29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 22 Ocak 2017 TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ yorum 13 Niye şaşırıyorsunuz? Aman beyefendi bu ne öfke, ne oldu? Doğalgaz 400 lira gelmiş, düşün bir aylık dört yüz lira! Çok normal, az bile? Neden az? Beyefendi, bizim ülkede doğalgaz yok. Azerbaycan, Rusya ve İran’dan alıyoruz. Tabii dolarla, eh dolar 3.82 çıktı, doğalgaz da 400 liraya. Benden bir soru: Başkanlığa evet mi diyeceksin hayır mı? Başkanlığı batsın ama evet diyeceğim, daha kötüsü olmasın diye! HHH Şoför bey, Bostancı’ya gideceğiz. Tamam bin. Şu yoldan gitseniz... Kardeşim, zaten öfkem burnumda, bildiğim yoldan giderim! Neden bu öfke? Bak şimdi, kardeşim sen uzayda mı yaşıyorsun. Benzin 5.30, gaz 4 ve bize zam filan yok!!! Bu kadar sert fren yapma, bunun suçlusu ben değilim! Vallahi ağlamayan çocuğa meme vermezler. Ağlasak da vermiyorlar, o ne be, vekiller al külah ver külah, ayda 26 bin lira ben de alsam keyfimden sokak ortasında oynarım. Sen evet mi diyeceksin, hayır mı? Kardeşim benden paso, artık kılımı kıpırdatmam. HHH Hayrola, pazarın bugün neşesi yok gibi. Millette neşe mi kaldı abla! Akşam oldu daha bir kilo kestane satamadım. Kilosu kaça? Yirmi liraydı, baktım olacak gibi değil 18 liraya indirdim, tık yok! Bereket kestane çabuk bozulmaz, idare edersin... Kestane çabuk bozulmaz ama çocuklar tavuk yemekten gıdaklamaya başlayacaklar. E, biraz da et yemeleri gerek... Benimle kafa bulma abla, etin kilosu 50 lira, bilmez gibi konuşuyorsun. Bilmez olur muyum, ben de ayda bire indirdim. Ne yaparsın, Allah çoluğu çocuğu olana acısın! Yok be abla, Allah çocuk çocuğa bakmıyor, Allah bana kuvvet versin! Söyle bakalım, başkanlığa evet mi diyeceksin, hayır mı? Ha bir de o var değil mi? HHH Hayrola dükkânı mı boşaltıyorsunuz? Sabah aç, bütün gün gözün kapıda bekle, akşam olunca da siftahsız kapa! Artık para filan düşünecek halim kalmadı, delirmeden kapatayım, dedim. Peki ne iş yapacaksın, nasıl geçineceksin? Bilmiyorum. Belki deliririm. Peki başkanlık için ne düşünüyorsun? Ben battım, dünya batsın! İnadına evet diyeceğim. HHH Ne oldu kızım, neden erken geldin, gözlerin de şişmiş? Bittik anne, patron bugün hepimize yol verdi. Firmayı da kapadı. Tazminat vermeyecek mi? Ne tazminatı anne, 15 günlük paramızı bile ödemedi. Peki ne yapacağız? Bilmem anne, belki E5’e çıkarım, kira günü yaklaşıyor. Sen ne biçim konuşuyorsun! O biçim konuşuyorum. Keşke nakış dikiş kursuna gitseydim, bir işe yarardı. Kimsenin işletmeci filan istediği yok! Yok işte! Şu televizyonu da kapa! Nasıl, devam edeyim mi? Sanmayın ki, cümle âlem Meclis’teki garabeti izliyor. İnsanlar ekmek derdinde. Referandumda boşuna heveslenmeyin “evet” oyu çıkacak. Bu arada sürekli kendini entelektüel sanan bazı köşe yazarları, Atatürk ve dönemine çamur atmakla bir iş yaptıklarını sanıyorlar. Söyleyelim arkadaşa, Atatürk’e saldırmanın modası geçti, artık Erdoğan’a da methiye düzemezsin. O da bitti. Eee... 22 OCAK 2017 SAYI: 33345 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.46 06.29 06.50 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 08.17 13.23 15.52 18.17 07.58 13.07 15.39 18.04 08.17 13.30 16.06 18.30 Yatsı 19.40 19.26 19.50 Sözlükler, Amok’u dünyanın pek çok yerinde gözlenen, ama Malezya’da kurumsallaşan haliyle psikiyatri alanına yansıyan bireysel canilik diye tanımlıyor. Yılmaz Özdil konuyla ilgili güzel bir yazı yazmıştı*, ben de şimdilerde Türkiye’de yaşadıklarımıza ışık tutacağına emin olduğum Amok’luğu ayrıntılandırmak isterim... Amok, tek başına hareket eden ve ölüme giderken önüne çıkan ya da ulaşabildiği kadar çok insanı da katleden canilerin cinnet halidir. Malezya dilinde “durdurulamaz kuduz” anlamına gelen “amuk” sözcüğünden, “amok”a evrilmiştir. Sadece erkeklere özgü bu öldürücü cinnet sendromuna, Malezya dışında en çok Hindistan, Filipinler, Polinezya, Karayip Adaları, Siberya ve kutup bölgelerinde rastlanır. Bir intihar biçimi olarak Amok, geri kalmış dememek için Batı literatüründe “geleneksel” diye nitelenen toplumlarda daha çok bıçak, kılıç, pala gibi kesici aletlerle yapılır. HHH Amok’çu zat, eline geçirdiği kesici aletle koşmaya başlar. Koşar, koşar, koşarken rastladığı herkesi doğrar ve eğer peşine düşenler tarafından yolda öldürülmezse, soluğu tıkanıp ölene kadar koşar... Bu ölümcül koşu, uluslararası literatüre “to run amok” deyimiyle yansımıştır. Amok cinnetini tetikleyen nedenler, toplum önünde başarısızlığa uğramış ve aşağılanmış kişilerin intikam arzusu ola Koş Amok, koş... rak açıklansa da davranış mekanizması kendi gözündeki değersizliğini şiddetle cezalandırmak üzerine kuruludur. Amok, koşusunu dehşet saçarak ölümüne sürdürecek ve intihar yoluna çıkanları da kendisiyle birlikte ölüme sürükleyecektir. HHH Amerikalı psikolog Stanley Milgram, 1960 ile 1963 yılları arasında bireylerin otoriteye itaata dayalı şiddet eğilimi ile ilgili çok önemli bir deneye imza atmıştır. “Milgram Deneyi” adı verilen deney için New Haven’daki Yale Üniversitesi gazetelere “1 saatlik bilimsel deney için 6 dolar karşılığında gönüllü aranıyor” ilanı verir. 20 ile 50 yaş arasında toplumun çeşitli kesimlerinden gelen erkek gönüllüler, ikişer ikişer deneye alınıyormuş gibi yapılır. Biri öğretmen olur, diğeri öğrenci ve öğretmen olan gönüllüden, öğrenci olan gönüllüye doğru cevaplayamadığı her soru için elektrik akımı vermesi istenir. Aslında deneyde yalnızca bir denek vardır, o da öğretmen olup yanındaki doktor, yani otoritenin verdiği şiddet emrine ne kadar süreyle sorgulamadan itaat edeceği; hayatında hiç görmediği birine cevaplayamadığı sorular için ne kadar süreyle eziyet edebileceği ölçülmektedir. HHH Öğrenci denek aslında bir doktor olup başına ve vücuduna bağlı kablolarda elektrik falan yoktur. Ama öğretmen denek her elektrik verdiğinde çok gerçekçi acı çığlıklar atmaktadır. Öğretmen gönüllü, deneyi yöneten “otorite” doktorun emirlerine göre öğrenci deneğin her yanlış cevabında, daha yüksek akım elektrik verdiğini sanır. Sahte öğrenci, hakiki doktor 75 volt verildiğinde inler, 120 voltta acı çektiğini söyler, 150 voltta deneyin durdurulması için yalvarır, 270 voltta korkunç bir çığlık atar, 300 voltta artık cevap vermeyeceğini söyler, sonrasında da artık kendisinden geçmiş gibi yapar. HHH Hakiki denek 636 “öğretmen” ile yapılan deneyler sırasında, hiçbir gönüllünün 150 volttan önce “otorite” doktorun anlamsız işkence emrini sorguladığı görülmemiştir. Ve insanlık adına ne yazık ki, deneklerden yüzde 63’ü hiç tanımadıkları, kendilerine hiçbir kötülüğü dokunmayan birine ancak 360 volta kadar elektrik verdikten sonra “otorite”ye isyan etmiş ve deneyi sonlandırmıştır. Bu yüzde 63’ün üçte biri ise artık ölmüş gibi yapan sözde öğrenci deneğe 450 volta kadar elektrik vermeye devam edebilmiştir... HHH Stanley Milgram, otoriteye itaat derecesini incelediği her deneği bir süre sonra Yale Üniversitesi’ne çağırır ve deneyin gerçek yüzünü açıklar, onlara niçin öyle ya da böyle davrandıklarını sorar. Alınan yanıtlar, deneyin sonuçları kadar hayret vericidir. Gönüllüler böyle bir deneyi 6 dolar için değil, Yale Üniversitesi güvenilir bir kurum olduğu için kabul etmişlerdir. 1000 ya da 10 bin dolar vaat edilse, ciddi bulmayacak, kuşkulanacak ve kabul etmeyeceklerdir... Sizin anlayacağınız, bu dünyada her 100 kişiden 63’ü otorite belledikleri yetkiliye para dağıtıyor diye değil, güvendikleri için itaat eder ve en gaddar emirlere, gönül rahatlığıyla “Sorumlu ben değilim, o!” diye uyarlar. Ama otoritenin Amok koşucusu olabileceği, akıllarına gelmez. Sorgulamadan itaat, onların da sonunu hazırlar. *6 Kasım 2016, Sözcü gazetesi Madem yöneticilerimiz yazarlarımız içeride.. Madem “Köşedeki ba maÖynacbeaaşytwlaawndawdhı.manıh.emlta@etrgtam,n.acsiol.omconmra bürokratlar takKravat, Osmanlı okumuşları arasında yiden 1’den fazla Cumhuriyet alın, pek sevilir, tutulur ve takılırken, mutaas dostlarınıza verin ki gazetemiz bu ba sıp çevreler kravatı “medeniyet yuları” di direyi de atlatsın” günleri yaşıyoruz... ye küçümsediler. Takmadılar. Madem (Kanal D Ahmet Hakan) Bugünkü iktidar önde gelenleri gibi, ne kravat üzerinden reyting kazanma yazık ki muhalefetin kimi önde gidenle yı deniyor. ri de takmayla takmama arasında gidip Baleli ikramiyeliİkramiyeli ve kravatlı bir pazar yazı sının da belki tiraja bir katkısı olabilir. geliyorlar. HHH bir yazıHHH Google’a  falan bakmadan buyurun aşağıdaki birkaç soruyu yanıtlamaya... Bilirseniz.. Bendeniz, sizin adınıza bayilerden 100 tane Cumhuriyet satın alıp Eminönü’nde Mısır Çarşısı çıkışında dağıtacağım. Bilemezseniz.. Sizler de yarın sabah 10’ar tane Cumhuriyet alıp, konu komşuya dağıtır mısınız? Teklif bizden, takdir ve inayet sizden! HHH Sorular: 1 Tarihte, babası ilk kez kravat takan padişahımız kimdir? (Ipucu: Uzun saltanat süresi ve yönetim tarzı ile günümüz sultan mukallitlerinin ağzını sulandırır!) 2 En büyük zevki kızlarının piyanoda çaldığı klasik Batı müziği eserlerini dinlemek ve   “icra ettikleri bale ve Ispanyol danslarını seyretmek olan” padişahımızın (halifemizin) adı? 3 Saray’da kızlarına küçük bir orkestra ile temsil grubu kurduran ve hayranı olduğu Fransız sahne yıldızı matmazel Sarah Bernhardt’ın oyunlarını oynatan padişahımızın adı nedir? 4 Saray’ına yazlık ve kışlık olmak üzere iki ayrı tiyatro salonu yaptırtan ve bu salonlarda temsil vermeleri için Avrupa’dan tiyatro kumpanyaları getirten hangi padişahtır? HHH Daha fazla soru hem sütunumuzu “Kim 500 milyar ister?” programına çevirebilir.. Hem de kıymetli okurlarımızı, 10 fazla gazete uğruna fazla zahmete sokmak olur. Zahmetsiz de 1’den fazla gazete alıp eşedosta dağıttıklarını biliyoruz. HHH Elbette her çağın, her zamanın ve her lendirme çabasında. Tarihi seksek oynarcasına  gibi atlaya rak okuyorlar. HHH Anayasa oylamaları arasında ve tam da Milli Eğitim Bakanlığı müfredatında Atatürk, Inönü bahisleri “güncellenirken”, nereden ve neden icap ettiyse AKP’li gençler için “II. Abdülhamid Han Anma Konferansı” düzenlendi. Başbakan da gidip konuştu. Dedi ki: “Bize Abdülhamid’i doğru anlatmamak için her şeyi yaptılar!” Tıpkı şimdi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Ismet Inönü’ye ve örneğin Lozan’a yapıldığı gibi mi? Diye soran olmadı. HHH Başbakan’ın “Doğru anlatmadılar!” yakınmasına örnek bulmak gerekiyor. Yakında tarihe kendi kendini buharlaştıran başbakan olarak geçeceği için bu hizmeti fazlasıyla hak ediyor. Yukarıdaki sorulu naçiz tiraj artırma girişiminin yanıtları: * Sarayına (yani Yıldız Sarayı’na) bir değil, iki ayrı tiyatro salonu birden yaptıran, Avrupa’dan tiyatro kumpanyaları getirten padişahımız ve halife efendimizin adı Ulu Hakan diye de bilinen Sultan 2. Abdülhamid’dir. * Fransız tiyatro aktrisi Sarah Bernhardt’ın oyunlarını sarayında temsil ettiren de yine Halife Sultanımız 2. Abdülhamid’dir. * Kızlarına klasik müzik orkestrası kurduran, bale yapmalarını teşvik eden ve bale temsilleri icra ettirten de 2. Abdülhamid’dir. * Babası Halife Sultan Abdülmecid’in ilk kravat takan ve ressamlara poz veren Binali Bey, Anma Toplantısı’nda AKP gençleri için bin dereden su getiriyor. 2. Abdülhamid’in “doğru anlatılmadığından” yakınıyor. Oysa Abdülhamid’i asıl doğru anlatmayan AKP iktidarı... Yukarıdaki bilgilerin her satırı, AKP iktidarının yazdırdığı ve bastırdığı “II. Abdülhamid Modernleşme Sürecinde Istanbul” adlı dev boyutlu 530 sayfalık kitaptan... Üstelik kitabın bilimsel danışmanı ve redaksiyonunu yapan da Doç. Dr. Abdülhamid Kırmızı... Doçent Kırmızı kim? Gerçekten genç kuşağın yetenekli ehliyetli tarihçilerinden. Ve halen Külliye danışmanlarından... Bir süre önce yaptığı şu açıklama dikkatlerden kaçmıştı: “Recep Tayyip Erdoğan, 2. Abdülhamid’e değil, Mustafa Kemal Atatürk’e benziyor!” Acaba? Illa bir benzetme olacaksa, asıl Atatürk’e benzeyen Tayyip Bey değil, 2. Abdülhamid’dir! Nedenlerini, merhum ustamız Hasan Pulur tekrar tekrar yazmıştı: Tayyip Erdoğan, kendi kızlarının bale yapmasını düşünmediğini söylüyor... “Kızlarımın hamdolsun o tür idealleri, düşünceleri söz konusu değil!” diyor. Ekliyor: “Bir balerinin neler yaptığı, neler ortaya koyduğu ve nereye hitap ettiği ortada. Bunu farklı bir yorum olarak değerlendirebilirsiniz. Yani bu benim kendi kanaatimdir. Dolayısıyla çok açık ve net söylüyorum, bu noktada duyarlılığını belden aşağı indirmeyeceği her şeyde varım. Ama indirecek olanın karşısındayım. Çünkü şu anın bir ruhu vardır. ilk halife olması de rastlantı değildir. Çün anda kültür emperyalizminin en önem Ve o ruh sadece sıradan bireyleri değil, kü kendisi Batı modernizmine hayrandı. li dallarından biri, insanı belden aşağısıyla siyasi iktidar sahiplerini de fikren, zihnen Belli ki oğlu Abdülhamid’i de yaşam tarzı meşgul etmek.” (20.07.2010 Milliyet) ve fiziken biçimlendirir. bakımından etkiledi. HHH Bugünkü muktedirler zihinlerini ve ya HHH Kim bilir belki de Binali Bey haklı... şam tarzlarını çağın ruhuna göre değil, Kravat... Eh, padişah takar da tebaa Bazı şeyleri “doğru anlatmamak için” geçmiş zamanların zihniyetine göre şekil sı durur mu? her şeyi yapıyorlar! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Zoka Dünyadaki tüm denizleri dolaşmıştı. Bugünlerde 50’li yaşlarını sürüyordu. Binlerce mil yol yaptıktan sonra gecenin alaca karanlığında doğduğu sahilin ışıklarını gördü. Çok yorulmuştu. “Yaşlandım. Bu benim son seferim” diye düşündü. Niyeti bu seferden sonra ılıman denizlere gidip sakin bir hayat sürmekti. Yüreğinden hüzünlü bir sevinç esintisi geçti. O anda kendine özgü bir yiyecek gördü. Biraz enerji toplamak amacıyla ağzına attı. Tuzak olduğunu anlamış ama geç kalmıştı. Zoka damağına saplandı. Kurtulmak için çırpınmaya başladı. Çok uzun süre nefes almadan kalabilirdi. Ancak ağzına aldığı suyun oksijenine gereksinmesi vardı. Zokanın ucunda sallanırken sudan oksijen üretemiyordu. Ciğerlerine hava gitmiyordu. Birkaç kez daha çırpındıktan sonra kendini bıraktı. “Buraya kadarmış” dedi. Gözlerinin önünden kardeşlerinin ve tüm çocuklarının yırtıcılar tarafından 60, 70 ve 80’li yıllarda vahşice parçalandıkları geçti. “Tanrım, ne büyük katliamlardı. Henüz dünyayı tanımamıştık. Çok gençtik. Gördüğümüz bir parıltıya doğru koşuyorduk. Ama yırtıcılar saldırdılar. Daha ne olduğunu anlayamadan çakalların, sırtlanların, yılanların eline düştük. Saldırıya toprak altından çıkan çıyanlar, solucanlar da katıldı. Havadan gelen saldırı da mermi gibi bizi delip geçiyordu. En önde koşanlarımız ilk düşenler oldu. Hal bu ki o dolunayda ufuk aydınlığına doğru harekete geçtiğimizde bin atlı gibi şendik. Neşemiz çok kısa sürdü. Bin kardeşimden sadece ikisi katliamdan kurtulabildi. Onlar da ergenlik çağını göremeden daha başka yırtıcılar tarafından katledildi. Ve tek başıma kaldım” diye düşündü. Daha düşük boyutlu katliamları her üç veya beş senede bir geldiği bu topraklarda yaşıyordu. Birden yukarıya doğru çekilmeye başlandı. Önce bir gölge, sonra gökyüzünü gördü. Daha derin bir nefes almaya vakit bulamadan balıkçının kafasına doğru savurduğu haydarı (odun) hissetti. Can havliyle çırpındı ve kafatasını parçalanmaktan son anda kurtardı. Ancak haydar sırtını yırtmış ve kabuğunu çatlatmıştı. Hafif bir kan denize sızıyordu. Balıkçı, kanı görünce insafa geldi ve “Hadi belanı benden bulma” diyerek oltayı kesti. Özgürdü ama yaralanmıştı. Yaşadığı dünyada yaralı bir canlının hayatta kalma şansı yoktu. Bir süre yorgunluğunu ve acılarını unuttu ve son bir gayretle karaya çıkmayı başardı. Ama daha önce en az on kez geldiği sahilde bir gariplik vardı. Gözleri önce anne olarak benimsediği koruyucuları Kaptan June’yi (June Haimoff) aradı. Sonra baba olarak bildiği ve soylarının devam etmesine büyük katkı sağlayan Hakan Kara’yı görmeyi umut etti. Ama ikisi de yoktu. Bir karaltı gördü. Hakan Kara sandı ama yanıldığını anladığında karnına tekmeyi yemişti. Adam “Ulan sizin yüzünüzden bu sahillere beton tesisler yapamıyoruz, milyon dolarlar kazanamıyoruz. Geberin de kurtulalım” diyerek tekmeliyordu. Son bir gayretle “Gebeyim” diye bağırdı. Garip bir hırıltı duyan adam irkildi ve vurmayı bıraktı. Bu arada ikinci bir adam ortaya çıktı. Yüzüne ışık tuttu ve “Kafanı saklıyorsun ama bacakların meydanda” diye bağırarak iki tekme attı. Ters dönmüştü. Adamlar gittikten sonra uzun uğraşlar sonucu kendisini düzeltti. Kumu kazdı, yumurtalarını bıraktı. “Tüm canlıların yaşam hakkı için mücadele eden Hakan Kara neredesin” diye feryat etti. Belki hayatta kalmayı başaracaktı ama yüreği yaralanmıştı. Son kez Dalyan İztuzu sahiline baktı ve karanlık sulara daldı. Kardeşim Hakan, benden foklarla ilgili haber beklediğini biliyorum ama içimden Caretta Caretta yazmak geldi. Bu kış çok sert geçti. Limanda alargadaydık. Havalar düzeliyor. Şimdi alesta zamanı. Demiri vira edip, maviliklere yelken açmak için seni bekliyoruz. Dünyanın ucundaki son fenerden kardeşin Yılmaz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle