06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 29 Ocak 2017 10 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN Neye evet, neye hayır? Belli oldu 2 Nisan’da ya da 9 ya da 16 Nisan’da devlet bizi sandık başına çağıracak. Bir “şey”e evet ya da hayır dememiz istenecek. Peki, o “şey” ne? Başbakan kendince cevap veriyor: “Kardeşim söyledik, anlamıyorsunuz.  Rejim tartışması 1923’te bitti. Cumhuriyeti tartışan kimse yok.” Yani Başbakan’a göre evet ya da hayır dememiz istenen “cumhuriyet” değilmiş. Cumhuriyet rejimi değişmiyormuş. “Haaa o zaman mesele yok” filan dememizi istiyor galiba. İyi de kaçınılmaz sorular var. “Rejim cumhuriyettir” demek fazla bir “şey” anlatmıyor. Hangi Cumhuriyet? Mısır Arap Cumhuriyeti de bir cumhuriyet. (Kuzey) Kore Halk Cumhuriyeti de öyle; İran İslam Cemahiriyesi de... Günümüzde çağdaş cumhuriyet dendiğinde ikiz kardeşi demokrasiyi de birlikte saymak gerekiyor. Yani: Demokratik cumhuriyet!.. Demokratik cumhuriyet dediğinizde ise olmazsa olmazını eklemeniz şart: Kuvvetler ayrılığı. Yani devletin üç bileşeni olan yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden bağımsız olması. Önümüze konan AKPMHP anayasası bu üç niteliği bir arada taşıyor mu? Cevap için “alt sorular”a cevap vermek gerekiyor: Bir: Meclis’i oluşturacak milletvekilleri hangi süzgeçlerden ve karar merkezlerinden geçerek seçiliyorlar? İki: Meclis’in içinden ya da dışından oluşturulacak hükümet Meclis tarafından etkili olarak denetlenebiliyor mu? Üç: Gerek Meclis’in çıkardığı yasalar, gerek o yasaları uygulamakla görevli hükümetin uygulamaları bağımsız yargı erki tarafından denetlenebiliyor mu? Bu sorulara kendimce ve kılı kırk yarıp ince eleyip sık dokuyup cevap verdim. Önümüzdeki referandumda evet ya da hayır dememiz istenen şey’in demokratik cumhuriyetle uzaktan yakından ilişkisi yok. Onun hısmı değil, hasmı... Kim hangi kılıfa sokarsa soksun, istediğine bulasın, dilediğine boyasın, bu referandumda bize “Tayyip Erdoğan’ın devletin üç erkini de kendi elinde tutacağı başkanlığına evet mi, hayır mı” diye sorulacak. “Demokrasi sandıktır ve sandıktan ibarettir” diyecek kadar sığ bir demokrasi tanımına sarılan; seçmenlerin yarısının oyunu alınca kendi benimsediği değerleri ortaya atıp “Milletim böyle istiyor” diyebilen, çoğulculuk ile çoğunlukçuluk arasındaki uçurumu fark etmeyen ya da umursamayan bir zihniyete evet demek ile “Ben yurttaş idim ama artık kul olmayı kabul ediyorum” demek arasında fark yok. Osmanlı düşleri görenler padişah kulluğuna geri dönmekten gocunmayabilir, hatta bunu özleyebilir ama Cumhuriyet yurttaşları kul olmayı utanç sayar... Referandumda sorulan ise bundan ibaret: Kul olmaya evet mi, hayır mı? l MAHRUKİ İSTİFASINI ANLATTI ‘Bize sıkıntı yaratan kişiye telefon açtık’ Kısa süre önce AKUT’un başkanlığından istifa eden ve yönetim kurulu kararınca onursal başkanlığa getirilen Nasuh Mahruki, “Doğada liderlik” temasıyla açtığı kurs için geldiği Antalya’da, anayasa değişikliği ve istifa süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Aklı başın Nasuh Mahruki da ve vatanını çok seven biri olduğunu belirten Mahruki, “Vatanını, milletini seven, Cumhuriyetin kazanımlarının farkında olan, laikliğin, sosyal devletin, demokrasinin neler getirdiğinin farkında olan, Atatürk Cumhuriyeti’nde yaşamanın tadına varmış birisinin başkanlık gibi diktatörlük, Ortadoğululuk sistemini kabul etmesi mümkün değildir. Başkanlık sistemine şiddetle karşıyım, bin kere hayır” dedi. Mahruki, AKUT’un son yıllarda yaşadığı sıkıntıların kendisinin siyasi söylemlerinden kaynaklandığını belirtti. Mahruki, şöyle devam etti: “AKUT operasyona çıkartılmıyor, hatta yerleşkelerinden bile kovuluyordu. Biz de sonunda bir pazarlık yaptırdık. Yönetim kurulunun yanında bize sıkıntılar yaratan kişiye telefon açtırdık. Bu kişiye hoparlörü açıp ‘Nasuh’un gitmesi durumunda bize sözler verdiniz. Devletin gücünü göreceksiniz diye, hakikaten bunları yapacak mısınız?’ diye sordu arkadaşlar. ‘Evet yapacağız, hatta daha fazlasını, 100 katını yapacağız’ dedi. Bunları duyunca çekildim. İstifa sonrası AKUT operasyon anlamında rahatladı” l ANTALYA / DHA Ahmet, görüşemediğimiz bu hafta ucu yanık bir mektubu “hava postası” ile gönderiyorum kabul et. Akhisar’dan yazıyorum. 13 Mayıs 2014’te 301 işçinin yani 301 babanın, 301 oğulun, 301 eşin bir anda göz göre göre gelen bir anda öldürülmesi ile ilgili davanın duruşmalarında sona yaklaşılıyor. Katliamdan 11 ay sonra 13 Nisan 2015’te, polis ile maden işçilerinin ailelerini duruşma salonuna dahi almamaya cüret eden siyasal iktidarın tüm örtülü ve açık müdahalelerine karşın emeğini ailelerin inadına katan bir avuç (gerçekten bir avuç) insanın ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen gönüllü avukatların dayanışması ile Türkiye işçi sınıfı hareketinin hanesine önemli bir hukuki kazanım yazmanın (umudunun) eşiğindeyiz. Bir iş cinayeti olduğunu haber aldıktan çok kısa bir süre sonra; vakit gece yarısını az geçmişken vardın Soma’ya... Ölen işçilerin sayısı henüz bilinmezken ilk bulduğun arabaya, o küçücük gri reno’nun arkasına sıkışarak vardığın Soma’dan döndüğünde gözlerin seğirerek anlattığın insanlardan “haber” vereyim sana... İşe girişteki sağlık muayenesi raporların Gazeteciliğe öyle ihtiyaç var ki... da hiçbir ibare dahi bulunmayan ancak madenin en kritik noktasında çalışan R’nin astım hastası olduğunu duruşma salonunda öğrendik. Düşün toz ve gaz maruziyetinin en çok olduğu bir sektörde çalışan bir konveyör ustasının astım hastası olmasını dahi önemsemeyen, laf olsun torba dolsun diye, işçileri yatıştırmak için bir işyeri hekimliği müessesesi örgütleyen bir patron ve vekillerinin günler boyu hırpaladığı bir işçinin 301 işçiyi bir anda öldüren bir duman karşısında nasıl o kadar korktuğu ancak laf arasında geçen bir “haber” olabildi... Y.’yi anımsarsın. Olayın nasıl olduğuna ilişkin en önemli tanıklardandı. Duruşma salonunda patronuna parmak salladı ancak hemen sonrasında kardeşinin ölümünün sorumlularının önünde konuşamadı, tüm sözcükleri birbirine karıştırdı. Daha sonra esas patronun aradan 3 yıla yakın bir zaman geçtikten sonra ilk kez hâkim karşısına çıkması şerefine İstanbul’a geldi. Duruşma sonrası yola çıkmak için (kocaman bir pankartı sırtlanmışken) olayın nasıl olduğunu bana tane tane anlattığında ne denli utandığımı sana anlatamam: Anadili Türkçe olmayan bir yurttaş onca acı, heyecan ve hırsla kendisini mahkeme önünde ifade edememişti ve bu bizim aklımıza dahi gelmemişti. Y.’nin hikâyesi “haber” dahi olamadı Ahmet... E. teyzeyi hiç görmemişsindir. Dava başlayana kadar hiç ortada gözükmedi ama duruşmalar başladıktan sonra o yaştaki bir köylü kadının nasıl bir bilge olabileceğini her duruşmada salondan atılmak pahasına hepimize öğretti. Oğluna bir tokat attı diye kocasını boşayan E. teyzenin ta ciğerinden gelen bilgelik hiç “haber” olmadı. İ. abinin iki yıl içerisinde tombul al yanaklı bir emekli madenciden nasıl bir ihtiyara dönüştüğünü gözlerimizle izledik. Oğlu sigortalı bir işte çalışsın diye torpil bulan İ. abinin kendisini affetmek için nasıl bir örgütçü olduğu hiç “haber” olmadı. A’nın ise bir maden ocağında 301 işçi nin ölümünün bir sorumlusu olamayabileceğini ancak eğer bir sorumlusu varsa bunun kendisinden sonraki şirket yöneticileri olduğunu söyleyerek oğluna “atfı cürümde” bulunabilmesi de haber olamadı. Duruşma salonunda hâkimlerin tehdit edilmesi, mahkemeye siyasi iktidarın onca müdahalesine ilişkin başı sonu belli tek bir haber dahi çıkmadı. İzin günlerinde dahi duruşmaları kâh ağlayarak kâh öfkeden yerlerinde duramadan takip eden gazetecilerin haberleri ya hiç girmedi ya da kuşa döndürüldü ama 301 işçinin katlinin Fethullah’ın cinlerine bağlayan rezillik gazete kâğıtları basılarak sadece madenci ailelerinin değil tüm yurttaşların geleceğini karartmayı sürdürüyor. Gazeteciliğe ve gazetecilere o kadar ihtiyacımız var ki Ahmet Şık... Sen ve senin temsil ettiğin gazetecilik bu yüzden kıymetlimizdir. Görüşemediğimiz bir haftada içeride değil ama dışarıdaki cezaevinin yan avlusundan duvarı ve tel örgüleri aşarak gönderdiğim bu mektup umarım sana ulaşır. Cumaya görüşürüz Hasretle kucaklarım. Hedefi gazetemizdiyılbaşında Reİna’yı kana bulayan terörist Masharipov saldırı emri almış Yılbaşı gecesi Ortaköy’deki Reina’yı kana bulayan IŞİD’li Abdulkadir Masharipov’un o gece ilk hedefinin Cum huriyet gazetesi olduğu iddia edildi. İddia üzeri ne CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ya nıtlaması istemiyle verdi ği soru önergesinde, “Ga zete binasında önlem al mak için ne bekliyorsu nuz” diye sordu. Gazete miz avukatları da İstan bul Valiliği’ne başvura rak gazetenin merkez bi nası ve Ankara Bürosu’na yönelik acil koruma ta Abdulkadir Masharipov lep etti. Akşam gazetesi IŞİD mensubu Reina katliamcısı Özbek asıllı Abdulkadir Masharipov’un po lislerle yapılan mülakat notlarını yayımladı. Ocak 2016’da ailesiyle Türkiye’ye kaçak olarak gel ÖNLEM ALMAK İÇİN NE BEKLİYORSUNUZ? diğini söyleyen Masharipov, “4 ay Zeytinburnu’nda kaldım. Daha sonra Kayaşehir’de ev kiralayıp ailemle buraya taşındım. Suriye’de bulunan IŞİD emirinden 2016 Kasım’da Konya’ya git talimatı aldım. Konya’da Masharipov’un ilk hedefinin Cumhuriyet gazetesi olduğunu anlatmasının ardından CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Yarkadaş soru önergesin de, “Reina katili, Cumhuriyet gazetesinin Şişli’deki merkezine saldıracağını söylemesine rağmen, binanın önünde ve çevresinde neden önlem almıyorsunuz” diye sordu. Gazete binasının korunaksız olduğuna dikkat çeken Yarkadaş, “Gaze tede tedbir almak için, katliam olmasını mı bekliyorsunuz” dedi. Cumhuriyet gazetesi yönetiminin konuya ilişkin bilgilendirilmediğine de dikkat çeken Yarkadaş, Soylu’nun tehdidin boyutlarına ilişkin açıklama yapmasını da istedi. 1 ay kaldıktan sonra Kayaşehir’e dön düm. IŞİD’in Suriye’deki emiri Teleg ram üzerinden ‘Canlı bomba eylemi yapacak etrafından birileri var mı’ diye sordu. Ben de ‘Bilemiyorum araştırayım’ deyince, ‘Sen yapabilir misin’ dedi. Eylem talimatı sonrası istihareye yattım, rüyamda bir yeri ta maz’ dedi” ifadelerini kullandı. Hedef gözetmedim Zeytinburnu’nda Özbek asıllı bir kişiden içinde şarjörlerin bulunduğu bir sırt çantası aldığını belirten Mashari ÖZGÜR RADYO’DA MAL SAYIMI Kapatmak yetmedi rayıp kaçtığımı gördüm. Bunun üzerine Suriye’de bulunan IŞİD’den Abu Umar’a rüyayı anlattım. Bana ‘Bismillah de, yap’ demesi üzerine harekete pov, “El çantasına da silahı koydum. Bombaları da cebime koyarak yola çıktım. Taksiye binip Reina’ya gittim. Reina’ya yürürken cep telefonumu kı eşyalarını da aldılar geçtim” dedi. rıp attım. Kapısına geldiğimde girişte Talimat ses kaydıyla geldi bir polis vardı. Bana ateş edince ben de ona sıktım. İçeri girdiğimde hedef gö Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Özgür yın Koordinatörü Derya Okatan, “Kapatılan Özgür Radyo’nun cihazları/ 26 Aralık gecesi tanımadığı birinin zetmeksizin bütün şarjörleri bitirince Radyo’nun çöp kutusuna varınca malları gaspediliyor. Radyonun Ka Telegram üzerinden “Eylemi kabul ye kadar ateş ettim. 2 el bombasını da ya dek eşyalarına el konuldu. Birkaç dıköy’deki binası önüne nakliye ara eden sen misin” dediğini aktaran Mas eğlenenlerin üzerine attım. Montumu gün Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu cı getirildi. Sokak çevik kuvvet polisi haripov, “Ben de ‘evet’ deyince ‘Aşağı neden çıkardığımı hatırlamıyorum, o (TMSF) ve TRT görevlilerinin el koy tarafından kapatıldı. Önce radyomuz in o zaman. Otobüs durağına gel’ dedi. anki psikolojik durumdan dolayı olabi ma işlemi için sayım yaptığı radyo OHAL KHK’siyle kapatıldı, mallarına Hemen otobüs durağına gittim. Rus lir. Cebimdeki son el bombasını çıkar nun Yayın Koordinatörü Derya Oka el konuldu şimdi de binası yağmala ça konuşan Kafkas kökenli biri yanı tarak sol elime aldığımda pimi çektim. tan, Twitter hesabından, “Binbir zor nıyor” sözleriyle tepki gösterdi. 668 ma geldi. Bana bir USB ile 700 TL pa Flashbang elimde patladı, sol elimden lukla, binbir emekle aldığımız eşya sayılı KHK kapsamında aralarında ra verdi. ‘Kendine yeni bir ev tut’ de yaralandım. Sakalım, saçım ve bıyığı larımız gasp ediliyor” mesajını pay Hayatın Sesi TV, IMC TV ve Özgür di. Eve gidip USB’yi açtığımda eyleme mın bir kısmı yandı. Öldüğümü zannet laştı. Radyo’nun bulunduğu 20 televiz dönük Rusça bir ses kaydı vardı. Daha tim, bir süre geçtikten sonra bir şey ol Darbe girişiminin ardından ilan yon kanalı ve radyonun kapatılması sonra Ebu Cihad isimli tanıdığım bi madığını anlayınca hafızam yerine gel edilen OHAL kapsamında yayımla na karar verilmiş, yayınlar polis bas ri bana Telegram üzerinden USB’deki di. Emekleyerek bir süre ilerledim, son nan 668 sayılı KHK ile kapatılan Öz kınıyla durdurulmuştu. Bilgi Tekno sesin sahibinin kendisi olduğunu söy ra ayağa kalkarak dışarı çıktım” dedi. gür Radyo’nun Kadıköy’de bulu lojileri ve İletişim Kurulu (BTK) ka leyen bir mesaj attı” diye konuştu. Şişli’de bir gazete IŞİD’li Masharipov, Cumhuriyet gazetesine saldırmayı planladıklarını, ancak daha sonra bundan vazgeçtiklerini söyledi. Telegram üzerinden Suriye’deki IŞİD’li arkadaşına Taksim eyleminin iyi olmayacağını ilettiğini aktararak, “Onlar da bana ‘Şişli’de Peygamber Efendimiz’e hakaret eden bir gazete var. Oraya git’ dedi. Sonra Ebu Cihad tekrar mesaj göndererek ‘Bu saatte orada kimse olmaz. Reina diye bir diskotek var. Orada kâfirler eğleniyor, oraya eylem yapabilirsin’ demesi üzerine yeniden Zeytinburnu’na döndüm. Taksiye binip silahsız olarak keşif yapmak için Reina’ya gittim. Dışarıdan gözetledim ama içeri girmedim. Ebu Cihad’dan içeriyle ilgili görüntü istedim. Bana dans eden fahişe gö Koruma talebi Gazetemiz avukatları söz konusu ifadenin ortaya çıkmasının ardından İstanbul Valiliği’ne başvurarak, acil koruma talep etti. Talep dilekçesinde, gazete bürolarının katliam zanlısıyla işbirliği içinde olan kişi ve örgütlerin hedefinde olması şeklinde ciddi bir tehdit olduğundan bahsedilerek, “Reina katliamının ve son dönemdeki terör saldırılarının boyutları dikkate alındığında Cumhuriyet Gazetesi’nin acil olarak korunması için gerekli önlemlerin alınması zorunluluğu vardır. Durumun aciliyetini ve ciddiyetini dikkate alarak gazetemiz bürolarının ve içinde çalışan personelin can güvenliğinin sağlanması bakımından yeterli güvenlik önlemlerinin alınması hususunu, öncelikle de büroların önünde daha önceki koruma önlemleri sırasında olduğu gibi 24 saat polis nan binasındaki eşyalara TMSF tarafından el konuldu. 24 gün gözaltında tutulduktan sonra geçen günlerde serbest bırakılan radyonun Ya rarıyla İMC TV, Hayatın Sesi, Özgür Radyo ve TV 10 gibi kanalların internet sitelerine de erişim engellenmişti. l İSTANBUL / Cumhuriyet TANRIKULU ZİYARET ETTİ Türk: Türkiye’nin sağlığı daha kötü CHP’li Sezgin Tanrıkulu, eski Mardin Belediyesi Başkanı Ahmet Türk’ü tutuklu bulunduğu Elazığ T Tipi Kapalı Cezaevi’nde ziyaret etti. Tanrıkulu, dünkü ziyaretinin ardından, “74 yaşında. Kalp pili olan bir insan. Cezaevi önce bir raporu hâlâ düzenlememiş olması, Türkiye’deki hasta tutukluların durumunu ortaya koyuyor. Ancak psikilojik durumu iyi” bilgisini verdi. Tanrıkulu, Twitter hesabından yaptığı açıklamada da, Türk’ün “Sağlığım kötü ama Türkiye’nin rüntüsü gönderdi. Tekrar taksiye bi aracı görevlendirilmesini yapılması sinde zaten var olan hastalıkla sağlığı benimkinden daha kötü” nip Zeytinburnu’na döndüm. Taksici nı bilgi ve değerlendirmenize sunarız” rı daha da artmış. Tam teşekküllü dediğini aktardı. ye ‘Türkler yılbaşı kutlar mı’ diye sor denildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet bir hastanenin nihai sonucu olan l ANKARA /Cumhuriyet dum. Taksici de ‘Türkler yılbaşı kutla C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle