21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 19 Kasım 2017 10 Saray’ın başında Sarraf hayaleti dolaşıyor Karl Marks 1848’de Avrupa’nın egemenlerine seslenmişti: Avrupa’nın başında bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti!.. Hayalet ürkütücüdür, korkutucudur. Marks haklıydı ve haklı çıktı. Manifesto’nun yazıldığı günden bu yana Avrupa’nın, ardından dünyanın bütün kapitalist kişi ve kurumlarının temel korkusu komünizm hayaleti oldu. Onu saf dışı bıraktıklarına inandıkları zamanlarda bile (mesela bugünlerde) bu korku hâlâ sermayedar sınıfların bilincinde ve bilinçaltında capcanlı... Bugünkü Tırmık’ın başlığında yer alan hayalet öyle ciddi, öyle kitleleri kucaklayacak önem, kapsam ve derinlikte değil. Ne Avrupa’nın, ne dünyanın ne de Türkiye’nin kapitalistlerinin uykusunu filan kaçırmıyor. Ancak AKP tepelerinde, özellikle Saray’ın koridorlarında, dahası AKP organı olarak işlev gören “medyamtırak” çevrede kalem ve kelam oynatanların başında uykular kaçıran bir hayalet dolaşıyor: Sarraf Hayaleti... Kimileri için Rıza Sarraf nam, bön bakışlı delikanlı kendi boyunu ve çapını aşan kirli ticari ilişkilere girdi ve yakayı ele verdi. “Ulusal çıkarları” içinde ekonomik çıkarlara açık ara ile öncelik tanıyan ABD de punduna getirip onu enseledi. 27 Kasım’da “jürili mahkeme” karşısına çıkacak ve... Ve’si malum... 75 yıl filan... Hemen hemen kesinleşti ama mesleki ihtiyatla “büyük olasılıkla” parantezine alarak söyleyelim: Türkiye’nin Rıza Sarraf’ı, İran’ın Reza Zarrab’ı itirafçı oldu. Bu onun cezasında hatırı sayılır bir indirim sağlayacak. Peki, itirafçı Rıza’nın itirafları kimi ve kimleri yakacak? Sorunun cevabı bu Tırmık’ın başlığında: Saray’ın tepesinde bir hayalet dolaşıyor: Sarraf hayaleti... Şimdilerde Washington’da gazetecilik yapan, kulağı delik bir Alman arkadaşıma Başbakan Binali Yıldırım’ın bir hafta kadar süren son Amerika ziyaretinde ağırlıklı olarak ne konuşulduğunu sordum. Verdiği cevap anlamlıydı: Kısaca Fethullah Gülen sorunu, kısaca vize sorunu, uzunca Sarraf, sonra yine Sarraf... HHH Cumhuriyet, Sarraf davasını yerinde izliyor. New York Times (NYT) mektebinden yetişme Şebnem Arsu arkadaşımız New York’a uçtu bile. Duruşmaları yerinde izleyen ve izleyecek tek Türkiyeli gazeteci Şebnem Arsu değil kuşkusuz. Ama duruşmadan çıkacak haberleri, izlenimleri, notları, analizleri eksiksiz, sansürsüz ve elbette korkusuz yayımlayabilecek tek gazete galiba Cumhuriyet. Bunda şaşılacak bir yan yok. Cumhuriyet hayaletlerden korkmaz... Hayaletlerden korkanlar var ama. Sarraf, savcının önünde bülbül kesilmişse (ki öyle görünüyor) BM Güvenlik Konseyi kararlarına rağmen İran’a uygulanan ambargoyu kimlerin isteği, buyruğu, talimatı ile deldiğini bir bir anlatırsa “Ne olur, kimlerin başı fena halde belaya girer” sorusu bugünlük kesin cevaplara sahip değil. Ama 27 Kasım’dan sonra o cevaplar gün ışığına çıkacak gibi. Haydi biraz övüneyim. Sarraf davası aynasında “İyi ki Cumhuriyet var” diyeceğimiz günlerdeyiz. Hukuk cinayetleri işlemeyi göze alanların Cumhuriyet’i niçin susturmak istediklerinin de bir kez daha açığa çıkacağı günlerdeyiz... 47 BİN 500 LİRAYA SATILDI ‘Gezmiş’in idam şerhini alır almaz yırtacağım’ Türkiye devrimci hareketinin önde gelen isimlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın kesinleşen idam şerhi dün Pera Mezat Müzayedecilik tarafından düzenlenen mezatta 47 bin 500 TL’ye satıldı. El yazması şerhi OkulKuran Kurumsal Danışmanlık Hizmetleri Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özgür Boza satın aldı. Boza, bu idam şerhinin bu tarz ortamlarda kalmaması gerektiğini söyleyerek, “Bu idam şerhini teslim alır almaz yırtacağım. Söylenecek çok da bir söz yok” dedi. Mezatta Atatürk ve Mehmet Nuri Conker’in yer aldığı orjinal fotoğraf 3 bin 750 TL’ye, Ahmet Kaya’nın annesi için yaptığı boncuklu cüzdan 2 bin 250 TL’ye, eski Başbakan Adnan Menderes’e ait kalem 17 bin TL’ye, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e ait kalem ise 250 TL’ye alıcı buldu. l İSTANBUL / Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Mahkemeler şaşkınZORUNLU DİN DERSİYLE MÜCADELE EDEN AİLELER, CUMHURİYET’E KONUŞTU MEB kararlı Ç Aocuklarının zorunlu din dersi almasını istemeyen aileler, çılan davalarda çelişkili kararlar veren mahkemeler, AİHM, bütün baskılara karşın mücadele Anayasa Mahkemesi ve Danıştay etmeye devam ediyor. kararlarını görmezden geliyor. Zorunlu din dersinden çocuklarını muaf tut dı. Mahkemeler, Avrupa Bilgisi dersine ilişkin yıllardır İnsan Hakları Mahkemesi uluslararası ve yerel mahkeme (AİHM), Anayasa Mahke koridorlarında devam eden tar mak isteyen ailelerin mesi, Danıştay kararlarını tışma, MEB’in taslak ders prog sayısı her geçen gün görmezden gelirken, dersi ramları ile yeni bir boyuta ta artarken Türkiye’nin farkı bölgelerinde verilen mahkeme karar OZAN ÇEPNİ mezhepçi şekilde yeniden şındı. Aileler, mahkeme kararşekillendiren Milli Eğitim larına karşın nesnel hale getiBakanlığı (MEB), ‘cihat’ rilmeyen ders programına tep ları yargının çelişkilerini göz konusunu eklediği müfredatın ki olarak tek tek dava yoluna ler önüne serdi. İstanbul ve An son halini açıklayamıyor. gidiyor. Çocukları için mücade talya’daki davalarda nesnel ve 12 Eylül darbesinin ardından le eden ve farklı kararlarla kar çoğulcu görülmeyen müfre anayasal zorunluluk haline ge şılaşan aileler yaşadıklarını ve dat, Erzurum’da çağdaş sayıl tirilen Din Kültürü ve Ahlak baskıları Cumhuriyet’e anlattı: ANTALYA’DAKİ MAHKEME: BU ŞEKİLDE UYGULANAMAZ Türkiye’de AİHM kararının ardından ilk başvurulardan birini yapan Tankut Sazlı, kızı için milli eğitim müdürlüğünde yaptığı başvuru reddedilince 2014 yılında yargıya başvurdu. Sazlı, mahkeme öncesi süreci “Önce milli eğitime dilekçe verdik dersten muaf olmak için. Bunun ardından sürece ilişkin araştırmaya başladık. AİHM’de Alevilikle ilgili verilen kararlarda ‘Müfredat bu haliyle zorunlu olmaya uygun değildir’diye bir cümle konulmuştu. Bu müfredatı değiştirilirse bu sorun ortadan kalkar mantığının önünü açıyordu. Biz de Ateist, tanrıtanımaz olarak davamızı açtık” diyerek anlattı. ‘Ders notu sıfır’ Davayı açtıktan sonra kızını ilk dönem din dersine göndermediklerini belirten Sazlı, “O sırada formasyonu olma yan bir cami imamı derse girdiği için, sınıf yönetimi hakkında da bir tecrübesi olmadığından ‘arkadaşınıza kaç not verelim’ gibi sorular sormuş. Birinci dönem çocuğun notu sıfır geldi. Devamsızlık sorunu yaşadı. Mahkeme sürecinde ikinci dönem göndermek zorunda kaldık” dedi. ‘Din yoksa takdir yok’ Kızının bu süreçte moralinin de bozulduğunu anlatan Sazlı, “Çocuğum 98’in altında notu olmayan bir öğrenciydi. Din dersinin sıfır gelmesi, takdir belgesini alamamasına sebep oldu. Canı sıkıldı, morali bozuldu. Biz de üzülmesin diye derse gönderdik. Çocuğumun arkadaşlarının farklı konuşmaları olmuş. Ama biz en başından çocuğumuzla böyle şeylerin olabileceğini konuştuk. Diğer öğretmenleri de sınıftaki arkadaşla Zorunlu din dersiyle mücadele eden aileler eylemlerle tepkisini gösterdi. rının farklı konuşmalarını gördüğünde gereken uyarıları yapıyor ve şu anda böyle farklı davranışlar yok” dedi. Hukuka aykırı Sazlı’nın açtığı davaya bakan Antalya 1. İdare Mahkemesi, AİHM kararını referans aldığı kararında “İlk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ olmasına rağmen, içerik olarak ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açıktır” ifadelerini kullandı. Bu kapsamda ‘din eğitimi’nin ancak kişilerin isteği veya ailenin onayına bağlı olduğu belirtilen kararda, “Okulda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin ailenin dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığını belirten davacıların herhangi bir din mensubu ya da ateist olduğuna bakılmaksızın dersin bu içerik ile zorunlu tutulması hukuka aykırıdır” denildi. Babaya sürgün Yaşadıkları ilçenin küçük bir yer olduğunu ve çeşitli baskılarla karşılaştıklarını belirten Sazlı, “Ben öğretmenim ve milli eğitimde bir şekilde mobing uygulamalarını karşıma çıkardılar. Yaklaşık 1 ay önce başka bir ilçeye sürüldüm. Dava kazanıldıktan sonra geçmişe yönelik milli eğitime yazı yazdık. Ders notları ve devamsızlığın düzenlenmesini istedik ama bakanlık gerekli düzenlemeyi hâlâ yapamadı. Davayı kazanmamızın üzerinden 1 sene geçmesine karşın Danıştay’dan da bir karar gelmiyor” ifadelerini kullandı. ERZURUM’DAKİ MAHKEME: ÇAĞDAŞ, ÇOĞULCU, NESNEL Antalya’daki mahkeme din dersinin kişilerin isteği veya ailenin onayına bağlı olduğu yönünde karar alırken bir yıl sonra Erzurum’daki başka bir mahkeme tam tersi bir karar aldı. Munzur Üniversitesi’nden ihraç edilen Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Candan Badem’in, kızının din dersinden muaf tutulması için açtığı davada mahkeme ret kararı verdi. Dava sürecini anlatan Badem, “Kızım okula gidiyor. Din dersi hocasından bir şeyler dinliyor, eve geliyor ben tersini söylüyorum. Tam bir beyin yıkama faaliyeti. Çocuğum böyle bir zulme maruz kaldı, psikolojisi bozuldu” diye konuştu.   ‘Kitaplar korkunç’ Akademisyen olarak ders materyallerini de değerlendiren Badem, “Din dersi kitaplarının içeriği korkunç. Cihatçılık övülüyor. 6. sınıftaki kızıma okutulan din dersi kitabında başı açık tek bir kadın ya da kız resmi yok. Kadın ve çocuk fotoğrafları da Malezya’dan alınmış. İnternetten topladıkları fotoğrafları koymuşlar” dedi. Badem kızının bu süreçte yaşadıklarını ise “Çocuğum ‘bu ders TEOG’da çıkar’ diyerek pragmatik bakıyor. Din dersi hocasıyla kavga etmenin, kendisine zararlı olacağını düşünüyor” diyerek anlattı. Badem’in açtığı davaya bakan Erzurum 2. İdare Mahkemesi, 2017 yılı başında verdiği kararda AİHM, AYM ve Danıştay kararlarını hiçe saydı. Mahkeme MEB’in 1 yıldır açıklayamadığı yeni müfredatı referans alarak, olmayan ders programına ilişkin “yapılan değişiklikle ülkemizde çoğulculuk anlayışı içerisinde, nesnel ve rasyonel bir din kültürü ve ahlak bilgisi eğitimi yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır” diyerek başvuruyu reddetti. 3 yıl sürecek Yargı mücadelesini bırakmayacağını belirten Badem, “Sözde bir mahkeme var ama Türkiye’de artık mahkemeler de mahkeme olmaktan çık tı. Dolayısıyla bu iş ancak AİHM’de bitecek. Ancak oraya gidip karar çıkıncaya kadar da benim çocuğum en az 3 yıl bu zulme maruz kalacak” dedi. Binlerce tepki var Tunceli’de binlerce ailenin zorunlu din dersine tepkili olduğunu ancak çaresizlik içinde beklediklerini anlatan Badem, “AKP toplumu aptallaştırmak, biat eden kullar yetiştirmek için dini kullanıyor. Mahkemelere de emir vererek bu muafiyet davalarında olabildiğince engel çıkartılarak, 35 yıl davacıların süründürülmesi isteniyor. Bu durumda kimse cesaret edemiyor. Dersim’de binlerce insan çocuğuna din dersi verilmesinden rahatsız fakat dilekçe vermiyorlar. Çünkü bir öğrenilmiş çaresizlik var. Antalya’da, İstanbul’da aynı davalar kazanılırken, benim bu davayı kazanamayışımın nedeni Dersim olduğu için. Burada Aleviler çok, kazanırsam yığınla başvuru olacağını düşünüyorlar ve bu nedenle süründürüyorlar” ifadelerini kullandı.   10 YILDIR SÜREN MÜCADELE AİHM uyarıyor dinleyen yok Türkiye’de zorunlu din dersine karşı 2000’li yıl bir çatışmaya ittiğine” dikkat çekti. Kararda sorunun yapı larda başlayan mücadele sü sal nitelikte olduğu vurgulan recinde AİHM, Anayasa Mah dı. Mahkeme hükümetin ge kemesi, Danıştay ve yerel çen süre zarfında sorunu çöz mahkemeler birçok kez aile mediğini belirterek “Türkiye, ler lehine kararlar aldı. daha fazla geciktirmeden, ai Bu konuda ilk kez 2007 lelerin dini ve felsefi inançla yılında karar alan AİHM, rını açıklamak zorunda bıra Anayasa’nın 24. maddesin kılmadıkları bir muafiyet sis de yer alan “Din kültürü ve temi gibi, sorunun giderilme ahlak öğretimi ilk ve ortaöğ sine dönük imkânları ortaya retim kurumlarında okutu koymak zorundadır” uyarısın lan zorunlu dersler arasında da bulundu. yer alır” ifadesine dikkat çekerek “dersin içeriği ve kitaplarının nesnel, eleştirel ve çoğulcu bir tarzda yürütülmediğine” hükmetti. AİHM kararında, “Din dersinden muafiyet işlemi, farklı dini veya felsefi inanışlara sahip aileleri ağır bir yük altına sokabilmekte ve onları, çocuklarının din dersinden muaf tutulmaları için dini ya da felsefi inançlarını ifşa etmeye mecbur kılmaktadır” uyarısı da yer aldı. AİHM ve AYM kararlarının ardından Danıştay da içtihatını değiştirdi. Danıştay 2008 yılında verdiği bir kararda “Müfredatın, din kültürü ve ahlak öğretimi mi, yoksa din eğitimi mi olduğunun tespiti gerekmektedir. İçerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açıktır” diyerek zorunluluğun hukuksuz olduğuna hükmetti. Danıştay kararında, din kültürü ve ahlak bilgisi dersi içeriğinin Anayasa’da yer alan zorunlu ders kapsamında olmadığı belirtilerek, “din eğitim ve öğretimi ancak, İstanbul’da da nesnel değil Son olarak geçen hafta İstanbul 10. İdare Mahkemesi’nde görülen davada, valilik ve il milli eğitim müdürlüğü zorunlu ders için “kamu yararı” savunması yapsa da mahkeme “Bu öğretimin anayasanın öngördüğü amaca uygun bir müfredatla verilmesi gerektiği, içeriğinin nesnel ve çoğulcu olması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmaması ve devletin dinler karşısında tarafsız kalarak, bütün dinsel inançları eşdeğer görmesi gerekmektedir. Öğretimde uygulanan müfredatın belirli bir din anlayışını esas alması durumunda bunun ‘Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ dersi olarak kabul edilemeyeceği ve ‘din eğitimi’ halini alacağı açıktır” kararı verdi. AİHM ve Danıştay kararlarını referans alan mahkeme, ailenin başvurusu üzerine çocuğun dersten muaf olabileceğine hükmetti. kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” maddesi ile öğrencilerin muaf tutulabilmesine hükmetti. Sorun yapısal MEB dini artırdı Milli Eğitim Bakanlığı ise mahkeme kararlarını dikkate almak yerine eğitimi dinselleştirme adımlarına hız verdi. Bu kapsamda zorunlu dersle Mahkeme kararlarına karşın Türkiye’de adım atılmamasının ardından süreç yeniden AİHM’ye taşındı. AİHM, 2014’te verdiği kararda, “uygun bir muafiyet mekanizmasının yokluğunda dersin farklı mezhepten öğrencileri kendi değerleri ve okulları arasında yetinmeyen bakanlık, “değerler eğitimi” adı altında birçok derste dini odak olarak yerleştirirken, din eksenli seçmeli derslerin sayısını arttırdı. Liselerde de zorunlu olan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin haftalık ders saati 1’den 2’ye çıkarıldı. Cihatçı müfredatı açıklayamıyorlar MEB’in AİHM kararları nedeniyle yeniden düzenlendiğini belirttiği ve Dışişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüşler alınarak hazırladığı, Bakanlar Kurulu’na sunulmasının ardından taslak olarak açıklanan yeni din kültürü ve ahlak bilgisi dersi müfredatı ise son halini henüz alamadı. Bakanlığın diğer derslerden aylar sonra taslak olarak açıkladığı programda, zorunlu derse eleştirilere konu olan mezhepçilik ve nesnellikten uzak anlatım yerine skandal değişiklikler yer aldı. İlkokul 4. sınıftan başlayarak lise sona kadar zorunlu olan ders kapsamında Atatürk’e ilişkin bütün bölümleri ve Atatürk’ün adını müfredattan çıkartan bakanlık, laiklik konularını da daralttı. MEB çok tartışılan taslak programa ayrıca cihat konusunu “İslamda temel ibadet” olarak ekledi. Yeni müfredat kapsamında Alevilik konularını AİHM kararları nedeniyle ‘zorunlu’ olarak arttıran bakanlık, Aleviliği inanç değil “yorum” olarak değerlendirdi ve Cemevi’ne yine ibadethane diyemedi. Bakanlığın taslak programının bu seneye yetişmeyeceği açıklansa da, taslağa gelen eleştirileri değerlendiren Talim ve Terbiye Kurulu, üzerinden aylar geçmesine karşın din kültürü müfredatının henüz son şeklini açıklayamadı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle