15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 10 Ağustos 2016 Köşemen Beyoğlu’nun geleceği karanlık mı? Her zaman alışveriş ettiğim büfede bir hareketlilik… Taşınma telaşı… Durup ne olup bittiğini soruyorum. Yandaki iki dükkân kapanmış. Tahliye edilmeyi bekliyorlarmış. Direneceğiz diyorlar. Yeni bir yer bulmaları, yüksek kiraları ödemeleri mümkün değil. İşsiz kalacaklar. Son biriki aydır İstiklâl Caddesi gözle görülür bir biçimde boşalıyor, dükkânlar kapanıyor. Birkaç yıl içinde Beyoğlu’nda yirmiden fazla kitapçı kapandı. Kitapçılara sanat galerileri eklendi. SALT Beyoğlu geçici olarak faaliyetine ara verdiğini açıklayalı neredeyse bir yıl oluyor. Borusan Sanat’ın da kapanacağı konuşuluyor. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi evlendirme dairesi olarak görev yapıyor. Muammer Karaca Tiyatrosu kapandı. Alkazar ve Sinepop sinemaları tarihe karıştı. Atatürk Kültür Merkezi’nin açılması yönünde umut ışığı yok. Bir hayalet gibi Taksim Meydanı’na bakıyor. Beyoğlu esnafı, İstiklâl Caddesi üzerinde bu kadar çok dükkânın aynı anda kapandığını ilk kez gördüklerini söylüyor. Taksim’den Tünel’e dek yirmi kadar kapanmış dükkân saydım. Bunların arasında ünlü markalar da var. Teknosa, Kiğılı, Media Market, Starbucks, Paşabahçe… (bkz. “İstiklâl Caddesi’nde Topyekun Değişim”, 140journos.com) Dükkânların kapanma nedenlerinin başında ranta yönelik girişimler geliyor. Beyoğlu’ndaki binalar hızla el değiştiriyor. “Kentsel dönüşüm” adı altında eski binanın yıkılıp yenisinin yapılmasını, afete karşı güçlendirilme bahanesi ile kiracıların çıkarılmasını kolaylaştıran yasa değişiklikleri ve eski kiracının kolayca çıkarılmasını sağlayan Borçlar Yasası değişikliği bu rantsal dönüşümü hızlandırmış. Çünkü İstiklâl Caddesi’nde kiralar çok yüksek. Eski kiracıların az kira ödediğini düşünen mülk sahipleri bu yasalardan faydalanıp kiracılarını çıkarıyor. Bu mülk sahiplerinin çoğunluğunun “hayır” amacıyla kurulmuş vakıflar olması da dikkati çekiyor. Yüksek kira umuduyla boşaltılan bu dükkânların çoğunun yeni kiracı bulamadığı görülüyor. Geçen yıl temmuz ayından beri art arda gelen canlı bomba eylemleri, bunlardan birinin İstiklâl Caddesi’nde yaşanmış olması yabancı turiste yönelik çalışan tüm işletmeleri derinden etkilemiş. Atatürk Havalimanı’na canlı bomba saldırısı ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile yerli ve yabancı turist iyice ayağını çekmiş Beyoğlu’ndan. Birçok otelin, Asmalı Mescit gibi gözde eğlence bölgelerinde birçok restoran ve barın kapandığını söylüyor eski Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği (BEYDER) Başkanı Tarkan Konar. Otto, The House Cafe, Bibuçuk, Babylon, Hardal, Delicatessen gibi tanınmış mekânların yerini özellikle Arap turiste yönelik nargile kafeler alıyor. Sokaklara masa konulmaması konusunda katı yasakları ile bilinen Beyoğlu Belediyesi’nin nargile kafelere oldukça müsamahalığı davrandığı da belirtiliyor. Gerçekten de birçok ara sokakta masa ve sandalyelerden yürümek olanaksız. Fuhuş ve uyuşturucu ticaretinin Tarlabaşı’ndan İstiklâl Caddesi’nin ara sokaklarına doğru uzandığını, savaştan kaçan mülteci Arapların, Arap turistlere pazarlandığı mekânların sayısının da hızla arttığı belirtiliyor. 80’li yılların fuhuş ve uyuşturucu ile iç içe batakhaneleri ile dolu karanlık günlerine doğru bir gidiş olduğu söyleniyor. On yıl kadar önce başlatılan Beyoğlu’nun kültür ve eğlence merkezi yapısını değiştirip yabancı turiste yönelik olarak AVM’ler ve ünlü markalarla lüksleştirme ve bundan rant elde etme projesinin geri teptiği anlaşılıyor. Kültür ve eğlence yerleri gitti ama onların yerine gelen ünlü markalar da barınamadı. Yani rantseverlerin beklediği gibi cazibe merkezi olmadı. Bakalım milyonlarca dolar verip binaları alanlar, esnafı yerinden edip Beyoğlu’nun görüntüsünü bozanlar bu gelişmeye karşı ne yapacak? 10 ağustos 2016 SAYI: 33180 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.21 04.11 04.40 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.02 13.17 17.06 05.49 13.01 16.49 06.14 13.24 17.10 Akşam 20.28 20.01 20.20 Yatsı 21.51 21.31 21.48 Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’ndan almış olduğum lisans diplomamı kaybettim. Hükümsüzdür. SEDAT KÖROĞLU 15Temmuz’daki başarısız darbe girişiminden sonra idam konusu Türkiye’nin gündemine oturdu. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri ve Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli idam cezasının yeniden uygulanmasından yana tavır aldılar. İdam cezası ülkemizde 1984 yılından bu yana fiilen, 2004 yılından beri ise hukuken uygulanmıyor. İdamın geri getirilmesi evrensel insan hakları açısından olduğu kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini rafa kaldıracak olması nedeniyle de önemlidir. Uluslararası Af Örgütü verileri 2015 yılında dünyada uygulanmış ölüm cezası sayısının toplam 1634 olduğunu gösteriyor. Bu infazların yüzde 89’u İran (977), Pakistan (326) ve Suudi Arabistan’da (158) gerçekleşmiş. Tüm dünya cezaevlerinde haklarında idam cezası verilmiş, fakat infazları bekletilen 20 bin 292 mahkum bulunuyor. İdam cezası Çin’de “devlet sırrı” olduğu, Suriye’de ise resmi kayıt temini mümkün olmadığı için bu ülkelerdeki sayılar bilinmiyor. HHH Dünyada idam cezasının uygulandığı 58 ülke bulunmaktadır. 98 ülke ölüm cezasını hukuken/tamamen, 7 ülke savaş suçları ve olağandışı durumlar hariç, 35’i de fiilen kaldırmıştır. Ölüm cezalarının yüzde 90’ının Asya kıtasında uygulandığını bir not olarak düşelim. İdam Birleşmiş Milletler, 2007, 2008 ve 2010 yıllarında ölüm cezalarını uygulamama çağrısı yapan kararlar almıştır. Avrupa Birliği’nde, Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nin 2. maddesine göre ölüm cezası yasaktır. Bunun yanı sıra Türkiye ve Rusya’nın da üye oldukları Avrupa Konseyi de ölüm cezasını yasaklamıştır. Avrupa anakarasında yalnızca Kazakistan ve Belarus’ta idam cezası uygulanmaktadır. Türkiye’nin idam cezasına geri dönüşü Avrupa Birliği gibi Avrupa Konseyi’ne de veda anlamına gelecektir.. Gelişmiş ülkeler içinde sadece Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’da idam cezası yürürlüktedir. Kazakistan ve Belarus dışında Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinde ölüm cezası kaldırılmıştır. Bu ülkeler dı yorum 13 şında yalnızca gelişmemiş ve demokratik olmayan ülkelerde ise ölüm cezası yaygındır. HHH Yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye’de ölüm cezası 1984’ten itibaren fiilen, 2004’ten itibaren de hukuken uygulanmamaktadır. Ölüm cezası önce 2001’de savaş tehdidi ve terör suçları dışındaki suçlar için kaldırılmış, 3 Ağustos 2002’de “savaş ve çok yakın savaş tehdidi durumlarında işlenmiş suçlar hariç” şartı ile kaldırılmıştır. 7.5.2004 tarihli 5170 sayılı kanun ile ölüm cezası ile maddeler anayasadan, 14.7.2004 tarihli ve 5218 sayısı kanunla da ölüm cezası ile ilgili maddeler Türk Ceza Kanunu’ndan çıkartılmıştır. Kimi toplum kesimleri darbe girişimi, verilen 240 şehit, 2000’e yakın yaralı gerçeği karşısında infiale kapılıp “ölüm cezası” isteyebilirler. Bu gibi durumlarda devlet adamlarının görevi haklı olarak infiale kapılan bu insanların duygularını daha da kabartmak değil, idam cezasına geri dönüşün ülkemize uluslararası boyutlarda getireceği olumsuzlukları açık bir dille anlatmak olmalıdır. Bunun dışında evrensel hukuk ilkelerine göre ölüm cezası dahil her türlü ceza suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan yasalara göre verilir. Ceza, geriye dönülerek verilemez. Bunların ötesinde yaptığı işte “ölümü göze alan” bir insan için ölüm cezasının caydırıcılığı yoktur. İnsanın, ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılıp geri kalan ömrünü tek kişilik bir hücrede geçirmeyi göze alması ise ölümü göze alması kadar kolay değildir. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA [email protected] Ölüm cezası mı? Prof. Dr. KÖKSAL BAYRAKTAR Yeditepe Üniv. Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Önceki günlerde belirtilen ölüm cezasının yeniden getirilmesi isteği, adeta benimser nitelikte ve dolaylı biçimde Sayın Cumhurbaşkanı, konunun TBMM tarafından ele alınabileceğini belirtirken ve son Yenikapı mitinginde ölüm cezasının çeşitli ülkelerde uygulandığını açıklarken aynı tutumunu devam ettirdi. Önemli ilkeler Öncelikle, bu yazıda şu önemli noktayı vurgulamak gerekir ki, ceza hukukunda önemli bir ilke, aleyhe olan, daha ağır olan ceza yaptırımının geriye yürümemesidir. Öğretide, “aleyhe olan ceza kuralı geçmişe yönelik olarak uygulanmaz” ya da “failin lehine olan ceza kuralı geçmişe etkilidir” şeklinde açıklanan bu ilke TCK 7/2’de şöyle yer almıştır: “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” Diğer önemli bir ilke de eylemin işlendiği zaman yürürlükte olan kanuna göre cezalandırılmasıdır. Bu ilke de anayasa 38/1. maddesinde yer almıştır. Buna göre, “.... Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırıla 15 Temmuz’un Türk siyasal ve hukuk hayatına getirdiği pek çok tartışma konusundan biri, ölüm cezasının yeniden getirilmesi yönünde ortaya atılan önemli ve yoğun istek oldu. Aleyhe ve daha ağır olan ceza yaptırımının geriye yürümemesi ceza hukukunda önemli bir ilkedir. maz; kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” 15 Temmuz için olamaz Anayasanın 38/1. ve TCK 7. maddelerinde yer alan bu ilkeler güncel tartışmalar açısından çok önemlidir, çünkü TCK’de ve hatta anayasada yapılacak değişiklik, örneğin ölüm cezasının tekrar yürürlüğe konulması 15 Temmuz ve öncesi eylemlerinde uygulama yeri bulmayacaktır. Bu durum insan hakları kavramının vaz geçilemez bir gereği olarak da ortaya çıkmaktadır. Ölüm cezasının yürürlüğü ve uygulanması ile ilgili karşılaşılacak bu durumdan başka bu cezanın uluslararası boyutlardaki olumsuz etkilerinin tekrarlanmasının yanı sıra, Türkiyemizin on bir yıl önce bu cezayı kaldırarak uygar ve çağdaş bir siyaseti benimsemiş olduğunun, bunun Türk insanına saygı gereği verilmiş tarihsel bir karar olduğunu, bundan geri dönmenin yargı, yasama ve yürütmede giderek hukuku zorlayıcı ve hatta ihlal edici uygulamalara gidileceğini belirtmek gerekmektedir. Evet, ölüm cezası ve cezaların ağırlığı insan haklarına aykırıdır ve insanı amaç olarak kabul etmeyen bir anlayışın ürünüdür. Dönülemez nitelikte Doğaldır ki, ölüm cezasının verildiği ve uygulandığı örneklerde, adli ve idari sistemin hatalarının artık dönülemez nitelik taşıyacağını belirtmek zorunlu olacaktır. Özellikle buhranlı dönemlerde verilen ölüm cezalarının temelindeki yanlışlıklar toplumların hiç unutmadığı hazin olayları oluşturmaktadır. Toplumumuz bu olguları yeniden yaşamak istiyor mu? Bunu sorgulamak gerekir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Ilımlı muhalefet! A ldatanlar ve aldatılanlar... Özür dileyenler, pişman olanlar, Allah’a sığınanlar... Apoletleriyle cüppelerini tokuşturanlar... Dünyaya kafa tutan ve idam diye diye nutuklar atan bir “kahraman başkumandan”... İdam cezasının geri gelmesini isteyen, çok isteyen, illa isteyen sevinçli kalabalıklar... Her kesimden insanın bir araya gelip bayrak sallamasını; tekbir sesleriyle Onuncu Yıl Marşı’nın birbirlerini bastıra bastıra yan yana çalınmasını; bu ülkenin şaibelerle dolu bir darbeden kurtuluşu ve yeniden kuruluşu sananlar... Neyin yıkılıp neyin kurulduğunu hiç umursamayanlar... Beyhude bir umutla güzel günler görmeyi hayal eden ve aslen kafası bir dünya olanlar... Gezi için sokağa çıkanların kim olduğunu; ne istediklerini; nasıl bir beraberlikten bahsettiklerini; polise çiçek uzatırken, polise kitap okurken neler hissettiklerini; üzerlerine sıkılan onca gaza, tepelerine inen onca copa rağmen “Şiddet yok, şiddet yok” diye bağırarak nasıl birbirlerine tutunduklarını; ortalık yatışır yatışmaz “Zıpla! Zıpla! Zıplamayan Tayyip’tir” diye neşe içinde neden hopladıklarını; o bir avuç genç insanın nasıl güzel bir ülke hayali kurduklarını hızla unutanlar... Bedava toplu taşıma araçlarına binerek hedef gösterilen meydanlara akın akın giden; orada dağıtılan bedava sucuk ekmekleri afiyetle yiyerek tekbir getiren; kendini Cumhurbaşkanı’na yakın yüzde ellinin içinde görmekle yetinen ve tüm dertleri o an silinen halka vaat edilenleri ve o vaatlerle birlikte beliren tehlikeli hayalleri umursamayanlar... Bir organizatörün havalı organizasyonuyla teknelere binip miting alanına denizden ilişen; orada olmakla olmamak arasında kalsalar da nihayetinde o teknede beliren; şu anda tiyatro oyunu OHAL gerekçesiyle iptal edilen usta bir sanatçının kişisel serüveniyle kendi kişisel serüvenleri arasında bir bağ olmadığına kendilerini inandırmak için olağanüstü çaba sarf edenler... Hepsi... Ama hepsi mevcudiyeti hızla çürüyen bu ülkenin leşine konmaya çalışan ve kirli bir ganimetten pay alma yarışına kafa göz yara yara dalan akbabalar gibi uçuşuyorlar havada. Konacakları zemin yok; uçup gidecekleri ufuk da. Ülke çürüdükçe çürüyor ve çok kötü kokuyor bu sıcakta. Mitinge önce gitmeme kararı alan, sonra baskılara dayanamayıp o kürsüye çıkan... Orada dimdik duran, manidar laflar etmekten gocunmayan ama neticede “bildiğini” anca elinden geldiğince okuyan bir muhalefetin hâlâ idrak edemediği dehşetengiz gerçek, o kötü kokuyu bastırmıyor, tersine iyice artırıyor. Muhalefetin kullanması gereken sivri dili, hem suçlu hem güçlü olan iktidar küstahça kullanırken, miting davetine kibarca icabet eden muhalefet ılımdan yıkılıyor. Bu ülkenin kaderindeki en büyük bahtsızlık demokrasinin ve laikliğin ılımlı İslam gibi maskeli bir safsataya kurban edilmesi değildir; cumhuriyetin tüm kazanımlarının köprüden önceki şu son çıkışta bile hâlâ ılımlı muhalefete kurban gitmesidir. Olağanüstü durumlarda ılımlı görünmek hayatta kalmanızı sağlayabilir ama düzeni değiştirmenize asla olanak tanımaz. Haksızlığa uğrayanlar; özgürlüğü kısıtlananlar; demokrasileri ellerinden alınanlar; dini çatır çatır siyasete alet edenlere geçmişlerini ve geleceklerini kaptıranlar; öfkelerini tutar ve ılımlı davranırlarsa o davranışın ısısında çözülür, darmadağınık olurlar. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle