06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 4 Ocak 2017 TASARIM: SERPİL ÜNAY Köşemen Sinemayı nasıl desteklemeli? “Bakanlığın maddi destek, Türkiye’deki film festivallerinin ödül verdiği filmlerin neredeyse tamamı gişede çakılıyor. Antalya’dan ‘En İyi Film’, ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Yönetmen’ ödülüyle dönen ‘Mavi Bisiklet’, 2 Aralık’ta vizyona girdi. Filmi şimdiye kadar 3 bin 460 kişi izledi” diye yazıyordu Ali Eyüboğlu ve şöyle devam ediyordu; “Şimdiye kadar bakanlık kredisiyle çekilen filmlere seyirci gitmiyorsa, demek ki bir arıza var, hangi filme ne kadar kredi verileceğini belirleyen kurulda. Bakanlığın desteğini 28.5 milyondan 40 milyona çıkarması yetmez. Bakanlık, Sinema Destekleme Kurulu üyelerini belirlerken de radikal değişikliğe gitmeli. Bu kurulun üyeleri, tüyü bitmemiş yetimin hakkını, eşe dosta dağıtanlardan değil, vizyona girdiğinde seyircinin ilgi göstereceği ‘Film gibi film’lere kredi vereceklerden seçilmeli. Aksi takdirde 40 milyon lira da yine seyirciye ulaşmayacak filmlere gider” (26.12, 30.12 ve 31.12.16 Milliyet). Ali Eyüboğlu “Devletin, izlenmeyecek filmlere değil, sinemaya seyirci çekecek filmlere kredi vermesini istemem bundan” diyor sonuç olarak. Eyüboğlu’nun yazıları bakanlıkta yankı bulmuş. Anadolu Ajansı’na bir açıklama yapılmış ve “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca desteklenen ‘Dağ 2’, 2016’nın en çok izlenen filmi olurken, ‘İftarlık Gazoz’ ve ‘Somuncu Baba’ bu yıl vizyona giren birçok Hollywood yapımını geride bırakarak, en çok izlenen filmler arasına girdi” denmiş. Açıklamanın bu bölümünden bakanlığın Eyüboğlu’nun “sinemaya seyirci çekecek filmlere” destek verilmesi görüşünü dikkate aldığını anlıyoruz. Ama “Bakanlık destekli filmler gişe başarılarının yanı sıra Cannes, Berlin, Venedik, Saraybosna, Montreal gibi uluslararası yarışmalardan da ödülle döndü” demişler. Yani bakanlık, filmlerin sadece gişe yapmasını değil uluslararası başarılar da elde etmesini, iyi filmler olmasını istiyor. Box Office Türkiye istatistiklerine göre 2016’da Türkiye’de en çok izlenen film Dağ 2 olmuş. 2 milyon 893 bin 173 seyirci izlemiş. İlk 10’da geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 8 yerli, 2 yabancı film var. İlk ona giren yerli filmlere baktığımızda yine ağırlığın komedilerde olduğunu görüyoruz. Dedemin Fişi, Osman Pazarlama, Görümce, Kolpaçino 3. Devre, Çakallarla Dans 4... Bunlara bir de dizi oyuncuları ile Kore’den alınan konularla dizi tadında çekilen romantik filmler ekleniyor. Yapımcıların dizi izleyicisinden sinema seyircisi yaratmak istedikleri anlaşılıyor. Kardeşim Benim, İkimizin Yerine, Kocan Kadar Konuş: Diriliş bu tür filmlerden. Toplam seyirci sayısında ise geçen yıla göre net 2 milyon azalma var. 2015’te de seyirci sayısı 1 milyon azalmıştı. 2016’da sinema sektörü genel olarak yüzde 3.2 küçülmüş, yerli yapımların kaybı ise yüzde 9.3. Kuşkusuz bunda içte ve dışta yaşadığımız savaş hali ve terörist saldırıların büyük payı vardır. Ama Dağ 2’nin başarısına bakınca komedilerden ve dizi tadında filmlerden artık bıkılmaya başlandığını, seyircilerin yeni arayışlara girdiğini de düşünebiliriz. Tüm zamanların en çok seyredilen filmlerini yapan Şahan Gökbakar’ın Osman Pazarlaması 1126 salonda gösterime girerek “salon rekortmeni” olmasına rağmen 10 haftada 1 milyon 983 bin 777 seyirci çekebildi. Seyirci çekmiyor diye eleştirilen bakanlık destekli ve ödüllü Mavi Bisiklet’in gösterime girebildiği salon sayısı ise sadece 10. Mavi Bisiklet’in Osman Pazarlama kadar tanıtılmadığını, medyada yer bulmadığını da söyleyebiliriz. Ödüllü filmlere meraklı sinema yazarları bile hakkında yazmamış. Yani gişe filmleri ile ödüllü/destekli filmler eşit koşullarda yarışmıyor. Bakanlığın iyi, ödül alacak filmleri destekleme yaklaşımını doğru buluyorum. Ama bu filmlerin salon bulmasını, seyirciye ulaşmasını sağlayacak önlemler de alınmalı. Önceki yıllarda benim ve birçok yazarın önerdiği ve şimdi de Mevlut Tezel’in ve Ali Eyüboğlu’nun yazısında sözünü ettiği yönetmen İsmail Güneş’in bakanlık seyirciyi de teşvik etmeli önerisi dikkate alınmalı. 4 OCAK 2017 SAYI: 33327 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.49 06.32 06.52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.22 13.16 15.35 08.04 13.00 15.22 08.22 13.23 15.49 Akşam 17.57 17.45 18.12 Yatsı 19.23 19.10 19.34 yorum 13 “Unutmayalım ki ömür sermayesinden geçen bir yılın sonunda kendini ve yaratılış gayesini unutarak değerlerimizle örtüşmeyen, insan hayatına katkısı olmayan gayrimeşru tutum ve davranışlar sergilemek bir mümine asla yakışmaz. Yeni bir yılın ilk saatlerinin başka kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israfa dönüştürülmesi ne kadar da düşündürücüdür. Sevapgünah, hayırşer konularında muhasebe yapılması gereken saatlerin, emek harcamadan zengin olmak arzusuyla kumar, piyango gibi şans oyunlarıyla heba edilmesi ne kadar da üzücüdür.” Bu paragraf T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanan ve Türkiye genelinde 88.782 camide 30 Aralık 2016 günü okunan “Cuma hutbesi”nden alıntıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu olduğuna göre yukarıdaki paragrafın içeriğinin devletin resmi görüşü olduğunu söylemek yanlış olmaz. HHH Bu söylemin, yeni yılın ilk saatlerinde İstanbul’un önde gelen eğlence merkezlerinden biri olan Reina’da gerçekleştirilen terör eylemiyle doğrudan bir ilişkisi var mıdır? Kuşkusuz ki yoktur! Çünkü Reina’daki saldırı söz konusu hutbeden çok daha önceden planlanmış bir terör eylemidir. Yılbaşı terörü ve sonrası Burada üzerinde durulması gereken, bu tür söylemlerin bu menfur terör eyleminin toplumun bazı kesimlerinde onay bulmasını sağlayan bir zemin/ ortam oluşturuyor olmasıdır. Saldırı sonrası medya ve sosyal medyada rastlanan, sayıları hiç de az olmayan olumlu tepkilerin, destek mesajlarının bu zeminden/ortamdan beslendiği açıktır. HHH Toplumumuzda farklı yaşam biçemlerinin birbirlerinden uzaklaşmaları, giderek birbirlerine düşmanlaşmaları, kutuplaşmalar ülkemiz için en büyük tehlikedir. Birlikberaberlikkardeşlik söylemleri her ne kadar bıkmadan usanmadan tekrarlan sa da hayattaki karşılığının/anlamının içi her geçen gün biraz daha boşalmaktadır. Önemle üzerinde durulması gereken bir gerçek de iktidarın, İslamın toplumu birleştirici/kaynaştırıcı bir inanç sistemi olduğuna ilişkin söylem ve uygulamalarının istenilenin tam tersi sonuçlar vermesi, kendisini Müslüman olarak niteleyen kesimler arasında ayrışmalara yol açmasıdır. Ülkemiz insanları tez elden akıllarını başlarına toplamalı, devlet de çok geç olmadan kuruluştaki özüne, insanların inançlarını dilediğince yaşamalarına sosyal/kültürel açıdan zemin oluşturan laikliğe geri dönmelidir. Türkiye bizim vazgeçemeyeceğimiz yurdumuzdur. Yurttaşlar olarak burada hep birlikte barış içinde yaşamak zorundayız. Ülkenin bekası söz konusu olduğunda dış tehlikeyi savuşturacak gücümüz hiç kuskusuz ki vardır. Unutulmaması gereken ülkenin bekasına tehdidin içeriden gelme tehlikesinin çok daha vahim olduğudur. Dünyada yaşanmış onca örnek bu tehlikenin defedilmesinin hiç kolay olmadığını göstermektedir. Birçok ülke bu tehlikeyi görememiş, bedelini çok büyük can kayıplarıyla, bölünüp parçalanmalarla ödemiştir. Ortak dileğimiz böyle acı bir deneyimden hep uzak kalmamızdır. Öyleyse... Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] İşçilerin hekimine veda MUSTAFA GAZALCI Eski CHP Milletvekili Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu, iş sağlığı doktoru, araştırmacı yazar Engin Tonguç, 30 Aralık 2016’da Soma’da yaşama göz yumdu, ertesi gün aynı yerde, yakınları, dostları tarafından toprağa verildi. Engin Tonguç’un, hekim olarak önce işçi sağlığı konusunda birçok hizmeti oldu. SSK’de ve Türk Tabipleri Birliği’nde görev aldı. Uzmanlık alanında yayınları oldu. Parlak bir eğitim İşheri hekimliği alanının duayenlerindendi. 1928’de doğdu. 1951’de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 19531958’de Almanya’da Hamburg Tıp Fakültesi’nde iç hastalıkları uzmanlık öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndükten sonra 1964’e kadar işyeri hekimlikleri yaptı. 1964’te SSK Ankara Ulus Hastanesi’nde iç hastalıkları uzmanı olarak çalışmaya başladı. 1972’de İSGÜM ile SSK arasında başlatılan “SSK Sağlık Hizmetlerinin İş Hekimliği Katkısı ile Geliştirilmesi” projesinde proje koordinatörü olarak görev aldı. 1973’te iş hekimliği ve meslek hastalıkları konularında incelemeler yapmak için dört aylığına Almanya, Finlandiya ve İtalya’ya gitti. Ankara’da kurulması için uğraş verdiği Meslek Hastalıkları Hastanesi’nin başhekimliğine 1977’de atandı. 19781980’de yaptığı SSK Genel Müdür Yardımcılığı görevi sırasında iş hekimliğinin geliştirilmesi, Meslek Hastalıkları Hastanelerinin açılması, tamgün yasasının çıkartılması, SSK’ye ilaç fabrikası alınması, SSK’de özel dal kliniklerinin kurulması, SSK eğitim hastanelerinin çoğaltılması, için çalıştı. 1980’de isteği ile emekli oldu. Öldüğünde 88 yaşında idi. Köy Enstitüleri Mesleki uğraşları dışında eğitim ve Köy Enstitüleri konularında da yoğun çalışmalar yapan Dr. Tonguç’un bu alanda da birçok yazısı ve kitapları ve konuşmaları vardır. Bize göre onun asıl hizmeti Köy Enstitülerini ve Tonguç’u anlatan ölmez yapıtlarıdır. Örneğin “Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç” (1970), “Köy Enstitülerinin İzinde” (2003), “Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları” (1976) ile birçok baskı yapan 792 sayfalık “Bir Eğitim Dev KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu, iş sağlığı doktoru Engin Tonguç’u kaybettik. Tonguç’un, hekim olarak önce işçi sağlığı konusunda birçok hizmeti olduğu kadar eğitim ve Köy Enstitüleri konularında da yoğun çalışmalar yaptı. Engin Tonguç (soldan ikinci), geçen yıl Yılmaz Büyükerşen’e Köy Enstitüleri Ödülü’nü vermişti. rimcisi İsmail Hakkı Tonguç, Yaşamı, Öğretisi, Eylemi” (1997) adlı yapıtları. Özellikle son adını saydığımız kitabı her aydının başucu kitaplarından biridir. Dr. Engin Tonguç bu kitaplarla da yetinmedi elindeki hazine değerindeki Köy Enstitüleri ve babasıyla ilgili belge, fotoğraf, mektupları 2011’de İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı’nı kurarak toplumun yararlanmasına sundu. Başkanlığını Işık Kansu’nun yaptığı bu vakıf, ikinci yönetim kurulu toplantısını ölümünden yaklaşık bir ay önce 26 Kasım 2016’da Soma’da Dr. Engin Tonguç’un evinde yaptı. Işık Kansu, bir konuşmamızda o toplantıyı anlatırken Engin Tonguç’un hâlâ belleğinin, değerlendirmelerinin çok iyi olduğunu söylemişti. Babasının oğlu Bu bana babası İsmail Hakkı Tonguç’un ölümünden yaklaşık bir ay önce yaptığı bir şeyi anımsattı. İsmail Hakkı Tonguç, 27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrası yeni anayasa çalışmaları yapılacağını öğ [email protected] [email protected] renince, ilköğretimle ilgili bir yazı hazırlar, çevresine gönderir. Olayı Dr. Engin Tonguç şöyle anlatır: “Cenazeden dönenler, evde Tonguç’un masasında onun yeni anayasaya girmesinde yarar gördüğü konuları içeren, el yazısı ile yazılmış hazırlık çalışmasını buldular. Düşünlerini almak üzere bu metni bazı arkadaşlarına da yolladığı anlaşılıyordu. Ayrıntılı bir metindi bu. “İlköğretim zorunlu ve parasızdır. 7. yaşına basan kızerkek her çocuk 15. yaşını tamamlayıncaya kadar, laik ilkokula, teknik okullara ve kurslara devam etmeye zorunludur.” ‘Zorunlu öğrenim çağında bulunan her çocuk öğrenim süresince, a) Yaşam okuluna özgü ilkeleri uygulayabilecek öğretmenlere kavuşmak, b) Sağlığı koruyucu olanakları elde etmek, c) Çağdaş bir okul binasında okumak ve eğitilmek, d) Kitaplardan, öğretim araçlarından yararlanmak, e) Öğrenim süresince taşıt araçlarından parasız yararlanmak, haklarına sahiptir.’ ‘İlk eğitim ve öğretim kurumlarının amacı, öğrencileri Türk toplumsal, ekonomik bünyesine en iyi bir şekilde uyum sağlayacak cumhuriyetçi ve laik vatandaşlar olarak yetiştirmektir.’ ‘... Bu kurumlara devam eden öğrenciler yılda en az 200 gün öğrenim görürler.’ ‘Bakılmaya muhtaç kimsesiz çocuklar, zorunlu, zorunlu öğrenim tamamlanıncaya kadar devlet tarafından eğitilirler.’ ‘Siyasi partiler, zorunlu ilköğretimin, halk ve meslek eğitiminin, sanat ve bilim alanındaki çalışmalarının hızını engelleyecek girişlim ve hareketlerde bulunamazlar.’” (Dr. Engin Tonguç, Bir Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç, Yaşamı, Öğretisi, Eylemi, s:7012, YKKED 2007) Babadan gelen eğitim Bugün bize dayatılmak istenen anayasaya, çocuklarımıza uygulanan eğitime bakın, bir de büyük eğitimci Tonguç’un uyguladığı, öngördüğü eğitime bakın... Yıllar önce Engin Tonguç kendisiyle yapılan bir söyleşide “Babanızın en uzun süre eğittiği öğrencisisiniz. Ondan ne öğrendiniz?” sorusuna şu yanıtı verir: “Çocukluğum ve babamın yaşamı süresince, babam tarafından eğitildiğimin ayrımına hiç varmadım. Sonradan yaptığım değerlendirmede şunu düşündüm: Onun eğitmekten anladığı, eğitilecek olanı açıkça yönlendirmek değildi. Eğitici, amacına göre, eğitilecek olana sadece uygun koşulları hazırlamalı, o koşullar içerisinde onun kendi kendine yolunu bulmasını sağlamalı, çok zorunlu az sayıdaki olaylar dışında, doğrudan yönlendirmelere girmemeliydi. Eğitme yöntemi buydu. Örneğin, eğitilene okuma alışkanlığı kazandırmak istiyorsa, seçeceği kitapları dayatmamalı, yalnızca onun kitaplara erişmesini sağlayacak koşulları hazırlamalıydı.” (fisek.org) Dr. Engin Tonguç, son yıllarını, 2012’de eşi Dr. Müstesna Tonguç adına Soma’da açılan bir kız öğrenci yurdunda geçirdi. 175 kız öğrencinin barınabileceği yurdun işletmesini Ege Çağdaş Eğitim Vakfına (EÇEV) verdi, binayı onlara bağışladı. Bir insan için en gerekli olan sağlık ve eğitim alanlarına kendini adayarak yaşamını tamamlayan Dr. Engin Tonguç’u saygıyla anıyor, ailesine, yakınlarına, sevenlerine başsağlığı diliyoruz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle