04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 2 Ocak 2017 6 Çatışma ve terör ortamının en büyük mağdurları, evlatlarını yitiren aileler aynı acıları başkalarının da yaşamaması için toplumun her kesimine çağrıda bulunuyor: Adalet, barış ve özgürlük istiyoruz Gezi Direnişi’nde, Suruç ve Ankara katliamlarında evlatlarını ve kardeşlerini yitirenler, sokağa çıkma yasağı ve operasyonlarda yakınlarını yitirenler ve evsiz kalan aileler, evlatlarını şehit olan anne ve babalar yeni yılda hukuk, adalet, barış, özgürlük, çocukların ölmediği, annelerin ağlamadığı ve bu acıların yaşanmadığı bir Türkiye istiyor. GEZİ ANNELERİ: Artık çocuklar ölmesin Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz: 2017, insanların artık huzura eriştiği, katliamların olmadığı, bombaların patlamadığı bir yıl olsun isterim. Yüreğimizde acı var ama inşallah kimsenin yüreğine bu tür yangın ve acılar düşmez. Ay geçmiyor ki patlama olmasın. Evlere ateş düşmeden ay geçmiyor. Yeni yılda bu acıları istemiyoruz. Abdullah Cömert’in Ağabeyi Adnan Cömert: 2017 yılının, insanların ölmediği, katledilmediği; anaların ağlamadığı yıl olmasını istiyorum. Artık huzurlu bir yaşam istiyoruz. İnsanların huzur ve barış içerisinde, kardeşçe yaşam sürmesini istiyoruz. Ayrımcılık, ırkçılık olmasın, dünyada huzur olsun artık. Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan: 2017’de artık bombaların patlamamasını temenni ediyoruz. Huzur ve barış istiyorum. Artık gençler, çocuklar ölmesin istiyoruz; analar ağlamasın. Savaşa, ayrıştırmaya artık dur demek lazım. Ülkenin yüzde 80’i evlat acısı yaşıyor. Acının rengi yok, olmaz da. Anaların acısı hep var. Adaletin, hukukun işlemesini istiyoruz; zaten adalet olmadığı için ülke bu hale geldi. Adalet olsaydı, katiller yargılansaydı, hırsızlar, yolsuzluklar olmasaydı, ekonomi de bu kadar bozuk olmazdı. Artık Türkiye’de kan dökülmemesi temennisinde bulunuyorum. Evladını kaybetmiş anne olarak bunları istiyorum. Barış, özgürlük dedik ama bizi de katlettiler. Oğlum Ahmet de bunları istediği için katledildi. Öfkeliyiz, yastayız. Yüreğimiz öyle bir kanıyor ki, tarifi yok. Oğlum üç yıldır kara toprağın altında yatıyor ama katilleri dolaşıyor ve davası bile açılmadı. Hukuk olmadığı sürece bu katliamlar devam edecek. Adalet işlemediği için katiller katletmeye ve gezmeye devam ediyor. SURUÇ AİLELERİ düşLER yarım kalmasın Suruç katliamında kardeşi Nartan ve annesi Ferdane Kılıç’ı yitiren Sine Kılıç: Kelebeklerin ömrünün kısa olduğu konuşulur hep. Kadınlarınsa çiçek olduğu. Çocuklar kelebek oldular artık. Üstlerinde yalnızca savaşın korkunç renkleri. Oysa sadece güzel renkli hayatları olsun isterdim. Kadınlar zaten kendi renklerini yaratabilirler özgür olsalar. Her yeni haberle, katliamlarla hayatını kaybeden insanlara üzülmekle geçiyor günlerimiz. Ve bu sayılar gittikçe artıyor. Her yıl sağlık, başarı, mutluluk dilenir yeni yıla girerken. Bu yıl farklı olsun dileklerimiz. Çocuk gelinler olmasın mesela. Hayvanlara yapılan tecavüzler, katledilen çocuklar ve kadınlar, gerçekleşen katliamların aydınlatılmaması, katillerin korunması, anadillerinde konuşan insanların yargılanması... Bunlar olmasın yeni yılla birlikte. Bu istekler Kaf Dağı kadar uzak değil. Yaşıyorum, biliyorum. İmkânsız da değil. Herkesin yeni yılını barış ile birlikte Kaf Dağı’nın ardından kutluyorum. Oyuncaklarından vurulanlar var bu dünyada. Unutmayın! Hiçbir düş yarım kalmaz. Unutmayın! Suruç katliamında yaşamını yitiren Okan Pirinç’in annesi Nuray Pirinç: 2017’den, yeni yıldan pek beklentim yok. Umudum kırıldı. Bu nedenle güzel beklentilerim yok. Tek beklentim katillerin, faillerin bulunması. Suruç katliamında yaşamını yitiren Yunus Emre Şen’in annesi Şükran Şen: “Barış olsun, insanlarımız ölmesin. Hiçbir anne bu acıyı yaşamasın. Çocuklarıyla birlikte huzurlu, mutlu günler görsün. Beni saraylara da koysalar gönlüm hoş olmuyor. Yunus yok, hep bir yanım eksik. Çok zordur. Barış olsun, başka insanlar bu acıyı yaşamasın. Başka diyecek bir şeyim yok. Can sağlığı, huzur olsun. ÇATIŞMA MAĞDURU AİLELER: Hep birlikte Evlatlarımızı merak etmeyelim Sur mağduru Aktaş ailesi: (Baba Fehmi Aktaş çalışamayacak kadar hasta. Fotoğrafta kardeşini kucağında tutan Alaattin bir berberde haftalık 100 lira karşılığında çırak olarak çalışıyor. 4 çocuk da okula gidiyor. İstanbul’da adli bir suçtan cezaevinde bulunan büyük oğlu Mazlum Uğur’un görüşüne giden anne Birgül Aktaş telefonla durumunu anlatıp, yeni yıl mesajını veriyor): Sur’da yasaklar başlayınca apar topar çıktık, eşyamızı bile alamadık, evimiz eşyalarla birlikte yıkılmış, yok olmuş. Devletten evimize karşılık bir şey alamadık. Ben el işi yaparak evimi geçindirmeye çalışıyorum. Oturduğum eve 470 lira kira veriyorum. Sarmaşık Derneği’nden yardım alıyordum ama OHAL ile dernek kapanınca yardımlar da kesildi. Ne yapacağımı bilemez oldum. Yeni yıldan bu durumda ne bekleyebilirim ki. Aç da olsak açıkta da olsak çocuklarımızın ölmemesini istiyorum. En büyük dileğim bu. Çocuklarımızı merak etmeyeceğimiz günler gelsin istiyorum. haykıralım Silopi’de sokağa çıkma yasağı sırasında öldürülen ve cenazesi 7 gün yerde kalan Taybet İnan’ın oğlu Mehmet İnan: Biz hâlâ yaşadığımız olayın etkisini üzerimizden atmış değiliz. Yaşayan bir ölüyüz. O nedenle 2017’nin güzel bir mevsim gibi olmasını isterim. Annemi, amcamı ve kız kardeşimi öyle gördükten sonra, artık yaşama sevincim kalmadı. Ne istiyorsunuz bu fakir fukaralardan, artık yeter. 2017’nin sadece barış getirmesini istiyorum. Hepimiz kendi açımızdan seslenip barış diye haykırsak istiyorum. Yüksekova’daki operasyon ve sokağa çıkma yasağında evsiz kalan Cahit Yiğit: Yeni yıla giriyoruz yeni umutlarla. Çünkü hep öyle oluyor. Oysa yeni yıllar bize hep geçmişi aratır oldu. 2016 benim için ve bölgede yaşayan bütün halklar için hüsran, gözyaşı, felaket ve kaos oldu. Bu halkın yıllardır büyük emeklerle biriktirdiği tüm birikimi bir hiç uğruna yok olup gitti. Yüksekova’da yaşayan mağdurlardan biri de benim. 20 yıl emek verdiğimiz 4 katlı evimiz bir anda yıkılıp yok oluverdi. Şu an 4 ayrı eve toplam 2 bin TL kira veriyoruz ailece. Bütün bunlara rağmen yeni yılda beklentim ekmek, iş aş değil sadece huzur ve barış. Çünkü bunlar olduktan sonra iş, aş, ekmek kendiğilinden gelir. Yeni yılın bölgemize ve Türkiye’de yaşayan bütün halklara barış ve kardeşlik getirmesini temenni ederiz. 10 EKİM ANKARA KATLİAMI KURBANLARININ AİLELERİ: Kardeşlik istiyoruz Gülbahar Aydeniz’in annesi Fadi me Aydeniz: Artık katliamlar bir son bulsun. Katliam la kimse bir şey el de edemez. Kızım kar yağışını çok se ver, “Anne, kar ya ğınca melekler aşa ğı iniyor, gel karto pu oynayalım” der di. Birlikte kartopu Gülbahar Aydeniz oynardık, fotoğrafımı çekerdi. Yağmu ru çok severdi. Benim kızım “Anne biz barış için gidiyoruz, Anıtkabir’i de zi yaret edeceğiz” dedi. Kızım gibi onlar ca genç gitti. Barış için gittiler. Kızım, 10 aylık bir bebeğe ilik bulunması için kent meydanında üç ayrı çadır kurup kan topladı. Benim kızım gitti, başka evlatlar gitmesin. Onlar da bizim ciğe rimizdir. Ben, bundan sonra annelerin ağlamayacağı, evlatların katledilmedi ği, barış içinde yaşayacağımız günler gelsin istiyorum. Umut Tan’ın babası Feramuz Tan: Ben 430 gündür oğlumun mezarına gi diyorum. Bir anne ve baba için evlat acısından daha bü yük bir acı yoktur. Benim temennim, çocuklar ölmesin, anneler ağlama sın. Çünkü evladı nı kaybeden aileler ömrünün son nefe sine kadar acı çe kecek. İstanbul’da Umut Tan yaşanan patlama da çok büyük üzüntü duyuyorum. Ül kede adı konulmamış bir savaş var. Bu neyin savaşı ise biz bu savaşın bit mesini istiyoruz. Huzur istiyoruz. “Hiç kimse bana bir şey olmaz” demesin. Biz barış diyoruz. Benim çocuğum 18 yaşına yeni girmişti. Benden izin ala rak gitti. Onların gidiş amacı, özgür lük, barış ve demokrasiydi. Benim ço cuğum Cumhuriyet çocuğu, Atatürk çocuğuydu. Bombayla, terörle, katli amlarla barış getireceğini sananlar in san değiller. Barış, insanlar için var. Demokrasi insanlar için var. İnsan öl dürerek barış ve demokrasi getiremez siniz. Bir daha bu acılar yaşanmasın. Mehmet Ali Kılıç’ın babası Kemal Kılıç: Bir çocuk kaybettim, yüzlerce ço cuk kazandım. Ama gönül isterdi ki hiçbir çocuk hiçbir can yanmasın. Gül, dalında güzeldir. Hiçbir gül koparıl masın. O çocukla rın hepsi üniversi tede okuyan ya da mezun olmuş, ül kenin geleceği için gelecek vaat eden çocuklardı. Bu ül kede o karanlık Mehmet Ali Kılıç katliamın arkasın daki karanlık güçleri ortaya çıkarmak ta sorun yaşayan siyasi iktidarın bü yük sorumluluğu vardır. Hiçbir anne nin, babanın, ülkenin bu acıları yaşa masını asla istemem. Terörden kim se medet ummasın. İstanbul’daki sal dırıyı da nefretle kınıyorum. Sade ce şu soruları sormak gerekiyor. İn san öldürmekle kimin eline ne geçe cek? Katliamcı bir zihniyetin insanlı ğa nasıl bir faydası olacak? Biz ne di yoruz? Barış diyoruz, kardeşlik diyo ruz. Bu ülkeye barış gelecekse, kar deşlik gelecekse, başka bir insanın canını almakla gelmeyecek. Barış için ben kendi canımı feda etmeye hazı rım. Yeter ki başkasının canı yanma sın. Yeter artık, bunlar son olsun. Turhan Yıldızak Elif Mutluoğlu Nasıf Çeviren ŞEHİT AİLELERİ: Terör artık son bulsun Şehit Şükrü Mutluoğlu’nun annesi Elif Mutluoğlu: Oğlumu kaybedeli 20 yıl oldu. Çok zor evlat kaybetmek. Onun artık olmayacağını, olmadığını kabul etmedik, her zaman yanımızda. Aklımızda, yediğimiz ekmekte içtiğimiz suda. Bizimle yatıyor bizimle kalkıyor. Ziyaretine gidiyoruz, içimizden hiç çıkmıyor. Onun yeri hâlâ boş. Zorun en zoru. 20 senedir hiç şehit cenazesine katılmadım, dayanamıyorum. sonra şehit evine taziyeye gidiyorum. Artık, çocuklarımız ölmemelidir. Terör son bulmalıdır. Van’da 1998’de şehit olan Mahir Çeviren’in babası Nasıf Çeviren: Oğlum, “Ben gidiyorum ama dönemem’ demiş arkadaşlarına. İçimi yakan “Evini yapalım da gelince hazır olsun” demiştik. Telefonda soruyordu, “Nasıl oldu baba ev” diye. O ölüverince ev yarım kaldı yapmadık. Sonra böyle kalmaz dediler tamamladık, çıktık orada oturuyoruz şimdi. Üzülüyoruz, kabrini ziyaret ediyorum. Yaşamayan bilmez. Acıyı tatmayan bilmez. Ülke kısa zamande terör belasından kurtulmalıdır. 1992’de şehit olan Münir Yıldızak’ın babası Turhan Yıldızak: Karakola baskın yapmışlar, telefon ile konuşurken arkadaşları “Münir koş biz gidiyoruz” diye bağırdılar. 4 arkadaş şehit oldular. 3 oğlum vardı ortancasıydı. Oğullarım, torunlarım var ama onun yerini doldurmaz, imkânı yok. Hayalleri vardı. 3 oğluma birer daire yapmak istiyordum. Evi yaptık, onunkinde kiracı oturuyor. Cenazelere katılınca üzülüyoruz, acılar tazeleniyor. Hep gariban çocukları gidiyor. KATKIDA BULUNANLAR: Akın Bodur/ Levent Gencelli/ Mahmut Oral/ Can Hacıoğlu / Selahattin Gökatalay haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU Nefret, düşmanlık ve kamplaşma büyütülürken, birlik isteği! Epey bir süre “iç politika” üzerine yazmaktan kaçınıyorum. Bir sisifos öyküsü içinde gibiyiz bizler. Bunun yerine zihinleri (ben dahil!) küresel ve yerel konulara yoğunlaştırmaya çalışıyorum: Ama katliam alıp başını giderken acaba neyin ne anlamı olabilir! Yine birlik ve beraberlik mesajları tepeden aşağı, “psikolojik terapi” niyetine. Diz çöktüremeyecekler, kaynağında kurutacağız... Ama can acısına ve korkusuna yararı sıfırdır! Tıpkı artık tüm terör kurbanlarına otomatik dağıtılan “şehitlik” unvanı gibi, psikolojik tedavi, tabii kabul edersen. İktidar diyelim ki samimi, hepimizin tehlikeye karşı birleşmesini istiyor. Diyelim ki “millet tepkisi” istiyor. Ülke tepkisi. Ülke (iktidar deyin aynı zamanda) gerçekten de zor baş edilecek bir terör saldırısı ile karşı karşıya. Bakın çok namuslu yazıyorum, gerçekleri masaya koyarak ve kabul ederek. Bu köşenin namusu, analiz yöntemi, nesnel verileri dikkate almaktır. Terörle baş etmek zordur. Hele kaynaklarıyla savaş halindeyseniz. Orada savaşıyorsunuz, burada vuruyor sizi. Terör, bin bir yöntem ve kılıkla planladığını yapar. Siz diyelim ki önlem aldığınız, hiçbir önlem çok daha alçakça bir başka terör saldırı planını önlemeyebilir. Bunu kabul etmeliyiz. Haksızlık yapmayalım. Tamam birlik de, bunlar ne? Peki de, milleti birlik beraberliğe teröre karşı birlikte duruşa çağırıyorsunuz.. Doğru olan bu. Tabii ki! Ama öte yandan etekleriniz altındaki silahşörleriniz, medyada, sosyal medyada nefret saçıyor. Ne üzerinde birleşme?! Terör saldırılarında bile kamplaştırma hadsiz hesapsız sürüyor. Bir düşünce paylaşıyorsunuz, beyni var mı yok mu anlaması zor bir sürü, bin bir küfür ve ahlaksızlıkla üzerinize geliyor. Katil sürüsü gibi. Yarın bir terör saldırısı elemanlığına hazırlanıyor baksanız... Şuna bakın!? Kendini bilmezlerden oluşan bir grup, Nobel Baba’yı temsilen öldürüyor. Neymiş? Nobel Baba ve Yılbaşı kutlamalarının “bizim kültürümüzle” ilişkisi yokmuş... Noel Baba senden önce vardı Sen yokken Nobel Baba bu topraklarda vardı. Anadolu kültürünün bir parçası! Bu toprakların çocuklarından pek çoğu Müslüman değil. Bu nefret suçu ne?! Tabii ki isteyen Noel’i kutlayacak! Sen Hıristiyan ülkede namaza çağrı yapıyorsun! Engellense kıyameti kopartırsın! Utanmak yok mu? Bu nefret suçu ve cinayete teşviki soruşturacak bir savcı var mı? Düşünün, Diyanet ki, son cuma hutbesinde, yılbaşı eğlenceleri için “Yeni bir yılın ilk saatlerinin başka kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israfa dönüştürülmesi ne kadar da düşündürücüdür” diyor. Yılbaşı ile Noel de ayrı üstelik! Dünyanın her milleti ve bu toprakların on milyonlarca Müslümanı kutlar yılbaşını. Çocukluğumda, en değme Müslüman çevrede büyüdüm. Yılbaşları bir eğlence kültürü olarak yaşandı hep. İyisi kötüsüyle bir yıldönümü ve gelecek yıl için umutlar ve dilekler paylaşıldı. Diyanet’e ne? Burası fetva mı, yoksa hukuk ülkesi mi?! “Başka kültürlere, başka dünyalara ait” diye fetva vermeye ne hakkın var! Sana aktarılan vergilerimizi bu ülkeyi birbirine yabancılaştırmak, ortak kültürlerimizi parçalamak için harcıyorsun. Ama Reina’da katliam gerçekleşince, kendini dışarı atıp hemen demeç veriyorsun; bu katilliktir vb! Katillik büyütülüyor Bu ülkede nefret büyütülüyor. Kamplaşma ve düşmanlık büyütülüyor. Sonra, gelin birlik beraberlik! Olacak şey mi? Ha, şunu demek istiyorsanız, evet bu koyduğumuz ölçüleri ve politikaları kabul edeceksiniz, öyle birlik ve beraberlik sağlayacağız! Yani bu ülkenin diğer yarısı sizin gibi düşünecek, davranacak! Bakın, size, bugünkü terörün özellikle cihatçıköktendinci kanadına, Suriye’de Esad rejimini yıkacak diye sınırlarımızı açmanıza, yurttaşlarımızın gözünüzün önünde teröriste devşirilip Suriye’ye gönderilmesine değinmiyorum. Ülkemize, ideolojisi ve adamlarıyla yerleşmesine göz yumduğunuzu hiç anımsatmıyorum. Şimdi bu uyuyan canavarlar katliam yapıyor. Başından tamamen yanlış bir Suriye politikanız bizi bu hale düşürdü, hiç demiyorum! Bir taraftan teröre karşı birlik diyeceksiniz, öte yandan terör örgütü üyeliğiyle ilişkisi olmayan gazetecileri, mesela en son Ahmet Şık’ı tutuklayacaksınız. Cumhuriyetçileri, kantincimiz Şenol’u bile içeride tutacaksınız. Endazeniz ölçüsüz. Ve ülkeyi yeniden bir bölmenin eşiğine getiren tek adam seçimini, büyük bir fırsatçılıkla dayatıyorsunuz. Birlik isteği, yalancıktan ortada duruyor. Eğriye eğri, doğruya doğru! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle