22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 23 Ocak 2017 Rakel Dink Nabi Avcı Bakan Avcı da katıldı Dink mezarı başında anıldı Şişli’de 19 Ocak 2007 günü uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink için saat 14.30’da Zeytinburnu Balıklı Ermeni Mezarlığı’ndaki mezarı başında tören düzenlendi. Hrant Dink’in ölümünün 10. yılında düzenlenen törene eşi Rakel Dink, oğlu Arat Dink, kardeşi Orhan Dink, Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı ile sevenleri katıldı. Anma töreninde, Hrant Dink’in mezarına çiçekler konuldu, Hrant Dink için dualar edildi. Törenden sonra Rakel Dink ve oğlu Arat Dink, taziyeleri kabul etti. Bakan Avcı, “Bugün 10’ncu seneyi devriyesinde Hrant Dink’i muhabbetle andık. Bu vesileyle ben bir kere daha başta sevgili eşi olmak üzere bütün aileye, sevenlerine, arkadaşlarına, Ermeni cemaatine, Agos çalışanlarına, Hrant Dink’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki arkadaşlarına başsağlığı diliyorum, sabırlar diliyorum” dedi. Uğur Kaymaz’ın annesi yargıya başvurdu İşine geri dönmek istiyor MAHMUT ORAL Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 21 Kasım 2004’te babası Ahmet Kaymaz’la birlikte öldürülen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın annesi Makbule Kaymaz, OHAL kapsamındaki Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile gerekçe bile gösterilmeden işten çıkarıldı. Kızıltepe Belediyesi’ndeki işine dönebilmek için hukuk mücadelesi başlatan Makbu le Kaymaz, “Tek istediğim iş, başka bir şey değil” dedi. 12 yıldan bu yana Kızıltepe Belediyesi Eğitim Destek Evi’nde temizlik işçisi olarak çalışan Kaymaz, işten çıkarıldığını sabah cep teleMakbule Kaymaz fonuna gelen mesajla öğrendi. Kaymaz, 2 aydır neden işten çıkarıldığını dahi öğrenemedi. Eşi ve oğlunu kaybettikten sonra çok zor geçindiklerini söyleyen Kaymaz, “İşten çıkarılınca hayatımız altüst oldu, her şey daha da kötüleşti” dedi. l DİYARBAKIR BRİTANYA Türkiye’ye silah satışına sert tepki Britanya’nın geçen yılki darbe girişimi sonrasında Türkiye’ye 50 milyon sterlin değerinde silah sattığı ortaya çıktı. İngiliz Guardian gazetesinin haberine göre, yeni yayımlanan ihracat istatistikleri Türkiye’nin İngiliz silah sektörünün ana müşterilerinden biri haline geldiğini gösterdi. Britanya Uluslararası Ticaret Bakanlığı, 2015’ten itibaren 300 milyon sterlini aşkın silah sattığı Türkiye’yi “öncelikli pazarlar” listesine aldı. Ancak bu satışların “Türkiye’deki insan hakları ihlallerine yönelik endişelerin büyüdüğü” bir dönemde gerçekleşmesi tepki çekti. “Türkiye’de siyasi durum istikrarsız ve baskılar giderek kötüleşiyor. Bu silah satışı değil, dikkatli olma ve insan haklarını geliştirme zamanıdır” diyen Silah Ticaretine Karşı Kampanya sorumlusu Andrew Smith, İngiliz hükümetini eleştirdi. l Dış Haberler O üniversitelilere rekor ceza Diyarbakır’ın Lice ilçesinde kalekol yapımı protestoları sırasında 2 kişinin ölümü sonrası Erzurum’un Yakutiye ilçesinde 9 Haziran 2014 günü düzenlenen eylemlere öncülük ettiği belirtilen 3’ü üniversite öğrencisi 7 sanık, 8 yıl ile 47 yıl arasında değişen hapis cezalarına mahkum edildi. l DHA haber 7 Mavi Marmara mağdurları, hükümete dava açmaya hazırlanıyor. Davanın avukatlarından Gülden Sönmez: Muhatabımız Türkiye olacak ‘AİHM’ye taşıyacağız’ Candan Yıldız Mavi Marmara Davası, Türkiyeİsrail anlaşmasının 4. maddesi gerekçe gösterilerek düştü. Gerekçeli kararda da Anayasa’nın 90. maddesine atıfta bulunularak “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir” denildi. Davanın avukatlarından ve aynı zamanda 30 Mayıs 2010’da yola çıkan Mavi Marmara Gemisi’nin yolcularından biri olan Gülden Sönmez’le konuştuk. Sönmez, hükümetin anlaşmayla suç işleyenleri affettiğini söyledi. Anlaşmada yer alan 20 milyon dolarlık ödemeyi de “sus payı” olarak değerlendiren Sönmez, “Ailelere o paradan şu ana kadar 1 dolar bile ödenmedi” dedi. Avukat Sönmez, mağdurların haklarını aramak için hükümete dava açmaya hazırlandığını, hükümetle Mavi Marmara davası müştekilerinin şimdi karşı karşıya geleceğini belirtti. ‘Hukuk katliamı’ n Davadan çıkan karar sizce hukuki mi siyasi mi? Siyasi bir karar. Çünkü tamamıyla hukuk katliamıyla ortaya çıkmış bir karar. Birincisi hiçbir anlaşma, temel insan haklarını ve en temelde de yaşam hakkını ortadan kaldıracak şekilde imzalanamaz, onaylanamaz. Hiçbir devletin böyle bir yetkisi yok. Devlet, kendi politikalarıyla ilgili anlaşmaları elbette yapabilir ama bu dava şahısların davası, katledilenlerin davası, katleden şahıslara karşı açılmış bir dava. Hürriyetinden yoksun bırakılan, işkence gören, kadınların taciz edildiği bu suçlardan dolayı birilerinin yargılandığı, şikâyetçilerin de yargılananların da şahıs olduğu bir dava. Bağımsız yargı, şahısların haklarını korumakla mükelleftir. Dava, her şeyi ile hukuka uygun yürütüldü. İsrailTürkiye anlaşmasının 4. maddesi karara gerekçe gösterildi. Bu af niteliği taşıyor. Af niteliği taşıyan bir anlaşmanın TBMM’den, Türkiye Anayasası’na göre 330 oyla çıkması gerekirdi. Ancak sadece 206 oyla çıktı. El kaldıran herkes... n Siz anlaşmaya evet diyen vekilleri de mi sorumlu görüyorsunuz? Kesinlikle... O gemiye binmiş 800 mağdurun ve o gemilere bağış vermiş binlerce insanın, Gazze’de abluka altındaki mazlum insanların vebalini günahını ve hukuki sorumluluğunu o el kaldıran herkes üzerine almıştır. Karar yangından mal kaçırır gibi çıktı. Usulen de anayasaya aykırı olarak çıkmış bir anlaşma. Eğer mahkeme, mahkumiyet kararı verseydi hükümetin ancak infazına dair bir yetkisi olabilirdi. O zaman affedebilirdi. ‘Resmen bu bir af’ n Kim kimi affetti? Türkiye, İsrailli katilleri affetmiş oldu. Çok net bir şekilde. Anlaşma metnini okuduğunuzda da göreceksiniz. ‘‘İsrailli şahıslar veya tüzel kişiler ya da devlete, Türkiyeli gerçek kişiler, tüzel kişiler tarafından açılmış bütün hukuk ve ceza davalarından muaftır’’ diyor. Eğer yargılama devam etseydi o zaman da af niteliği taşırdı. Resmen bu bir aftır. Türkiye, İsrailli askerleri, kurumları, siyasileri affetmiştir. Meclis de usule aykırı olarak bunu onaylamıştır. İşin daha acı tarafı Türkiye şunu söylemiştir: “Onlar bu suçu işledi, ben onları affettim, eğer bir dava yürüteceksiniz bu davayı bana karşı yürütebilirsiniz.” Anlaşmanın ilk 3 maddesi ne ile ilgili? Hayatını kaybedenlerin ailelerine verilecek 20 milyon dolarla ilgili. Tazminat kelimesini bilerek kullanmıyorum, çünkü 20 milyon dolar bağışla ilgili. Bahşiş, sus payı gibi. Ki daha verilmedi ailelere. Tamam 800’e yakın mağdur var, çünkü anlaşma bütün filo gemileriyle ilgili. Sadece Mavi Marmara değil. 37 devletin vatandaşı var. Türkiye olarak bir anlaşma yapıyorsun ama bir İngilizin, bir Fransızın, bir İspanyolun davasını nasıl düşürebiliyorsun? Bu anlaşmayla Türkiye, bu sorumluluğu da üstüne almış oluyor ve ‘‘Bana karşı dava açın parasını ben ödeyeyim’’ diyor. n Yani Türkiye’ye dava açma hakkınız mı oluşmuş oluyor İsrailTürkiye anlaşmasıyla? Evet ve açacağız da. TBMM bunu kabul ettiyse, Türkiye hükümeti de bunu böyle yapalım diyorsa, insanlar mağduriyetlerini hak arama yollarını o zaman buna göre yürütecek. Mağdurların tamamına yakını da bu davayı açacak. Türkiye siyasi olarak kabul etmiş olu İSR VAR AİLLİ KOMUTAN DAMavi Marmara davası iddianamesinde dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İsitihbarat Başkanı Amos Yadlin sanık olarak yer aldı. 10 maktul, 189 yaralı da “müştekimağdur” olarak iddianameye girdi. Sanıklar hakkında 10 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası istendi. yor ama biz İsrail’in de sorumluluğunun kalktığını kabul etmiyoruz hukuka aykırı olduğu için. n Ailelerin süreçte tutumları nasıl oldu? Şehit aileleri, başından beri davalarının bir anlaşma konusu yapılmasına karşı. Bu gemiler, insanların bağışlarıyla alındı. 60’ın üzerinde ülkeden para ve yardım geldi bu gemiler için. Biz uluslararası kamuoyuna karşı da sorumluyuz. Aileler, İsrail’in maddi ve manevi tazminat ödemesini gerektiğine inandılar ama bunu öncelikli mesele olarak görmediler. Aileler, ‘‘Türkiye, İsrail ile normalleşme adına birşeyler yapacaksa da bizim davalarımız masada konu edilemez’’ dediler. Buna karşı İsrail bu davanın düşürülmesini hep şart koştu, hükümet bile bile bu süreci yürüttü. Cumhurbaşkanının açıklaması şöyleydi: “Hak sahibi, kan sahibidir. Biz sizin davalarınıza karışmayız.” bilir mi. O zaman hukuk nerede, uluslararası hukuk nerede? n “Cezasızlık” sistematik bir sorun Türkiye’de. Ancak AKP iktidarı döneminde böyle bir karar çıkması daha acıtıcı geldi mi dindar kesime? Tabii ki... Mağdurlar, “Yok yapmazlar, yapamazlar, İsrail’le siyasi olarak normalleşebilirler ama davamıza müdahale etmezler, ‘hak sahibi kan sahibidir’ sözünü çiğnemezler’’ diye düşündüler. Sonuç, mağdurlarda korkunç bir hayal kırıklığı yarattı. Bu AK Parti’nin bugüne kadar oluşturduğu politikaya da tersti. n Hükümetin arkasında durduğu bir olaydı Mavi Marmara. Bugün hükümetin mağdurlar ile karşı karşıya gelmesini nasıl açıklıyorsunuz? Bu İsrail’in bir başarısı. İsrail çok ciddi diplomatik çaba yürüttü bu davaya karşı. Davutoğlu Dışişleri Bakanı iken, Brüksel’de müsteşar Feridun Sinirlioğlu’nun katıldığı gizli bir toplantı sızdı basına. ABD himayesinde Türki Mavi Marmara Davası 9 Aralık 2016’daki 15. duruşmada düşmüş, avukatlar tepkilerini dile getirmek için İstanbul Çağlayan’daki Adliye Sarayı’nda duruşma salonunu terk etmişti. Adliye bahçesinde açıklama yapan avukat Gülden Sönmez, AİHM yoluna dikkat çekmişti. ‘GUANTANAMO DGEİLBİİKBOİRLUKŞATRUA’ n Vicdani bir mesele olarak tanımlıyorsunuz Mavi Marmara’yı... Hükümetle karşı karşıya geleceksiniz... İnsani Yardım Vakfı (İHH) yöneticilerinden biriyim. İsrail, İHH’yı terör listesine aldı. Bu karar, İsrail’e dünyanın herhangi bir yerinde İHH’lılara yönelik operasyon yetkisini de tanıyor. Guantanamo gibi bir kara delik oluştu. Gelip beni buradan da alabilirler. Türkiye buna meydan verdi. İsrail’de 800 kişi için böyle bir karar var. Türkiye bu kararın kaldırılmasını bile bu anlaşmaya dahil etmedi. Konuşmadı, terörist bir organizasyon değildi demedi. Tam tersine terörist organizasyonmuş, biz hata yapmışız gibi gitti affetti. Her yerde riske açtı. Sadece beni değil, gemide olan herkesi, İHH’lıları... Bana sorarsanız ablukaya karşı olan herkesi. ABD’nin 11 Eylül sonrası ‘önleyici müdahale doktrini’ uygulayacağını beyan etti İsrail Türkiye’ye. ‘‘Ablukayı kırmaya kim gelirse müdahale ederim’’ dedi. Ve bunu İsrail San Remo belgesi ile hukuka oturttu. Türkiye, bu anlaşmayı onaylamakla Gazze ablukasına ya da başka bir yerdeki ablukaya, belki yarın Kıbrıs’la ilgili bir problemle ilgili böyle bir yetki tanıdı. ‘Ailelere ödeme yapılmadı’ n Peki, anlaşmaya göre 20 milyon dolar defaaten ödenecekti. Bu cephede süreç hangi aşamada? Hiçbir şekilde şehit aileleriyle irtibat kurulmadı. Herhangi bir ödeme yapılmadı. Hiçbir şehit ailesi de gidip böyle bir talepte bulunmaz, bulunması da gerekmez, mesuliyet hükümetindir. Madem aldınız, ki Enerji Bakanı “Biz 20 milyon doları aldık. Adalet Bakanlığı’nın hesabına yatırıldı” dedi. Bu açıklamayı neden Enerji Bakanı yapar, bu bile inciticiydi. Enerji anlaşmasının karşılığı olarak mı alıyorsunuz bu 20 milyon doları. Açıklayacaksa Adalet Bakanı ya da Dışişleri Bakanı açıklasaydı. Açıklama hadi neyse onu da geçtik ama peki şimdi ne oldu? Davayı da düşürdüler. Nerede bu para? ‘Tehdit edildik’ n Hukuki teamüller açısından örnek bir dava Mavi Marmara davası. Bu dava nasıl bir mesaj verdi? Hak arayışının ortadan kaldırılması ile açıklabileceğimiz bir karar. Mahkeme siyasi bir kararı hukuki olarak açıklamaya çalıştı. Açıklayamadı aslında, kimseyi de ikna edemedi. Bu karar Türkiye vatandaşı hiç kimsenin güvencesinin olmadığı anlamına geliyor. Siyasi iktidarların fikirlerine göre mi can güvenliğimiz sağlanacak? Bu kabul edile Gülden Sönmez ye İsrail buluşturulma toplantısıydı. İsrail hedeflerini sabırla sürdürdü. Ama bileşenlerinin hiç ayrılmadığı çetin bir şeye çattı İsrail. Solcusu, İslamcısı, Yahudisi, Hıristiyanı hep birlikte mücadeleyi sürdürdü. Hukuk alanında bütün meşru mücadelemize bütün dünya hak verdi. İsrail buna karşı yoğun bir politika yürüttü. Şantajlar, suikast girişimleri yapıldı. Bize dönük karalama iftira kampanyaları yapıldı. Mesela tehdit edildik. Dava açılırsa İHH yöneticilerinin El Kaide’yi destekten içeriye alınacağına dair sahte dosyalar çıktı ortaya. En sonunda İsrail para teklif etti. Bir milyar dolara hatta “açık çek”e kadar çıktı bu teklifler. İsrail bize 5 milyar, 10 milyar dolar vermeye hazırdı. İsrail ilk teklifi yaptığında dosya soruşturma aşamasındaydı dava bile açılmamıştı. Kamuoyu ile bu durumu paylaştık. Bu teklifi “İsrail’den ahlaksız teklif” diye duyurduk ve reddettik. Ama Türkiye, 20 milyon doların pazarlığını yaptı. Şehit ailelerinin rızasını almadan garabet bir sonuca geldi. 20 milyon dolar aldı Türkiye, mağdurlara en az 1 milyar dolar öder. Buna da itirazım var. İsrail’in işlediği suçtan dolayı benim vergimle bu paranın ödenmesine karşıyım. Ama başka hukuk yolu yok. Madem Türkiye ‘‘böyle çözelim’’ dedi, o zaman bedelini ödeyecek. ‘One minute’ tekmesi n Ailelerin hissiyatı? Aileler büyük bir üzüntü yaşıyorlar. Para almışlar gibi bir propaganda da var. Güvenlik sorunu yaşıyorlar, korkuyorlar. Hiç tanımadıkları akrabaları çıkıyor. Yargılama yapılsaydı, beraat etseydiler bu kadar acıtmazdı. Hesap sorulsun. Ne demek affediyorum, kimi affediyorsun kimin adına... Kadınlar çırılçıplak soyuldular, taciz edildiler, hapsedildik, onurumuz çiğnendi, kurşunladıkları insanları ‘one minute’ diye diye tekmelediler. Benim gözümün önünde Yunan kadınlara yapılanlar, yaşlı bir kadının suratının kemiklerini kırdılar, postallarıyla kadının üzerinde tepindiler. İnsanlara tuvalet izni verilmedi, koca koca insanların altına kaçırmalarını gülerek seyrettiler. Yani bunların hiçbirinin hesabı sorulmadan adalet yerini bulamaz. “Bize mi sordunuz” deniyor ya, evet biz kimseye sormayız, sivil bir organizasyonuz. Mavi Marmara bir vicdan hareketiydi. Biz insan onuru ve vicdanından alıyoruz bu yetkiyi. Bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Ortadoğu, Afrika sokaklarında İsrail’e hesap soran bir Türkiye’nin “diz çöken bir Türkiye” algısına dönüşmesi üzücü ama geri dönüş imkânı var. nAnlaşma AYM’ye götürülemez. İstinaf mahkemeleri (ara mahkeme) yolu açık. Ne yapacaksınız bundan sonraki süreçte? İnsanlar kararın tebliğinden sonra itirazlarını yapacaklar. Tamamına yakını bu itirazı yapacak görünüyor. İstinaf mahkemesinin kararı ret yönünde olursa AYM’ye başvuracağız. AYM de ret kararı verirse AİHM’e taşıyacağız. Burada muhatabımız Türkiye olacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle