04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 3 Kasım 2017 14 haber EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY / ELİF TOKBAY TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN İkinci kumpas davası Evet değerli dostlar, görüldüğü gibi bu “Kumpas Davaları” sürecek... İlki; “Birinci Kumpas Davası”, Ergenekon ve Balyoz Davaları’nı içeriyordu; bu ikincisi de “Cumhuriyet Gazetesi Davası”nı, kısaca “Cumhuriyet Davası”nı. İlk Kumpas’ın, Ergenekon Davası’nda da suçlanan Cumhuriyet’in sorumlusu olarak İlhan Selçuk öndeydi, gündemdeydi. Mahkemede yapacağı savunmada maskaralığı da maskara eden savcının hazırladığı binbir türlü suçlamaları içeren iddianameye karşı ilkin bu iddiaların, “Cumhuriyet Devleti’nin hukuk tarihine ibret belgesi olarak geçecek içerikte” olduğunu, ayrıca da “adalet adına bir isyan duygusu yaratabilecek boyuta ulaştığını” söyleyecekti, eğer yaşasaydı... Çünkü bu iddianamede, “Cumhuriyet Gazetesi’nin, Yunus Nadi tarafından 1945 yılında, İstanbul Cağaloğlu’nda yayın hayatına atıldığı” yer alıyor, ardından “gazetenin Nazi İstihbarat Servisi’nce finanse edildiği” bildiriliyordu! Bu akıl dondurucu suçlamalara karşı İlhan Selçuk, bu savcının “Cumhuriyet Gazetesini eline alma zahmetine katlansa, gazetenin başlığı altında ‘1924’ yılında kurulduğunu okuyabilirdi. (...) Bu aymazlığa (gaflet) düşen bir savcının durumu hem üzüntü verici hem de ürkütücüdür!” vurgusunu yaptıktan sonra da, “Bilindiği gibi, 1945 yılında artık ne milyonlarca insanı fırınlayan Hitler’den, ne Nazi Yönetmi’nden, dolayisiyle de Nazi İstihbaratı’ndan söz edilebilirdi. (...) Ayrıca 1945 yılında Cumhuriyet yayın yaşamının 21. yılını başarıyla sürdürüyordu!” Bu alıntılar, İlhan Selçuk’un aramızdan ayrılmasından az sonra, Cumhuriyet’te yayımlanan, “İlhan Selçuk Hesap Soruyor!” dizisinde yer aldı. Ve, İlhan Selçuk’un ortaya koyduğu savcının durumuna, “Kargalar bile güler!” demeye insanın dili varmıyor... Bu gibi yanlışlıklar karşısında iddianameyi hazırlayan savcı/savcıların üzüldüklerinden söz edilebilir mi dersiniz? Bu soru “Birinci Kumpas” sürecinde de sorulmuştu; ayrıca bilindiği gibi avukatlar, iddianamede yer alan bu tür gerçekdışı bilgilerin, tezgâhların, “kurmaca”ların, ciddiyetsizliklerin insanların yaşamlarına olan olumsuz etkisini, kimi kez verdikleri derin acıyı yadsınamaz bir biçimde durmadan belirtirler. Belirtmesine belirtilir de, bu davayı başlatan, daha doğru bir söylemle, iddianamenin yazımında en büyük payı, dolayısıyle baş sorumluluğu olan “Savcı Murat İnam”ın, FETÖ Davası’ndan, ağırlaştırılmış hapisle yargılanmasına ne denebilir? “Vicdan,” “İnsanlık”, “Hak”, “Hukuk”, “Adalet” mi? Hepsi uçar, buhar olur... “31 Ekim” günü, duruşmayı ayakta da olsa izlemek isteyenlere kürsüden gelen uyarı, can alıcıydı; duruşmanın başlaması için ayakta kimse kalmamalıydı; emir duyulur duyulmaz ayaktakiler yere çöküp oturuverdiler. “Kürsü”de, hep olduğu gibi, “Başkan”, sağlı sollu “yardımcı yargıçlar”; sağda liseli bir kız öğrenci görünümünde gencecik bir yargıç, duruşma sürecinde çoğunlukla bilgisayarıyla meşgul oldu, solunda ise daha deneyimli bir yargıç. Bu kürsüye, 12 merte uzaklıkta, dikey savcılık kürsüsü; hemen hemen hiç kıpırdamadan oturan “savcı”; dahası ne bir söz ne bir ses, öylece izleme; Ergenekon’da da bu görünümleri, sessizlikleri yönünden onların Mısır’daki “sfenks”leri anımsattığını belirtmiştim, yine öyleydi; bilinir, “sfenks”ler “taştan”dır... Duruşmada, avukatların her biri, alkışlamak istediğimiz savunmalar yaptılar; ne ki bu duruşmaya damgasını vuran, tutukluların, özellikle de Murat Sabuncu ile Akın Atalay’ın yaptığı konuşmalardı. Her iki kürsüdekiler de, “büyük” bir dikkatle dinlediler; izleyicilerin çoğu da öyle. “2526 Aralık”ta artık çok geciken “özgürlük” beklentimize olumlu yanıt almak üzere Çağlayan’da olalım... 3 Kasım 2017 SAYI: 33630 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.03 05.47 06.08 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.30 12.55 15.39 07.13 12.39 15.26 07.33 13.02 15.51 Akşam 18.06 17.53 18.19 Yatsı 19.27 19.12 19.37 Ülkemizde kullanılan siyaset dilinin ayrıştırıcı olduğu gerçeği hemen her gün yeni örneklerle bir kez daha kanıtlanıyor. Son örnek CHP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Bülent Tezcan’ın Cumhurbaşkanı’nı “faşist diktatör” olarak nitelemesi. Bu, evrensel ölçekte çok ağır bir ithamdır. Yalnızca kendisini değil, nesnel olarak siyasal çevresini ve tabanını da kapsar. Çünkü İtalyanca “fascio” (sap demeti) sözcüğünden türeyen faşizm birliği, kenetlenmeyi, kitleselliği ifade eder. Hitler’den Mussolini’ye, Franco’dan Salazar’a tarihteki tüm faşist diktatörler kendisine bağlı faşistleşmiş/faşistleştirilmiş kitleler üzerinden iktidara yürümüşlerdir. HHH Burada bir gerçeğin altını çizmek durumundayız. Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın otokratik/otoriter bir kişilik yapısına sahip olduğunu biliyoruz. Bu, doğal olarak onun siyasal yaklaşımlarına da yansıyor. Ülkemizde düşünce ve anlatım, toplantı ve yürüyüş özgürlüğü gibi anayasada güvencesindeki temel insan haklarının ihlali bizi rahatsız ediyor. Bunda Sayın Cumhurbaşkanı’nın da önemli payı olduğunun farkındayız. Cezaevlerindeki gazeteciler, insan hakları eylemcileri, aydınlar, işlerinden edilen akademisyenler, bilim insanları içimizi acıtıyor. Haklı olarak tepkiliyiz. Ne var ki bu tepkinin “faşist diktatör” söylemiyle dile getirilmesini doğru bulmuyorum. 2019 yılında önce yerel, sonra da Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri var. Bu seçimlerde başarılı olmanın yolu kararlı demokratik bir mü Dilin kemiği cadeleden geçiyor. Oysa hedefi “faşist diktatörlüğü” yıkmak, “faşist diktatörü” alaşağı etmek olan antifaşist mücadelenin yolları da yöntemleri de farklıdır. Dolayısıyla farklı yol ve yöntemleri çağrıştıracak söylemlerden kaçınmak gerekiyor. HHH Bir süre önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın Almanya’ya yönelik “Nazi” suçlaması iktidarı ve muhalefetiyle Alman siyasetçilerini, farklı siyasi görüşlerde olan bireylerden olan toplumu nasıl birleştirdiğini anımsayalım. CHP sözcüsünün suçlamaları, bu suçlamalara genel başkanın ve başka parti yöneticilerinin katılmaları da AKP’li siyasetçiler gibi AKP’li kitleleri de birleştirmiştir. Bülent Tezcan’ın “faşist diktatör” nitelemesinin AKP içinde nasıl bir infiale yol açtığını televizyon kanallarından ve basından izliyoruz. Bu tür tepkilere yol açmanın muhalefete bir yara rının olacağını düşünmüyorum. Böylesi söylemler muhalefet içindeki belli kesimleri belki kısa bir süreliğine heyecanlandırır, o kadar! HHH Bir çift söz de konuyla ilgili açıklamalar yapan AKP yöneticilerine… Sayın Cumhurbaşkanı’nı savunmak için ağızlarını her açtıklarında “Ama o seçimle geldi, yüzde 51 oy aldı” diyorlar. Bunun diktatör olup olmamakla ne ilgisi var? Hitler de iktidara seçimle geldi. Almanya Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi ile mücadele edecekleri yerde oklarını Almanya Komünist Partisi’ne çeviren Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin ahmaklık sürecinde Hitler iktidarını pekiştirdi. Başka bir konu da AKP’lilerin bir türlü kurtulamadıkları İsmet İnönü fobisi… Sayın Binali Yıldırım da aklınca Cumhurbaşkanı’nı savunmak adına CHP’lilere “Siz dönüp kendi geçmişinize, geleneğinize bakın!” diyor, Milli Şef dönemini işaret ediyor. Anımsayalım… İsmet İnönü, Atatürk’ün ölümünün ertesi günü, 11 Kasım’da TBMM tarafından Cumhurbaşkanı seçilmiş, 26 Aralık 1938’de yapılan CHP Kurultayı’nda da “Milli Şef” ilan edilmiştir. İnönü’nün Milli Şef dönemi günah ve sevaplarıyla ve kendi arzusuyla 1945 yılında son bulmuştur. 94 yıllık Türkiye tarihinin tam tamına II. Dünya Savaşı yıllarına rastlayan bu yedi yıllık dönemini, ülke koşullarını göz önüne almaksızın, “diktatörlük” olarak nitelemek “bilgisizlik” kadar “siyasi vicdansızlıktır” da. Dilin kemiğinin olmaması tüm bunların mazereti olmamalı diyorum. Saydıkça artıyor Türkiye’deki Suriyeli sayısı Ekim 2017 itibarıyla 3 milyon 251 bin 997, kimlik doğrulama işleminin tamamlanmasının ardından ulaşılacak rakam ise meçhul Türkiye yıllardır Suriyelileri sayma işlemini bitiremedi. Nisan 2017’de 2 milyon 969 bin olan Türkiye’de ki Suriyeli sayısı yeni kayıt sü reciyle birlikte ekim itibarıyla 3 milyon 208 bine ulaştı. Türkiye’de ki mültecilerin toplam sayısı da DUYGU GÜVENÇ 3,5 milyona ulaştı. Bu veri de başta Cumhurbaşka nı olmak üzere hükümet yetkili lerinin bugüne kadar kullandığı “3 milyon Suriyeli” tanımı yeri ne “3.5 milyon Suriyeli” ifadesi ni kullanmasına neden oldu. Türkiye, Suriye savaşında izle diği açık kapı politikasına 2016 başından itibaren son vermesi ne ve sınırlarını kapatarak sade ce kontrollü geçişe izin vermesi ne karşın, hâlâ Suriyelilerle ilgili kayıt süreci tamamlanmadı. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün “Türkiye’de Geçici Koruma Kap samında Bulunan Suriyelile rin Kişisel Verilerinin Doğru lanması Projesi” kapsamında 2017 yılı Ocak ayında başlattığı ve 6 ayda tamamlama sözü ver diği proje bitmedi. Bu projenin ne zaman tamamlanabileceği de henüz bilinmiyor ancak 2018’e sarkması bekleniyor. Sürdürülen kayıt işlemleri so nucu Türkiye’deki Suriyelilerin sayısı hızla artarken, bu sayım lardan ancak 557 binin kimlik Mültecilerin sesi Beş yıldır Türkiye’de yaşayan Somalili mülteci Abdi Deeq, önce Suriye ardından Türkiye’ye geldi. Yeteneği ile Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümünde okumaya hak kazanan Deeq geçen günlerde ilk sergisi ‘Sil Baştan’ı Kadıköy Tasarım Atölyesi’nde açtı. Çektiği fotoğraflarla dünyada ses getirmek isteyen Deeq’in amacı ise mültecilerin, dünyada zorluk çeken tüm insanların sesi olmak. l DHA doğrulaması yapıldı. Suriyelilerin kayıt altına alınması ve verilerin doğrulanmasına yönelik Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Bürosu (ECHO) ve BMMYK’nin de bu süreçte Göç İdaresi’ne desteği devam ediyor. Projeler tamamlandığında ulaşılacak gerçek rakam ise hâlâ bilinmiyor. Göç İdaresi’nin kayıt altına alma projesi devam ederken bu sayılara henüz Türkiye’den ayrılanların sayıları eklenmedi. Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden 1 milyondan fazla Suriyelinin çoğunun Türkiye’deki kayıt sistemine hiç dahil edilmediği tahmin edilse de, Türkiye’de kayıt altına alınanlardan kaçının ülkeden ayrıldığı hâlâ bilinmiyor. Yıllara göre artış Suriyelilerin illere göre dağılımında, 517 bin ile İstanbul ilk sırada yer alırken bunu Şanlıurfa, Hatay ve Gaziantep izliyor. İşte yıllara göre Türkiye’deki Suriyelilerin sayıları: 2011: 0 2012: 14 bin 237 2013: 224 bin 655 2014: 1 milyon 519 bin 286 2015: 2 milyon 503 bin 549 2016: 2 milyon 834 bin 441 2017 (Ekim): 3 milyon 251 bin 997 Diğer mülteciler: Afganistan: 145 bin 409 Irak: 140 bin 168 İran: 32 bin 345 l ANKARA KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Türkiye’nin parlak beyinleri mülteci kamplarında ZEHRA ÖZDİLEK Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek İBB’den ihraç edilen KESK’e bağlı Tüm Bel Sen üyesi İbrahim Apaydın, Yunanistan’dan Almanya’ya geçerek iltica başvurusu yaptı. İki haftadır mülteci kamplarında kalan Apaydın, “Dünyanın her yerinden Kürtler, Ezidiler, Türkiye Alevileri ve Araplarla dolu kamplar. Kaldığım odada Türkiyeli 3 Kürt ve Iraklı 2 Kürt, 5 kişiyiz. Boğaziçi mezunu, ikiüç dil bilen arkadaşlar da var aramızda. İyi eğitimli, kariyerli Türkiyeli beyinleri bu kamplarda görmek çok üzücü. AKP devletince hayatımız, hayallerimiz, emeğimiz yok edildi” dedi. ‘Yoksulluk ve çaresizlik var’ İBB’de Yol Bakım ve Onarım Müdürlüğü’nde mühendislik yaparken görevinden ihraç edilen İbrahim Apay dın, Almanya’da bir hafta Nürnberg’de kaldı. Şimdi Chem nitz’teki mülte ci kampında. Yunanistan’dan üçüncü dene mesinden son ra Almanya’ya ge çebildiğini söy leyen Apaydın, “Almanya’ya in İbrahim Apaydın dikten sonra polisler pasaport sor du. Gösterir göstermez sahte oldu ğunu anlayıp beni sorguya çektiler. Ben de itiraf edip iltica başvurusu yaptım. Yunanistan’da yüz binlerce mülteci ülke içinde hapis durumda, Avrupa’ya geçmek yasak olduğundan hepsi illegal yollarla geçmeye çalışı yor, işsizlik var, yoksulluk ve çare sizlik var” diye konuştu. ‘Kamp değil kampus gibi’ Kampta ODTÜ, Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının ve HDP il, ilçe yöneticilerinin olduğunu söyleyen Apaydın, kamp yaşantısını ise şöyle anlattı: “Kamp değil kampus gibi. Politik tartışmalar yapıyoruz. Genelde ben moderatör oluyorum. Yaşam alanımız Yunanistan’daki kamplara göre daha düzenli, olanaklar daha çok. Temel ihtiyaçlarımız karşılanıyor. İstediğimiz saatte kampın dışına çıkabiliyoruz. Almanca öğrenme imkânımız var. Öğrenmeye çalışıyorum” ‘30 yaşıma kampta girdim’ Yaklaşık 3 aydır Türkiye’den ayrı olduğunu söyleyen Apaydın, “Ailem de bana yaşattıkları mağduriyetlerden dolayı AKP’ye karşı öfkeli” dedi. l İSTANBUL Mehmet Ali Büyükhanlı Ticaret Meslek Lisesi mezuniyet diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. Ebru Top C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle