08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 19 Kasım 2017 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ Muhbirle mücadele haber 11 İhraç edildikten sonra depresyona giren, borçlanan, sendika yardımı ve yeşil kartla yaşamaya çalışan öğretmen Arif Akkuş, kendisini ihbar eden okul müdürleri ve komisyon üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu 32yaşındaki Arif Akkuş, Zeytinburnu’ndaki Trisad Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde matematik öğretmeniydi. 7 Şubat’ta, KHK ile kamu görevinden çı karıldı. Akkuş, hakkındaki asılsız ih barlar nedeniyle mesleğinden uzak laştırıldığını belirterek, Milli Eğitim Bakanlığı ve okul müdürleri hak kında suç duyurusun da bulundu. Akkuş’un avukatı Metin İriz, res HİLAL KÖSE mi makamların yanında, çok sayıda muhbir vatandaşın BİMER ve CİMER’e asılsız ihbarda bulunduğu nu belirterek, “Sosyal medya hesapla rına bakıp insanlara iftira atmak fur ya haline geldi. Asılsız ihbarlara ve if tiracılara karşı hukuki süreci başlat mak gerekiyordu. Devlet Memurları Kanunu’nun 25. Maddesi hiç uygulan mıyor. Uygulansa, kasıtlı ve asılsız ih barlara dava açılsa, bunların önü kesi lir” diyor. Bodrumda bir yıl Akkuş’un ihracına neden olan süreç Çankırı’daki ilk görev yerine uzanıyor. Akkuş, 92 puanla atandığı Yapraklı ilçesinde yaşadığı sıkıntıları şöyle anlatıyor: “İki bin nüfuslu, İç Anadolu’nun kuzeydoğusunda kalan bir yer. Babamla gittik. Bir dolmuşa bindik, adama ‘Günaydın’ dedik. Adam, ‘Siz Batılısınız galiba burada selamün aleyküm denir’ dedi. Her neyse okula gittik. Lojmanlarda yer yoktu. Bodrum katında ancak yer buldum. Bir sene orada yaşadım... Mesleğe başlayınca EğitimSen’e üye oldum. Çankırı’da sendikalı 25 kişiydik. İlçedeki tek sendikalı bendim. Temsilcimizle Ankara’daki barış mitingine gittik. Saldırının ardından sendikanın iş bırakma eylemine katılınca okul müdürünün odasına çağrıldım. Müdürün ithamlarına karşı, sendikal faaliyetimin yasal olduğunu anlattım. O da ‘biz gereken yerlere bildiririz’ dedi. Facebook paylaşımlarımdan söz etti, sonra da sendika iş bırakma kararını istedi... Yapraklı’da iyice bunalmış ve psikolojik yardım almaya başlamıştım. Okulda bir çalışma yapmak istiyorum ‘yok’ deniyor. Cuma na Akkuş, ihraç edilen sendikalı arkadaşlarıyla birlikte birçok eyleme katılarak işini istedi. mazına gidenler ‘müdür bey Arif Hoca da gider’ diyor. Baskıyı, ötekileştirmeyi hep hissettim. Hizmetli, ‘tavşan yer misin hocam?’ diye mezhep sorgusu yapıyor. Böyle böyle hizmet süresi olarak 35 yıl geçti...” Akkuş, 27 Haziran 2016’da Zeytinburnu Trisad’a tayin oldu. Yapraklı’daki baskı ise peşini bırakmadı. Arkasından yapılan bir toplantıda, kaymakamın “Var mı sosyal medya paylaşımları sıkıntılı olan hocamız” sorusu üzerine, “Vardı, Arif Akkuş diye bir hocamız ama gitti” denildiği kulağına geldi. Artık yeşil kartlı Akkuş, ihraç edildiğini uzun süre ailesine söyleyemedi. Kredi borçlarını ödemekte zorlandı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları psikiyatri bölümünde, depresyon teşhisi kondu. “Annem, ‘Neden’ diye sordu. ‘Eğitim Sen’li olmak dışında bir şeyim olmadı’ dedim. Bize anayasada ifadesini bulan fikir ve vicdan hürriyetine aykırı davranıldı. Hiçbir yerde çalışamadım. Hayatımı idame ettirecek ücreti sağlayamadım. KHK’li olunca her kapı yüzüme kapandı. Sendika yardımı ve yeşil kart sağlık güvencesi ile yaşıyorum. Matematik öğretmeniyim. Hiçbir zaman id dia edildiği gibi terörle iltisaklı olmadım. Sadece farklı düşündüğüm için ihraç edildiğimi düşünüyorum” diyor. Doğu Bloku hastalığı... Akkuş’un avukatı İriz, Yapraklı’daki iki okul müdürü, Milli Eğitim Bakanlığı ile Çankırı’da İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde oluşturulan ihraçlarla ilgili komisyonun üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe veren İriz, “Arif Akkuş, okul müdürlüğünden başlayan ve komisyon üyelerinin iftira niteliğindeki bildirimleri ile devlet memurluğundan ihraç edilmiştir” dedi. Müvekkilinin, mahkeme kararı olmadan, terör örgütü üyesi olarak damgalandığını, FETÖ’cü olarak nitelendiğini vurgulayan İriz, AİHM kararlarından örnekler vererek devam etti: “Müşteki, daha sonra depresyon episod tanısı ile tedavi görmüştür. Doktoru, bu rahatsızlığın, Doğu Bloku ülkelerinde arınma dönemi olarak nitelenen memuriyetten çıkarılan kamu görevlilerinde görülen rahatsızlık olduğunu söylemiştir. Herhangi bir işe girmesi halinde SGK tarafından verilen gizli bir kodla takibi yapılacağı öğrenilmiştir.” Arif Akkuş İhbar süreci İriz’in dilekçesine göre ihraç süreci şöyle gelişti: Milli Eğitim Bakanlığı, 27 Nisan 2016’da, okul müdürlerinden “terör örgütlerine iltihak, iltisak veya irtibatı değerlendirilen personelin Tablo 2’ye işlenerek İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü İnsan Kaynakları Disiplin Bölümüne” bildirilmesini istedi. Okul idarecilerinin uyarıldığı son yazı 8 Eylül 2016’da gönderildi. Okul müdürü, Akkuş’un adını, “PKKPYDYPG gibi Bölücü Terör örgütleriyle iltihak, iltisak veya irtibatı olduğu değerlendirdiği kişi olarak” Yapraklı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdi. İlçe Milli Eğitim’de oluşturulan komisyon, ilçe genelinde “ihraç” edilecek olanların listesini, Çankırı İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdi. İl Milli Eğitim’deki komisyon ise il genelinde “ihraç” edilecek olanların listesini bakanlığa gönderdi. EHRAEYNRAETNTILİNDI ‘Bedenler ÖLÜR, fikirler ölmez’ 660haftadır Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri, bu haftaki oturumunda 37 yıl önce gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’i andı. Eren’in ablası Cemile Eren, “Kayıplarımızın öldüğüne inanmıyorum çünkü bedenler ölse de fikirler ölmez” dedi. Eren’in kardeşi İkbal Eren de ağabeyinin 26 yaşındayken gözaltına alındıktan sonra Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nde kaybedildiğini anımsatarak “37 yıldır ağabeyim olmadan nefes alıyorum. Aldığımız her nefeste sebebimiz, ağabeyimin ve bütün kayıpların kemiklerini bulmak ve kayıplarını ortaya çıkarmak oldu” diye konuştu. Hayrettin Eren’in kardeşi DİSK Basınİş Genel Başkanı ve gazetemizin yazı işleri müdürü Faruk Eren de 37 yıldır adalet arayışlarının sürdüğünü anlattı. Eren, “1995’ten beri buradayız. O zamandan beri bu meydanda insan hakları savunucuları, kayıp yakınları, gazeteciler vardı. Ahmet Şık vardı mesela bizimle beraber dayak yedi. İsminaz Temel arkadaşımız vardı her hafta burda olan. Bizi haber yapmaya çalışan basın emekçilerine teşekkürler” diyerek tutuklu gazetecilere selam gönderdi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Cezaevinde tek tip saçsakal ‘DaVinci’nin Şifresi’ romanını sakıncalı bulan Silivri Cezaevi yönetimi, mahkumlara bir tebligat vererek “saç ve sakal şekillerinin toplumun geneline uyum sağlayacak şekilde düzenleneceğini” bildirdi CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, dünyaca ünlü yazar Dan Brown’ın “DaVinci Şifresi” adlı kitabının Silivri Cezaevi’ne alınmadığını söyledi. Bazı koğuşlardaki el radyolarının toplandığını ve geri verilmediğini belirten Yarkadaş, tutuklulara “saç ve sakal şekillerinin toplumun geneline uyum sağlayacak şekilde düzenleneceğini” bildiren bir tebligat yapıldığını söyledi. Silivri Cezaevi’nde bulunan tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle görüştüğünü açıklayan Yarkadaş, “Silivri Cezaevi yönetimi, DaVinci Şifresi ad lı kitabı içeri alamayacaklarını söylemiş tutuklu ailesine... Sanırım kitapta şifre sözünü görünce huylandılar. Başka bir izahı yok. Yoksa, kitabı niye almasınlar? Sanırım bu sorunun cevabını Dan Brown Türkiye’ye gelerek çözebilir... Çünkü olan biteni anlamak için Dan Brown gibi bir şifre çözücünün olaya el atması gerekiyor... Dan Brown, Inferno yani Cehennem kitabında, kahramanını İstanbul’a yollamıştı. Serinin yeni versiyonunu Silivri’den bile başlatabilir... Yeni kitabın adını da Silivri’nin Şifresi olarak koyabilir” dedi. Konuyu Adalet Baka nı Abdülhamit Gül’e bir soru önergesiyle sorduğunu da belirten Yarkadaş, “Adı geçen eser, Altın Kitap’tan çıktı. Cezaevi yönetimi ‘Altın Kitap’tan çıkan eserleri içeri almıyoruz’ demiş. Galiba Altın Kitap ile terör örgütü FETÖ’nün Altın Nesil’i arasında da hayali bağlar kurmuşlar. Tam anlamıyla bir akıl tutulması ve paranoya örneği. Keyfi bir uygulama” dedi. Bazı koğuşlardaki el radyolarına el konulduğunu ve hâlâ geri verilmediğini söyleyen Yarkadaş, cezaevindeki tutuklulara birkaç gün önce bir tebligat verildiğini belirterek “Cezaevin deki kişilerin saç ve sakal şekillerinin toplumun geneline uyum sağlayacak şekilde düzenleneceği belirtilmiş. Bunları yapmayın; bu 12 Eylül artığı bir uygulamadır... AKP cezaevlerini laboratuvar olarak kullanmaya çalışmasın” tepkisini gösterdi. Bakan Gül’e çağrı Yarkadaş, Adalet Bakanı Gül’e çağrı yaptı ve “Çok sayıda hasta tutuklu ve hükümlüden şikâyet mektubu geliyor. Bu sorunları ortadan kaldırmak için cezaevlerini yerinde görmeniz gerekiyor” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet Bir sel var ki sürüklüyor bizi Bu kadar kötü bir zamanlama olabilir! Tam yürekler ağızda, nefesleri tutmuş memleketçe 27 Kasım’da New York’tan gelecek Sarraf kararını beklerken NATO’yla son derece tatsız bir kriz çıktı. Olan biteni önce tam anlayamadım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadelerini, sonra NATO genel sekreterinin, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dan özür dilediğini duydum. Sonunda şu ortaya çıktı. Norveç’te yapılan bir savaş senaryosu tatbikatı sırasında Norveç ordusunda sivil memur olarak görev yapan katılımcılardan birinin kendine ‘RT Erdoğan’ ismi vererek chatter room denilen sanal alanda kendisini NATO düşmanı bir güç olarak lanse etmiş. Batılılar, “Aman ne önemi var sanal ortamın!” diyebilirler ancak bizde bu tarz konular her zaman son derece hassas olmuştur. Hele böyle bir dönemde, ABD Kongresi’nde Ankara’nın S400 alımı konusunda ‘yaptırım’ların tartışıldığı bir ortamda, Türkiye’nin bu davranıştan rahatsızlık duyacağını tahmin etmemek için saf olmak lazım. O sanal hesaptan yazılanlar, NATO’nun resmi savaş senaryosu dışında olsa da büyük gürültü kopmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son derece sert bir açıklama yaptı. NATO’yla ilişkilerin en önemli ayağı olan TSK, zor durumda kaldı. Yurtdışında, “Türkiye NATO tatbikatından askerini çekti” başlıkları çıktı. Bir bu eksikti! Batı’yla ilişkilerin bu kadar dalgalı, ABD’yle ikili diyaloğun bu kadar sıkıntılı olduğu bir dönemde, hiç istenmeyecek bir durum bu. Avrupa Birliği yolu tıkanan, ABD’yle ittifakı türbülanslı giden Ankara’yı bugün Batı’ya çıpalayan yegâne kurumsal bağ, NATO’dur. Üstelik 70 yıldır süregelen bu üyelik, hem Türkiye’nin savunma mimarisinde, hem de bir ülke olarak uluslararası ağırlığında önemli bir faktör olmaya devam ediyor. Şimdi kaşla göz arasında, bu sorgulanır hale geldi. Haftasonu “NATO’dan çıkalım”hashtag’leri, sosyal medyada sağcısını, solcusunu birleştirdi. Adım adım Batı’dan kopuyoruz ve bunu kim yapıyor, niye yapıyor, bilerek mi yapıyor, iç güçler mi, dış güçler mi... hiçbiri belli bile değil. Belki de tamamen tesadüfi olaylar silsilesi bizi bir yerlere sürüklüyor ve hepimiz bu sele kapılmış debeleniyoruz. Bildiğim tek şey, daha düne kadar Erdoğan ve AKP hükümetinin NATO’dan çıkmak ya da Batı’yla kavga etmek gibi bir planı olmadığı. Olaylar “Batı’yla restleşme” istikametinde gelişiyor olsa da bu durum hükümetin kontrolünde değil. Bunu arzuladığı için değil, kendi yazmadığı bir senaryo çerçevesinde bir yerlere sürüklendiği için bunlar oluyor. Asıl vahim olan da bu ‘sürüklenme sendromu.’ Kuşkusuz ki 15 Temmuz darbesi ve Gülen’in ABD’de yaşıyor oluşunun yarattığı limoni bir durum var. Sarraf davasının yaratacağı olası türbülans var. Ancak unutmayın; daha iki hafta önce Başbakan Binali Yıldırım’ın Washington gezisi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’le buluşması, gerçekten kırıkdökük ilişkileri bir yerden toparlamaya başlama girişimiydi. Piyasalar hafif rahatladı; dolar bir geriledi. Ancak bir şekilde toparlanma olmadı. Bu sel, herhangi bir toparlanmaya fırsat vermeyecek kadar hızlı akıyor. Ne yapmalı? Önce şunu unutmayalım. Türkiye’nin Batı’dan kopmasının faturası, hepimiz için büyük olacaktır. İktidarı, muhalefeti, sağcısı, solcusu, işadamı, memuru... herkes menfi etkilenecektir dev bir eksen değişiminden. O yüzden bu sele kapılmadan sakin düşünmek lazım. İçeride ve dışarıda her türlü manipülasyona açık bir ülke haline geldik. Türkiye’yi yönetenlerin bunun bilincinde olması, daha akılcı bir oyun kurması, kendi ikballerini değil Türkiye’nin uzun vadeli perspektifini düşünmeleri lazım. İç barışa kafa yormak lazım. Ortadoğu’da yaklaşan savaşın dışında kalmak lazım. Ekonomiyi çökertmemek lazım. Normalleşme lazım. Bunlar, bu ükeyi zayıflatmaz, tam tersine güçlendirir. Buna kafa yormak lazım. Ezcümle, sele kapılmamak lazım. Hasta mahpus Nas: Koşullar çok ağır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek için yaptıkları F Oturumu’nun 295.’sinde görme engelli Aydın Nas’ın durumunu anlattı. Galatasaray Lisesi önünde yapılan eylemde bu haftanın basın metnini okuyan Meryem Bars, Elazığ T ve E Tipi Hapishanelerinde 2 ayı aşkın süredir kadın tutsaklara “terör kimliği”, ayakta sayım gibi uygulamaları kabul etmedikleri için işkenceye maruz kaldıklarını söyledi. Bars, Nas’ın İHD’ye gönderdiği mektubunu şu sözlerle aktardı: “Yaşam koşullarım çok ağır. Yanımda kalan arkadaşlarım deyim yerindeyse bir annenin bebeğine baktığı gibi bana bakıyorlar” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle