05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 1 Ekim 2017 yorum 13 İktidarın bitmeyen kini yayılırken... Uzun zamandır düşündüğüm bir durumu, artık örnekleriyle paylaşmak istiyorum . Her dinde “kin tutmak” en büyük günahlardan biridir. Ne yazık ki, ülkemizde İslami referansları yol gösterici kabul eden AKP iktidarı kindarlıkla beslenmektedir ve bu durum yıllar içinde toplumun her katında kabul görmeye başlamıştır. Örneğin; işlerini geri alabilmek için açlık grevi yapan Nuriye ve Semih, kindar bir iktidar için ölüme terk edilmesi gereken unsurlardır. Çünkü onlar iktidar tarafından işlerinden edilen on binlerce işsiz insanı topluma sürekli anımsatmaktadırlar. Öyleyse kin devam etmeli, onlar nemli bir koğuşun köşesinde ölümü beklemelidirler. Bu kindar öfke usul usul topluma da yayılmaktadır. Sadece hukuk adamı olduklarını değil, merhameti de unutmuş yargı adamları onları yeniden cezaevine yollayabilmekte, gardiyanlar “Hâlâ ölmediniz mi” diyerek onlara kin kusmaktadırlar. Ve sanıldığından daha çok ülke yurttaşı, “Ben açlık grevlerine karşıyım” diyerek, bu işin bir an önce bitmesini istemektedir. Çünkü bu ölümüne yapılan itiraz onlara sürekli kendi korkaklıklarını anımsatmakta ve bilinçaltlarında bir kin duymaktadırlar. Bir başka örneğe geçmek istiyorum, Melih Gökçek Orta Doğu Teknik Üniversitesi ormanında bir gecede binlerce ağacı keserek, bir İranlı yatırımcı için yol açtı. Sadece yol açmadı, neredeyse yarım yüzyıllık bir olayın intikamını da aldı. Şöyle; bu ormana ilk fidanları diken Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıydı. Melih Gökçek ve avanesi bu ormanı oluşturanlardan nefret ederler, Abdullah Gül ve arkadaşları 68’li yıllarda Milli Türk Talebe Birliği’nin aktif üyeleriydi ve Deniz’i ve dostlarını çok kıskanırlardı. Az dayak da yemediler ama olsun Melih Gökçek intikamını aldı ya! Bir iktidar kindarsa, asla geçmişi unutmaz. Devrimcilerin aksine onlar kinlerini sürekli beslerler, kimse alınmasın asıl balık hafızalı olan devrimcilerdir, buna karşılık sağ hiçbir olumlu gelişmeyi unutmaz. Tıpkı Gezi’yi unutmadıkları gibi. Ne yaptılar, durup dururken şimdi istifa eden İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş bir gecede Gezi Parkı’ndaki kırk ağacı kestirdi. Neden? Ne gerek vardı? Olsun, bir çeşit intikam! Hiç düşündünüz mü, neden sürekli Cumhuriyet döneminde yapılan binalar, özellikle de tarihimizde varolanlar neden durup dururken yıkılıyorlar. Açıkça söylemek gerek, Kurtuluş Savaşı’na katılmayıp tarikat yuvalarının kuytuluklarında saklananlar hiçbir zaman Cumhuriyeti sevmediler. Bu nedenle Köy Enstitülerinde kadın erkek yan yana yeni bir düzen kurmaya çalışırken onlar, “buraları fuhuş” yuvasıdır diyerek ortalığı karıştırdılar. İktidar sahibi olmak için iktidarlar aracılığıyla hem işlerini genişlettiler hem de sürekli yeni bir yaşamı hayata geçirmeye çalışanlara karşı inatçı bir kin beslediler. Bu kini özellikle kullanan kapitalist düzen, en çok onları bir maşa gibi kullandı. Ama onlar maşalıktan hoşnuttular, çünkü üretmeden büyük paralara kavuştular. Bir de şu şeriatı bir getirebilseler ve şortlu kızları, başı açık kadınları kapkara bir dünyanın içine sürükleseler. Çünkü onlardan nefret ediyorlar. Çünkü nefret ettikleri insanlar; neşenin ve sevginin olmadığı sadece dini kuralların uygulandığı kendi hayat biçimleri karşısında neşenin ve aşkın şarkısını söylüyorlar. Neden onlar şarkı söylüyorlar, neden gülüyorlar, neden öpüşüyorlar, ben bunları yapamıyorsam öyleyse yok ederim! Bu kini besleyen bir başka sosyal olay da, artık köylerin kentlere gelmesi oldu. Bütün ülke büyük bir kasaba artık. Ve kasaba gericidir. Yenilik sevmez... Dedikoducudur ve başkaları hakkında hemen hüküm verir. Ve kindardır. Şimdi geldi aklıma, yeni İstanbul Belediye Başkanı (atanarak geldi) Madımak olaylarına karışanların avukatıymış. İktidar tam anlamıyla intikam alıyor, alın size diyor. Madımak Madımak diye destan mı yazarsınız ben de sizin belediye başkanınızı onların avukatlarından biri yaparım. Çünkü ben iktidarım. Ölüm ve kinle beslenirim! 1 EKİM 2017 SAYI: 33597 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Danışmanı Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.28 05.14 05.38 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 06.54 13.01 16.16 18.55 06.38 12.45 16.02 18.40 07.00 13.08 16.26 19.03 Yatsı 20.14 19.58 20.19 Paris’e Cumhuriyet muhabiri olarak yerleştiğim 90’lı yılların başında, iktisatçı ve antikacı dostum Ahmet Benli önemli bir belge armağan etmişti: Osmanlı borçlarını düzenlemek için 1881’de kurulan Düyunu Umumiye İdare Meclisi’nin 1890’dan sonraki Fransız başkanı ve tabii ki Fransa’nın casusu Ernest Grenier’nin Türkiye anıları... Ernest Grenier, görev yaptığı yıllarda Ermenilerle Kürtlerin yaşadığı doğu vilayetleri ve Arap yarımadasına özellikle meraklıdır. Aynı coğrafyada 1870’ten beri cirit atan Amerikan misyonerlerinin yöre halkı üzerindeki etkisine dair aktardığı bir olay ise hem şaşırtıcı hem de gülünçtür: HHH “189596 Ermeni katliamından hemen sonraydı. (Osmanlı döneminde) bir kaymakamlık olan Muş’a, çok sayıda Hıristiyanın Siirt yakınlarındaki Melefan köyünde, Kürtler tarafından öldürüldüğü ihbarı geldi. Bölgedeki konsoloslukların (yabancı ülke temsilcilikleri) ısrarlı baskısı üzerine Muş kaymakamı tarafından görevlendirilen bir müfettiş, Melefan’a gitti. Köye girişte, müfettişi tepeden tırnağa silahlı otuz kadar Kürt bekliyordu. Ellerinde tüfek, bellerinde hem piştov, hem hançer vardı; göğüslerinde çapraz fişeklik asılıydı, silah adına yok yoktu Barzani’nin nesi, İsrail ile ABD’nin sesi! üzerlerinde... Bu türden savaşçılara her gün rastlamaya alışık müfettiş için manzara, ürkütücü olmaktan çok maskaralık sayılırdı. Ancak asıl maskaralık, müfettişi karşılamaya gelen Kürt beyleri, kendilerini tanıtınca başladı: Americk Bey, Ahmed Cheko, Boston Bey, vb. Özetle tüm Kürt beyleri asıl adlarını, tıpkı bir küfe üzüme karşılık alınıp satılan Kürt kadınları gibi, Amerikalılardan öğrendikleri ve hatta insan ismi bile olmayan sözcüklerle değiştirmişlerdi. Bu durum, bölgeye Amerika’dan gelen masalcı Hıristiyanların ne kadar etkili olduğunu gösteriyordu...” HHH Düyunu Umumiye İdare Meclisi başkanı ve Fransız casusu Ernest Grenier, Kürdistan’da “İngiltere tarafından da madden ve manen desteklenen” Amerika’nın etkin varlığını, “ABD’nin bölgeye ilgisi, sayısız misyonerleri ve Osmanlı hükümetinin içindeki adamları aracılığıyla aslında Ermenilerin katliamından önce başlamıştı” diye açıklıyor. “Amerikan gazeteleri, dergileri ilk Hıristiyan toplumların yaşadığı bu toprakların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini öve öve bitiremiyorlardı. Kurumsal tepki gecikmedi. Yardımları arttıran ABD hükümeti Asya’nın bu parçasına el attı. Bölgede Avrupa’nın bırakın adam göndermeyi, gidip görmeyi bile aklına getirmediği uzaklarda, en ücra köşelere kadar Amerikan konsoloslukları kuruldu; tespih taneleri gibi konsoloslar, konsolos yardımcıları atandı, Kürdistan’ın en küçük köylerinde bile Amerikan bayrakları dalgalanmaya başladı. En büyük yardımcıları, Amerika’ya yollanıp eğitildikten sonra bölgeye geri gönderilen Ermenilerdi. Bölgeyi karış karış parselleyen bütün bu ABD ajanlarının kimi yüzde yüz Amerikalı, kimi yerel halk arasından, hatta Asya yollarında derlenmiş kişiler olup dersini üniversitelerde değil; dünyayı geze geze öğrenmiş, pratik ve birkaç dil konuşabilen ‘vatanseverler’di. Yaptıkları hiçbir işte, vatanları ABD’nin çıkarlarını unutmuyorlardı...” * HHH Cumhurbaşkanı Erdoğan, IKBY’de yapılan referandumun ardından hem Barzani’ye güvenmekle yanıldıklarını itiraf etti; hem de “Dünya İsrail’den ibaret değil ki. Sen, bir İsrail’le neyi elde edeceksin?” yorumuyla bağımsız Kürt devleti ülküsü sadece İsrail tarafından destekleniyormuş sanısı yarattı. Oysa günümüzde, İsrail’in olduğu yerde ABD’nin olmaması düşünülemez. ABD’nin 1870’lerde başlayan Kürdistan aşkı da emeline ulaşmadan bitmez. *New York (Kırmızı Kedi, 2017) kitabımdaki “Kürt Ateşi Amerikan Közü” başlıklı makale dizisinden alıntıdır. “Adam yerine konulmadığını” açıklayıp İstanbul Büyükşehir “tyikanüpbsautnrünmiuş”agddöaekmddieığilile,[email protected] Belediye Başkanlığı’ndan rıştı. istifa eden Kadir Topbaş, Çünkü Tayyip Bey’in “Bundan sonraki hayatını İs okuduğu imam hatip lama adayacağını” ilan etti!  okulunu onarıp hizmete Bu açıklama karalahana gibi öbek öbek açılmaya muhtaç bir açıklamadır.   Bu genellikle gırtlağına kadar günaha batmışlardan duyduğumuz türden bir “günah çıkartma” niyetidir. Oysa, İslamda sadece tövbe ve istiğfar vardır! Tövbe ve “istiğfar” eder soktu. (Keşke biri de çıkıp bulursa, okuduğu üniversiteyi onarsa!) Tabelasına da RTE adını yazdırdı. Siluet aynı kaldı. Ama küslük Su muhallebisi düşü  bitti. Topbaş da bir işa suya düşerken... damı olarak ondan geri kalmadığını gösterme Geleceği görmek Görme yeteneğini 7 yaşında yitirmiş. Körler okulunda bilgisayarla tanışmış. Okuldaki arkadaşlarıyla birlikte o bilgisayara “konuşan bilgisayar” adını takmışlar. Çünkü bilgisayar onlara öyküler okuyormuş. Öylesine etkilenmiş ki o bilgisayardan, hayal kurmaya başlamış:  siniz. Bu affedersiniz, “kus yılında Erdoğan’a verdiği “İslama lidir. “Keşke bir cihaz olsa ve bana çevremde ma” anlamındaki “istifra” değildir. Üstün Hizmet Ödülü”ne Topbaş’ın Fatih’teki 16. yüzyıldan kal var olan şeyleri anlatsa...”   “Ne istediler de vermedik?” istif göz diktiğini söyleyecekler bile ma Kaptanı Derya Halil Paşa Squib Shaikh büyümüş, üniversiteye rakusma örneğidir. çıkabilir. Camisi’nin yerine diktiği muhal gitmiş, bilgisayar programcısı olmuş. Yapay “İstiğfar” ise Tanrı’dan bir tür af dilemedir. “Estağfurullah” da aynı köktendir. Bir günahtan sonra, aynı günahı bir daha işlememek üzere Tanrı’ya söz vermek ve yemin etmektir. Ancak “Partimden istifa etmiyorum, partime bağlıyım” dediğine göre, Kadir Bey’in işi çok zordur. “Hayatımı İslama adayacağım” demesi ise, dileyelim Sayın Cumhurbaşkanı’nın sinirine dokunmasın. Kendisine laf dokundurdu diye anlamasın! Ülkemizde, İslama kendisini Bu ödüle layık görülen “mübarek şahsa” 200 bin dolar nakit ile 200 gramlık külçe altına ve 24 ayar altın madalya da veriliyor. (Milliyet 12.01.2010) HHH Kadir Bey, “Kendimi İslama adayacağım” derken bunun hangi çerçevede ve nasıl olacağını açıklamadı! Dindarlıktan tutun, şeytanın kulağına kurşun, DAEŞ’e bile uzayacak türden dinbazlık bile olabilir bu “adama” denen iş! Dünyanın 80 dolayında ülkesin lebici dükkânından vazgeçmeli, camiyi ihya etmelidir. Planı projesi rölevesi hazır. Göreve geldiği dönemde, asırlık caminin arsası ile üzerindeki binayı önce kiralamış, sonra satın alıp yıktırmıştı. Yerine de bir plan değişikliği ile 6 katlı bir muhallebici dükkânı diktirmişti! Camilerin ahır yapıldığı gericilerin baş söylemi. Demek camilerin yerine muhallebici yapılabileceğine ilişkin “ilerici” bir hadisi şerife veya ayete rastlandı. zekâyla ilgilenmeye başlamış. “Görmeyen insanların çevrelerinde var olan şeyleri algılamalarını nasıl sağlayabilirim” sorusuna yanıt aramış. Bugün yaptığı işi şöyle açıklıyor:  “Görsel dünyayı, işitsel bir deneyime dönüştürmek.”  Bizler için hayatın sıradan, basit ayrıntılarının ne denli önemli olduğunu anlatıyor Shaikh. “Bir ses duyduğunuzda oraya bakıyorsunuz ve ne olduğunu görüyorsunuz. Biz ise o sesin kaynağı acaba neydi diye merak içinde kalıyoruz” diyor.   Shaikh’in öyküsünü YouTube’dan izliyorum. Sokakta bir yandan yürüyor bir yandan anlatıyor. O sırada bir ses duyuluyor. Shaikh başını sesin geldiği yöne doğru çeviriyor. adayan ve bununla da yetinmeye den tek tek daha büyük olan ve HHH Gözündeki siyah gözlüğün kenarına doku rek “dindar ve kindar nesil yetiştir “Fethi Hz. Muhammed” tarafından Bu arada, Topbaş’ın asıl işine, nuyor. Taktığı “Akıllı gözlük” o an bir fotoğraf me sözü veren” tek bir makam ve müjdelendiğine inanılan bu deva muhallebiciliğe döneceğini bek çekiyor. Ardından kulağındaki kulaklıktan bir kişi vardır. sa kentin seçilmiş reisi kendisini leyen bendeniz gibi Ankaralıların ses geliyor:  “Ümmetin Önderi” pankartları, bayrakları İstanbul’da boşuna mı dalgalanmıştır! Topbaş “İslama kendimi adayacağım” derken “Kimsin sen ya!” diye zehir zemberek gelecek bir fırçayı hesaba katmış mıdır? “İslama kendini adama” konusu her adama nasip olmaz. Hele bunun alenen ilanı çok hassas bir konudur. Külliye danışmanları arasından, Suudi Kralı Faysal Vakfı’nın 2010 “İslama adadım” diyorsa ve bu da dünyada yankı bulmuyorsa, korkarız kendisi yine adam yerine konmamış olduğu içindir!  Madem “hesap veremeyeceğim hiçbir icraatım yok” diyor, bari İslamiyete kendisini nasıl adayacağını şeffaf ve halka açık tutsa da azıcık haber olsa... Önünde önemli ve pratik bir fırsat var. Cumhurbaşkanımız İstanbul’un asırlık siluetinin “içine ettiği için” umutları da suya düştü. Başkent’te yüzlerce pastane muhallebici var. Ama bir tanesi eski İstanbulluların hasretini çektiği, “su muhallebisi” yapmıyor. Su muhallebisi. Hani üzerine pudra şekeri konulup, gülsuyu damlatılarak servis edilen süt peltesi kıvamlı muhallebi... Külliye civarına bir şube açar diye beklerken tuttu, kendisini “İslama adayacağını” açıkladı. Tüm günahlarının üstüne tüy dikti. “Genç bir oğlan, kaykayla havaya sıçrama hareketini yapıyor.”  Shaikh akıllı gözlük ve kulaklıkla, görmeyenlerin yaşamlarını kolaylaştırabilecek bir  sistem geliştirmiş. Yazılımı sahiden de ilginç.   Sonraki sahnede Shaikh’i iki kişiyle toplantı yaparken izliyoruz. Arka fondan onun sesi duyuluyor:  “Bazen projelerimi insanlara anlatıyorum. Fakat konuşurken hep merak ediyorum, insanlar beni sahiden dinliyorlar mı diye. Öyle ya belki de uyuyorlardır. Sonra anlattıklarım onları nasıl etkiliyor diye de merak ediyorum.”  Shaikh toplantıda konuşurken yine gözlü KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ğünün kenarına dokunuyor. Kulaklıktan şöyle bir ses geliyor:  “İki kişi var karşında. Sağındaki sakallı bir erkek. 45 yaşlarında. Halinden hoşnut görü nüyor. Solundaki kişi bir kadın, 20 yaşında. Mutlu. Gülümsüyor.”  Shaikh’in geliştirdiği sistem bulut teknoloji sini kullanıyor. Gözlük, fotoğraf ya da görün tüyü internette, bulutta yer alan yapay zekâ yazılımına gönderiyor. Yazılım, görüntüyü in celedikten sonra orada var olanı sözlü olarak Shaikh’in kulaklığına iletiliyor.  Yapay zekâ yazılımı eğitilebiliyor da. Böy lece arkadaşlarınızı tanıyabiliyor. “Karşıdan arkadaşın John geliyor” diyor mesela.  Lokantadaki mönüyü sesli olarak okuyan yapay zekâ, yoldaki tabelaları da anında oku yor. Markette ürünün barkodunu gördüğün de, anında ürün ile ilgili bilgi veriyor.  Etkileyici bir yazılım. Henüz piyasaya çık madı. Ancak benzer işlevleri yerine getiren bir cep telefonu yazılımı piyasaya çıktı. “Se eing AI” adıyla iPhone’lar için ücretsiz olarak AppStore Amerika mağazasından indirilebi liyor. Yukarıda anlattığım her şeyi yapıyor. Şimdilik sadece İngilizce çalışıyor.   Bu yazılımların ve aygıtların sayısı önümüz deki yıllarda da artmaya devam edecek kuş kusuz. Türkiye’de görme engelli insan sayısı ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] nın 500 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Dünyadaki rakam ise 285 milyon.  Shaikh projesini anlatırken: “Böyle bir pro jeyi hayata geçirebildiysem, bu benden önce pek çok mühendis ve bilim insanının yaptığı çalışmalar sayesindedir” diyor. Newton’un o ünlü sözünü anımsıyorum. 1676’da meslek taşı Robert Hooke’a yazdığı bir mektupta Newton şöyle diyordu:  “Eğer daha uzağı görebildiysem bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.”  Shaikh görme engelli olabilir ama uzağı görebiliyor. Daha da ötesi görmekle kalmıyor, geleceği şekillendiriyor.  Türkiye’de kaç siyasetçi, Shaikh kadar uzağı görebiliyor? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle