02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 15 Ocak 2017 6 haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN ‘Erdoğanizm yükseliyor’ Bora, yeni çıkan kitabında tek adam ve kişi kültü etrafında oluşturulmuş bir yönetim biçimi ve ideolojiyi “Erdoğanizm” başlığı altında anlatıyor KEMAL GÖKTAŞ Birikim dergisi yayın yönetmeni Tanıl Bora’nın “Cereyanlar – Türkiye’deki Siyasi İdeolojiler” kitabı bu hafta çıkıyor. Bora, “Geç Osmanlı Zihniyet Dünyası, Batıcılık, Kemalizm, Milliyetçilik, Türkçülük ve Ülkücülük, Muhafazakârlık, İslamcılık, Liberalizm, Sol, Feminizm ve Kürt Siyasal Hareketi” başlıkları altında sadece Türkiye’nin siyasal düşünceler kitabını yazmakla kalmıyor, aynı zamanda bu ideolojilerin arkasındaki düşünce oluşumlarını birincil kaynaklardan anlatıyor. Bora’yla, kitabında önemli bir yer tutan “Erdoğanizm” ve onun ideolojik konumlanışı üzerine konuştuk. n Kitabınızda “Erdoğanizm” diye bir başlık var. Erdoğanizm nedir? Erdoğanizm aslında Batılı bazı siyaset bilimcilerin önerdiği bir kavram. Tek adam ve kişi kültü etrafında oluşturulmuş bir yönetim biçimi ve ideolojiyi anlatıyor. İdeolojinin de fikrin de azami esnek olabildiği, iktidar önceliğinin ve iktidardaki güçlü kişinin keyfiliğinin baskın ve belirleyici olduğu bir rejimi ifade ediyor. Macaristan’daki Orban gibi, Polonya yönetimi gi NECATİ SAVAŞ Tanıl Bora, yeni kitabında Türkiye’deki siyasi ideolojileri inceliyor. bi, Putinizm gibi yönetim örnekleriyle mukayeseli düşünülen bir kavramlaştırma. Bu, çağımızın da bir olgusu. Çoğunlukla milliyetçi, muhafazakâr ama her durumda popülist, güçlü liderler, güçler ayrılığını iyice görelileştirerek, iyice altını oyarak, siyasi partileri, demokratik sistemin bütün kurallarını ve yerleşik rejim mekanizmalarını bypass ederek ve bütün temsil mekanizmalarını neredeyse istimlak edip ken di üzerlerine geçirerek halka doğrudan hitap ediyorlar bu yapıda. “İktidarın kaynağı doğrudan halktır veya millettir, bu iktidar bölünemez, ben de bu yetkiyi doğrudan halktan, milletten aldım, kimseyle paylaşmam” tavrıyla kurulan bir yönetim tarzı. n Erdoğanizmin İslamcılıkla ilişkisini nasıl tarif edersiniz? Güçlü bir doz İslamcılık var bu potanın içinde ama tek o yok. Ulusalcı ola rak tanımlananından, ülkücü rengine kadar çok geniş bir milliyetçilik yelpazesi var işin içinde. İslamcılıkla da ‘iltisaklı’ olan ama salt onunla özdeşleştiremeyeceğimiz, yeni Osmanlıcılık söylemi var. Bunun yanında standart devletgüvenlik söylemi yürürlükte. İslamcılık elbette gövdeyi oluşturuyor fakat bu ideolojik şekillenmenin önemli bir karakter özelliği de içeriğin, motiflerin gayet değişken olabilmesi. İhtiyaca göre her nevi malzeme devreye sokulabiliyor. n Laiklik ile ilişkisini nasıl kurarsınız? İslamcı akım için laiklik her zaman problemdi. Birinci tutum, laikliğin evrensel biçimine ya da Anglosakson ülkelerindeki gibi ılımlı ve dine de hürmetkâr uygulamaya atıfta bulunarak, Türkiye’de katı bir laiklik olduğunu savunuyor, “doğru düzgün laiklik istiyoruz” diyordu. İkinci tutum ise laikliği baştan aşağı İslamla bağdaşmaz gören tutumdu. Şimdi bu ikincisi daha baskın hale geliyor. Topyekun mu? O kadar değil. İslamcılık akımı içinde ve AKP içinde, her iki eğilimin de hâlâ bulunduğunu düşünüyorum. Laikliği olabildiğince geriletmek, önemsizleştirmek; nasıl laiklik dinin alanını daraltmayı hedeflediyse, şimdi de laikliğin ve laiklerin alanını daraltmak gibi bir stratejinin ortak payda olduğunu düşünüyorum. n Başkanlığa geçilirse, görünen o ki, MHPAKP eksenindeki sağ blok devam edecek. Solun durumunu, HDP ve CHP’yi nasıl değerlendirirsiniz? HDP’nin baskıya, baskıdan da öte yok edilmeye, hiçe sayılmaya çalışılmasına rağmen hayranlık duyulacak bir sağduyu gösterdiğini düşünüyorum. HDP çatışmalar döneminde çok eleştirildi. Bu eleştiriler yapılabilir, ayrı bir bahistir ama baskılara, oradan buradan çok suçlanmasına, bir bakıma kimseye yaranamamasına rağmen, her şeyden önce söz söylemedeki ısrarlarını, demokratik politikaya bir içerik kazandırma gayretlerini hayranlık uyandırıcı buluyorum. CHP’nin ise önceki dönemlerde olmadığı kadar cevval, kendi sözü ve tavrı olan bir milletvekili kadrosu var. Büyük bir emek var. Fakat bazen, tek tek milletvekilleri uğraşıyorlar gibi görünüyor. Bir 11 çıkamıyor, gibi. Dokunulmazlıklar gibi ilkesel ve büyük meselelerde, başka vahim ve mühim durumlarda, parti olarak etkili, güçlü bir çıkışa tevessül etmiyor. Sanırım bunun tüzel kişilik olarak ‘devlet partisi’ muhafazakârlığından çıkamamayla ilgisi var. Şunu özellikle söylemeliyim: Solun bir mahallesi var, her solun kendi mahallesi var. Kendi mahallesinin dışına hitap etmenin önünde büyük engeller var. Eyvallah ama politikayla uğraşanlar için bu mazeret olmamalı. Başka mahallelere sözünü duyurmak, temas kurmak, oraya hitap etmek olmadan gerçek anlamda politika olmaz bence. 7 Haziran seçiminin üzerinden çok uzun bir zaman geçmedi. Türkiye’deki bu yeni rejimin en büyük felaketlerinden biri insanları kendi gibi bildiği dışındaki kimseyi dinlemez, duymaz, giderek insandan saymaz hale getiren bir basınç yaratmış olması. Bununla mücadele edilmeli. n HDP’ye, Kürtlere yönelik linç girişimlerinin arttığını görüyoruz. Barbaros Şansal’ın apronda linç edilmeye çalışılması, Reina saldırganına benzeyen bir kişinin linç edilmeye çalışılması da dikkat çekiciydi. Bu, ar damarı çatlaması gibidir. Linç olağanlaştığı zaman, bizzat yönetenleri hatta o linç güruhlarını bir kriz idaresi yöntemi olarak kullananları dahi rahatsız edecek sonuçlara varabilir. Devletin devletliği açısından bir skandal olan Şansal olayından muktedirler hiçbir şekilde rahatsız olmadı ama mesela HDP binalarına yönelik son harekâtta bizzat yönetenler tarafından “Vatandaşlarımız bu tür tahriklere kapılmamalıdır” gibi şeyler söylendi. Vatandaşları o ‘infiale’ kampana çalarak sevk edenlerle ilgili ise, kimse bir şey söylemiyor. n Bu durum bir iç çatışma korkusunu da besliyor mu? En önemlisi bence şu: Böyle kaygıları duyabildiğimiz, bunları konuşabildiğimiz bir yerde isek hakikaten herkesin bir durması, bir bakması gerekir. Bunlar televizyonlardaki strateji uzmanı lakaplı kişilerin, birtakım hayali piyonları oraya buraya sürerek geliştirdikleri teoremlere benzemez. İnsanların bu korkuyu hissettiği, onların bu korkuyu hissetmesini olağanlaştıran, onlara bu korkuyu salan bir atmosferde yaşıyorsa toplum, bizzat bu, o ima ve tasavvur edilen tehlikelerin kendisi kadar vahimdir. Ağzınızla kuş tutsanız, ülkeyi düzlüğe çıkartamazsınız... Yok hayır, bu başlıktan kastım genel siyaset değil özel siyaset; eğitim meselesi. Ama ülkenin geleceği açısından da bir no’lu konu! Size, 3 yılda bir yapılan PISA sınavlarında ülke öğrencilerinin neden geriye doğru ilerlediğini de yazmayacağım. Öyle ki Milli Eğitim Bakanlığı’ndan yetkililer “Sonuçlar devletin aleyhine kullanılmaya başlanıyor” diye kızmaya başladılar. Yani eğitimin kötüye gittiğini yazmak, vatan hainliği suçlamasından önceki basamak haline dönüşüyor! Derdim, bakanlığın açıkladığı yeni eğitim müfredatı taslağı ve burada yapılan değişiklikler. Bir sürü şey, ama en dikkat çekici nokta derslerden evrim ünitesinin çıkarılmış olması. Trene bakan öküzler gibi O da sadece lise son biyoloji dersinde okutulan “hayatın başlangıcı ve evrim” ünitesi tekmelenmiş; nereye, dışarıya! Düşünün: Liseyi bitirecek öğrenciler evrim ve hayatın oluşumu ile gelişimi konusunda sıfır bilgi sahibi olacaklar. Aptal aptal bize ve dünyaya bakacaklar: “Darwin mi, evrim mi, hayatın başlangıcı mı, onlar da ne Allah aşkına!” Bu liseliler üniversitelere girecekler, yabancı akranlarıyla karşılaşacaklar, ve ayıptır söylemesi ama öküz trene bakar gibi kalacaklar. O halde: Üniversitelerden de biyoloji derslerini kaldırmalılar. O da yetmez, genetik, moleküler biyoloji, tıbbi biyoloji, hepsini kaldırmalılar. Evrim konusunu kaldırırsanız, üniversitedeki bu dersler niye kalsın ki? Biyoloji = evrim Biyoloji demek evrim demek. Genetik, moleküler ve tıbbi biyoloji (hatta tıp!)... Bütün bunlar evrim demek. Evrim olgusu (düşüncesi değil, olgu!) tüm bu bilimlerin temelidir ve evrim olgusuyla birlikte var olabilirler, anlaşılabilirler, anlatılabilirler! Bu dersler ancak evrim boyutuyla var olabilirler. Dünyada tüm bu alanlarda araştırmalar evrim gözlüğü ile yürütülür. Bana tek bir ülke gösteremezsiniz ki (belki bazı İslam ülkeleri ve en geri kalmış bazı ülkeler dışında) okullarında, dahası ilkokuldan itibaren evrim ünite olarak yer almasın! Evrim üzerine dünyada her ay yüzlerce araştırma yapılır ve bilim dergileri bu araştırma sonuçlarıyla dolar taşar... 30 yılı aşkındır dünya bilimini izleyen, bilim gazetecisi, yazarı ve yayıncısıyım. Bilim dünyasının mesleki dergilerinde, evrim olgusunu reddeden, yokluğunu tartışan tek bir makale göremezsiniz.. Gülerler insana... Jeolojiyi, kimyayı, fiziği de kaldırın Bir şey daha diyeyim: Jeolojijeofizik derslerini de kaldırın. Çünkü bunlar da evrimsel düşünce olmadan anlaşılmaz. Eski varlık bilimleri, dünyanın evrimi, hangi çağlardan nasıl bugüne geldi, canlılar nasıl adım adım başkalaştı, bunlar hangi katman ve tabakalarda görülüyor, hayatın denizden başlayıp karaya nasıl yayıldığı vb.. tüm bunlar evrimsel gelişmenin temel konuları. Kimya bile evrimle temelden ilişkili. Kozmoloji, astrofizik, hatta fizik... Bilimleri, evrenin nasıl oluşup geliştiği, nasıl evrim geçirdiği gibi sözcük ve kavramlarla anlatabilirsiniz. Siz evrimi değil, evrim sözcüğünü, kavramını ve konseptini de ortadan kaldırıyorsunuz. Yarınki adımınız da evrim sözcüğünü yasaklamak olabilir. Size yol gösteriyorum yapacaklarınız hakkında! İslamın Altın Çağı’nda İslam felsefecileribilimcileri bile evrim konusunda Avrupa’yı geçen anlatımlarda bulunuyorlardı. Bugünkü kafa İslam ortaçağının bile gerisinde. IŞİD’ci kafalar yetiştirirsiniz Ülkenin önünü karartıyorsunuz. Bilimsel bilgiyi, olguyu reddederek ancak IŞİD’ci kafalar yetiştirirsiniz. Bilimi dışlayarak dünyayla hiçbir ilişki kuramazsınız. Bilim olmadan, ne teknoloji üretebilirsiniz (ki ne kadar çok istiyorsunuz, ekonomide katma değer üretmek ve para kazanmak istiyorsunuz, biliyorum) ne de çağdaş dünyanın bir parçası olabilirisiniz. Zaten olmak istediğinize ilişkin de bir işaret görmüyorum. Ortalıktaki sendikanız ile birlikte bilimsel bilgiyi ortadan kaldırarak, bugünkü dünya gerçekleriyle zerre kadar ilişkisi olmayan dini hurafelerle kafaları doldurmak istiyorsunuz. Şu kadarını belirteyim: Bu tam bir geleceğe ihanettir. Bu sizin çok kullandığınız ve sevdiğiniz bir sözcük olduğu için kullanıyorum. Kara cahil, dünyadanuygarlıktançağdaşlıktan kopuk nesillerle dolu bir ülkenin harcını karıyorsunuz. Ağzınızla kuş tutsanız, bu ülkeyi düzlüğe çıkartamazsınız bu kafayla. Evrim olgusu derslerden kaldırılamaz. Hemen konmalıdır. Eğer bu ülkede, adına üniversite denen, bilimle uğraştığı iddiasında olan kurumlar ve insanlar varsa, ayağa kalkmalılar. Geleceğimize sahip çıkmalıyız! C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle