25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 2 Ocak 2017 KEMAL GÖKTAŞ kemal.goktas@cumhuriyet.com.tr TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ söyleşi 11 zor soru PKK’nin savaşa dönüş tercihi ülke açısından doğru olmadı HDP milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar: Başkanlık geçerse Türkiye bir rövanş döngüsüne mahkum edilecek. Savaş politikalarını durdurabilecek en etkili yöntem demokratik siyasettir Hayata karşı ölümün, barışa karşı savaşın, kardeşliğe karşı nefretin galebe çaldığı kötü bir yılı geride bıraktık. Yeni yıl da ne yazık ki önceki yılda atılan nefret tohumlarının yeni bir yılı umutla karşılamak isteyen insanların üzerine ölüm olup yağdığı bir büyük acıyla başladı. Yaşama sevincimizi, umudumuzu ve gündelik hayatımızın olağan problemlerini özleten bir ülkede yaşıyoruz artık. Bu karanlık günlerde, Reina katliamını, Kürt sorunundaki gidişatı ve “umudu” bir süre önce geçirdiği beyin ameliyatını başarıyla atlatıp sağlığına kavuşan HDP milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar’la konuştuk. n Eşbaşkanlar dahil çok sayıda milletvekili ve belediye başkanı, 2 bin 500’ü aşkın ililçe yöneticiniz tutuklandı. Sizce AKP, Kürt sorununda ne yapmak istiyor? 7 Haziran’da HDP’nin çıkışı iki kesimi doğrudan çok rahatsız etti. Biri başkanlık hedefi olan Erdoğan, AKP ve onların etrafındaki kesimler. İkincisi de, HDP’nin bir araya getirdiği kesimlerin yarattığı heyecan, yerleşik siyasal kodları değiştirme, yani toplumsalsiyasal dönüşüm umudundan rahatsız olanlar. HDP’nin başarısı ‘yumuşak siyasal devrimin yolunu açtı’ diye tanımlanabilir. Bunda Gezi’nin de bir rolü vardı. Gezi, barış ve demokrasi için yakalayabileceğimiz en büyük toplumsal destek zemini idi. Siyasal ve toplumsal dönüşüm ihtimali, özellikle tekçi ideolojiyi esas alan, ‘Türklük’ (Türk değil) üzerine siyasal ve toplumsal ilişki düzeni kurmak isteyen kesimleri rahatsız etti. MHP, ordu, ulusalcılar... Bakın, 8 Haziran’da ilk tepki AKP’den değil, MHP’den geldi. Bahçeli, ‘Biz HDP grubunu flu görüyoruz’ dedi. Bu, dalga dalga gelecek yeni gelişmelerin ilk ciddi işaretiydi. Bizim aldığımız doğrudan ve dolaylı bilgiler de Erdoğan’ın 8 Haziran’da erken seçime karar verdiğini gösteriyor. Yeni devlet koalisyonu n 7 Haziran’dan sonraki gelişmeler, özellikle çözüm sürecine son verilmesi bunun ışığında mı okunmalı? Erdoğan’ın etrafında oluşan blok ‘yeni devlet koalisyonu’ olarak nitelenebilir. Burada çıkarlar uyuştu. Mesele sadece Erdoğan ve şahsi hırsı değil. 13 yıllık iktidarın yarattığı pek çok suç ve günahın hesabını verme ihtimali ilk defa 7 Haziran’da ortaya çıktı. İkincisi, Suriye politikası da başkanlık hedefinden bağımsız değildi. Ortadoğu’da bir Sünni İhvan siyasal ekseni hedefliyorlardı. Başkanlık bunun için çok önemliydi. HDP’nin 7 Haziran başarısı içteki, PYD, YPG ve diğer örgütlerin IŞİD’e ve diğer cihatçı örgütlere karşı kazandıkları başarı da Ortadoğu hesaplarını bozdu. Ondan sonra Erdoğan hem savaş politikalarına döndü, hem de antiKürt motif üzerinden geniş bir ittifak oluşturabildi. Ergenekon tahliyeleri vs. hepsi buraya yerleşir. n Erdoğan bunu yaparken HDP ne yaptı? HDP, kısa bir zaman önce kurulmuştu, siyaseten ve örgütsel olarak yeni dönemin ihtiyaçlarına hızla cevap verecek hazırlığı yoktu. 7 Haziran sonrası yapılabilecek ilk şeylerden biri, eşbaşkan ‘AyrımcıLIK ve nefret söylemi geniş NECATİ SAVAŞ bir hoşgörüden yararlanıyor’ n Reina katliamı yılbaşı kutlama larına yönelik nefret söylemi eşli ğinde gerçekleşti. Nasıl değerlendi rirsiniz? Bu katliam, bundan öncekiler gi bi adeta geliyorum dedi. 10 Ekim Gar katliamı iddianamesinde de bu katlia ma ilişkin bilgiler veriliyordu. Bütün bu bilgiler varken hükümetin bu sal dırıları önleyememesi gerçekten çok vahim. Bunun birkaç nedeni var. Su riye politikası bataklığa saplandı. Hü kümetin Suriye’deki bağlantılarıyla ilişkileri, Gülen cemaatiyle ilişkiler ve sonrasında yaşananlara benzer bir se yir izliyor. Suriye’de önceliğin IŞİD’le mücadele değil, Kürtlerin kazanımla rının engellenmesi olduğu biliniyor ve bu büyük bir handikap yaratıyor. n Yılbaşı kutlamalarına yönelik nefret söyleminin nasıl bir etkisi olabilir? Ayrımcılık ve nefret söylemi içeren her türlü propaganda geniş bir hoş görüden yararlanıyor. Diyanet İşle ri Başkanlığı’nın 84 bin camide okun masını istediği hutbenin bu ayrımcı lık ve nefret söylemini besleyecek şe kilde hazırlaması da nefret söylemi nin en önemli unsuru. Gazeteciler HDP milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar, arkadaşımız Kemal Göktaş’ın Kürt sorunu, anayasa taslağı sorularını cevapladı. tweetleri nedeniyle tutuklanırken açık nefret söylemi içeren binlerce lar ve milletvekili heyetleriyle yeni dö sa Ortadoğu’daki gelişmelere kurban Çatışma engellenebilirdi tweete tek bir soruşturma açılmıyor. Katliamın ardından hükümet yetkili nemde ne yapılacağına ilişkin iş çevreleri, emek çevreleri, sivil toplumla çok hızlı istişareler yapmaktı. Meydanlar da bunun bir parçası olmalıydı. Tekirdağ’dan, Çanakkale’den başlayarak ‘HDP ne yapsın?’ konulu mitinglerde hükümetin kurulması süreci ve savaşa dönülmemesi için ne yapılması gerektiği sorularına yanıt arayabilirdi. Böylece barış ve demokrasi umudu canlı kalır, hegemonya, Erdoğan’ın ve AKP’nin kontrolüne geçmezdi. Hep konuşmaya çalıştık n 20 Temmuz’da Suruç’tan sonra Ceylanpınar’da iki polis öldürüldü ve çatışmalar başladı. Arkasından hendekler vs. geldi. Burada Kandil’in günahı yok mu? PKK bir şey yapamaz mıydı? Doğrudur, tabii ki yapmalıydı. 7 Haziran sonrası PKK’nin önünde de çeşitli ihtimaller vardı, bunlardan biri savaş politikalarına aynı yöntemle cevap vermekti. Ortadoğu’da iddiaları olan silahlı bir örgütten söz ediyoruz. Muhtemelen sadece Türkiye’deki demokratik siyaset ve gelişmeler çerçevesi ile kendisini sınırlı tutmuyor. Türkiye’yi de katacağımız Ortadoğu toplamından hareketle bir cevap vermek istediğinde silahlı yönteme devam tercihi biraz daha öne çıkabilir. Öyle de olmuş anlaşılan. Fakat bana göre 7 Haziran’da, çok büyük bir dönüşüm dalgası ortaya çıkmıştı. Erdoğan’ın savaş politikalarını durdurabilecek en etkili yöntem demokratik siyasette ısrar etmekti. Bu, tam da Öcalan’ın 2013 Newroz’undaki mektubuna damgasını vuran, ruhunu veren şeydi. n PKK bu ruhu anlayamadı mı yok mı etti? Birçok faktör rol oynamıştır. Orta doğu’daki gelişmelere daha fazla bağlı kalmış olabilir, Türkiye’deki kitlesel demokratik güçlenmenin etkisini biraz küçümsemiş olabilir. Kendi birikimi, Ortadoğu’daki gelişmelere bakış şekli, Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirme biçimi savaşa dönüş tercihini öne çıkarmış görünüyor. Bana göre Türkiye’nin demokratik dönüşümü açısından bu tercih doğru olmadı. n Öcalan’la bu konuda çelişiyorlar mı sizce? Bunu söyleyebilmek için Öcalan’ın değerlendirmelerini bilmek gerekiyor. Öcalan savaşa dönülmesini hiçbir zaman istemedi ama bu ihtimali de gözardı etmedi. Biz 7 Haziran’dan sonra da sürecin çökmemesi için, en azından çatışmasızlığın devamı için bilinen ve bilinmeyen pek çok girişimde bulunduk. Hükümetle, bakanlarla görüştük, Kandil’e mesajlar gönderdik. Alternatif programlar, yol haritaları sunduk. Hendeklerin başladığı zaman bile, bunların diyaloglarla aşılabileceğine dair girişim ve önerilerde bulunduk. Aralık ortalarında operasyonlara ordunun dahil edilmesi aşamasında artık durumun çok daha kötüye gideceğini gördük. Hepimiz sahadaydık, hangi birliklerin hangi ruh haliyle operasyonlar yürüttüklerini bizzat gördük. Ben ve arkadaşlarımın hükümete açıkça uyarıları oldu. ‘Operasyonlarda ordunun bütünüyle inisiyatif alması çatışmaları derinleştirir. Bu gidişat darbeye kadar varır’ dedik. Bunu Ocak ayında açık bir şekilde birkaç bakana ve doğrudan Başbakan’a ilettik. n Neydi verileriniz? Fethullahçı yapıyı mı görüyordunuz? Şüphesiz onlar da vardı gözlemlerimizin içinde ama daha fazlası vardı. Oradaki yapı öyle bir kuralsız operasyon yürütüyordu ki, sanki çatışmalar kırılmaya dönüşsün istiyordu. Cizre’deki bodrumlardaki o vahşetin önlenmesi mümkündü. Çok yoğun görüşmeler yaptık hükümetle. Hükümet de çok iyi biliyordu, bodrumdakilerin çok büyük bir kısmı batıdaki üniversitelerden gelmiş, silahsız öğrencilerdi. Silahlı denebilecek kişilerin silah kullanacak durumları da yoktu, yaralıydılar. Bakanlardan biri, ‘o tahliyeyi gerçekleştiremezsek bu çatışma yayılır ve derinleşir’ demişti. Cizre’de bir çıkış bulunabilseydi, sonraki şehir çatışmaları engellenebilirdi. Bunu hükümetteki bakanlar da gördüler. Tahliye konusunda başbakanın oradaki yetkililere ve Genelkurmay’a talimatı olduğunu, bizzat en yakınındaki kişiler bize söyledi. Ama sanırım onlar da artık inisiyatifi büyük ölçüde oradaki güçlere kaptırmışlardı. Kaptırdıklarında da arkasından gittiler. Dikkat edin Semih Terzi de oradaydı. Darbenin en önemli ismi diye veriliyor. Şırnak’taki tümen ve tugayın bütün önemli komutanları darbecilikten içerde şimdi. Biz bunu söyledik, engellemeye çalıştık. n Ama darbe girişiminden sonra da bu politikalar bir şekilde devam ediyor. Çünkü Erdoğan ve etrafındaki koalisyonun savaş politikası tercihi aynı zamanda Türkiye’deki iktidar blokunun kendi içinde de savaş politikalarını yarıştıran bir zemin yarattı. lerinin yaptıkları açıklamalar da vahim. Sorumluluk üstlenmek, hesap vermeye dönük en ufak işaret yok. Nefret söylemi sosyal medyada, basılı medyada bütün hızıyla sürüyor. Bütün bunlar bir sonraki katliamın davetiyesidir. Umut hiç biter mi? n Sonu gelmez bir kâbus yaşıyoruz sanki. Bir çıkış yolu var mı? Kutuplaşma ve gerilimi bir yönetim tekniği olarak seçen hükümet ülkeyi çok daha büyük felaketlere, buna benzer katliamların olağanlaştığı kaosa ve acı evrenine doğru sürüklüyor. Tek çıkar yol demokrasi ve özgürlüklerin temel ilkelerinde uzlaşan çok geniş bir ittifak hareketi oluşturabilmektir. Bunda da kimsenin aymazlık yapma lüksü yoktur. n Yeni bir yıla girdik ve ülkenin hali birçok insanda umutsuzluk yaratıyor. Barış için, demokrasi için umudunuz hâlâ var mı? Umut hiç biter mi? Umudu yaratan en önemli şey mücadelenin devam etmesidir. Türkiye’de iyi bir gelecek, insanca bir toplum ve ülke isteyenler birbirine bütün bagajlarını bırakmaya çalışarak dokunmalıdır. Dokunma, yayılma etkisini çok kolay üreten bir mücadele yöntemidir, sadece insani bir şey değildir. Umut var, çünkü Türkiye’de bu birikim var, bu irade, bu istek var. Gezi’deki bahar, 7 Haziran baharı çok yakın zamanda oldu. Bu dönemde alttan alta çok daha geniş bir demokrasi mücadelesi bilinci ve isteği güçleniyor. ‘Başkanlık şansının çok yüksek olduğu kanısında değilim’ n Başkanlık önerisinin kabul edilmesi ya da edilmemesi bu süreci nasıl etkiler? Erdoğan, güvenlikçi politikala rın mantığını gayet sert ve kararlı bir şekilde yapmayı başaran yapıya sahip. Girdiği yol bir patika ve patika kendi mantığı nı işletir. O da şu: Bu ittifakı ayakta tutmanın tek yolu var, savaş politikası ve antiKürt ortak payda. 15 Temmuz’dan sonra da Erdoğan ve etrafındaki koalisyon unsurları, daha büyük bir tehdit algısı içine girdiler ve birbirlerine daha çok yapıştılar. Sadece MHP’nin değil, ideolojik olarak geniş, ulusalcı, gladyocu, eski derin devlet yapısının desteğini aldı. Onlar da Erdoğan’ın başkanlık hesabına itirazlarını büyük ölçüde çektiler. n O zaman başkanlık yolunda geniş bir ittifak ve başarı şansı var. Ben başkanlık şansının hala çok yüksek olduğu kanısında değilim. Onun için olabilecek en geniş tasfiyeyi, en geniş baskıyı uyguluyorlar ve bir tür mezarlık sessizliği ile referan duma gitme hesabı yapıyorlar. Kürtler Başkanlığa karşı n HDP’li Kadri Yıldırım, Kürtlerin statü ve anadilde eğitim talepleri karşılanırsa başkanlığa evet denilebileceğini söyledi.HDP içinde bu konuda farklı politika önerisi olan ciddi bir kesim var mı? HDP 7 Haziran’a da, 1 Kasım’a da olabilecek en geniş ittifaklarla gitti. Farklı görüşler hep var ama Meclis grubu, yönetimi, tabanının büyük kısmı Erdoğan’ın başkanlık projesine net bir şekilde karşı çıkıyor. Yapılan anket de tabanının yüzde 95 96 civarında hayır diyeceğini gösteriyor. Bu eğilim aynı şekilde parti organlarında da meclis grubunda da vardır. n Başkanlıktan sonra ülkenin normalleşebileceği görüşünü nasıl buluyorsunuz? Milliyetçi bir propaganda yürüttüğü 2011 seçimlerinden önce de, başka zamanlarda da ‘Şu eşiği atlasınlar, daha iyi olacak’ filan diyenler oldu. Oysa 2011’den bu yana güçlendiği her aşamada daha fazla kutuplaşma, daha sert bir çatışma ve daha otoriter yönetim tercihi oldu. Baskıya son vermesi, durması için hedeflerine ulaşması değil, bu hedeflere toplumun güçlü bir demokratik fren çekmesi gerekiyor. n Başkanlık düzenlemesi geçerse nasıl bir ülke manzarası çıkar? Öngördükleri başkanlık modeli istikrar getirmeyecek. Çünkü sade ce Kürt sorunu eksenli değil, laikanti laik, AleviSünni gibi eksenlerdeki toplumsal bölünme ve gerilimi derinleşecek. Başkanlık sisteminde seçimi almak, her şeyi almak anlamına gelecek. Erdoğan bugüne kadar kutuplaştırma yöntemiyle çok seçim kazandı. Kalan yüzde 50 de artık siyasi rakip değil, düşman. Bu kitlenin belirleyici ruh hali, AKP’ye ve Saray’a öfke duymak. Birbirinden nefret eden iki yüzde 50 ile karşı karşıyayız. Bu kadar baskı, tahribat, hukuksuzluk yaptıktan sonra bir yönetim başkanlık seçiminde iktidarı kaybederse, kazananlarda rövanş isteği güçlü şekilde ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla Türkiye bu sistem değişikliğiyle uzun süre bir rövanş döngüsüne mahkum edilecek. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle