gaziosmanpaşa Bölge Hukukçular Derneği’nden Buket Gülay ile tutuklu avukatlar Ebru Timtik, Barkın Timtik, Ay taç Ünsal, Didem Baydar Ünsal ve Ayşegül Çağatay’ın yakınları katıldı. Adliye binasındaki 1 saatlik nöbetin ardından bina önünde basın mensuplarına açıklama yapıldı. Özgürlükçü Hukukçular Platformu üyesi avukat Raziye Turgut da Elçi, tutuklu avukatlar ve basın emekçileri için adalet talep etti. Van Baro Başkanı Murat Timur da konuşmasına Elçi’yi anarak başladı. Adaletsizliklerin birbirini tetiklediğine dikkat çeken Timur, hukuk eksenine dönüşün avukatların meslek örgütleri, barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin güçlü duruşu ile mümkün olabileceğinin altını çizdi. Prof. Kaboğlu da Elçi’yi andığı ve önümüzdeki hafta başlayacak Barış Akademisyenleri davalarını anımsattığı konuş masında şunlara değindi: “Tahir Elçi fikrinin bedelini beden ve fizik ile ödedi. Bir düşünce suçu davası olan Cumhuriyet davasında yargılananlar da fikirlerinin bedelini fizikleriyle hapishanelerde ödüyorlar. Salı günü Barış İçin Akademisyenlerin (BAK) davası başlayacak. BAK da fikirlerinin barış taleplerinin bedellerini üniversite dışında mahkeme koridorlarında, belki hapishanelerde ödemeye devam edecek. Eğer bin akademisyen tek bir metin için yargılanacaksa o zaman teknik olarak aynı mahkemede yargılanırlar. Bunun yüzlerce mahkemeye dağıtılması ise teknik bir konunun nasıl politize edildiğini göstermesi bakımından da ibret vericidir.” l İSTANBUL / Cumhuriyet Siz ölülerinizi sayarsınız, onlar paralarını sayar İstediğiniz kadar Oscar töreni izler gibi saati saatine izleyin o davayı. Orada telaffuz edilen rakamları siz de telaffuz edin. Ve “Vay anasını” deyin. “Bu sefer tongaya bastılar” deyin. “Bir daha asla seçim kazanamazlar” diye düşünün. “Foyaları ortaya çıktı” diye sevinin. Hiçbir işe yaramayacak. Asıl ortaya çıkması gereken gerçek yine es geçilecek. Şimdi derin bir nefes alın ve düşünün. Amerika’da görülen bu mahkeme aslen neyi deşifre etmiştir? Ortada dönen paraların ve ilişkilerin ve hukuksuzlukların pornografisini bir an unutun. Onun yerine Amerika’nın yoksullarını düşün. İran’ın yoksullarını düşünün. Türkiye’nin yoksullarını düşünün. Tüm dünyanın yoksulluğunu düşünün. İnsanın aslen neden yoksun bırakıldığını düşünün. Bir de savaşları düşünün. Devletlerin ve şirketlerin arasında çıkan savaşları. Ambargoları, anlaşmaları, bozuşmaları, pazarlıkları düşünün. Bu devletlerin ve şirketlerin bir olup neyi paylaşamadıklarını düşünün. Aralarındaki kirli ilişkileri ve bu kirli ilişkiler için neleri feda ettiklerini düşünün. İran’a koyulan karanlık ambargonun ve o ambargoyu delip karanlık ticarete devam eden ülkelerin arasındaki bağı kuran karanlık aracıların foyalarıyla birlikte ortaya dökülenlere bakın... Ve savaş zengini ne demek... Bir zahmet onu düşünün. Ve hemen üzerine, savaş ne demek onu düşünün. İnsanlığın kendine bu hukukla ve bu devletle ve bu ticaretle reva gördüğü sistemin bedelini neden hiç sorgulamadığını düşünün. Tüm devletlerin yeraltında yürüttüğü ilişkiler; Ve insanların yeryüzünde mahkum edildiği hayatlar... Bunlar arasında bağ kurmanızı engelleyen ne? Onu da düşünün. Göreceksiniz; Karanlık iktidarları ve etrafı sularla çevrili paraları onaylayan bir sistemi ilmik ilmik ören Tanrı değil, bizzat sizsiniz. İtiraz etmediğiniz, kolayca ikna olduğunuz ve hatta gönülden parçası olduğunuz sisteme şu anda muazzam bir otopsi yapılıyor. Bütün iç organları dışarıda. Siz o otopsiye gözlerinizi fal taşı gibi açmış bakıyorsunuz ama yine görmeniz gerekeni değil görmenizi istediklerini görüyorsunuz. Kendinizi bu güçler savaşında tuttuğunuz tarafla tarif etmeye zorlandığınızı fark etmiyorsunuz. Çünkü sistemin balını emenler iyi biliyorlar; İktidarların parayla nasıl oynadığına ve bu oyunun nelere mal olduğuna isyan edemeyecek kadar ehlileşen kalbiniz ancak yıkılan heykeller, devrilen tahtlar, akan kanlar karşısında hızlı atacak. Bu arada yeni heykellerin dikilmesi, yeni tahtların kurulması, yeni savaşların kurgulanması kılınızı kıpırdatmayacak. Dünya bugüne kadar yığınla alınıp satılan vatan gördü. Birini daha görürse kör olmayacak, kendinden utanmayacak, tersine dönmeyecek. Tüm geri kalmış ülkelerde halk paraya tapar. Onun kendisinin mi başkasının mı olduğuna aldırmaz. Ve tüm geri kalmış ülkelerde halk kahramanlara çabuk kanar. Onların karanlık mı yoksa aydınlık mı olduğuna bakmaz. HHH Siz tüm bunları yine düşünmeyin... Ama fırsat bu fırsat şu sert gerçeği iyi düşünün: Savaş çıkar... Siz ölülerinizi sayarsınız. Onlar paralarını sayar. l İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İHLALLERİ Türkiye son sürat geriye gidiyor Dünya genelinde ifade özgürlüğü ih lalleri son 10 yılın en yüksek seviyesinde. İnsan hakları savunucusu Article 19 grubu ile VDem adlı siyasi ve sosyal veritabanı şirketinin ortak araştırmasına göre Türkiye 2006 2016 döneminde ifade özgürlüğünün en çok zayıfladığı ülke oldu. Türkiye’nin yanı sıra, Brezilya, Burundi, Mısır, Polonya, Venezüella ve Bangladeş de medyada çeşitliliğinin, bağımsızlığın azaldığı ülkeler arasında. Raporu aktaran Guardian’a konuşan gazetemiz yazarı Aydın Engin, Türk medyasının daha önce görülmeyen yoğunlukta hükümet baskısı altında olduğunu söyledi. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle