20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 11 Eylül 2016 12 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Bilimkurgu ülkesinde birgezi Doğrusu uzun zamandır bayramların ne tadı kaldı ne tuzu... Bir sonraki günün ne getireceğini bilmediğimiz bir zaman parçasında yız. Artık ne ölümler bizi şaşırtıyor ne de birbiri ar dından yapılan haksız tutuklamalar, işten atılmalar! Sanki bir kara bulut, üstümüze uyuşturucu bir ilaç serpmiş gibi. Gerçekten bir bilimkurgu filminde ya şar gibiyiz. Ve ben bu günlerde en çok Amerikan dizilerini izliyorum. Çünkü bu dizilerde öyle olaylar dan söz ediliyor ki, kanım donuyor. Çünkü bu dizi lerdeki her şey gerçek! Tıpkı ülkemizdeki gibi. Örneğin, bir dizi izliyorum, bir hastanede Suriye göçmeni bir hasta ölüyor ve ardından korkunç bir salgın hastalık bir kenti kuşatıyor. Kent birinci de rece karantinaya alınıyor ve Dünyanın halini görünce dilleri tutulan iki uzaylı. dizi başlıyor. Ölümler, intiharlar, kuşatılan kentin dışına çıkmaya çalışanlar, fırsattan istifade soygun yapanlar. Bir aktivist gazeteci grubu, yetkililerin Suriye kaynaklı bir terör saldırısı dedikleri olayı araştırıyor. Aslında Suriyeli ve Suriye masum. Ölümcül virüs kimyasal silah üreten Amerikan gizli servisine bağlı bir laboratuvardan yayılmış. Ve hükümet yetkilile ri bu olayı gizlemek için büyük bir çaba harcıyor ve binlerce yurttaşının ölümüne göz yumuyor. Ben bu diziyi izlerken aklıma Elbistan ve Erzurum’da meydana gelen birinde 35 bin kişi nin ötekinde de 500 kişinin hastaneye başvurduğu sağlık olayı geldi. Kimse ne olduğunu bilemedi, su dediler, suya karışmış bir virüs dediler vallahi ben içme suyuna karışan herhangi bir doğal lağım suyu nun bu hastalıkları yapacağına inanmıyorum. Çünkü ne yazık ki, ülkemizin içme sularına her daim lağım suyu karışmakta, biz bu konuda tıpkı Hintliler gibi dayanıklıyız, ben nedense başka bir şeylerden şüp helendim. Malum kimyasal silahlar en korkunç silah türüdür. Kullanılması yasaktır ama ucundan ucun dan gösterilebilir. Dünyanın neresinde 35 bin kişiyi hastaneye getiren bir salgın, öylece ne olduğu belli olmadan kapatılır, biz de kem küm! Amerikan dizilerinden söz ediyorum ya, favori bir dizim var. Mr. Robot! Harika bir dizi, bir aktivist grup, dünyanın kanını emen, çokuluslu şirketleri ortadan kaldırmak için çalışmalara başlıyor. Bunlar öyle kolayca ele geçirilmezler ama onların güvenlik sistemlerine girip bir anda her şeyi, her türlü veriyi yok etmek mümkün. Çağımız artık siber saldırı ça ğı! Tabii ki, bunu sen, ben yapamayız, bunun için bilgisayar teknolojisini çökertebilen insanlar ge rek. Onlar biraz sıra dışı insanlar ama birer dâhiler! Güvenlik sistemlerinin mutlaka bir açığı var ve on lar bu açığı kullanarak, bir anda tüm dünyada pa ra dolaşımını yok ediyorlar. Yani artık kredi kartları yok, borçlar yok. Ve hayat hiç olmadığı kadar gü zelleşiyor. Bu olabilir! Zaten oluyor da! Bu dâhi bil gisayarcılar şirketlerin güvenliklerini kırıp parala rı Afrika’daki, Asya’daki sivil toplum kuruluşlarına geçiriyorlar! Günümüzün Robin Hood’ları onlar! Şimdi geçenlerde televizyonda siber saldırıdan söz edildiğini duydum. Vallahi ben bekliyorum, şu iki günlük elektrik kesintisinin ülkedeki hayatı na sıl etkilediğini anımsayın, şimdi üç gün elektrikler kesilse ne olur? Uzmanlar diyor ki, bu tür saldırıla ra karşı her gün bilgileri güncellemek gerek. Nere de, ne zaman? Metro inşaatı sırasında hiç durma dan su boruları patlayan, elektrik kabloları kesi len, eczanelerde insanların bilgileri güncellenme diği için saatlerce beklediği ülkemizde mi? Vallahi bize merhametli davranıyorlar. Savaş nidalarından geçilmeyen ülkemiz hiç de savaşmaya hazır değil! Yeni savaşlar ileri bir teknoloji bilgisi gerektiriyor. Bilimin bizzat fetvacı Diyanet tarafından tu kaka sayıldığı bir ülke, yeni dünyada nasıl savaşacak ki? Ha bir de deprem meselesi var. Televizyonda utanmadan İstanbul depreme hazır diyebilenler var, kulaklarımla duydum. Hakikaten biz tuhaf bir ülke yiz, arkadaş, deprem olduğunda hayatta kalanların çadır kuracağı herhangi bir toplanma yeri bile yok! Her yer AVM! Ah ah, bilimkurgu bizim ülkede hafif kalır. Bu arada bayramınız şenlikli olsun ve bir tav siye bu sözünü ettiğim dizilere dadanmayın, hiçbir şeye inancınız kalmaz. Özellikle demokrasiye! 11 EYLÜL 2016 SAYI: 33212 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler Mine Esen Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.05 04.52 05.17 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.34 13.08 16.39 06.19 12.52 16.24 06.42 13.15 16.47 Akşam 19.29 19.13 19.36 Yatsı 20.51 20.33 20.54 Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, bir yasa taslağı hazırladı. “Üretim Reformu Paketi” başlığını taşıyan taslak yasalaşırsa, mısırdan elde edilen NBŞ’nin (nişasta bazlı şeker) zaten dünya ortalamasının on katı olan Türkiye’deki üretimi kotaya bağlı olmaktan çıkacak. Kadim beyaz şekerimizi üreten pancar çiftçisinin gırtlağı kısıtlı kotayla sıkılırken başta kimyasal gıdada dünya devi Cargill ile beş adet NBŞ firması ülkeyi ve tabii halk sağlığını kısıtlamasız, kotasız ürettikleri zararlı şekerle boğacaklar! AKP döneminde iki katına çıkarılan NBŞ kotasından dolayı Türkiye’de, 14 yıldır 407 bin hektar alanda 22 milyon pancar ekimi yapılamadı. Yaklaşık 75 bin tarım işçisi işsiz kaldı ve 5.3 milyar dolar zarar edildi. NBŞ’lerin kotasız üretilmesi, bu zararı kaça katlar... Artık üç harfliler bilir. Her şeyi bir yana bırakın, bu yasa taslağı bu ülkede yaşayan insanların, doğan bebelerin sağlığına “tabaktaki suikast”(*) niteliği taşıyor! Çünkü nişasta bazlı şeker dedikleri madde; başta diyabet pek çok hastalığa yol açtığı gibi, sindirim sistemindeki kanser hücrelerini besleyen ve büyüten bir zehir! HHH Oysa işlenmiş gıda denilen ve imrendirici reklamlarla hem çocuklara, hem de büyüklere şapır şupur yedirilen tatlı, tuzlu tüm sanayi yiyeceklerinde, konservelerde; hatta pastaneden aldığınız pastalar, çörekler, baklavalar ya da dondurmalarda şeker yerine NBŞ kullanılıyor. Çünkü Cargill gibi dünya devlerinin burnuna halka taktığı (artık neyin karşılığındaysa!!!) hükümetlerin işbaşında olduğu ülkelerde yiyeceği çoook ucuza tatlandırıyor, yiyeni de çaktırmadan zehirliyor! Cicili bicili paketlerin “içindekiler” bölümüne okunamasın diye miniminnacık harflerle yazılan “früktoz ve glikoz şurubu” maddesi, NBŞ’nin “simya”cası Şarabı geçip şurupta boğulmak! oluyor. Türkiye’de nişasta bazlı şekerler mısır nişastasın dan elde ediliyor. Mısır glikozunun früktoz oranı yüzde 42 ila 55 arasında olduğu için, yüksek doz anlamında HFCS diye anılıyor. Ve şimdi sıkı durun: ABD’deki Center for Science in the Public Interest (CSPI) örgütü, 2006 yılında HFCS elde etmek için kullanılan mısırdaki en az bir enzimin GDO olması gerektiğini, yoksa bu oranda früktoz vermeyeceğini, dolayısıyla mısır şurubunun doğal sayılmayacağını açıkladı... Yani kimse çıkıp da Türkiye’deki mısırın GDO’suz olduğunu iddia etmesin, başka türlüsü zaten yüksek dozda früktozlu glikoz şurubu vermiyor. Zaten ne doğalı, ne yapayı, damardan zehir bir kimyasaldan söz ediyoruz! HHH Nobel ödüllü Otto Warburg’un 1960’lardaki çalışmalarından yola çıkan Nobel ödüllü onkolog Luc Montagnier ve daha pek çok bilim insanı; kanserin metabolik bir hastalık olduğunu, kanserli hücrelerin Ama ‘cBeilhgAain,lebotanmzimeuntlBayikalgaşeaötlıdr.ürür!’ genelinde glükozdan, özellikle de oksijen oksidasyonuna gereksinmeden emilen glikoz şurubundan beslendiğini ortaya koydular. Ve şimdilerde, kanser hücrelerini aç bırakarak öldürmeyi hedefleyen glisemi düşürücü bir tedavi üstünde çalışıyorlar. NBŞ’nin tetiklediği hastalıklar arasında karaciğer ve pankreas kanserleri ön sırada. Avrupa’da işlenmiş gıdalara giren NBŞ oranı, yüzde 5’le kısıtlı. Zaten normal şeker fiyatı da salt mısır şurubuyla rekabet edebilsin diye düşük tutuluyor. Türkiye, ABD’den sonraki ikinci büyük NBŞ üretici ve tüketicisi. İşlenmiş gıdalara giren mısır şurubu oranı da tıpkı şirketlerine teslim olduğu ABD gibi serbest atış... Hükümetlerin yaşamsal ihtiyaç, çünkü gıda demek olan tarımını, hayvancılığını; dolayısıyla halkının sağlığını Monsanto, Cargill gibi şirketlere pazarladığı yerlerde, iş bilinçli insanlara düşüyor. Siz siz olun, çocuklarınızı mümkün olduğunca hazır gıdalardan uzak tutun, kendiniz de uzak durun. Tatlınızı, tuzlunuzu evde yapın. Gazlı ve tatlı içecekler almayın. Limonata yapın, şerbet yapın, su için. (*) 13 Mart 2016, Röveşata KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Meclis’e usul usul Uslu darbe Konu köşe yazısından çok belgesel diziyi hak ediyor. 1 CHP Genel Merkezi’ne Atatürk ile İnönü heykelinin dikildiği gün, Meclis’teki mareşal üniformalı Atatürk “tablosu” da duvardan indirildi. 2 CHP Meclis yönetiminden çıt çıkmadı. 3 Aynı CHP, bir vekil odasındaki “Atatürk resmi kaldırıldı” dedikodusu yüzünden aylarca çalkalandı. Sonunda bir milletvekiline en ağır cezayı vererek partiden attı. 4 Meğer AKP iktidarı, “taze ölünün mezarı, şeytanın bir günahı beklediğinden” daha iştahla beklermiş darbe girişimini... 5 Ki, dört satırlık bir OHAL ilanıyla, Meclis’i de acele tatile çıkararak yıllardır özledikleri her şeyi telaşla yapmaya yöneldiler... 6 TSK ve kuvvet komutanlıkları, belediye şube müdürlükleri gibi bir KHK ile oradan oraya bağlanıp duruyor. “Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Tablosu”nun duvardan sökülüp atılması, bulunduğu özel locanın yıkılması ise büyük hedefin küçük bir ayrıntısı... 7 “Tablo” dediğimiz aslında köylünün göznuruyla dokunan bir halı... Halıyı sökme bahanesiyle asılı olduğu özel locayı da balyozladılar. Darbe gecesindeki bombaların eksiği bir anlamda tamamlanmış oldu. 7 Asıl amaç Atatürk’ü hiç değilse gündelik hayattan mümkün olduğunca silmek. “Hedef 2023”ün açılımı da budur. 8 Yeni Türkiye Yeni Tarih! Tarihi 19 Mayıs’tan başlatanlara kızgınlığı bundan, darbe sonrasında “Başkomutan” sıfatına sımsıkı sarılması da bundan... Kurtuluş Savaşı ile Mustafa Kemal, Başkomutanlık ile TBMM ve Cumhuriyet birbirinden ayrılamaz. Mareşal Tablosu bu bütünlüğü temsil ediyor(du). Tabloyu kaldırarak araya kolayca, “Başkomutan” R. T. Erdoğan’ın sokuşturulacağı umuluyor. 9 “Başkomutan Erdoğan” nidaları darbe gecesinden çok önce başladı. (29 Mayıs 2015’te Erzurum’da üzerine “Başkumandan Erdoğan” yazılı hurda otobüse monte edilmiş bir gemi yürütüldü. Mehteran Bölüğü de gemiye yol açıyordu! Başkumandan ile Başkomutan ayrımına dikkat. Biri “kumanda” ediyor, öteki “komut” veriyor!) 10 Mareşal Tablosu operasyonu “Başkomutan Erdoğan”ın emriyle değilse bile onun zımni “kavliyle” gerçekleşti. Bu işi baştan sona AKP’li Güvenlikten Sorumlu İdare Amiri Salim Uslu yönetti. Buyurmuş ki: “Üniformalı resim kışlada olur!” 11 Muhalefetin de idare amirleri var. Neredeydiler acaba? Tablo muhalefete ait salondaydı. Darbe gecesi Meclis’te sabahlamışlardı. Onlarca yıldır orada asılı duran tarihi “tablohalı”nın duvardan sökülmesi de bir tür darbe. 12 TBMM Başkanı ne diyor? Ya CHP, Baş kanlık Divanı’na konuyu getirmedi mi? 13 Meclis binasının ilk açıldığı 6 Ocak 1961’de “üye” olarak görev yapan Altan Öymen’le dün konuşurken dedi ki, “Atatürk’e ‘Mareşal’ sıfatını TBMM verdi. O dönemin anısına köylerde Mareşal’i resmeden halı dokunmuştu. Biri de Meclis’e hediye edilmişti!” 14 İdare Amiri Uslu, “Üniforma kışlada olur!” buyuruyor. Oysa bu Meclis kurulduğu dönemde bir anlamda kışlaydı. İstiklal Savaşı’nın karargâhı idi. Türkiye Cumhuriyeti dünyada devletinden önce parlamentosunu kurmuş olan ilk ve tek ülke. O “Halı” o döneme, tarihe ve kurucusuna saygının gereği değil midir? 15 CHP tablo halıya sahip çıkmalıdır. Yoksa duyduğumuza göre, Kapalıçarşı’dan Şirvan Antika Halı, Meclis çoğunluğunun anladığ dilden, dolarları konuşturmak üzere! Gelecek korkusuna çare “Daha güzel bir geleceği nasıl inşa edebiliriz?” Yaklaşık 5 bin genç bu konu üzerine kafa yormuş, öneriler hazırlamış. Ardından bir festival düzenlenmiş. Yaşları 20 ile 29 arasında değişen 600 kişi katılmış festivale. 80 workshop düzenlemişler. İki gün boyunca kendi belirledikleri konuları tartışmışlar, projeler oluşturmuşlar. “Yaşamı güzel kılan şeyler neler” sorusu üzerine tartışmışlar. Aşkı ve cinselliği de konuşmuşlar, dünyada gelir dağılımındaki eşitsizliği, paylaşım ekonomisini, dijitalleşmeyi, gelecekte çalışma yaşamının nasıl şekilleneceğini de. Ardından, takipçisi olacakları 10 proje seçmişler. İlginç projeler. HHH İşin organizasyonunu Almanya’nın saygın gazetelerinden “Die Zeit” üslenmiş. Dijitalleşmeyle birlikte Almanya’da da kâğıda basılı gazeteler önemli tiraj kaybı yaşıyorlar. Son on yıldaki tiraj kaybı günlük gazetelerde yüzde 25’lere ulaşmış. Die Zeit, bu süreçte tirajını artırmayı başaran bir gazete. 1998’den bu yana yüzde 11.4’lük artış var tirajında. “Bunu nasıl başardınız” sorusuna, Die Zeit’in yöneticisi şöyle yanıt vermişti, bir toplantıda: “Okurla daha yakın ilişki kuruyoruz”. HHH Seçilen projelere gelince... “Akdeniz’de mültecileri kurtaracağız” diyor bir grup genç. Bir gemi satın alıp onu kurtarma gemisine dönüştüreceklermiş. Gerekli parayı toplamışlar bile. Kurtardıkları mültecileri gü[email protected] ülkelere götüreceklerini söylüyorlawrw.w“.aThemkettbani.rcoymaşam bile kurtarmayı başarabilirsek bu emeğe değer” diyorlar. Küresel bahşiş projesini geliştirenler, “Madem küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz. O zaman küresel bir bahşiş sistemi kuralım” görüşündeler. İnternet üzerinden çalışacak bir proje geliştirmişler. “O bahşişler var ya, Etiyopya’daki çiftçinin, Hindistan’daki fabrika işçisinin hayatını değiştirebilir” diyorlar. “Evrensel temel gelir” konusunu dünya çapında tartışmaya açmak isteyen gençler var. Öyle ya, robotlar işimizi elimizden aldığında nasıl yaşayacağız? Belki de “Evrensel temel gelir” kapitalizm sonrası ekonomik sistemin önemli bir ayağı olur. Bir başka grup, “Gençler bir ay boyunca Avrupayı tren yoluyla gezsinler. Geziyi de Avrupa Birliği finanse etsin” demiş. “Neden” sorusuna da şöyle yanıt vermişler: “Hoşgörüsüzlük giderek artıyor. Böyle bir geziyle gençler farklı kültürleri tanımış olacaklar. Dostluklar kuracaklar. Irkçı, faşist fikirlerin tuzağına düşmeyecekler.” Dijital eldivenle metin yazmamızı sağlayacak gençler, “Sizi ekranlardan kurtaracağız. Not tutma şekliniz değişecek” diyorlar. Yazdıkları tiyatro oyunuyla okullarda daha iyi bir cinsel eğitim verebileceklerini söyleyenler, “Nefretle konuşanların sesi çok çıkıyor” diye Köln’de demokrasi şenliği düzenleyenler, artık yollarda benzinle çalışan araçlar görmek istemeyenler... Birbirinden ilginç projeler. HHH Die Zeit’te, projelerin anlatıldığı sayfaya “Gelecek korkusuna umut” başlığı atılmış. Niye? Almanya, gençlerin önerilerini ciddiye alıyor. Seçilen projelerin büyük bölümünü hayata geçirecekler. Çünkü onlar gençleri dinliyorlar. Geleceği inşa ederken gençlere kulak veriyorlar. “Biz bu boyutta bir çalışma yapsak, gençlerimiz kimbilir ne projeler üretirler” diye düşündüm bir an. Gezi’deki gençler geldi aklıma. Sonra duvara yazdıkları o slogan: “Kahrolsun bağzı şeyler”... DÜZELTME VE ÖZÜR Gazetemizin dünkü sayısında “Facebook ‘Napalm Kızı’nı sansürledi” haberinde yer alan fotoğrafın çekildiği tarih yanlış yazılmıştır. Fotoğraf 1972’de Vietnam’da çekilmiştir. Düzeltir, okurlarımızdan özür dileriz. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle