25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 23 Ocak 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ ek Böke İMçeerkiytueCperelan Arkkaya yorum 13 BaşkalaşımİMçeerkiytueplar i İnanç dKaPnikçtıikdaarrsıaEdvraimbiklimursaeml ıgneı roçkeukllekEritryaophklaaerıdnnileKaraesmen Amiyor; anayasa değişikliğiyle toplum gerçek ten evrim geçiriyor; ülkenin siyasal yapısı tam anla Dışarıda kalanlara dairmıylabaşkalaşıyor. İMçeerkiytueplar Hasan Kıyafet Bu tarihsel başkalaşıma karşı çıkışlar ya yanlış bir temele yerleştiriliyor; ya da çok yetersiz kalıyor. Karşılaştırma tuzağı AKP’nin hak ve özgürlük tanımayan baskıcı uygu Sevgili Arkadaşlar, “İçeriye mektup” yazmak için ne Bir türlü bitmek bilmeyen bekleyişten sonra, artık bizim gibilerin iyice aşina olduğu lamaları yoğunlaştıkça, bu ülkenin kimi yazar ve yo zamandır sıra bekliyordum. o tarif edilemez sıfırlanma rumcularının şaşkınlığı da artıyor olmalı ki bunlar bü Öncelik kuşkusuz gazeteci duygusunu yaşatan “kapalı yük bir karşılaştırma tuzağına düşüyor. dostlarınızdaydı. Ayıptır görüş yeri”ne nihayet Hiçbir biçimde karşılaştırılamayacak iki dönem, söylemesi, toplasam bugüne ulaşıyorum. Uykusuzluğuma Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılının tek parti döne kadar iki üç kitaba yetecek yazı ve yorgunluğuma rağmen, mi ile AKP’nin özellikle 2010 sonrası yılları karşılaştırılıyor. Cumhuriyet ile AKP dönemleri arasında, hukuk ve kurumsal yapılanmalardan her aşamasıyla eğitime ve bilimin yol göstericiliğine; iç ve dış barışa; kadınerkek eşitliği anlayışından doğruluk, dürüstlük ve ahlaka uzanan toplumsal yaşamın bütün alanlarındaki farklılıklar, karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Cumhuriyet barış içinde ileriye bakışın adıdır; savaşçı AKP ise, kestirmeden söyleyeyim, Suriye’ye bakıyor! Geçmişte AKP’den büyük özgürlük beklentisi içine giren ve Cumhuriyet’i yerden yere vuran yazaryorumcu kesimi, şimdi de AKP’yi eleştirmek için Cumhuriyetçi görünüyor. Dün yapılan yanlıştı; bugün yapılan da yanlıştır. Aslında bu tür karşılaştırmalar Cumhuriyet’i küçültme girişimleridir ve yalnızca AKP’nin işine yarıyor. Hayır denmesi isteniyorsa! yazmış olmama dayanarak, ben de sizden sayılırım ayağına tam klavyenin başına oturacakken Gülseren Onanç’ın mektubunu görünce rahatladım. Bu sefer de kendi kendime, bu yaşa gelmişsin hâlâ doğru dürüst bir cezaevi tecrübesi edinememişsin, yazıp da öğüt mü vereceksin içerdeki dostlarına, diye eksiklendim. Şaka bir yana, memlekette uğramadık cezaevi bırakmamış Aydın Engin’in ballandıra ballandıra anlattığı mapushane anılarını dinlerken, arada benim de yatasım gelirdi ama itiraf edeyim ki, anında içimden, aman o tecrübe de eksik kalsın derdim. Kendim yatmadım ama insanın can yoldaşının, sevdiğinin mapusaneye düşmesinin ne demek olduğunu az siyasi muhabbet, olup bitene ilişkin birkaç yavan cümle, nafile. İşin garibi, rakı da küsmüş gibi içilesi değil. Çar naçar, doğru dürüst kafayı bulamadan dağılıyoruz. Evde önce acemi tutuklu Esra’nın istediklerinden, cezaevi yönetiminin izin verdiği renkte ve biçimde çamaşır ve giysi seçimi ile uğraşıyorum. Evsafa uygun seçim yapmak ne mümkün. Birinin rengi uyuyor biçimi uymuyor, ötekinin biçimi uyuyor rengi uymuyor. Kitap listesini, birkaç özel eşyayı tamamlamak falan derken sabaha karşı yatağa girip, birkaç saat içinde göz kapamadan kalkıyorum. Cezaevine çanta kabul edilmediği için naylon poşetlere doldurduğum eşyalarla sabah erkenden yola had safhada adrenalin deşarjı sayesinde, suratıma olan bitenden fazla etkilenmemiş bir ifade oturtmayı başardığımı zannederek Esra’yı bekliyorum. Normal görüş günü olmadığı için mekânda kimseler yok. Küçük konuşma hücresinin kirden saydamlığını kaybetmiş camına gözümü dikmiş bekliyorum ve bekliyorum. Bana bitmez tükenmez gelen dakikaların sonunda yankılanan ayak sesleri ve bir kadın görevlinin eşliğinde Esra geliyor. Bundan sonrası uzun hikâye tabii ama ben kamuya açık bölümünü kısaca özetleyerek bitireyim. Önce elimizdeki eskimiş kablolu telefonlarla, tramvay durağında buluşmuşuz gibi, alabildiğine absürt bir neşe içinde karşılıklı gülüşüyor, hal hatır Yapılması gereken AKP iktidarını eleştirmek ve ge çok bilirim. Bu yüzden ben de size koyuluyorum. Avukat arkadaşlarla soruyoruz. Sonra o elindeki dosya leceğe yönelik yapıcı öneriler geliştirmektir. biraz dışarıda kalanların halinden söz buluşup savcıdan “özel ziyaret izni” kâğıdına not ettiği, dışarda ve evde AKP, siyaseti ve ekonomisiyle başarısızdır; daha edeceğim. alabilirsek, hem Esra’yı görecek hem yapılacakları ve getirmem gerekenleri ne olsun; ülkeyi olağanüstü hal OHAL desteği ile Esra’nın “Barış İçin de eşyaları verebileceğim. ders anlatır gibi tek tek sıralıyor. yönetebiliyor! Akademisyenler” davasından Elimdeki salkım saçak poşetlerle Bu arada iç çamaşırı diye bikini Ne denirse densin bu toplum adalet duyarlılığına tutuklandığı duruşma sırasında güç bela bir taksiye atlayıp şoföre, mayolarını getirdiğimi eklemeyi ihmal sahiptir. Bu nedenle, yeni anayasanın, yargıyı bir ki adliye koridorunda volta atarken, Bakırköy Kadın Cezaevi’ne gitmek etmiyor. şinin emir kulu yapmakla tam bir adaletsizlik anaya perişan halimi görüp Ayşe Yıldırım’la istediğimi söylüyorum. Şöyle bir Kirli camdan göründüğü kadarıyla sası olduğu açıkça sergilenmelidir. birlikte beni teselli etmeye çalışan halime bakıp “Allah kurtarsın Abi!” 1 gün Emniyet sorgusu, bir gün Aynı şekilde toplum yolsuzluk ve rüşvet konusun Murat Sabuncu tanığımdır. Bu diye lafa başlıyor. Konuşacak halim duruşma ve iki gün hapishanede da da duyarlıdır. AKP devlet anlayışının değişik ser ülkede yaşanan bunca acı yanında yok, “Sağ ol” deyip susuyorum. hücre siftahından geçmiş bir hali maye kesimlerine bile eşit davranmadığı; yandaşları benimkinden söz etmenin şımarıklık O devam ediyor: “Bizimki tam 7 yok. “Uyuyabildin mi biraz” diye nı kolladığı örnekleriyle anlatılabilir. olduğunu biliyorum ama benim için sene yattı orada, rahattır ama ne soruyorum, “Hem de nasıl, 10 Bugün kamuda işe almalarda, eşitlikçi anlayış; işe bu tecrübenin daha büyük acıları de olsa hapishane, bir daha kendini saat deliksiz, hiç dinlenmediğim alınacak kişinin niteliğini nesnel olarak ölçen sınav içselleştirmeme yardım ettiğini de toplayamadı!” Yumruk yemişe kadar dinlendim!”, “Peki, bir şeyler uygulamaları yerlerini tek ölçüte, AKP yandaşlığına biliyorum. Bir de bütün bu insanlık dönüyorum, o soruyor: “Hüküm giydi yiyebildin mi bari?”, “İnanamazsın, bırakmış bulunuyor. hallerinde saklı, tuhaf bir ironi var ki mi Abi?”, “Daha değil!” diyorum. yemekler nefis!” Bu minval üzere AKP, çoğu durumda hukuk yollarını kapatarak, iç onu fark etmenin dayanma gücünü “Zordur Abi zordur, damda adam sıraladığımız birkaç sinir bozucu soru lerinde üç bin dolayında bilim insanının da bulundu artırdığı kesin. beslemek, dama düşmekten zordur!” cevabın arkasından zaman doluyor ğu yüz bin dolayında kamu çalışanını işten çıkarmış “İnsan her şeye alışıyor”derler Bu aksak muhabbet, benimkinin ve yine yankılanan ayak seslerini tır; yabancı gazeteciler yurda sokulmuyor; üç aya ya, inanmayın, ben dışarda “siyasi” olduğunu söyleyinceye kadar boş koridorlara serpiştirerek görevli yakın bir süredir iddianame olmadan hapiste bulu çekilen eziyete hiç alışamadım. Siz devam ediyor. “Siyasi” lafını duyunca eşliğinde gidiyor. nan Cumhuriyet’in 11 emekçisi dahil, Tutuklu Gaze içeridekiler beni bağışlayın ama başka bir şey sormuyor. Sonradan öğreniyorum ki teciler Dayanışma Platformu (TGDP) verilerine göre insan kendi çektiği eziyete daha Cezaevi, Akıl Hastanesi’ne yakın moralimi bozmamak için söylediğini 18 Ocak’ta 150 gazeteci hapistedir! kolay alışıyor galiba. Sonunda akıl olduğu için bölgeyi az çok bilirim. zannettiklerimin hepsi doğru. Bu büyük hukuksuzlukları toplum vicdanı kaldırmaz. almaz bir haksızlığa uğradığınızı ve Sizin orası gibi konsantrasyon Gerçekten de içeride kaldığı 40 gün AKP ekonomisi, döviz hesabı olan teröriste eşittir size dayatılan bu meşakkatli yaşama kampını anımsatmıyor. Giriş kapısının boyunca, tasasız kıdemli havalarında, noktasına gelmiştir. Bunun bedelini yüksek enflas mahkum olduğunuzu biliyorsunuz. karşısındaki ağaçlık alan biraz içimi mükemmelen yemeğini yiyor, voltasını yon ve işsizlikle toplum ödüyor. Dayanmaktan ve direnmekten başka ferahlatıyor ama o koca demir atıyor ve bol bol kitap ve mektup Çok daha önemli olarak, anayasada yapılan bu kök seçeneğiniz yok. Dışarıda öyle değil, kapıdan girince “devlet”le burun okuyor. Koğuş muhabbetleri de lü değişim, daha önce bu köşede vurgulandığı gibi, bir içerideki adına çektikleriniz yanında, buruna geliyorum. Cezaevi savcısı cabası. İslamTürk sentezi ürünüdür; toplumsal açıdan kapsa bir de dışarıda olmanın sorumluluğu yerinde yok, nerede olduğunu Bu süre içinde benim ne durumda yıcı değil, dışlayıcıdır; barışçı değil, kavgacıdır. var, bir şeyler yapmak zorundasınız. bilen de yok. Sonunda, “Bakırköy olduğumu hiç sormayın... Şimdi Bu nitelikteki bir anayasayla oluşturulacak yöne Ayrıca etrafınızda eskisi gibi sürüp Adliyesi’ne gidin belki oradadır” keyfinizi kaçırmayayım, onu başka bir tim, şimdi yaptığını fazlasıyla yapar, ülkeyi, baskı giden yaşam içinde bu acıyı ve diyorlar. Uzattığımın farkındayım ama vesileyle anlatırım. ya ve şiddete başvurmadan yönetemez. OHAL, ka sorumluluğu nasıl taşıyacağınız da içeride vakit bol nasıl olsa. Neyse, Bilcümle “mahsus mahal” siyasileri çınılmaz olarak, ikiye, üçe katlanır. Bu doğrultuda bir bir sorun. Velhasıl ben sizler kadar, Savcı bulunuyor ,“bir defaya mahsus” adına, hepinizi muhabbetle kucaklıyor, başkalaşımı bu toplum onaylamaz! dışarıdaki sevdiklerinizi düşünüyorum. özel izin kâğıdı alınıyor ve cezaevine bol uyku, iştah, zihin açıklığı, keyifli AKP gerçekten dökülürken CHP Genel Başkanı’nın Bizimkileri 1 gece Emniyet’te dönülüyor. Bir sürü gerekli gereksiz voltalar ve beden sağlığı diliyorum. çok kapsamlı, birleştirici ve yapıcı bir hayır çalışmasına tutup tutuklama kararıyla cezaevine kontrol, evrak, kayıt derken sıra eşya Bu soğuk kışta dışarıdaki yüz binlerin, öncülük edecek yerde önce Meclis’in iradesine saygı attıkları gece ilk aklıma gelen şey, teslim işine geliyor. Kadri Gürsel’in beton duvarları aşıp size ulaşan sıcak lıyız sonra da “Bu, Meclis’e ihanet” demesi, niteliğini doğal olarak oturup iyice bir kafayı paltosunun başına gelenler benim dayanışma duygularına sarınarak bilmiyormuş gibi Anayasa Mahkemesi’yle çıkış arayı çekmekti. İki arkadaşımla birlikte, evden topladığım bir sürü giysinin de idare edin. Gerisini dert etmeyin, biz şı da bir başka acı başkalaşımdır. bildik bir meyhaneye çöktük. Bir iki başına geliyor, küçük kol saati dahil. dışarıyı hallederiz... Yine de adaletin, özgürlüğün, barışın, aşın ve işin düzleminde uğraş verilerek anayasaya hayır denmesinin sağlanması gerekiyor! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr 23 OCAK 2017 SAYI: 33346 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.45 06.29 06.50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 08.16 13.23 15.53 18.18 07.58 13.07 15.40 18.05 08.17 13.30 16.07 18.31 Yatsı 19.41 19.27 19.51 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Çevirmenin yalnızlığı… Geride bıraktığımız yılda birden fazla yazar ve şair, uğraşlarında yarım yüzyılı doldurdu. Bu nedenle çeşitli toplantılar düzenlendi, gazete ve dergilerde yazılar çıktı. Geçenlerde kitap kurdu bir dostum, bütün bunlara atıfta bulunarak bana şu soruyu yöneltti: “Geçen yıl senin de çeviride elli yılın dolmamış mıydı? Peki, seninle ilgili neden böyle şeyler olmadı? Bu ülkede çevirmen, bu kadar yalnız mıdır?” Bu soruyla karşılaştığımda ilk duygum şaşkınlık oldu. Çünkü kendimle ilgili olarak sanırım aklıma hiç gelmemiş bir soruydu. Ama sonra çabuk toparladım ve dostumu çok bekletmeden şöyle yanıtladım: “Hayır, çevirmen hiçbir yerde ve hiçbir zaman yalnız değildir! Ve sanırım bu yüzden aslında yazardan da, şairden de çok daha şanslıdır. Çünkü çevirmen yola her zaman çevirmeyi amaçladığı bir yazarın, bir düşünürün, bir bilim insanının eşliğinde çıkar. O yüzden de çeviri süreci boyunca hiç yalnız kalmaz …” Çevirmenliğin dışarıdan ve içerden görünüşü… Şairi, yazarı ve çevirmeni yalnızlıkları bağlamında karşılaştırmak, yukarıdaki soruyla karşılaşana kadar aklıma gelmemişti. Ancak dostuma verdiğim yanıtın doğruluğundan da artık kesinlikle eminim. Şair ve yazar, uğraşı boyunca kurgularının tek kaynağı olan iç dünyası ile baş başadır; deyiş yerindeyse, hep kendine mahkumdur, her eserinde kendi iç sürgününü ve ondan kaynaklanan zorunlu bir tek başınalığı yaşar. Uğraşının belli dönemeçlerinde anılmaya ve ilgiye ihtiyaç duymasının birincil nedeni de sanırım budur. Böyle bir yalnızlığı okurlar da gideremez. Çünkü yazar ve şair bağlamında okur, yaratma sürecinin dışındadır. Oysa çevirmen, daha ilk baştan çevireceği kişi ile üstelik kendisine çok büyük bir sorumluluk da yükleyen bir birliktelik kurmuştur. Sorumluluk yüklenmiştir, zira çevireceği kişi bir şair ya da yazar ise, ona şu sözü vermiştir: “Şimdi ben seni, yazdığından farklı bir dile çevireceğim. Ama bu işi, eserin ile yazdığın dilde yarattığın etkiyi çevirdiğim dilde de olabildiğince koruyacak biçimde yapacağım!” Çevirmenin bu sözünü ne ölçüde tutabileceği, onun yazarı ve yazarın geldiği kültür çevresini ne kadar tanıyabildiğinden bağımlıdır. Çevirmen ile yazar veya şair arasında böyle bir zeminde kurulacak/kurulması gereken ilişki, içersinde çevirmen açısından hiçbir yalnızlığa geçit tanımayacak kadar yoğun bir ilişkidir. Öte yandan elli yılı aşan çeviri deneyimime dayanarak şunu da söyleyebilirim ki, yapılan çevirinin başarısı her zaman söz konusu ilişkinin mahremiyet derecesi ile doğru orantılı olur. Dünya edebiyatının büyükleri ile dolu bir hayat… Çevirmenin dışarıdan bakıldığında metinlerle geçen yapayalnız(!) hayatı, aslında başkaca hiçbir birlikteliği aratmayacak kadar zengin bir hayattır. Ben bu gerçeğin bilincine, yaptığım her edebiyat çevirisi ile bir kez daha vardım. Öte yandan bu zenginlik, kimi zaman çevirmeni dış dünya ile arasına belli bir uzaklık koymaya zorlayacak yoğunluğa da varabilir. Bu en azından benim için böyle ve ben bunu, Hermann Broch’tan yaptığım, hayatımın çeşitli aralıklarla yaklaşık kırk yılına yayılan “Vergilius’un Ölümü” çalışmasıyla çok derinden yaşadım. Kendimi ikinci uğraşım olan yazarlığa verdiğim zaman parçalarında aslında çevirmenliğin beraberinde getirdiği birlikteliklerin zenginliğini özlüyorum – hayatımızda kırk yıl süren ve yoğunluğundan hiçbir şey yitirmeyen kaç birliktelik yaşayabiliriz ki! ‘İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma’ SODEV ödülleri sahiplerini buldu Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) 2016 yılı “İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülleri” önceki gün Taksim Hill Otel’de düzenlenen etkinlikle sahiplerini buldu. Tüm demokrat akademisyenler adına Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ve 2016 yılının bedel ödemek zorunda kalmış tüm demokrat basın mensupları adına ise G9 Gazeteci Örgütleri Platformu ödüle layık görüldü. Ödülleri Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği adına Başkan Prof. Dr. Tahsin Yeşildere ve G9 Gazeteci Örgütleri Platformu adına ise gazeteci Uğur Güç aldı.l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle