09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 1 Aralık 2017 12 17 Aralık operasyonu New York’ta sürüyor 17Aralık 2013 operasyonu, Cemaat ve AKP arasında gerçekte bitmiş bir ittifakın yerini nihayet açık çatışmaya bırakmasının miladı olarak görüldü. Yargı ve polisteki Cemaat şebekelerinin düzenlediği operasyonun odağındaki şüpheli Reza Zarrab’dı, siyasi hedef de yolsuzluk kanıtları, gözaltı ve tutuklamalarla iktidarı kuşatıp indirmekti. İktidar, üçüncü kişi ve kuruluşlara karşı tutumunda, bunların “1725 Aralık”a ilişkin pozisyonunu ölçü olarak aldı. Dört yıl önce Erdoğan’ın kendisi hakkında “ülkeye katkıda bulunan bir hayırsever” dediği, üzerine kol kanat gerilip hapisten çıkarılan ve dosyası kapatılan Reza Zarrab, dört yıl sonra, 29 Kasım 2017’de, New York’taki bir mahkeme salonunda yine odaktaki kişiydi. Ama bu kez aleyhindeki tüm suçlamaları kabul ederek sanıklıktan, Türkiye’deki iktidarın aleyhinde tanıklığa geçmiş biri olarak orada bulunuyordu. Amerikan hazinesini ve mali kurumlarını dolandırdığını, İran’a ambargoyu düzenleyen ilgili Amerikan yasasını ihlal ettiğini, kara para akladığını itiraf etti. Zarrab, “İran’a ambargoyu delme suçu”nu işlemek amacıyla Türkiye’deki bazı bankalar ve hükümetin eski bakanlarıyla nasıl ortaklık yaptığını anlattı. Eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Çağlayan’a 4550 milyon Euro rüşvet verdiğini iddia etti. Ve bu satırlar yazılırken anlattıklarının devamını getirmeye hazırlanıyordu. Zarrab konuştukça 17 Aralık operasyonunun boyut, kapsam ve hedefi daha iyi anlaşılacaktır. 20132014 dönemindeki tartışmaları hatırlayınız; Türkiye kamuoyu 17 Aralık’la birlikte ortaya saçılanların daha ziyade yerel düzeydeki suç unsurlarıyla meşgul edildi. Bunda ana muhalefetin de dahli vardı elbette. İçişleri Bakanı’nın oğlunun evinde bulunan para sayma makineleri, kamu bankası müdürünün konutundaki ayakkabı kutularına istiflenmiş paralar, bakana çikolata kutusunda servis edilen rüşvet, vesaire... Cemaat’in operasyonu, mesela icracı bir bakanlıkta ya da bir büyük şehrin AKP’li belediyesinde yandaşlara usulsüz ihale dağıttığı varsayılan yolsuzluk ağlarına karşı yapılmış olsaydı, bunun üzeri iktidar baki kaldığı müddetçe örtülebilirdi. Ayrıca Cemaat örgütünün elinde, hem de 2014’teki seçimlerin hemen öncesinde, etkisi ve sonuçları ulusal seviyeyle sınırlı operasyon düzenleme kapasitesi mebzul miktarda zaten mevcuttu. Ama onlar yerel ölçekte hareket etmediler. 17 Aralık 2013’teki, ulusal düzeyde ve hukuk çerçevesinde gereken yargılama yapılmazsa günü geldiğinde bunu ihmal edenler aleyhinde uluslararası sonuçlar doğurabilecek bir operasyondu... Bu gerçek, Zarrab’ın 29 Kasım 2017’de New York mahkemesindeki tanıklığı sırasında artık herkes tarafından görülmüş olmalıdır. Küreselleşmiş Cemaat örgütünün, doğduğu yer olan Türkiye’de operasyon düzenlerken uluslararası ölçekli bir plana göre hareket etmesi kimseyi şaşırtmamalı. 17 Aralık operasyonunu düzenleyen Cemaatçilerin bir kısmı hapiste, bir kısmı kaçak ama bunların attıkları okun zehirli temreni iktidarın bedeninde kaldı ve etkisi şimdi görünür hale geldi. 17 Aralık operasyonu dört yıl sonra 29 Kasım 2017’de uluslararası ölçeğe taşınmıştır. Bu sonuç mukadder miydi? Türkiye’nin dış politikası AKP iktidarı tarafından 2009’dan itibaren radikal bir değişime uğratıldığı için mi ABD’deki kurulu düzenin yöneticileri İran’a koydukları ambargonun Zarrab marifetiyle delinmesine göz yummaktan vazgeçtiler? Bu sorunun cevabını yaşayarak öğreneceğiz. New York’taki davada bir siyasi iradenin hukuki tezahürü söz konusudur. Ve şimdi bizi ne bekliyor olabilir? New York’taki hukuki süreç ulusal ve uluslararası çapta siyasi ve ekonomik bazı ilk sonuçlar doğuracaktır. Bunlardan biri, beklendiği gibi TürkAmerikan ilişkilerinin daha da bozulmasıdır. Hukuki süreçte Türkiye’deki iktidarın zirveleri ile Zarrab’ın cürümleri arasında bir ilişki kurma çabası gözlemlenirse, bu durumda kriz derinleşir. New York’taki dava iktidara, Türkiye’nin Erdoğan’ı devirmeyi amaçlayan uluslararası bir komployla karşı karşıya olduğu anlatımını uç noktalara taşıma imkânı veriyor. Amerikan ve Batı karşıtlığı ekseninde seçmen konsolidasyonuna bu sayede hız kazandırılacak. Türkiye’de basın özgürlüğü yok ve iktidar medyanın neredeyse tamamını kontrol ediyor. Reel sansür nedeniyle New York’ta gerçekte neler olup bittiği hakkında geniş bir toplum kesimi zaten habersiz kalacaktır. Dahası, iktidar bu davayı, Türkiye’de varlığını sürdürmeyi hâlâ bir biçimde başaran eleştirel ve muhalif sesleri susturmak için gerekçe olarak kullanmayı da deneyecektir. Davanın sonucunda ABD Hazine Bakanlığı’nın bazı Türk bankalarına vermesi kuvvetle muhtemel olan ceza, ağırlığı nispetinde Türk ekonomisi üzerinde doğrudan ya da tetikleyici olumsuz etkiler yaratacaktır. Sonrası hakkında öngörüde bulunmak için ise henüz çok erkendir. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN AVUKAT SELÇUK KOZAĞAÇLI, CEZAEVİNDEN CUMHURİYET’İN SORULARINI YANITLADI TECRITTE DIRENIŞ Suçum iyi avukatlık ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı 19 gündür Silivri Cezaevi’nde tecritte. ‘Televizyonum, radyom, gazetem hatta saatim bile yok’ diyen Kozağaçlı, koşul n Hakkınızdaki suçlamalarla ilgili neler söylemek istersiniz? Avukatlığa başladığım 1995 tarihinden bu yana hep aynı şeyle suçlandım: İyi, politik ceza davası avukatlığı yapmak. Bazen bir not bulduklarını, bazen bir itirafçı çıktığını, bazen soruşturma ve kovuşturmadaki davranışlarımın istatistiğini yaptıklarını, girdiğim davaları ve hapishanedeki ziyaretlerimi sınıflandırdıklarını iddia ederler. Ama sonuç olarak suçlama her zaman hükümete karşı siyasal, toplumsal muhalefetin avukatlığını yapmaktır. Savcıdan öğrendiğimiz kadarıyla suçlama yine aynı. Her zaman utandıkları için gizle dikleri, bazı büyük suçlarımız bu defa açıkça telaffuz edilmiş. Soma maden katliamı, Ermenek maden katliamı dosyalarında niye işçi ailelerinin avukatlığını yaptığımız açıkça bir suçlama olarak önümüze konmuş durumda. En azından bu utanmazlıkla ilk defa karşılaştığımı söyleyebilirim. Elbette hükümetler patronların adamıdır. Maden patronları hükümetin böyle bir suçlama yapmasını ister. Ama açıkça hükümetin ve savcıların ilk defa hadlerini bu kadar aştığını görüyorum. Nuriye ve Semih’i de başka bir suçlama olarak önüme koydular. Onları artık bütün dünya tanıyor. ları protesto etmek için tek başına slogan atıyor KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Baş da insanlara fiziksel ve paikolojik olarak şiddet uygulaması ise gözaltına alınan herkesin işken kanı Selçuk Kozağaçlı, 19 gün ce gördüğünü kabul etmek gere dür Silivri Cezaevi’nde özgürlü kir. Sürekli bir aşağılama ve ge ğünden yoksun. Tek kişilik tecritte. Televizyonu, radyosu, gazetesi hatta saati bile yok. Sesi SEYHAN AVŞAR rekmediği halde parmak izi, fotoğraf ve biyolojik örnek almak için saldırma, belirsizlik içinde ni duyurabileceği mesafedeki bütün bekletmek gibi uygulamaların hepsi koğuşlarda FETÖ tutukluları var. “Ara işkence sayılmalıdır. Elektrik verip, fa sıra avukat görüşüne çıkarken sev laka atılmasıyla ya da kişinin ifade al gili Ahmet Şık’ı, Akın Atalay’ı, Deniz mak için askıya asılmasıyla sınırlı bir Yücel’i, Bekir Kaya’yı tesadüfen görür işkence kavrayışından çıkmalıyız. Tu sem mutlu oluyorum. Uzaktan selam tuklandıktan sonra ise Gülhan Soğaltı Türkiye’de yargı yok laşıyoruz” diyen Kozağaçlı, sabahları ve öğleden sonraları hapishane uygulamalarını protesto eden sloganları ise tek başına attığını söylüyor. Nuriye cı isimli bir kadına tecavüz tehdidi veya girişimi yapıldığına ilişkin duyumlar aldım. Bu da çok bilindik kadına karşı işkence yöntemidir. Gülmen ve Semih Özakça’nın Yakalama ile başlayan haksızlıkla avukatı olan Kozağaçlı, So rı protesto etmek için gözaltı boyun ma davası gibi kamuoyu ca yiyecek kabul etmedim ve hiç nun yakından takip ettiği bir işleme katılmadım. Toplu suç pek çok dosyada görev ya lar açısından anayasanın öngördü pıyor. Cezaevinden sorula ğü 4 günlük gözaltı süresi dolunca rımızı yanıtlayan Kozağaç su almayı da bıraktım. Hukuk dışı lı, “Avukatlığa başladığım KHK’lerin öngördüğü 15 günlük gö 1995 tarihinden bu yana hep zaltı süresini tanımıyorum. Benim aynı şeyle suçlandım: İyi, için 4 günden sonrası insan kaçırma politik ceza davası avu sayılır. Gözaltının 5. gününde savcı katlığı yapmak” lığa çıkarılarak tutuklandım. diyor. n Gözal Bekliyorum tı süreciniz n Cezaevinde günler nasıl geçiyor? n Müvekkiliniz Nuriye Gülmen savcının tahliye talep etmesine rağmen özgürlüğüne kavuşamadı. Gülmen ve Özakça davası Türk hukuk tarihinin en büyük skandallarından birisidir. Onlarca kez gözaltına alınmış, haklarında yüzlerce idari para cezası kesilmiş, zaten adli kontrol altında olan ve asla bu tedbiri ihlal etmemiş insanların tutuklanması hukuksal değil, siyasal bir ihtiyacın sonucudur. Direniş karşısında hükümetin çaresizliğini göstermektedir. Haklarında mahkeme kararı ve hatta hiçbir ciddi suçlama bulunmayan bu insanların İçişleri Bakanlığı’nın çıkardığı kitapçık ile terörist ilan edilmeye çalışıldığını görmüştük. Yeni olay ise Adalet Bakanlığı’nın mahkemeye gönderdiği yazıdır. Bu gibi yazıların mahkemeye gönderildiği bu ülkede yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz etmek abes olur. Türkiye’de yargı yoktur. Adliye denilen yer kurgusal görünüm verilmiş, hükümetin idari kararlarının yahut siyasi ihtiyaçlarının icra ve infaz edildiği binalardan ibarettir. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da avukatı olan Kozağaçlı, Akın Atalay için tutulan Adalet Nöbeti’ne de des tek vermişti. den biraz bahseder misiniz? Herhangi bir işkenceye ma ruz kaldınız mı? İşkence kavramı kamu görevlilerinin kamu görevinden aldıkları yetki, güç ve imkânla görevleri sırasın Tek kişilik tecritte tutuluyorum. Havalandırmanın da üstü tel örgülerle kapalı. Televizyonum, radyom, gazetem hatta saatim bile yok. Sesimi duyurabileceğim mesafedeki bütün hücrelerde 15 Temmuz sonrası paralel devlet yapılanması örgütü suçlamasıyla tutuklanmış kişiler var. Ara sıra avukat görüşüne çıkarken sevgili Ahmet Şık, Akın Atalay, Deniz Yücel’i, Bekir Kaya’yı tesadüfen görürsem mutlu oluyorum. Uzaktan selamlaşıyoruz. Sabahları ve öğleden sonraları hapishane uygulamalarını protesto eden sloganları tek başıma atıyorum. Yine avukata gelir giderken de uygulamaları protesto ediyorum. Pek düzenli yapamasam da periyodik kapı dövme eylemlerine katılıyorum. Okuyorum ve bekliyorum. İki genci ödüren polisler hakkında hazırlanan iddianame, aileleri isyan ettirdi: Gazi mi suçlu, polisler mi? ZEHRA ÖZDİLEK Gazi Mahallesi’nde Barış Kerem (17) ve Oğuzhan Erkul’u (17) öldüren ve 3 kişiyi de yaralayan polisler hakkında hazırlanan iddianame, mağdur aileleri isyan ettirdi. Barış Kerem’in annesi Melike Altınışık, “Savcılık, polisleri koruyor. Gazi Mahallesi mi suçlu yoksa 5 tane çocuğun üzerine tereddütsüz kurşun yağdıran polis mi” dedi. Altınışık, “Sen geç iki çocuğu öldür diğerlerini yarala sonra buna görev aşkı denilsin, var mı böyle mantık? Bir de suçlu Gazi Mahallesi olsun. Sen masum çocukları katlettin. Suçlular dışarda gezer, masum çocukları mezara gönderirler” diye konuştu. Hak etmediler Oğuzhan Erkul’un ablası Figen Erkul da bu ülkede adalet beklemediğini dile getirdi. Gözyaşlarıyla konuşan abla Erkul “Hiçbir çocuk yaşadığı yerden dolayı ölümü hak etmiyor. Gazi’yi bu hale getiren, teröristleştiren devlettir. Benim kardeşimi bahsettikleri terör örgütleri öldürmedi. Benim kardeşimi bu devletin polisleri öldürdü. Oğuzhan ve Barış geri gelmeyecek, tek isteğimiz emsal bir dava olmasıdır. Başka çocuklara bu yaşatılmasın... Henüz 22 yaşındayım aileyi ayakta tutmaya çalışıyorum. Evimizde, yurdumuzda duramadık. Onun geçtiği sokaklardan cenazesi geçti, yapa Savcılık peşin indirim istedi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, 4 polis için “bilinçli taksirle ölüme sebep olmak” suçundan, 15 yıla kadar hapis cezası istendi. Savcı, ayrıca, TCK’nin 24/1. maddesinin de sanıklara uygulanmasını istedi. Bu madde, “Kanun hükmünü yerine getirenlere ceza verilmez” diyor. Savcı, yargılama sonunda mahkumiyet verilecekse de TCK’nin 27. maddesi uyarınca, “cezada altıda birden, üçte bire kadar indirim” uygulanmasını talep ediyor. madık. 7 aydır tarih değişmedi 14 Nisan’dayız. Ailemin tek dayanağı bu dava...” Savcılık taraflı Mağdur ailelerin avukatı Meral Hanbayat da iddianamenin tam bir hayal kırıklığı olduğunu, dosyadaki raporlara göre Barış ve Oğuzhan’ın kasten öldürüldüğünü, diğer çocuklara yönelik de kasten öldürmeye teşebbüs suçunun işlendiğini dile getirdi. Savcılığın, mahkemeye, sanıklara nasıl ceza vermeyeceğinin yolunu, yöntemini gösterdiğine dikkat çekerek, “Bunu yaparken soruşturmada tarafsız davranmadığını da iddianamenin satır aralarında göstermiştir... Polislerin meşru müdafaa altında kaldıklarına dair tek bir delil dosyaya yansımış değil” dedi. HDP binalarına pankart HDP İstanbul il ve ilçe binalarına, tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Aralık’ta görülecek duruşmasına dikkat çekmek amacıyla, tutuklu vekillerin fotoğraflarının olduğu dev pankartlar asıldı. Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu ve killer ve vekilliği düşürülen HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın fotoğraflarının yer aldığı pankarta, “Demokratik siyasete özgürlük. 7 Aralık’ta Ankara’da Demirtaş’ın duruşmasındayız!” yazıldı. l İSTANBUL / Cumhuriyet Sur’da tarih yok ediliyor Sur’la Dayanışma Platformu üyeleri, Diyarbakır’ın tarihi Suriçi bölgesindeki yıkıma dikkat çekmek için İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde bir araya geldi. Basın toplantısında konuşan Prof. Ayşe Erzan, “2012’de ‘riskli alan’ ilan edilmiş olan Suriçi’nin yüzde 90’ı 21 Mart 2016’da verilen Bakanlar Kurulu kararı ile kamulaştırmaya tabi tutuldu” dedi. Kentsel dönüşüm adı altında Alipaşa, Mahallesi sakinlerinin yüzde 80’inin evlerini terk etmeye zorlandığını belirten Erzan, “Alipaşa’nın büyük bölümü yerle bir edildi. Yıkım hâlâ devam ediyor. Suriçi, en az sekiz bin yıllık bir yerleşim. Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde. Yok edilen binalar arasında 90 kadar tescilli kültür varlığı yapı da bulunuyor” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Roboski’de Elçi anması Roboski’de 28 Aralık 2011’de 19’u çocuk 34 kişinin bombalanarak öldürülmesinin üzerinden 309 hafta geçti. Aileler her hafta olduğu gibi bu hafta da kaybettikleri yakınlarının mezarları başında yaptıkları açıklamayla adalet istedi. Aileler adına basın açıklamasını okuyan Veli Encü, “Roboski katliamının failleri yargılanıp cezalandırılmaları sağlansaydı Tahir Elçi katledilmeyecekti. Tahir Elçi ile beraber barışı ve adaleti de katlettiler. O günden sonra ülke yangın yeri” dedi. l Yurt Haberleri C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle