19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 3 Temmuz 2016 10 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY IŞİD’in işi bu: Yok etmek! Ey kendini çok başarılı görenler, sadece yalakalık ve taşra kurnazlığıyla iş tutanlar sanıyor musunuz, IŞİD geldiğinde sizin yağlı, ballı, rüşvetli hayatınız devam edecek. Etmeyecek! Çünkü iki yıl önce, “İstanbul bizimdir!” diye fetva veren IŞİD militanları, elinizdeki balları, yağları kendileriyle paylaşmanızı isteyecekler. Onlar rüşvetle, türlü dalaverelerle topraklarını ellerinden aldığınız köylülere, tuvalete bile gitmelerine izin vermediğiniz işçilere, özgürlük ve kendi gelecekleri için mücadele eden coşkulu gençlere benzemiyorlar. Onların elinde son derece öldürücü silahlar, roketatarlar ve cennet yoluna genç yaşta ölmeyi hedef belirlemiş masum gençler var! Ne TOMA işler onlara ne de Akrepleriniz! Her kazançtan paylarını isteyecekler. Şimdi Ruslar gelmedi diye yakınan turizmciler, o muh teşem otelleriniz, elinizde kalır mı sandınız? Çok iyi niyetlisiniz, IŞİD bir şeriat devleti, öfkeli üç beş gencin kurduğu bir örgüt diyerek küçümsemeyin. Parası var, dünyanın bütün istihbarat örgütlerinden ona bilgi yağıyor. Ve baş keserek şeriatın yolunda ilerliyorlar. Onların cıbıldak turistlere izin vereceğini mi sandınız? Ya da otellerde su gibi içilen içkinin köküne kibrit suyu ekmeyeceklerini mi? Ayrıca böyle bir yere Suudi ve İranlı turistler de gelmez. Kalıverirsiniz, otelleriniz ya karargâh olur ya da dinamitle patlatılır. Size olmayacak gibi mi geldi? Adamlar dünyanın kültür mirası çölün kraliçesi Palmira kentini bombaladılar. Haberiniz yok mu? Tabii sadece dünyayı kendinizden ibaret sanmanın bir bedeli bu. Hâlâ anlamadınız, IŞİD bölgeyi yeniden dizayn eden emperyalistlerin besleyip büyüttüğü bir bela. Bu belanın beslenmesi için biz de az çaba göstermedik. Silah verdik, militanlarını ülkemizde tedavi ettik, onların geleceği olmayan genç insanları ele geçirmesine, birer canlı bomba yapmasına güle oynaya izin verdik. Şimdi en çok bizim başımızı ağrıtacak, en çok bize saldıracak! Başını örtüp daracık blucinler, yüksek topuklu ayakkabılar giyen, yüzü gözü boyalı hanımlar, siz hakikaten şeriat nedir bilmiyorsunuz? Bir modanın peşinden gitmeyi, kendinizi ayrıcalıklı hissetmeyi seviyorsunuz. İşte IŞİD militanları buna müsaade etmez! Kendi görüşlerine göre çok haklıdırlar. Çıkar blucini, yüksek topuklu ayakkabıları, gir ulan çarşafa! Hatta peçe tak! Hele de yoksul musun? Buyur kardeşim bir IŞİD militanının üçüncü karısı ol! Yoksul insanların gözünün içine baka baka muhteşem iftar sofraları düzenliyorsunuz? Öyle mi, tarayın hepsini! Anaokullarında kızlarınıza gelinlik giydirip düğün törenlerini mi yapıyorsunuz, o kızların hepsini getirin, madem aileleri izin veriyor o yaşta evlenme töreni yapmalarına, öyleyse her IŞİD militanına bir küçük kız verile! İtiraz mı ediyorsunuz? Siz şeriatı ne sandınız? Ayrıca kadınların çalışması yasak! Tıpkı Afganistan’da olduğu gibi. Ne yapalım, çocuklar da açlıklarından ölebilir! Vay vay vay, bu Türkiye bir cennet! O kadar çok ören yeri, o kadar çok kıymetli müzesi var ki, bu kıymetli eserleri Batılı taliplerine satarak IŞİD’in on yıllık bütçesini doğrultabiliriz, tıpkı Bağdat müzesini talan ettiğimiz gibi. Ey yalakalar ne gazeteler kalacak ne de çıkıp ahkâm kestiğiniz televizyon kanalları. IŞİD’in doyurulması gereken kendi militanları, sizden daha çok dünyayı izleyen ve strateji bilen uzmanları var! Sizin küçük taşralı nutuklarınıza ihtiyaçları yok! Büyük patronlar mı onlar hemen IŞİD’in emrine geçerler. Çünkü Cumhuriyet kurulduğundan beri tüm iktidarların onları beslediği gibi IŞİD’in de besleyeceğini bilirler. Çünkü şeriat devleti, patronsuz olmaz. Din ve iktidar birliğini her yerde her düzende birlikte yürütmüşlerdir. Alışkanlıkları budur. Yaşama nedenleri de! Aldınız mı ağzınızın payını! 3 Temmuz 2016 SAYI: 33142 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.30 03.22 03.54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.30 13.15 17.13 05.18 13.00 16.55 05.45 13.22 17.15 Akşam 20.48 20.29 20.48 Yatsı 22.38 22.15 22.29 Atatürk Havalimanı’na meşum saldırının olduğu gece, FransızAlman devletlerinin iki dilde yayımlanan ve reklam almayan ortak televizyon kanalı ARTE; “Sınırsız Terör” başlıklı bir yayına başlamıştı. Dünyanın pek çok ülkesini mağdur eder terör örgütlerinin eylem ve istihdam temelinde incelendiği tematik programın ilk belgeseli, Halil Gülbeyaz’ın gerçekleştirdiği “Türkiye: Terörle Yüz Yüze” oldu. Gerçekleri dosdoğru, hatta can acıtıcı bir çıplaklıkla yansıtan belgesel; bizzat ARTE TV’nin sitesinde şöyle özetleniyor: HHH “Uzun zamandır laiklikle yönetilen Türkiye, Erdoğan rejimi altında Müslüman çoğunluk iktidarına dönüştü. Basın ve ifade özgürlüğünün sürekli çiğnendiği ülkede, giderek daha çok gazeteci, muhalif ve araştırmacı tutuklanıp hapse atılıyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Avrupa ile Asya arasındaki kadim köprü, artık IŞİD teröristleri için tercih edilen bir transit alanı haline geldi. IŞİD, savaş gereçlerini sağladığı Türkiye’de, İstanbul ve Ankara gibi kentlerde kendini patlatacak canlı bomba istihdamı da yapabiliyor. Bir kamuoyu yoklaması, Türk toplumunun yüzde 8’inin bu cihatçılara olumlu baktığını ortaya koyuyor. Hatta yüksek makamda bir devlet görevlisinin verdiği bilgiye göre, IŞİD’in Türkiye’de 70’ten fazla ilde gizli hücreleri var. İzlediği politikalar giderek Sünni İslamın damgasını taşıyan Erdoğan yönetimi, İslamcı teröristleri uzun süre hoşgörüp hatta destekledikten sonra sorunun nihayet farkına varmış gibi. Ama çok geç değil mi? Bu belgesel ülkedeki durumu ve beklentileri; siyasal karar mercileri, uzmanlar ve kurbanlarla yapılan röportajlar aracılığıyla incelemeyi amaçlıyor.” HHH Geçen salı akşamı, Halil Gülbeyaz’ın toplam 52 dakikalık belgeseli ARTE TV’de TSİ 21.50’de yayına girdi. Geçen salı akşamı, IŞİD’in Atatürk Havalimanı’ndaki ilk bombası TSİ 21.50’de patladı! Seni vurmaz mı sandın? Kurgu olsa, kehanet denilebilir. Oysa belgeselde kehanete yer yoktur, saptama vardır. Olsa olsa yanlı bir belgesel yapabilirsiniz. Ama sıcak gelişme soğuk saptamayla böyle bir raslantıyla çakışınca, ister yapımcı yanlı olsun, ister yönetmen, ibrenin doğruyu gösterdiği kesindir. O gün bugündür, kafamda belgeselin sonundaki “Ama çok geç değil mi?” tümcesi çınlıyor. Sorun, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile şürekasının niçin, ne zaman, nasıl ve nerede hata yaptıkları değil. Baştan sona HATA olduklarını zaten biliyoruz! Sorun “çok geç” dönemecinin niçin, ne zaman, nasıl ve nerede aşıldığı. Ne zaman, nasıl ve nerede aşıldığına ilişkin bir fikrim var: Libya’daki sözde iç savaş sonrasında! HHH Zaman öylesine hızlandı ki algımızda, Libya’nın devlet olmaktan çıkıp kanlı bir cerahata dönüştüğünün üstünden on yıllar geçmiş gibi geliyor. Oysa sadece beş yıl geçti üstünden. Batılı tüm gizli servislerin yıllardır iç karışıklık çıkarmak için çalıştığı ülke; sonunda 2011 Şubat ayında karıştı. Ekim ayında Kaddafi öldürülmüş, her şey bitmişti. Recep Tayyip Erdoğan, o sırada başbakandı. İşin doğrusu, Türkiye’nin çok aleyhine olan Libya’nın karıştırılmasına, Kaddafi’nin indi rilmesine falan da karşıydı. Ama Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin seçim kampanyası için kendisine 200 milyon Avro dolayında Kardeşim Beşşar. bağış yapan Kaddafi’yi “susturmak” için başı çekti ği Batı koalisyonuna karşı, elinden bir şey gelmedi. Uluslararası koroya katıldı. Sonra ne olduysa oldu, Türkiye yaralı Libya “öz gürlük” savaşçılarıyla doldu. Bunlar bizim hastane lerde tedavi ve beş yıldızlı otellerde konuk edildik ten sonra aynı yıl sonu, raslantıya bakın ki tam da o sırada “iç” savaş başlayan Suriye’ye gittiler, ka tar katar… HHH Örneğin İspanyol ABC televizyonu, Libya devri mi komutanlarından El Kaide militanı Abdülhakim Belhac’a bağlı milis güçlerinin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçtiğini duyurdu. Milis dediğiniz, resmen cihatçı teröristti. Zaten Libya’daki silahlar da havadan, denizden ve karadan onları izleyip Suriye’ye varıyordu. Örneğin New York Times gazetesi, Libya’daki is yancılara yanlarında götüremedikleri silahların Katar Emirliği’nin mali desteğiyle ve çoğu Türkiye üzerin den Suriye’ye taşınıp “adrese teslim” edildiğini ya zıyordu. El Nusra’sı, Ahrar eş Şam’ı, IŞİD’iyle hepsi, terö rün ehli Sünni sakalında birbirine karıştı. Dolayısıyla Erdoğan rejiminin, Suriye’deki Esad rejimini devirsin diye beslediği kara karganın sonun da Türkiye’nin gözünü oymasını anlayabiliyorum. “Çok geç” virajına nasıl, ne zaman, nerede girildiği, bencileyin açık. Ama hâlâ “niçin” girildiğine dair hiçbir görüşü, Sünni ittifakı falan dahil, ikna edici bulamıyorum. Sonu başından belli böyle bir aptallığı aklım almı yor, başım çatlayacak! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Tövbekâr ol kâra geç İslamiyet sevilmeyecek bir din değil. 4 kadına kadar nikâh olanağı ve hak eden erkek mümine yeterince huri gibi hoşluklar vaat etmesi, bir kesim için yüce dinimizi daha da yüce kılıyor. Oysa, bendenize göre İslamın en güzel yanı, günahınız ne kadar ağır olursa olsun eğer gönülden tövbe ederseniz, Tanrı’nın af garantisi vermesi... HHH Doymak bilmez egosunu daha da semirtmek için ülkeyi dış politikada da felakete sürüklediğini sonunda fark etti. Düşündü taşındı, bu garantiden yararlanmaya karar verdi. Ki, aniden İsrail ile Rusya’dan özür dilemeye yöneldi. Sonuçta hem tövbekâr oluyor, dinsel bir kuraldan yararlanıyor... Hem de kaybettiği desteği ve ülkeleri geri kazanıyor... Yani VinVin! HHH “Van minüts”i aslında, Stratejik Derinlikli Davutoğlu aklına sokmuştu... Ama onun uzun boyunu karış karış aşan yerel ve milli ama fazlasıyla şeytani bir proje idi. Önce, tüm dünyanın gözü önünde, İsrail lideri Simon Perez’e, “Hadi oradan teres!” muamelesi çekti. “Siz bebek öldürmeyi iyi bilirsiniz!” Bu “Ümmetin Lideri” megalomanisi yolunda attığı en ciddi adımdı. Arap âleminin gözüne girdi. Bu çok önemliydi. Çünkü daha sonra, Suriye’ye Esad’a açıkça düşmanlık ederek, on binlerce Müslümanın ölümüne, milyonlarcasının da ülkeden göçmesine yol açarken hiçbir Arap ülkesi çıkıp da kendisini, “Sen İsrail’in değirmenine su taşıyorsun!” diye itham edemedi... HHH “Halifelik rüyası”nın altyapısı oluşuyordu. Çok geçmeden büyük müjde geldi: “İslam Nobeli” diye nitelenen Kral Faysal – 2010 İslam Hizmet Ödülü’ne layık görüldü. (24 ayar altın madalya, Ayrıca 200 gr.’lık altın bir madalyon 200 bin dolar nakit! Demirbaşa kaydedildiği yolunda hiçbir haber okuyamadık!) HHH “Senaryo” sayesinde Ortadoğu’da 1 numara oldu. Ama ülkeye faturası ağır oldu. Yüzlerce asker ve polisimizin, şehit olmasına, “dinen en yüksek mertebeye ulaşmasına imkân tanıdığını” arada bir ima etse de, ülkede hayattakiler için işler kötüye gidiyordu. Vatansız bıraktığı 3 milyon zavallı Suriyeli ile “misafir şereftir!” diye övünüyordu. Ama bizim milyonlarca dar gelirlimiz, yoksulumuz, “Bu kadar çok şerefe muhtaç değildik ki!” diyerek, “Bu Suriyeler işimize aşımıza ortak oldular!” diye dövünüyordu. HHH Ramazan, Kuranıkerim’in inmeye başladığı en kutsal ay. Bizzat Hz. Muhammed’in müjdelediği üzere “arınma”, “temizlenme ayı”. Ramazan, Kuran’da müjdelendiğine göre, günahkâr kullar için hidayete erme, silkelenip kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı sunuyor (Bakara Suresi 185. ayet). Gerçi bu sureyi “makaraya” alan bakanı “seçim gecesi” balkona çıkararak “çikolata kutularına” ve “kul hakkı vebali”ne ortak oldu ya o da ayrı mesele. HHH İsrail ve Rusya’dan özründen sonra bir sürpriz daha yaptı: Bu kez de İstanbul için bir “tövbekâr”lık sergiledi. Belli ki, samimi ikrar ve itirafçılık hükümlerinden yararlanmak istiyor: Bu güzelim şehri “Ucube binalarla doldurdular” dedi! Birkaç gün önce, Taksim’e tarihi bir ucube kondurmaya kararlı olduğunu ilan eden sanki başkası idi! 22 yıldan beri hükmettiği İstanbul’un çirkinleşmesinin vebalini daha fazla taşımaktan yorulmuş muydu? Yoksa, tövbekâr görünerek bu konuyu da ilahi affa dahil etmek mi istiyordu? Ama çok zor. Tanrı’nın “af garantisi” sonsuz. Tek istisnası, “kul hakkı”! Bu haltı yiyene Tanrı karışmıyor: “Kimin hakkını yediysen git onunla helalleş!” diyor. HHH İstanbul’da değil İstanbulluların, 79 milyonumuzun, tarihin, göçüp giden dedelerimizin ve doğacak bebeklerin bile hakkı var!.. Bir ucube lafı ile kurtuluş namümkün! Yapay zekâ kaza yaparsa Diyeceksiniz ki, “Ne olmuş? Yapay zekâ daha önce de pek çok kaza yaptı.” Doğru. Otonom arabalarla ilgili denemeler yoğunlaştıkça kaza haberleri de gelmeye başlamıştı. En fazla kaza haberi en çok denemeyi yapan Google’dan geliyordu. Fakat kazaların önemli bölümü “yapay zekâdan” kaynaklanmıyordu. Yani suçlu karşı taraftı, kurallara uymayan insanlardı. Yapay zekânın suçlu olduğu birkaç kaza ise küçük çaplı kazalardı. Google bu kazalardan gereken sonuçların çıkarıldığını sistemin geliştirildiğini söylüyordu. Daha da ötesi. Bütün bu süreçte, insan müdahalesinin kaza riskini artırdığını saptayan Google, otonom araçların tümüyle sürücüsüz olması gerektiğini söylüyordu. Ayrıca otonom araçların trafiğe çıkmasıyla, trafik kazalarının önemli ölçüde azalacağı söyleniyordu. HHH Fakat son kazada yapay zekâ ilk kez ölüme neden oldu. Amerika Florida’daki kazada Tesla’nın Model S otomobilinde bulunan 40 yaşındaki Joshua Brown yaşamını yitirdi. Kaza sırasında Tesla’daki otomatik pilotun devrede olduğu belirtiliyor. Brown geçen nisan ayında YouTube’da bir video yayımlamıştı. Videoda, Tesla’daki otomatik pilot, basit bir manevrayla üstüne doğru gelen beyaz bir kamyonetten kaçmayı başarıyordu. Brown yapay zekânın manevrasından çok etkilenmiş, videonun altına yazdığtıanaaçhmı[email protected],omTesla şirketinin başındaki Elon Musk’awwdwa.ahmmeetstaanj.cgomöndermişti: “Teşekkürler Elon” HHH Peki, nasıl oldu da böyle bir kaza yaşanabildi? Tesla’daki yetkililerin verdiği bilgiye göre, kazada karşı yönden gelen beyaz bir kamyon, Tesla’nın önünden sola dönüyor. Tesla’daki yapay zekâ kamyonu göremiyor ve çarpıyor. Ne kamera ne de sensörler işe yaramıyor. Olur şey değil. Anlaşılan o ki ortada ciddi bir teknik sorun var. ABD Ulusal Otoyol Trafik Güvenliği İdaresi’nin kazayla ilgili başlattığı inceleme, sorunun teknik nedenlerini ortaya koyacak muhtemelen. HHH Şimdi zorlu bir hukuki süreç başlayacak. Otonom otomobillerle ilgili yıllardır tartışılan hukuki konular bu kazayla somut olarak gündeme gelecek. Kim suçlu? Arabayı yapan şirket mi? Sensörleri üretenler mi? Yapay zekâ yazılımını geliştirenler mi? Sürücü mü? Yapay zekânın kendisi mi? Peki sisteme bir hacker müdahalesi olduysa ne olacak? Sonra yapay zekâya ehliyet nasıl verilecek? Trafiğe çıkacak araçlar nasıl test edilecek? Hangi standartlara göre sınanacak? Mahkemenin bu davada nasıl bir tutum sergileyeceği önemli. Ölen kişinin yakınlarına ne kadar tazminat verilecek? Otomobillerdeki otopilot genellikle uçaklardaki otopilota benzetiliyor. Fakat uçaklarda bu tip kazaların neden kaynaklandığını anlayabilmek için kullanılan kara kutu nedense otopilotlu arabalarda kullanılmıyor. Bu olay otomobillerde de kara kutu benzeri bir teknolojinin kullanımına yol açar mı? Yapay zekâ giderek daha çok yaşamımıza giriyor. Yapay zekâya sahip robotlar ameliyat bile yapmaya başladılar. Görünen o ki hayatlarımızı giderek daha çok yapay zekânın ellerine teslim edeceğiz. Bundan kaçış yok. Teknoloji hızla gelişirken bir başıboşluğun yaşanmaması gerekiyor. Standartların belirlenmesi, kuralların oluşturulması gerekiyor. Artık sıra robot hukukuna geldi. SAYISAL LOTO 04, 35, 39, 40, 42, 46 6 BİLEN: 690 bin 632 TL (2 Kişi), 5 BİLEN: 5 bin 146 TL, 4 BİLEN: 60.75 TL, 3 BİLEN: 8.35 TL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle