01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pera’da ‘Bosna Ezgileri’ kapsamında İmamovic konser ve söyleşisi gerçekleşecek Pera Müzesi, “Bosna Ezgileri” başlık Müzesi Oditoryumu’nda vereceği kon Muammer Ketencoğlu ile İmamovic’i bir lı Pera Film programına paralel ola ser, geleneksel Bosna müziğini merak araya getiriyor. İmamoviç, film programı rak, müzisyen Damir İmamovic’i iki lılarıyla buluşturacak. 21 Ekim’de aynı kapsamında gösterime giren “Sevdah” farklı etkinlikte ağırlıyor. Müzisyen yerde 15.30’da yapılacak söyleşi ise Bal filminin aynı zamanda başrol oyunculu İmamovic’in 20 Ekim’de 20.00’de Pera kan müziği araştırmacısı ve müzisyen ğunu üstleniyor. Pazartesi 16 Ekim 2017 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Aynıydık [email protected] 15 aslında... Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve oynadığı Tiyatro Pera’nın yeni oyunu ‘Onların Hikâyesi’ vatansız bırakılanların öyküsü... Kazankaya, “Ülkemizde huzursuzluk, korku ve giderek artan bir kamplaşma körükleniyor. Haksızlıklar, göz göre göre ölüme terk edilen masum insanlar, mizah gibi gerekçelerle tutuklanmalar, hapisler... Her sabah Cumhuriyet gazetesini elime aldığımda korkarak okuyorum ve güne mutsuz başlıyorum” diyor. Vatansız kalmak ne demek, diye sorsalar şimdi belki cevap veremez nı toprağa ayak basıyorduk. Bu acıları anlatmaya kimsenin kalemi yetmez demeyin; “Onla çoğu insan. Vatan bildiği yer rın Hikâyesi”ni kaleme alan den zorunlu olarak gönderilir Nesrin Kazankaya, şimdi bu se insan, o zaman anlar mı va ÖZNUR tansız olmanın ne demek olduğunu? Ya da başka bir deyişle, OĞRAŞ ÇOLAK hikâyeleri sahneye taşıyor. Gidin, seyredin, görün, “vatansız kalmak” neymiş... Cevabı siz vatanı bildiği yerin aslında va de saklı... tanı olmadığı dayatması... Karmakarışık oldu biliyorum. Çünkü anlata ‘Resmi tarih anlatmıyor’ cağım hikâye yani “onların hikâyesi” Tiyatro Pera 17. yılına giriyor. Ge de böyle karmakarışık. Bu karışıklı çen sezon sonu TaksimSıraselvi ğın içinde yok olan umutlar, sevda ler’deki yerlerinden çıkmak zorun lar, anneler, babalar, ağabeyler, evin, da kalmış, vahşi kapitalist yıkım evinin bahçesindeki zeytin ağacın, dökümdönüşümkâr hareketinin tiyatron, tiyatrondaki o çok sevdi kurbanlarından biri olmuştu tiyat ğim kara tahta, sahnenin perdesi, se ro binası. “Yakında seyircilerimi yirci koltukları, ailenin sesi, nefesi, ze Şişli’de, yeni yerimizin müjdesini kahkası, haykırışı. Hayatta olmayan vereceğiz” diyor Kazankaya ve ekli ama bir zamanlar birlikte ağladığın, yor, “Bu sezon yeni oyunumuz ‘Onla güldüğün hayat arkadaşın. Çok gü rın Hikâyesi’. Onlar kim derseniz, ga zel günler geçirdiğin, kokusunu içine liba artık hepimiz ‘onlar’ olduk. Geç çekmekle bitiremediğin evin. O du mişe bakıp bugünü anlamaya ve an varlarda saklı kalan mutluluklar, se latmaya çalışmak hep ilgi alanım ol vinçler, çocuklarının ağlama, gülme du. Göç, köklerinden koparılıp vatan sesleri... İşte vatansız kalmak tüm sız bırakılmak, zorunlu ya da gönüllü bunlardan yoksun kalmak belki de... sürgün durumu oyunumuzun teması Tiyatro Pera’nın yeni oyunu Nesrin diyebilirim” diyor. Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve 2. Dünya Savaşı yıllarında İstan oynadığı “Onların Hikâyesi” vatansız bul’dayız. Kahramanlarımız Yahudi bırakılanların öyküsü... bir aile ve tiyatrocu bir Ermeni çift. Neydi ayıran bizi... Onların özel yaşamları üzerinden ülkede yaşananlara bakıp, zaman za Neydi birbirimizden ayıran bizi... man günümüze zıplıyoruz. Günü Aynıydık aslında. Farklı olan kaşı müzde ise karşımıza genç bir akade mız, gözümüz, saçımız, ten rengimiz misyen çıkıyor. Hepsinin ortak kade di. Aynı hüzünlere, mutluluklara sa ri ötekileştirilmek, neden olduğu be hiptik. Aynı gökyüzüne bakıyor, ay lirsiz bir şekilde suçlu ilan edilmek, zor dönemlerin bedelini sırtlanmak zorunda kalmak ve sonunda doğup büyüdükleri ülkelerinden olmak. Kazankaya, bir yazar ve sanat yönetmeni olarak günümüzden etkilenmemenin olanaksız olduğunu söylüyor: “Savaşlar, göçler, karaya vuran ölümlerle kuşatıldık. Ülkemizde huzursuzluk, korku ve giderek artan bir kamplaşma körükleniyor. Haksızlıklar, göz göre göre ölüme terk edilen masum insanlar, mizah gibi gerekçelerle tutuklanmalar, hapis Kasım ayında tiyatroseverlerle buluşacak oyunda, Şapkacı Eidel’den, saatçi Mihran’a, tiyatro oyuncusu Kirkor’dan Lusin’e, Drezel’den şair İshak’a uzanan komik ve hüzünlü “hikâyelerine” tanık olacağız. ler... Her sabah Cumhuriyet gazetesini elime aldığımda korkarak okuyorum ve güne mutsuz başlıyorum. Acaba diyorum bu denli vicdansızlığı, hainliği bir yerlerden miras mı aldık? Hepimizi kucaklayan “biz” demeyi insanlık ne zaman öğrenecek? Cumhuriyet tarihimizle ilgili pek çok oyun yazdım, sahneledim ve oynadım. Mübadele yıllarını konu alan ‘Ah Smyrna’am, Güzel İzmir’im’i yazarken, bir İzmirli olarak ne çok bilmediğimiz olay var diye düşünmüş tüm. Resmi tarih hiçbir şeyi yazmıyor. Hele günümüzde, eğitim sistemimiz, Orwell romanlarına benzedi, cahil kurbanlar yetiştirmeye odaklandı. 2. Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye’de o yıllarda neler yaşandığını ne kadar biliyoruz? Gayrimüslimlere dayatılan kural tanımaz önlemlerden ve sonuçlarından haberdar mıyız? Varlık Vergisi, Struma Gemisi Olayı, çalışma kampları, 67 Eylül Olayları ne denli bilgimiz dahilinde?” ‘Öykü anlatıyoruz’ Kazankaya, tiyatronun, tarihi bilgilerin belgesel formatında anlatıldığı bir platform olmadığının altını çiziyor ve “Biz tiyatrocular, öykü anlatıcıyız. İnsanı eksen alarak, özel yaşamları, geri plandaki tarihi olaylar nedeniyle yaşananları anlatırız. Bütün oyunlarımızda olduğu gibi “Onların Hikâyesi”nde öyle” diyor. Kasım ayında tiyatroseverlerle buluşacak oyunda, Şapkacı Eidel’den, saatçi Mihran’a, tiyatro oyuncusu Kirkor’dan Lusin’e, Drezel’den şair İshak’a ve günümüz akademisyeni Yasemin’e uzanan renkli figürlerin, aşkla, eğlenceyle ve yaşam coşkusuyla dolu, komik ve hüzünlü “hikâyelerine” tanık olacağız. Bir Yahudi düğününden şano dünyasına, şapkacı dükkânına; Burgazada’dan Rum meyhanesine uzanıp, İstanbul sokaklarında gizli öykülerin peşine takılacağız. Uzun lafın kısası “Onların Hikâyesi” aslında “biz”im hikâyemiz... Fethi Kayaalp Büyük Ödül’ü Julia Dahr’ın 4.Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) ödülleri sahiplerini buldu. Festivalde, Fethi Kayaalp Büyük Ödülü’nü, yönetmenliğini Julia Dahr’ın yaptığı, Danimarka, Norveç ve Kenya ortak yapımı ‘Yağmur İçin Teşekkürler’ filmi kazandı. Gaia Öğrenci Ödülü’nün kazananı ise yönetmenliğini Nika Saravanja ve Alessandro D’Emilia’nın yaptığı ‘Alacakaranlık Korosu’ oldu. İkinci olan belgesel ise yönetmenliğini Jiuliang’ın yaptığı “Plastik ÇinPlastic China) adlı ÇinTayvan yapımı film oldu. Üçüncülük ödülü ise yönetmenliğini Anushka Meenakshi ve Iswar Srikumar’ın yaptığı ‘Aşağı Yukarı & Yana’ adlı Hindistan yapımı belgeselin oldu. Bu yıl 70 ülkeden 330 belgeselin başvurduğu Türkiye’nin tek ekolojik temalı belgesel film festivalinde yarışma filmleri dışında, Panorama Kuşağı dahil toplam 58 belgesel, iki farklı salonda, 10.00 ile 20.00 saatleri arasında ücretsiz gösterildi. Bozcaada Halk Eğitim Merkezi Salonu’nda gerçekleştirilen ödül töreni öncesinde Boğaziçi Gençlik Korosu, konser verdi. Ödül törenine geçilmeden önce bir konuşma yapan BIFED Başkanı, CHP’li Bozcaada Belediye Başkanı Hakan Can Yılmaz, ada halkına, organizasyon ekibine ve destek veren sponsorlara teşekkür etti. Can, konuşmasının devamında, “Bütçesi çok küçük, bütçesi sınırlı ama gönüllü katılımları ile çok büyük özveri ile çalışan organizasyon ekibi sayesinde 2 bin 500 kişilik, 38 metrekarelik bir alanda 70 ülkeden 330 belgeselin başvurduğu bir festivali yapmanın çok büyük onurunu ve mutluluğunu taşıyoruz. Ama bizim için bir kültür ve sanat faaliyetinin en önemli özelliği katılımcılarının olması, burada salonlar boş olsa bu filmler izlenmese inanın bir o kadar çalışmamıza rağmen içimiz buruk hissedecektik ama 4 gün boyunca gördük ki her gün her iki salonda dolu dolu geçti” dedi. Meltem Cumbul’dan oyunculuk atölyesi Johnny Depp, Jack Nicholson Arnold Schwarzenegger, Brandon Lee gibi birçok ünlü oyuncunun yararlandığı Eric Morris Sistem’e dair atölye, Türkiye’de Meltem Cumbul eğitmenliğinde 2728 Ekim tarihlerinde Boğaziçi Sanat Merkezi’nde gerçekleşecek. Cumbul, bu sistemde oyuncu ve oyuncu adaylarına yönelik, enstrüman ve işçiliği kapsayan bir atölye gerçekleştirecek. Atölyelere ilgiden memnun olan ünlü oyuncu, “Eric Mor ris Metodu’nda amacım hep metotsuzluğa doğru gitmektir. Metod’u öğretmeye çalışırken bütün öğrenilenlerin bir gün unutulup sanki hep biliyormuşçasına kök salabilme ihtimalini de anlatmaya çalışıyorum. Eric’in de dediği gibi ‘Hakikat yalnızca hakikatin bulunduğu yerden yaratılabilir ve gerçek en üstün sanattır’” diye konuştu. Atölyenin katılım kontejanı 14 kişi ile sınırlı olup başvurular Boğaziçi Sanat Merkezi’nden yapılacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle