04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 2 Ocak 2017 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ yorum 13 Siyasetin özeti2016 Eskiler siyasi icmal derlermiş. Benim Osmanlıcam henüz o kadar yeterli değil; o nedenle bu başlığı kullandım. Siyaset, yalnızca Meclis’te temsil edilen partiler bağlamında alınırsa, denilebilir ki 2016 boyunca Meclis’teki dört parti de köklü bir biçimde değişerek yeniden biçimlendi. Bugünlük AKP! AKP: Siyasal İslamın İflası! AKP 2002’de iktidara piyasa ekonomisine dayalı muhafazakâr, liberal demokrasi değerlerini savunarak geldi. Kurucu genel başkan ve şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Ağustos 2001’de Ankara’da yaptığı basın toplantısında altını çizdiği bu değerler: düşünce ve ifade özgürlüğü (üstelik Voltaire’e gönderme yaparak); parti içi demokrasi ile lider sultasının sona erdirilmesi ve Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekleştirilmesiydi. 2017’ye girerken bu değerler nerededir? İktidar gücünü ve kamu ihale sürecini kullanarak büyük sermayeyi ve ekonominin düzenleme ve denetleme kurumlarını kendisine bağlı kılan AKP, böylece hukuk ve kural tanımayan bir piyasa ekonomisi uyguluyor. AKP iktidara geldiğinde var olan demokratik kazanımları da geriletti; lider sultasını daha da güçlendirdi; düşünce ve ifade özgürlüğünün yerinde artık yeller esiyor; özgür basın hapiste; özerk üniversitenin adı bile anılmıyor; ülke AB üyeliğinden hızla uzaklaştırılıyor. Çok büyük ölçüde atananlardan oluşan şimdiki Meclis, yapılmakta olan anayasa değişikliğiyle gelecekte iyice işlevsiz kılınıyor. Cumhurbaşkanı’nın, 14 yılın sonunda geçen günkü, eğitim ve kültür sanatta başarılı olamadık açıklaması, bir iflasın itirafından başka nedir? Oysa AKP iktidara, iç ve dış destekçilerinin isteği doğrultusunda liberal demokrasi ile siyasal İslamı kaynaştırmak gibi büyük ve tarihsel bir görevle gelmişti. Böylece Türkiye halkı Müslüman olan tüm ülkeler için bir model ya da örnek ülke olacaktı. İflas eden o büyük beklentidir. Nedeni kendisi AKP’nin başarısızlığının nedeni, pek çok yazar ve yorumcunun sandığı kadar kişiye bağlı değildir; büyük ölçüde nesneldir. Yanlış olan İslam dininin siyasallaşması ve sahip olduğu değerlerin çağımızın hak ve özgürlüklerini içerdiği, içerebileceği görüşüdür. Hiç kimse boşuna düşman aramasın. AKP’nin başarısızlığı tamamen kendi düşünce yapısından kaynaklanıyor. Yalnızca şu üç alanı alalım: düşünce ve ifade özgürlüğü; kadınerkek eşitliği ve bilimsel bilginin yol göstericiliği. Bunlar, yüzlerce yıl çok ağır bedeller ödenerek elde edilen temel insanlık değerleridir. Dahası, son yılların çok daha açık olarak kanıtladığı gibi bu değerler ekonomik ve toplumsal gelişmenin de önkoşulları; olmazsa olmazlarıdır. Şurası bir gerçektir ki, bunlardan birinin bile AKP düşüncesi ile bir arada yaşaması, su ve ateş örneği gibi, söz konusu olamıyor. Bu değerler olmayınca demokrasi de, ekonomik gelişme de olmuyor. Son olarak iflas, özgürlükçü bir karşı çıkışla; güçlü bir muhalefet seçeneği ile sağlanmamış olduğundan, ülke tam anlamıyla bir siyasal kaosa; karanlığa yuvarlanmaktadır. Bu nedenle biz neler gördük, bu da geçer kolaycılığına kaçmak veya AKP siyasal İslamı, gerçek siyasal İslam değildir yanılgısına düşmek ya da AKP’den kurtulmak artık olanaksız teslimiyetçiliğine kapılmak yerine, çağdaş demokrasiyi bütün değerleriyle yeniden siyasetin temeline yerleştirmek yeni yılın ana siyasal görevi olmalıdır. Başta Cumhuriyet’ten arkadaşlarımız olmak üzere düşünceleri nedeniyle hapsedilenlerin özgür olduğu günlerin yakın olması dileğiyle yeni yılınızı kutlarım. 2 ocak 2017 SAYI: 33325 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.49 06.32 06.52 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.22 13.15 15.33 08.03 13.00 15.21 08.22 13.22 15.48 Akşam 17.56 17.43 18.10 Yatsı 19.22 19.08 19.33 Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Fırat Kalkanı ikilemi OSMAN KORUTÜRK Eski Oslo, Tahran, Berlin, Paris Eski büyükelçisi, Irak Özel Temsilcisi SELİM KARAOSMANOĞLU Eski Bağdat, Abu Dabi, Tahran Eski büyükelçisi Yapılması gereken, Fırat Kalkanı’na, Moskova Bildirisi’yle Suriye politikasına yapıldığı gibi, Türkiye’nin güvenliğine halel getirmeyecek, ülke çıkarlarıyla uyumlu, akılcı bir çıkış sağlayabilmek. Hükümetin Suriye politikasının Türkiye’yi Ortadoğu’da büyük güvenlik riskleriyle karşı karşısıya bırak vizyon oluşturulması için gereken zemini sağlayabilecek unsurlar içeriyor. Bildiri Suriye’nin özgün demografik yapısıyla laik karakteri Akil diplomasi Moskova toplantısı ile başlayan süreçte hükümetin göstereceği samimiyetle, hangi alanlarda inisiya tığı artık tüm çevrelerde kabul gö ni vurgulayarak, bu ülkenin ege tif alacağı hususları, Türkiye’nin ren bir gerçek. Vahim yanlışlar içe menliğini, bağımsızlığını, birliği önümüzdeki dönemde Suriye’de ve ren, hayalci varsayımlara dayanan ni ve toprak bütünlüğünü teyit et bölgede meydana gelecek gelişme ve temelsiz kurgular üzerinden ti. Bu bildirinin, özellikle de mad leri ne ölçüde etkileyebileceğini de yürütülmeye çalışılan bu politika, delerinde yer alan hedefler naza belirleyecektir. Putin’in, Cumhur ülkenin güvenilirliğini ve öngö ra alındığında, içinde bulunulan başkanı Erdoğan ile Suriye barış rülebilirliğini uluslararası planda konjonktürde ABD’nin tutumuy görüşmelerinin Astana’da başlatıl sorgulanır hale getirdi, prestijini la tamamen çeliştiğini söylemek masını birlikte önerme hususunda ciddi şekilde zedeledi. Geldiğimiz de çok doğru gözükmüyor. Çün varmış olduklarını açıkladığı muta noktada, nihayet iktidar çevreleri kü son tahlilde, Rusya ve İran gibi bakatın bizim ulusal çıkarlarımızı nin de bu gerçeğin farkına vardık ABD de Suriye’nin toprak bütünlü gözetecek bir şekilde hayata geçiri ları ve yeni formüllerle çıkış yolu ğünü destekliyor. lebilmesi ancak akil bir diplomatik aradıkları görülüyor. Rusya, İran ve Türkiye dışişleri Yük paylaşımı çalışmayla mümkün. Türkiye’nin Astana görüşmelerini ABD’nin ve bakanları arasında Moskova’da ger Bu durumda Türkiye, tüm ilgili Batılı ülkelerin çabalarıyla yürütül çekleştirilen Suriye toplantısının ülkelerle, Suriye’nin toprak bütün mekte olan Cenevre sürecine bir al mutabakat bildirisi, buna gönülsüz lüğünü sağlayacak ve bu bağlamda ternatif olarak değil, Putin’in de ifa olarak imza koymuş olsa dahi, hü Fırat Kalkanı operasyonuyla ulaş de ettiği gibi, bu süreci destekle kümetin “onurlu” ve akılcı bir çıkış mak istediği hedefi de güvence al meye ve genişletmeye yönelik bir yolu bulmasına yardım edebilecek tına alacak ortak bir güvenlik stra katkı olarak gördüğü tüm taraflar unsurlar içeriyor. Bu bildiride belir tejisi oluşturmaya yönelmelidir. ca açık seçik anlaşılmalı ve Türkiye lenen yol haritası, hükümete ken Bu stratejide, Türkiye (hüküme bu katkılarını Suriye ile doğrudan dini ipoteği altına soktuğu tehlike tin BM Güvenlik Konseyi konusu ilgili bütün ülkelerle ilişkilerini ye li ve maceracı Suriye politikasın daki bilinen alerjisine rağmen, ge niden rayına oturtacak parametre dan kurtarması için son bir şans ta rekirse bağrına taş basıp), TSK’nin ler üzerinden planlamalıdır. Bu ko nıyor. Hükümetin bu şansı kullana harekât alanını, uluslararası dip lay bir iş değil. Ancak Türk Dışişle bilmesi, her şeyden ön ri, gereken siyasi irade ce, bütün bu olup bitenlerden ders alarak, şimdiye kadar sürdürme Türkiye için en büyük tehlike ülkeyi uluslararası hukuk önünde zor durum nin ortaya konulması halinde, bunu başarabilecek donanıma sahip. ye çalıştığı Müslüman Kardeşler odaklı dış po da bırakabilecek olan Fırat Kalkanı Bu yapılırken ulusal planda da, içeride ve dı litikayı terk etmesine şarıda yaşadığımız olgu ve Türkiye’nin içinde yer aldığı çetin coğrafyada güvenliğini gerektiği şekilde sağlayabilmesinin önşartı olan, çevresinde istikrar kurma ve koruma odaklı laik dış siyasete geri dönmesine bağlı. Türkiye için şu anda Suriye bağlamında en büyük tehlike, arazide karşılaşılan ölçülemez değerdeki kayıpların yol açtığı maddi ve manevi maliyetin yanı sıra ülkeyi uluslararası hukuk önünde de zor durumda bırakabilme potansiyeline sahip Fırat Kalkanı operasyonu olarak beliriyor. Askeri hedef nedir? lomaside “yük paylaşımı’’ (burden sharing) olarak bilinen kolektif işbirliği anlayışı içinde, BM şapkası altında, Arap ülkelerinin de katılacakları bir uluslararası güce devretmenin koşullarını oluşturmaya çalışmalıdır. Bu suretle, operasyona isim veren “kalkan’’ kavramının, kara harekâtında münhasıran ülke sınırlarını kast eder bir özellik kazanması sağlanmalı. Böylelikle, Suriye’nin IŞİD baş ta olmak üzere tüm terör örgüt lerinden temizlenmesine yönelik sınır ötesi kara harekâtında so rumluluk Mehmetçiğin üzerinden lar sonucunda güncelliğini ve işlevselliğini artık tamamen yitirmiş olan Milli Siyaset Belgesi, ideolojiden ve saplantılardan arındırılmış bir şekilde ve laik bir vizyonla, uzun vadeli ulusal çıkarlarımıza uygun bir hale getirilmeli. Hükümetin, kendi istek ve kontrolü dışında gelişen koşulların zorlamasıyla imzalamak durumunda kaldığı Moskova Bildirisi, önümüzdeki dönemde Suriye konusunu hamasetten uzak ve gerçekçi bir şekilde ele almak ve işi ‘’tükürdüğünü yaladıyalamadı’’ basitliğinin dışında vakur bir tarzda çözerek daha fazla zarara girilmesini önlemek için ülkemize önemli Yüz günden fazla bir süredir de kaldırılmalı. bir fırsat sağlıyor. vam eden bu harekâtın gerekçesi ni ve doğru olup olmadığını tartışmanın gelinen bu noktada artık bir KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK anlamı kalmadı. Stratejistler ve ta rihçiler zamanı geldiğinde bu tar tışmayı yapacaklardır. Şu aşama da bilinmesi gereken, Fırat Kalka nı operasyonunun belirlenmiş ke sin askeri hedefinin ne olduğu. Si yasi yetkililer, böyle saptanmış bir nihai hedef olmadığını düşündüre cek şekilde, henüz El Bab’da bir so nuca ulaşmadan Menbiç’i almak, Rakka’ya girmek ve hatta Afrin’e kadar uzanmak gibi cepheyi büyü tecek ve hasımları çeşitlendirecek söylemler geliştiriyor. Bu söylem ler, tüm bu yerlere gidilip burala ra el konulması gibi güç ve büyük bedellere mal olacak bir faraziye nin gerçekleşmesi halinde, burala rın nasıl ve hangi hukuki statü al tında, kim tarafından elde tutula cağı; elde tutulmasına çalışılırken ne gibi olumsuzluklarla karşılaşılacağı sorularına dair hiçbir açıklamada bulunmuyor. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Onurlu vizyon Yapılması gereken Fırat Kalkanı operasyonuna da, Moskova Bildirisi’yle Suriye politikasına yapıldığı gibi, Türkiye’nin güvenliğine halel getirmeyecek, ülkenin uzun vadeli çıkarlarıyla uyumlu, “onurlu” ve akılcı bir çıkış sağlayabilecek bir vizyon geliştirmektir. Üçlü Moskova toplantısı sonuç bildirisi, Fırat Kalkanı’na böyle bir Ressam Sadi Bey’in Son Tablosu… Sanki bir roman başlığı. Ve aslında, gerçekten de öyle. Çünkü ilk romanım “Kıyıdaki Adam”ın yayımlanışından neredeyse on yıl sonra yazmaya başladığım romanın adı. Konu ile başlık, aklıma eşzamanlı gelmişti. Beyoğlu’nun arka sokaklarından birinde, çok eski bir binanın en üst katından aşağıya bakarken, romanın başkişisi Ressam Sadi Bey’in evini ve atölyesini barındıran dairenin ancak bu sokakta olabileceğine karar vermiştim. Sadi Bey, yaklaşık altı yıldır sergi açmamış bir ressamdı. Ve altı yıldır “Kötülük” diye adlandırdığı, kimselere göstermediği tek bir tablo üzerinde çalışıyordu. Resmi bir türlü bitiremeyişinin nedeni, kendi deyişiyle, nicedir yaşadığı ülkeye egemen olan bir genel durumu fırçasıyla yeterince somutlaştıramamasıydı. Çünkü ülkeye değgin hangi somuttan yola çıkarsa çıksın, biçimlendirdiği somutlaştırmalar genel bir kötülük atmosferini yansıtamıyordu. Sanki kafasındaki kötülük teması önüne geçilemez şiddette bir sel baskınıydı ve tüm engelleri daha boyalar kurumadan yıkıyordu. Her gerçekliğin travestisiyle yetinen bir dünya… Ressam Sadi Bey’in tablosu üzerinde düşündüğü sıralarda taşındığı apartman, şehrin o semtinde genellikle travestilerin yaşadığı bir sokaktaydı. Sanatçının böyle bir muhiti seçmesinin nedeni, resmi aracılığı ile oluşturacağı kötülük imgesi ile yaşanılan gerçeklik arasında olabildiğince yoğun bir bağlantı kurabilme kaygısıydı; zira Sadi Bey’e göre yaşadığı ve bir zamanlar, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde eski bir imparatorluğun yıkıntıları üzerinde bir cumhuriyet olarak kurulan ülkesinde şimdi, yani üçüncü bin yılın başlangıcında artık adı ne olursa olsun her gerçekliğin kendisi değil, fakat dönmesi geçerliydi. Hal böyle olunca, zamanla ülkenin ezici çoğunluğu kavramların insana düşünmenin kapılarını açan kulvarlarında değil, ama salt görünüşte var olan, düzmece veya taklit içeriklerden oluşma yanılsamalar dünyasında yaşamaya başlamıştı. Ve her yanı kaplayan kötülük, işte buydu! Kendiyle yüzleşememenin trajedisi… Ressam Sadi Bey’in asıl sorunu, bu kötülüğü yeterince soyutlaştıramamaktı. Onun romanının yazarı olarak ben, soyutlama bağlamındaki bu yetersizliğin en güçlü olası nedenini Sadi Bey’in aslında kendi kendisiyle yüzleşmekten çekinmesinde aramak niyetindeydim. Ne var ki, ben de romanın tam o noktasına vardığımda takılıp kaldım. Çünkü ben de kafamda beliren bir sorunun yanıtını bulamıyordum: Acaba Ressam Sadi Bey’in kötülüğü soyutlaştırmaktaki yetersizliğinin kaynağını kendisiyle yüzleşmekten korkmasında ararken, ben de roman düzleminde aslında bir ölçüde kendimle yüzleşmekten korkmaya mı başlamıştım? Ben, Ressam Sadi Bey’in dünyasını sarıp sarmalayan kötülüğün ne ölçüde bir parçasıydım? Bu soruyu yanıtlayamadığım sürece, yazma hakkımdan kuşkulanmam gerekmiyor muydu? Romanın son satırlarında Ressam Sadi Bey bir akşam ani bir kararla yüzüne yağlı boyalarla işe çıkan travestileri çağrıştıran bir makyaj yapar ve apartman komşusu olan bir travesti ona: “Bu ne hal Sadi Ağabey” diye sorduğunda, şöyle der: “Kötülük adlı resmimi neden bitiremediğimi anladım sonunda! Tuvali yanlış seçmişim! Böyle bir resmin tuvali olarak önce kendi yüzümü kullanmam gerekiyordu!” Bu, aynı zamanda roman yazarının da örnek alması gereken bir tavır olabilir miydi? [email protected] [email protected] C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle