06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Dünyanın yaşayan en büyük sanat eleştirmenleri arasında gösterilen İngiliz yazar, şair ve ressam John Berger, önceki gün 90 yaşında Paris’teki evinde vefat etti. Berger’i, Türkçeye pek çok kitabını çeviren Çarşamba 4 Ocak 2017 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN [email protected] 15TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Cevat Çapan ve sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez’in yazılarıyla uğurluyoruz. John Berger hep bizimle Berger bize yalnız insanca bakıp görmeyi değil, aynı zamanda birbirimizi insanca dinlemeyi de öğretti... CEVAT ÇAPAN John Berger’in aramızdan ayrılışını öğrendiğim önceki geceden beri onun geçen kasım ayında 90. yaşgününü kutlama amacıyla “Toplu Şiirleri”ne önsöz yazarken nasıl bir baş dönmesi geçirdiğimi hatırladım. 1953’ten beri sadık bir okuruydum John Berger’in. 1978’de Avrupa’daki göçmen işçilerle ilgili “Yedinci Adam”ı Türkçeye çevirmiştim. Aynı yıl Bige Berker’in çevirdiği “Sanat ve Devrim” Kemal Demirel’in Yankı Yayınları’ndan çıkmıştı. Kemal Ağabey’le ortak bir dostumuzun aracılığıyla Berger’i İstanbul’a davet ettik. O da Alpler’deki Quency köyünden küçük Citroen arabasıyla yanına eşi Beverley’yi ve iki buçuk yaşındaki oğlu Yves’i de alarak gelip bizi buldu. Aileden biri Onlar için hazırladığımız sofrada Cihat Burak, Can Yücel, Mehmet Ulusoy gibi dostlar da vardı. Burada kaldığı süre içinde İstanbul’u gezdi, Ruhi Su’yu, Emirgan’da Ergün ve Uğurtan Aksel’in evinde Niyazi Sayın’ı, Necdet Yaşar’ı, Reşat Uca’yı dinledi. Kenan Mortan’ın kılavuzluğunda Adapazarı’nda Belediye Başkanı’nın konuğu oldu, Sait Faik’in amca oğlunun kendisine verdiği Fransızca çeviri kitaptan Sait Faik’in öykülerini okudu. Mudurnu’da Bülent Ecevit’in KöyKent mitingini izledi. Bu ilk gelişinden sonra önce Uluslararası İstanbul Film Festivali’ne jüri üyesi, daha sonra Tüyap Kitap Fuarı’na onur konuğu olarak geldi. Değişik kurumlarda konuşmalar yaptı, birçok yazar ve aydınla tanıştı. Burada yaşadıklarıyla ilgili ilginç yazılar yazdı. Artık biz onu nasıl aileden biri saydıysak, o da burada tanıdığı birçok insanı dost bildi. Paris’te Abidin Dino’yla, Selçuk Demirel’le bu dostluğun nasıl pekiştiğini ortak çalışmalarında gösterdi. Vicdanın sesi John Berger şiirle başladığı sanat hayatını, ressamlıkla, sanat eleştirmenliği, roman, öykü, senaryo ve oyun yazarlığıyla sürdürdü. Neredeyse kırk yıl yaşadığı dağ köyünde oradaki köylüler gibi ırgatlık yaptı. En karmaşık kültür ve sanat sorunlarını ele alırken bile sıradan insan ların gündelik yaşayışlarından uzaklaşmadı. Her çabasını acımasız ve umursamaz bir dünyada ezilenlerin, yerinden yurdundan edilenlerin, sömürülenlerin sorunlarını dile getirerek John Berger ve Cevat Çapan (Ekim 1987, İstanbul, Arnavutköy). insanlığın vicdanının sesi olmayı başardı. Yanlış hatırlamıyorsam bir yazısında şöyle diyordu John Berger. “Neydi beni yazmaya zorlayan? Sanki söylemem gereken bir şey vardı ve ben onu söylemezsem, bir şeyin eksik kalacağı tehlikesiyle karşılaşacaktık. İşte ben bu tehlikeyi önlemekle yükümlüydüm.” Bu da Sait Faik’in “Yazmasam delirecektim,” sözünü bize hatırlatıyor. John Berger yazdıklarıyla bu yükümlülüğün gereğini hepimizi kendisine hayran bırakan bir cömertlikle yerine getirdi. Belki de bu yüzden bir efsaneye dönüştü. Şimdi onunla bu son buluşmamızda onu yeniden gerçek insan boyutuyla, bize yalnız insanca bakıp görmeyi değil, aynı zamanda birbirimizi insanca dinlemeyi de öğrettiği için sevgiyle uğurluyoruz. Bağımsız müzik sahnesi birleşiyor Aydın Gün Ödülü sahibi Elman Mecid İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) 2012 yılından beri düzenlediği 5. Aydın Gün Teşvik Ödülü’nün sahibi, 21 yaşındaki marimbacı Elman Mecid oldu. 1996 yılında Ankara’da müzisyen bir aileye doğan Elman Mecid, yedi yaşında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Hazırlık İlköğretim Okulu’nda Gülnara Aziz’in öğrencisi olarak piyanoyla başladığı eğitimini 2006’dan itibaren vurmalı çalgılar branşında Aydın Mecid’in öğrencisi olarak sürdürdü. 15 bin TL değerindeki para ödülünün de sahibi olan Elman Mecid, halen lisans eğitimine Hamburg Müzik ve Tiyatro Üniversitesi’nde devam ediyor. Genç sanatçı, bugüne dek uluslararası pek çok yarışmada ödüller kazandığı gibi, yurtiçi ve yurtdışındaki pek çok konserde de gerek orkestra üyesi gerekse solist olarak sahneye çıktı. Demonation Festivali No: 7, 6 Ocak’ta başlayacak. Üç gün sürecek festival bağımsız müzik gruplarını buluşturacak... Bant Mag.’in bu yıl yedinci kez düzenlediği Demonation Festivali, bir kez daha bağımsız müzik sahnesinden müzisyen ve grupları bir araya getiriyor. Bu yıl 6, 7 ve 8 Ocak tarihlerinde dört farklı mekâna yayılarak gerçekleşecek festivalde farklı türlerde üretim yapan toplam 14 isim sahne alacak. 10 Numara’nın katkılarıyla gerçekleşen Demonation Festivali No:7’nin ilk gününe Arkaoda evsahipliği yapacak. Ağırlıklı olarak hip hop ve elektronik müzik sahnesine odaklanan 6 Ocak gününün programında Oldeaf, Sahtekar, Tunç Çakır ve Mind Shifter yer alıyor. Fes Plaj grubu da programda yer alıyor. tivalin beş konserin gerçekleşeceği ikinci günü Babylon’da olacak. Loradeniz, Secondhand Underpants, Lopenstraat, Da Poet ve Islandman’in sahne alacağı ikinci günün ardından festival bir kez daha Kadıköy’e taşınacak. Geçen aylarda açılan ve Bant Mag.’in birçok farklı etkinliğine ev sahipliği yapan Havuz / Bina’da günün ilk performanslarını Özüm İtez ve Özgün Semerci gerçekleştirecek. Bant Mag. Havuz’daki konserlerin ardından, festivalin kapanışı bu yıl da KargART’ta olacak. Yank, Plaj ve Foton Kuşağı’nın konserleri ile Demonation Festivali No.7 sona erecek. Festivalin Arkaoda etkinlikleri ücretsiz, Babylon konserleri 20 TL, Bina ve Karga konserleri 10 TL. Ayrıntılı bilgi için: www.bantmag.com ‘2000’ler Şiiri’ sanatçıları buluşturuyor Şair Cenk Gündoğdu’nun Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “2000’ler Şiiri Antolojisi” kitabında yer alan şiirler 8 Ocak Pazar 19.00’da İstanbul Kadıköy’deki Moda Sahnesi’nde tiyatro oyuncuları tarafından seslendirilecek. Sunumunu İlter Kapıcı, Gözde Cıgacı ve Ilgıt Uçum’un yapacağı etkinlikte; Baki Ayhan T, Cenk Gündoğdu, Mustafa Bayram Mısır ve Osman Çakmakçı’nın konuşmacı olarak katılacağı panelin ardından antolojide yer alan şairlerin şiirlerinin okuması ve çoksesli müzik dinletisi gerçekleştirilecek. Panelde, 2000’lerin sosyolojik yapısı, şiiri üzerine tezler tartışılacak. Şiirleri Jülide Kural, Ragıp Yavuz, Levent Tülek, Pelinsu Pir, Hüseyin Köroğlu, Defne Halman, Levent Ökdem, Bihter Dinçel, Ece Dizdar, Bensu Orhunöz, Arda Aydın, Bülent Çolak ve Mert Fırat’ın da aralarında bulunduğu oyuncular okuyacak. Etkinlik Özgür Can Dursun’un şefliğini yaptığı Yıldız Çoksesli Korusu’nun dinletisiyle program sona erecek. Statükocu değil ‘insan’dan taraftı Berger hayata, sanatın her türlüsüne duyduğu iştahıyla çok özeldi. Statükocu değil, hep yapan’dan, insan’dan taraf oluşuyla da... AYŞEGÜL SÖNMEZ ri ararcasına hep göç edendi. Ba con ise evet şok ediyor ve bu şok John Berger’in sanat eleştirmen edişini ne Goya’da ne de Eisensliğine kilit sözler kesinlikle şu tein sinemasında aramalıydık. O olmalı: “Üniversiteye hiç gitme şok ediş Walt Disney’den başka dim. Bu yüzden çok cezalandırıl sında yoktu. Heykelci Juon Mu dım ama bunun her zaman bir avan noz ile şair Nâzım Hikmet de çok taj olduğunu düşündüm.” Çünkü yakın hatta birbirlerine çıkan iki Berger’e göre eğer üniversiteye dilin büyük ustalarıydı. gitseydi o “düşünme biçimi” onu Şeker Ahmet Paşa’nın Pa de ele geçirecekti. Oysa Berger, ris’teki eğitimine rağmen ve o bundan muaftı. Hayatı boyunca eğitimle birlikte, kendisiyle or da bu muafiyetinin tadını çıkar man arasında gereken uzaklı dı ve aynı şekilde de onu okuyan ğı koruyamadığını keşfedecekti. lara tat verebildi. Kendi memle Heidegger’den yola çıkarak Şe ketinden daha çok Latin Amerika, Fransa, İtalya ve Türkiye’de çok okundu, sevildi, benimsendi. John Berger, Chelsea sanat okulunda okudu. Ünlü heykeltıraş Henry Moore’la çalıştı. Ona göre ne yaparsa yapsın, ister sanat tarihine Marksist bir okuma, ister AIDS hastalığı üzerine Booker ödüllü bir roman, ister bir desen kitabı, “kalbi ve gözü”, hep bir “ressam” olarak kalacaktı. Berger, Baudrillardlı, T.J Clarklı bol ‘aykırı’ düşünürlü ve sanat tarihi okumalarını artık yalnızca sanat tarihçilerin yapmadığı bir dönemin figürüydü. Ya da şöyle demeliyim, farklı okumalara sanat tarihinin açıldığı, dünyanın da nice okumalara açık olması gerektiğinin anlaşıldığı, paylaşıldığı bir dönemin figürü... “Görme Biçimleri” evet sınıf kavramı üzerinden sanat tarihine yaklaşıyor ker Ahmet Paşa’nın resme resmini yaptığı oduncunun gözünden baktığını tespit etmişti. 1994 Kasım’ında Cevat Çapan ile John Berger birlikte Paris’teki Galerie Montenay’de Ömer Uluç’un sergisini gezdi. Uluç’un 199319941995 kataloğu yazısını kaleme aldı. Uluç’un hayvanlarıyla D.H. Lawrence’ın hayvanına uzanacaktı o yazısında: “Ona bakınca onun da baktığını duyumsadım ve değişik bir varlık oldum” diyordu Lawrence ‘hayvan’la ilgili. Berger’a göre Uluç da böyle bir iddiayla karşımızdaydı. Bu yazıda, Gönül Çapan’ın çevirisiyle, “hayvanın ruhunun yanına geçip, oradan bakıyor, çevresine (çoğu zaman öbür hayvanlara ya da onların eylemlerine bakıyor) ve bu lunduğu noktadan ne görüyorsa onun resmini yapıyordu”. Berger, yeniye aynı derecede eskiye, bir Piero della Francesca ile bir du ama aynı za Auerbach’a eşit manda feminist de bir kitap Şeker Ahmet Paşa, Ormanda Oduncu derecede duyduğu tutku ve tı. Sanat tarihinin nesne kadınla “üniversitesizliği”ne sahip çıkışı, rından reklam billboardlarındaki bir tür anti akademizmi, coğraf nesne kadınlara varabiliyor; bak yalararasılığı, Marksizme yaptığı mak ile görmek arasındaki far vurgu kadar ressamlığa hürme kı ‘görmeye’ çağırıyordu herke ti, Anglo Sakson eleştiri gelene si. “Görme Biçimleri” kitabı son ğinin içinden değil sosyalist gele radan BBC tarafından bir belge nekle haşır neşir olmaktan duy sel olarak çekildiğinde tam da bu duğu memnuniyeti, hep o işçi eli çağrıyı yapacaktı bir kulağı kü gözardı etmeyip aksine arayışı peli, sanat tarihçisinden ziyade ve kutsayışıyla, resme kimin ne bir rock grubu menajerini andı reden baktığını sorunsallaştırı ran Berger: “Burada ne anlattıy şı, Batı dışı medeniyetleri kucak sam hepsi sizin deneyiminiz ne layışı ve bunu ender bir biçim büyük harfle tarih ne de zaman de kolonyalist dille yapmayışıyla tarafından yargılanmalı”. özel oldu. Bana göre, hayata, sa Tıpkı 16 yaşında izlediği natın her türlüsüne duyduğu iş Derbyshire madeni işçilerine tahıyla çok özeldi. Eleştirmenken hayranlıkla bakabildiği gibi. Bak şiir yazışı, resim yapışı, edebi tıkça da insanı hayranlıkla göre yata, roman yazmaya soyunuşu, bildiği gibi. Hatırlatmam gerekir koyuluşu, aldığı roman ödülünü se, Caravaggio’yu en çok o sev Siyah Panterler’le paylaşması, di. Onun kadar kimseye yakın pentüre gönül vermesiyle özeldi. lık duymadı. Goya’dan daha dü Statükocu değil, hep yapan’dan, rüstünü de görmedi. Mark Roth insan’dan, formdan ziyade, form ko bir göçmen, ait olmadığı o ye lardan taraf oluşuyla... Başvurular 31 ocak’a kadar sürüyor Mehmet H. Doğan anısına ödül verecek Nilüfer Belediyesi Türkçede yayımlanmış şiir eleştirilerinin önemine dikkat çekmek, Türk şiirine katkı sunmak amacıyla Mehmet H. Doğan Ödülü düzenliyor. Şiir eleştirisi, incelemesi ve araştırmalarına verilecek ödül için başvurular 31 Ocak tarihine kadar devam edecek. Türk şiirinin önemli eleştirmenlerinden Mehmet H. Doğan’ın anısını da yaşatacak ödül, 1 Ocak 201631 Aralık 2016 tarihleri arasında yayımlanmış şiir eleştirisi, incelemesi ve araştırmalarına verilecek. Başvurular, Nilüfer’in Yüzüncüyıl Mahallesi’nde bulunan Nâzım Hikmet Kültürevi giriş katındaki Şiir Kütüphanesi’ne yapılacak. Seçici Kurulu’nu Metin Celal, Gültekin Emre, Haydar Ergülen, Orhan Tekelioğlu ve Orhan Alkaya’nın oluşturduğu Mehmet H. Doğan Ödülü, 28 Mart 2017’de Nâzım Hikmet Kültürevi’nde gerçekleştirilecek törende sahibini bulacak. Metropolis kazılarında cam üretim fırını çıktı Metropolis Antik Kenti’nde sürdürülen 2016 yılı kazı çalışmalarında bulunan cam ve seramikler kentin üretim pratikleri ve ticaret hayatına dair yeni ipuçları ortaya çıkardı. Roma Hamamı’nda, havuzların ısıtıldığı ateşlik bölümünden dönüştürüldüğü düşünülen bir cam üretim fırını bulundu. Hamamın diğer kısımlarında da cam üretimi izlerinin görülmesi, Erken Bizans Dönemi’nde işlevini kaybeden hamam yapısının bir Cam Üretim Atölyesi olarak kullanılmış olabileceğini düşündürüyor. Atölyenin konumu ve kiliseye yakınlığı, atölyenin kilisenin Roma Hamamı’nda bulunan fırın. kontrolünde kurulduğuna ve kilise ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla işletildiğine işaret ediyor. Aşağı Roma Hamamı ve Zeus Krezimos kutsal alanında bulunan çok sayıda seramiğin ise Metropolisliler tarafından ithal edilip kullanıldığını gösteriyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle