02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR BİFO, Hong Kong turnesine çıkıyor Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) 2017’ye Sascha Goetzel yönetiminde üç ünlü solistin yer aldığı iki konserle girdi. 1516 Şubat’ta Hong Kong’da iki konser verecek olan orkestra 9 Mart’ta yeniden İstanbul dinleyicisiyle buluşacak. 12 Ocak Perşembe akşamı da günümüzün önde gelen keman vir tüözlerinden biri olan Valeriy Sokolov bir kez daha BİFO’yla buluştu. Sokolov’un şovdan uzak yalın, güçlü yorumuyla, Brahms ve Bruckner’in yapıtlarının seslendirildiği konser gene ruhları aydınlattı. Bruckner’in bir buçuk saat süren 9. Senfonisi orkestra ve dinleyiciyi uzun bir iç yolculuğuna çıkardı. Pazar 15 Ocak 2017 EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA [email protected] ‘1902’de doğdum...’ 15 Nâzım Hikmet 115. yaş gününde İstanbul ve Ankara’da çeşitli etkinliklerle anılıyor ‘Şeytan’ın yazarı Blatty öldü Korku sinemasının en büyük klasik lerinden “The Exor cist Şeytan” filmi ne kaynaklık eden aynı adlı romanın yazarı William Pe ter Blatty 89 ya şında hayata veda etti. Haberi “Şey tan” filminin yö netmeni William Fri William Peter edkin, Twitter üzerinden duyurdu. “The Blatty Exorcist’i yaratan, sevgili dost ve kardeş William Peter Blatty vefat etti” yazan Friedkin ro manın piyasaya çıkışından 2 yıl son ra, 1973’te, yine Blatty tarafından ya zılan bir senaryoyla “Şeytan”ı çekmiş ve film eleştirmenlerden tam not al dığı gibi sinema tarihinin en çok ha sılat toplayan korku filmlerinden biri olmuştu. Blatty’nin dul eşi Julie Alicia Blatty ünlü yazarın Maryland, Bet hesda’daki bir hastanede hayata ve da ettiğini açıkladı. Blatty’nin ölüm sebebi bir tür kan kanseri olan mül tipl miyelom olarak duyuruldu. Step hen King de Blatty’nin ölümü üzerine Twitter’dan ses verdi ve şunları yaz dı: “Zamanımızın büyük korku roma nını yazan William Peter Blatty huzur içinde uyu. Hoşçakal koca Bill.” “1902’de doğdum” diye başlıyor Nâzım Hikmet’in kendi hayatını anlattığı meşhur şiir. Çocukluğundan yetişkinliğine (aslında tam da ölümünden 2 yıl öncesine) kadar hayatının önemli başlıklarını, iz bırakan olaylarını anlattığı şiirin sonunda ise “Ve daha ne kadar yaşarım/başımdan neler geçer daha/kim bili” diyerek bağlıyor sözünü Nâzım Hikmet. İşte bugün (15 Ocak) şiirimizin en önemli isimlerinden; hayatıyla, yazdıklarıyla, fikirleriyle ve eylemleriyle 20. yüzyıl tarihimize damgasını vuran Nâzım Hikmet’in 115. doğum yıldönümü. Onu bir kez daha hatırlamak, bugüne onun penceresinden bakmak ve onu tekrar tekrar okumak için güzel bir gün ya da iyi bir bahane aslında. Onu anmak için... Nâzım Hikmet’in 115. yaş günü vesilesiyle birçok anma düzenleniyor bugün. Bunlardan ilki şairin Türkiye’den ayrıldığı son kara parçası olan Tarabya’da başlıyor. Sarıyer Belediyesi ile Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği etkinlik saat 13.00’te Tarabya Oteli’nin önünden denize karanfillerin bırakılmasıyla başlayacak ve ardından Boğaz’a açılacak tekne ile şairin şiirleri seslendirilecek. Saat 18.00’de Maslak TIM Show Center’da düzenlenecek devam etkinliği ise Nebil Özgentürk’ün “Nâzım Hikmet” belgeseliyle başlayacak. Çello dinletisinin ardından Altan Erkekli ve Ebru Erkekli çifti Nâzım Hikmet Şiirleri okuyacak. Tiyatrocu Levent Ülgen, Nâzım Hikmet’in ölümsüz eseri Kuvayı Milliye Destanı ve Memleketimden İnsan Manzaraları’nda  yer alan “Kartallı Kazım” ile performans sergileyeceği gecede Nâzım Hikmet Vakfı Başkanı Rutkay Aziz’in Nâzım şiirleri eşliğinde Hülya Aksular Bale Atölyesi dans gösterisi yapacak. Gecenin finalinde bir başka usta isim Zülfü Livaneli, Kardeş Türküler’e eşlik edecek. Bu akşam düzenlenecek bir diğer anma etkinliği ise Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde gerçekleşecek. Şairin unutulmaz şiirlerinin okunacağı etkinlikte Grup Abra bir dinleti sunacak. Saat 19.00’da başlayacak etkinlik herkes için ücretsiz olacak. Bir anma da Ankara’da Bir diğer etkinlik ise Ankara’da Çankaya Belediyesi tarafından düzenleniyor. Çankaya Belediyesi’nin girişimleriyle Çağdaş Sanatlar Merkezi (ÇSM), usta şairin doğum günü olan 15 Ocak’ta Sema Moritz “Nâzım Brecht Buluşması” konserine ev sahipliği yapacak. Müziği, şiir, tiyatro, edebiyat, sinema gibi sanatın farklı dallarıyla buluşturan Moritz, Nâzım Hikmet ile Bertolt Brecht’in şarkılaştırılmış şiirlerini yorumlayacak. Piyano ve çello eşliğinde gerçekleşecek konser, 15.00’te başlayacak. Ücretsiz olan etkinlik için ÇSM’den koltuk numarası almak yeterli olacak. ‘Frida’ 16 Ocak’ta Eskişehir’de Ankara Devinim Tiyatro’nun “Ben Frida Kahlo” adlı oyunu 16 Ocak’ta Eskişehir Zübeyde Hanım Kültür Merkezi’nde sahnelenecek. Meksikalı ünlü ressam Frida Kahlo’nun yaşamöyküsünü sahneye taşıyan, Ahmet Yapar’ın yazıp yönettiği oyunda Frida Kahlo’yu Fatmanur İsmailçebi oynuyor. Oyunun müzik düzenle mesi Didem Doğan ve Abdullah Demir Çiçek’e ait. Oyun, Frida Kahlo’nun Meksika’da gerçekleştirdiği ilk ve son resim sergisinde geçiyor. Frida’nın yaşadığı acı, aşk, re sim ve devrim dolu yaşamöyküsünü Frida kendi ağzından izleyiciye aktarıyor. l Eskişehir/Cumhuriyet ([email protected]) Eski Bando ‘İstanbul Beyrut Paris’ (Kalan & Z Müzik) Eski Bando bundan üç yıl önce çıkardığı ilk albümü “Renkli Şeyler” ile kendi şarkılarıyla ayakta kalmayı hedefleyen bir topluluk olduğunu deklare etmişti. Sekiz yılı geride bırakıp dokuzuncu yılına giren topluluk, ikinci albümleri “İstanbul Beyrut Paris” ile müzikal yelpazeyi hayli genişletmiş olmakla birlikte, şarkılarının içeriğinde bildiği yoldan yürümeye devam ediyor. Aslında bir yıl önce kaydedilmiş bu albüm, ama şartlar malum; ancak şimdi yayımlanabilmiş. Tüm şarkıların söz ve müzikleri yine gitarcı Güney Marlen’e ait. Geleneksel altyapının üzerine trompet, saksofon, klarnet ve keman gibi yerel renk çalgıla rı kullanılmış. Birer parçada perdesiz gitar ve tulum, birkaçında da elekt ro bağlama, erbane, def ve darbuka var. Enerjik, hareketli, aynı zamanda da efkârlı bir ruh haline sahip olan şarkılar, melez bir hüviyet taşıyor ya da (albüme dünyanın uzak yerlerinden üç şehrin adının verilmesinin işaret ettiği üzere) haymatlos. İnsanca bir yaşam ve gelecek adına kaygılı satırlar, kırık bir coşku, zayıf da bir umut var; yalan dünyanın hırslarından caymış, kendini dostluğa, barış içinde dindilırk ayrımı yapmadan kardeşçe yaşanmaya vurmuş, bu 21. yüzyıl Ömer Hayyam’larının şarkılarında. Ezgi Aktan ‘İyi ki’ (Ada Müzik) Genç kızlık hayallerini gerçekleştiren küçük bir peri Ezgi Aktan. Hayaller mi? Tabii ki kendi şarkılarını söyleyerek kalbinin sesini dışarı duyurmak. Ses mi? Naif ve duru, ipeksi ve tertemiz, pırıl pırıl parlıyor, yer yer Kate Bush’u andırıyor. “İyi ki” biraz çekingen, biraz ürkek bir ilk adım. Ama hayli temiz kalpli ve masalsı. İçindeki gülen gözlerle içten söylenmiş, ruhlara hem hüzün hem huzur veren sekiz şarkının tamamı pastel renklerle boyalı. Sahibinin yaşı henüz çok küçük olsa da, yıllarca özenle bir köşede biriktirdiği hemen anlaşılan kıymetli şeyler. İlk müzisyenlik tecrübesini Gayda İstanbul, Kardeş Türküler, Ayşenur Kolivar albümlerinde edinen, onlara geri vokal yapan Ezgi, albüm için kolları 2013 yılında sıvamış. Kavırları bir kenara koymuş, kendi bes telerine yoğunlaşmış, bir de Jehan Barbur gibi sağlam bir desteği arkasına almış. Bir de düzenlemeleri yapan ve yapımcılığı üstlenen Burak Karakaş’ın. Televolelerde fink atan atarlı şarkıcıların kol gezdiği bu puslu havada Ezgi Aktan gibi kuşların şakıması umut verici. Ümidimiz “İyi ki” adındaki ilk çalışmanın devamının gelmesi; zira sayıları çok fazla olmayan genç şehirli kadın ozanlar konusunda yeni bir ses kazanacağız galiba... Cumhuriyet okumak direnmektir... Ataol Behramoğlu’nun o muhteşem dizelerini kim bilir yazılarımda ne çok kullanmışımdır. “Yaşamak, İnsan Kalarak” şiirinden dizeleri şimdilerde Genco Erkal’ın yorumuyla ve Tilbe Saran’ın katkılarıyla sık sık duyuyoruz Cumhuriyet’in kampanyasında... “Yaşamak bu yangın yerinde / Her gün yeniden ölerek / Zalimin elinde tutsak / Cahile kurban olarak / Savunmak gerçeği, çoğu kez / Yalnızlığını bilerek...” İnsan kalarak yaşamanın giderek zorlaştığı günlerden geçiyoruz. Dünya artık çok küçük Bu zorluklardan birini birkaç gün önce Avusturya’nın Bregenz kentinde yaşadım! Oranın Basın Kulübü’nün (Vorarlberger Presse Club) davetlisi olarak bir gazetecilik toplantısında konuşmacıydım. Tam da ülkenin en prestijli ödülü Bruno Kreishy Ödülü’nün Aslı Erdoğan’a verildiğinin açıklandığı sıradaydı. Konferans sonunda en çok onu sordular... Tam da IPI, PEN, Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi kuruluşların birbiri ardından hapisteki 147 gazetecimizi dillerine doladığı günlerdeydi... Düşünce ve ifade özgürlüğü konularını sordular... Tam da Adalet Bakanı Bozdağ’ın “Türkiye cezaevlerinde salt gazetecilik yaptığı için tutuklu hiçbir kimse yoktur” dediği ve içerideki meslektaşları “suçlu” ilan ettiği gündeydi... Dünya artık öyle küçüldü ki, herkes her şeyi biliyor... Siz şimdi gelin kendinizi benim yerime koyun. Ülkemde hapisteki gazetecilerimiz neden hapiste diye sordular... Ne yani, Kadri Gürsel birkaç adam öldürmüştür; Musa Kart banka soymuştur, Ahmet Şık bomba patlatmıştır; Turhan Günay kadın boğazlamaktan suçludur falan mı demeliyim... Sordular da sordular... Çaycımız Şenol Buran’ın hapisten çıktığını bilmiyorlardı. Onu da sordular... Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım: Ne söylendiği ne yazıldığı değil; kimin söylediği, kimin yazdığının “suç” olabileceğini... Bir başka gazetecinin ya da birilerinin ihbarıyla “suçlu” olabileceğinizi... Dün bir yetkilinin söylediğini bugün bir gazeteci söylerse “suç” sayılabileceği... En, en, en yetkili kimselerin “yanıldık, kandırıldık” deme haklarının olduğunu; ama hapisteki yazar ve gazetecilerin bu haktan yararlanamadıklarını; “kandırıldık aldatıldık” deseler bile yine de hapiste tutuklu yargılandıklarını; Kimi tutuklu gazeteciler için 3 aydır iddianame beklendiğini... Hakikatin, gerçeğin ne denli göreceli olabileceğini tartıştık... Hiçbir şey anlamadılar elbet! Yangın yerinde yaşamıyorlar ki!.. Bregenz demişken... Dünyanın en eski ve en önemli müzik festivallerinden birine sahip bu minicik kasabanın 26 bin nüfusu olup, 14 bin izleyici kapasiteli tiyatro konser mekânı olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim! (Gel de çıldırma!) Dilenmek değil, direnmek Dönelim kampanyamıza... Sosyal medyada dönüp dolaşan Ataol’un şiiriyle bütünleşen o minik videoyu beğenmeniz yetmez. Çünkü o zaman yaygınlaştırmıyorsunuz. Oysa “paylaş”ı tıklarsanız, yaymaya; katlanarak çoğalmasına yardımcı olmuş oluyorsunuz. O nedenle beğenmekle kalmayın paylaşın. THY’de ve devlete bağlı nice kurumda Cumhuriyet yasağı sürüyor. Merak ediyorum. Henüz parlamenter rejim varken neden bunu kimse Meclis’te dile getirmez. Bu arada bir başka görüntü de sosyal medyada dolaşmaya başladı. Kocaman harflerle “Cumhuriyet Okumak Direnmektir” diyor. Doğru diyor: Cumhuriyet okumak, zorbalığa, yalana, vurdumduymazlığa, kayıtsızlığa, vasatlığa, cahilliğe direnmektir... Başkanlık dayatmasına “hayır” demektir. Bu afiş bana Cumhuriyet’in yıllar önceki “Farkında mısınız?” kampanyasını çağrıştırdı. O zamanlar, o kampanyayı küçümseyenler, çok geç de olsa farkına vardıklarında çoktan iş işten geçmişti... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle