25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 17 Temmuz 2016 Uzun Bıçaklar Gecesi* Hani insan daha önce hiç darbe yaşamasa, darbenin böyle ortaoyunu gibi bir şey olduğuna inanabilir. Bir yanda devlet televizyonlarından darbecilerin bildirileri okunuyor, bir yandan Doğan Medya’nın CNN Türk’üne Cumhurbaşkanı telefonla bağlanıyor ve halkı sokağa çağırıyor. Bir yandan alçaktan uçan jetlerin gürültüsü geliyor, bir yanda bombalar patlıyor. Ve birden sokaklar Allahüekber nidalarıyla, ellerinde Türk bayrakları ve sopalarla yürüyen insanlarla doluyor. Öfkeliler, hiçbir darbede sokağa adımını atmamış bu kalabalık, şimdi demokrasi havarisi kesilmiş durumda! Kısa zaman önce, “en büyük asker bizim asker!” çığlıkları arasında Güneydoğu’ya, ölüme gönderdikleri askerleri, teslim oldukları halde linç ediyorlar. Bu gözü dönmüş, öfkeli kalabalığın demokrasiyle hiçbir derdi yok! Onlar camilerden yükselen çağrıya göre hareket ediyorlar ve birden bu çağrı (her darbede olduğu gibi) solculara, Alevilere, Kürtlere ve dahi Suriyelilere yönelebilir. Tarih bize göstermiştir ki, sokaklara çıkan ırkçı ve aşırı milliyetçi gruplar kolay kolay yatışmaz! Göreceksiniz, darbe mi, darbe girişimi mi, kalkışma mı olduğu belli olmayan bu fazlasıyla hazin bir ortaoyununa benzeyen olay, gelip eninde sonunda bu ülkede gerçekten demokrasi, barış ve eşitlik isteyenleri vuracaktır! Ya Allah Bismillah diye yola çıkan grubu bir yana bırakıp, işinde gücünde olmaya çalışan, insanların neler düşündüklerini merak ediyorum. Önce kendi mahallemden başlamam gerek. Yan tarafımdaki inşaatın işçileri birer ikişer gelmeye başladılar. Ellerinde en ucuz börek, kıyması yok, kıyafetlerini değiştirip baretlerini taktılar. Bir süredir tanış olduk. Sabah sabah beni karşılarında görünce şaşırdılar. Doğrudan konuya girdim. İçlerinde en yaşlı olanı, “Arkadaş ben o kadar yorgundum ki, deliksiz uyumuşum, ne darbe gördüm, ne işittim” diye söze başladı. Daha genç olanlar sanal ortamda olup biteni izlemişlerdi. Biri hayretle “Cumhurbaşkanı’nın oturduğu yeri bombalamışlar” dedi. Öteki açık konuştu: “Vallahi ben korktum. Neden mi? Ben ne zaman Allahüekber diye sokağa çıkanları görsem korkarım. Benim ailem Maraş’tan göç etti, ben o zamanlar çocuktum, annem biz iki kardeşi yorganların durduğu sandığa saklamıştı.” Onun bu kadar açık konuşması ötekileri de cesaretlendirdi. Biri “Vallahi abla” dedi, “annem evden çıkarken sık sık tembihledi ‘bugün sakın hiçbir yerde arkadaşın da olsa Kürtçe konuşma’ diye. Annemi anlıyorum, çok çekmiş ama benim de bugün ağzımdan Kürtçe çıkmaz. Oysa biz burada epeyce çoğuz ve genelde aramızda espri yapacaksak Kürtçe konuşuruz.” Yola çıktım ya, biraz daha ilerleyip birkaç kahvede daha konaklamaya karar verdim. Kahveler henüz tenha ama televizyonlar sonuna kadar açık. Erkenci birkaç müşteri, sürekli televizyona bakıp konuşuyorlar. Televizyonda TRT’yi işgal eden askerlerin polis tarafından binadan nasıl çıkarıldıklarına tanıklık ediyoruz. Orta yaşlı bir kadın, “Yazık bu ülkeye” diye lafa giriyor, “ilk kez askerle polis karşı karşıya geldi. Birbirlerine düşman gibi davranıyorlar, ülke elden gitti gider.” Diğerleri onun bu sözlerini başlarıyla onaylıyorlar. “Ülke gitti gider!” Hemen bir başka kahveye geçip kendime sevdiğim poğaçalardan alıyorum. Hesabı öderken şaşırıyorum, kasadaki adam “Uykusuzluktan,” diyor, “hepimiz uykusuzuz!..” Bu kahvede her zaman sohbet ettiğim bir garson kız var. Mühendislik okumuş ama şimdi kahvenin yöneticisi konumunda. Muhafazakâr bir ailede yetişmiş, her daim başına çok renkli eşarplar örten bir kız. Hemen sohbete başlıyoruz, ona “Sen bu darbe işini nasıl görüyorsun” diye soruyorum, o çok net bir yanıt veriyor: “Vallahi biri gider biri gelir ama benim kazancımda hiçbir değişiklik olmaz. Ben bunu bilir bunu söylerim.” Yeni bir kahveye geçeceğim ama yerim dolmuş. İşçiler işe başlamış, esnaf dükkânını açmış, bana da eve gidip televizyonun başına geçmek düşüyor. Ne öğreneceksem? Not: *Uzun Bıçaklar Gecesi. 1934 yılının 30 Haziran’ını 1 Temmuz’a bağlayan gece, Hitler’in siyasal rakiplerini yok etmek için yaptığı tasfiyenin operasyonu. Sonuçta 100 kişi ölmüş, binlerce kişi tutuklanmıştır. Bu olaydan sonra Hitler Alman halkına “Yüce yargıç” olarak hitap etmeye başlamıştır. 17 Temmuz 2016 SAYI: 33156 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.46 03.37 04.09 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 05.40 13.17 17.13 20.42 05.27 13.02 16.56 20.24 05.54 13.25 17.16 20.42 Yatsı 22.27 22.04 22.19 yorum 13 Cuma akşamını cumartesi sabahına bağlayan gece, Türkiye’deki görsel medyanın çoğunluk yandaşından azınlık muhalifine; ekranda boy gösteren hemen tüm temsilcilerinden iğrendim, sözümona gazetecilerin haberlerinden ve yorumla rından tiksindim. Hepsi, istisnasız hepsi; bu ülkede çoktandır biten bir anayasallık, delik deşik edilmiş bir hukuk, olma yan bir meşruiyet ve gölgesi bile kalmayan demokra siyi savunmak adına ayağıyla darbe yapmaya kalkı şanları tekmelerken… Eliyle asıl darbeyi yapmış, rejimi çökertmiş ve devleti bitirmiş olanlara dayanıyor, onların sırtını sıvazlıyordu! Rezillik… Oysa ifade, ancak fikir bağımsız ise özgürdür. Basında fikir ve ifade özgürlüğünden, ancak ilke zarı. Artık sadece köşe yazarıyım. Habercilikte taraf ler üzerinde ve hiçbir güç ya da etki odağına yaman sız olmaya çalıştım. Taraflı olduğum köşe yazarlığın madan, tüm taraflardan bağımsız var olunuyorsa söz da ise hiçbir iktidara yamanmadığım gibi, muha edilebilir. lefete bile muhalif bir çizgi sürdürdüm. Tarafsız habercilik tam da böyle Bu tutum bana çok kaybettirdi, ama pa bir bağımsızlığı gerektirir. ha biçilemez bir değer kazandırdı: Beynim Taraflı habercilikte ise elbette ne le yüreğim arasında hiç parazit yok ve yukar fikir özgürdür ne de ifade. Dolayısıy da betimlediğim çakma gazeteciliği var gü la taraflı gazeteci, aslında gazeteci cümle eleştirmek, kınamak hakkını görüyo değil reklamcıdır! rum kendimde. Diyeceksiniz ki tarafsızlık muğlak, O gece, 2013’te Gezi Parkı’nda toplanan ütopik ya da izafi bir kavramdır. Doğru. masum ve silahsız gençleri darbe yapıyor Ama tıpkı demokrasi gibi, mümkün lar diye gazlayan, döven, öldüren darbeci olduğunca yaklaşılması gereken bir idealdir, tarafsız habercilik. Taş heykel, Nancy/Fransa lerin iktidarlarını savunsunlar diye sokağa döktüğü IŞİD zihniyetini “demokrasiyi savu Türkiye’de böyle bir ideal taşıyan, nan halk” diye sunan çakma gazeteciliği şiddetle kı tarafsız olmaya gayret eden haberci yok denecek nıyorum. kadar az artık. Bu ülkede demokrasi ne kadar yoksa, onların da HHH aklı, vicdanı, meslek ahlakı o kadar yok! Köşe yazarlığı, elbette habercilik değil, hatta bence HHH gazetecilik bile değil, yorumculuk. Adı üstünde, yoru Fethullah Gülen cemaatinin tehlikeli yapılanması mun da tarafsız olma yükümlülüğü yok. Ama sözde, nı yalnız Türkiye’de değil, yabancı basında da kamuo özde ve yazıda dürüstlük gereği her zaman var! yuna 1996’dan beri kapsamlı araştırmalarla açıklama Yanlışlarım ve doğrularımla varlığımı otuz bir yıldır ya çalışan gazetecilerden biri olarak; ordudan ABD’ci sürdürdüğüm medyada, 1985’ten 2005’e muhabirlik Fethullahçılar ayıklanacak diye bu ülkede hukuk dev yaptım. 1996’dan 2010’a hem haberci, hem köşe ya letini, demokrasiyi, laik cumhuriyeti bitiren AKP iktida rına arka çıkan ulusalcılara bir çift sözüm var: Tekbir sesleriyle parası olmadığı için zorunlu asker lik yapan zavallı erleri linç eden, kafasını kesen ümmetle mi bu ülkeye ulusal bağımsızlık kazandıracaksınız? Ne kadar korkunç bir yanılgı! Hiçbirimizin istemediği askeri bir darbeye karşı çıkmak için iktidarın yanında yer alıp demokrasi havariliğine soyunan sözde demokrat medyacılara gelince, onlara da şöyle seslenmek isterim: Demokrasi, demokrasiyi bitirenlerin yanında yeşermez ve gerçek demokratların faşizme karşı faşizmi savunması abestir! Hem dürüstlük, hem de cesaret, yanlış tarafta olanlara topyekün kafa tutmayı, yapayalnız kalmak pahasına gerçek demokrasi fikrini savunmayı gerektirir. Ama sizlerde, ne o dürüstlük var ne de cesaret. Zaten demokrat da değilsiniz, her zaman kim güçlüyse ona yamandınız! HHH Olaylar sırasında başta odatv.com, abcgazetesi. com gibi internet gazetelerinin dışında hiçbir televizyon kanalından doğru haber alamadık. Hepsi kirli bilgiyle perdeli, hepsi iktidar tarafından yönetilen algı operasyonunun bir parçasıydı. Yaşanılan darbe girişimi de bir üst akıl tarafından birkaç bin askerin kandırılıp feda edilmesi üzerine kurulmuş; iktidarı devirmek amacına ulaşamasın diye özellikle beceriksiz hazırlanmış bir komplo olduğunu düşünüyorum. Cicero, her türlü komplodaki üst aklı bulmak için “Cui bono” diye bir soru armağan etmiştir, evrensel hukuka: “Kime yarar?” Bizim ellerde bırakın evrensel, yerel hukuk bile kalmadı. Ama soru, gerçeği bulmak için hâlâ anahtar: Kimin işine yarar, bu darbe girişimi? En geçerli yanıtı, yıllardır kıyasıya eleştirdiğim Deniz Baykal Twitter üzerinden verdi: “Açılış: Darbe. Giriş: Kalkışma. Gelişme: AKP tiyatrosu. Sonuç: Başkanlık.” Oyun bitti, dağılabiliriz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Hayrı görülesi bir darbe Darbe girişiminin böyle saçma olanını ne gördük, ne yaşadık! Tek ve nihai hedef Recep Tayyip Erdoğan olsaydı... Gözünü kan bürümüş bir gücün emrindeki F16’lar, onun geleceği geceyi bekler ve TBMM’yi değil AkSaray’ı bombalarlardı... HHH Ordular gelenekleriyle varolurlar: Darbeler de sabaha karşı yapılmasıyla bilinir! Böyle yatsıyı bile beklemeden yapılanı görülmüş bir şey değildi. Nitekim yapamadılar! Ezan yerine miranelerden sokağa çıkın çağrısı yapıldı! Darbelerde âdet önce cumhurbaşkanı, başbakan, bakanların kapılarını tutmaktır. Bunlar İstanbul’da köprü başlarını tuttular! En etkin “şov” yeri burası. “Yurtta Sulh Konseyi”miz neyi yutturmak istediyse hedefi tutturamadı. Önce sergiledikleri kanlı ve kasti “yanlışlar”, sonra da Cumhurbaşkanı ile Başbakan’’ın soğukkanlı tutumu sayesinde darbe ellerinde patladı. Ama yeterince kan dökmeyi de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne fazlasıyla zarar vermeyi de başardılar: Hiçbir darbede şöyle bir uyarı duyulmamıştı: “Sokakta silahlı üniformalı asker görürseniz, Alo 155 Polis İmdat’ı arayın!” Hedef, asıl ağır misyonu PKK ile savaşmak olan ordunun içine nifak sokmaksa ve sokaktaki Mehmetçiki “makul şüpheli” yapmak idiyse bu başarılmıştır. TSK’nin süngüsü düşürülmüştür! HHH Ama her şeye rağmen “şerdeki hayır” bu saçma darbe sayesinde misli ile tecelli etmiştir: Demokrasi sokağa inmiştir. Binali Yıldırım’ın bizzat ilan ettiği “içeride de barış”a doğru ciddi bir adım atılması sağlanmıştır. Tanklar, yerlerde sürüklenenler, kelepçelenen askerler, rehin alınmış komutan haberleri bombalanan parlamento görüntüleriyle bir Ortadoğu ülkesi gibiydik. Ama ardından demokrasiye bizzat vatandaşın sahip çıkmasıyla gerçek bir Batı Avrupa ülkesi manzarası sergiledik. HHH AKP iktidara “darbe” yakınmalarıyla geldi. 14 yıldır da bundan vazgeçmedi. Bunun bir taktikten çok bir “bilgi”ye dayandığı anlaşılıyor. Muhafız alayı ile iç içe olan Çankaya’dan taşınıp kendisine özel saray yaptırmasını hep eleştirdik. İstiklal Savaşı’nın çekirdeğini oluşturan Meclis Muhafız Taburu’nu TBMM’den taburcu etmesini ve yerini polise bırakmasını da kınamıştık. Saray’ın güvenliğini askere değil de “özel kuvvetler”e teslim etmesini de öyle. Tüm bunları “itibar gösteriş” için değil belli ki, bir “bilgi”ye dayanarak yapıyormuş. Yoksa, F16’lara, Skorsky’ler gerek olmadan darbeye uykusunda maruz kalacaktı! HHH AKP iktidarını ilk aylarından itibaren darbe haberleri eksik olmadı. Hatta “Hoca” lakaplı Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, 27 Mayıs 2003 günü şu demeci vermişti: “Darbe lafından nefret ediyorum. Rahatsızlık TSK’nin tümünde. İRTİCAİ kadrolaşma ile ilgili kaygılar artarak sürmektedir.” HHH De Gaulle’ün “Politika ve Üniforma” adlı kitabı şöyle başlıyor: “Dünya durdukça birlikte uygun adım yürüyecekler. Devlet adamının kazandığı hiçbir zafer ulusal savunmanın ışığından yoksun değildir.” HHH “Başkomutan” olduğunu her vesileyle anımsatan Erdoğan bir anlamda “zafer” kazandı. Ama dileyelim “uygun adım” yürüsün. Ama tek başına yürümeye kalkmasın. Geleceği nasıl şekillendireceğiz? Hafta pokemon çılgınlığıyla başladı, darbe girişimi ya da “kalkışma” çılgınlığıyla sona erdi. Demek bu ülkede bazıları hâlâ darbelerin çözüm olabileceğini düşünüyor. Hem de yaşanan onca deneyimden sonra. Darbelerin sonuçları ortadayken. Görünen o ki geçmişten ders çıkarılamamış. Oysa darbeler çözüm değildir, çözüm demokrasidedir. Bu ülkeyi ileri taşımak için yapılması gereken, demokrasiyi, hukuk devletini geliştirmektir. Özgürlükleri genişletmektir. Cep telefonlarına yüklenen bir oyun olan Pokemon Go, dijital dünyaya hızlı bir giriş yaptı. Pokemon Go, gerçek dünya ile sanal dünyayı bir araya getiren bir oyun. Oyunu yükleyenler karşılarında yaşadıkları kentlerin haritalarını görüyorlar. Bu haritalardaki ipuçlarını değerlendirerek, değişik mekânlarda gizlenmiş pokemonları avlamaya çalışıyorlar. Oyun öylesine ilgi gördü ki, daha ilk hafta milyonlarca insan oyunu cep telefonlarına yükleyip oynamaya başladı. Türkiye’de de öyle. Belki de yolda gözünü cep telefonundan ayırmayan insanlara rastlamışsınızdır. İşte onlar büyük olasılıkla Pokemon Go oyuncularıydı. Bugüne kadar bilgisayar oyunlarıyla hiç ilgilenmediyseniz bu satırları okurken muhtemelen “Alt tarafı bir oyun, bunu bu kadar abartmaya ne gerek var” diye düşünüyorsunuzdur. Öyle değil. 11Pmokilyeamrwtaowndanwho.maGlhaemt@roetgt,kamnao.aciznol.mcauonmgdeırldişıt.iren şirkete bir haftada Ne anlama geliyor 11 milyar dolar? Örneğin Türkiye’nin en büyük ilk on şirketinden biri olan Türk Hava Yolları’nın piyasa değeri, 3.4 milyar dolar. Forbes dergisinin hazırladığı “En Büyük 2000 Firma” listesinde Türkiye’den 11 firma yer alıyor. Listeden firmaların piyasa değerlerine bakıyorum: Halkbank 4.8 milyar dolar, Enka Holding 7 milyar dolar, Türk Telekom 8.2 milyar dolar. Liste böyle gidiyor. En tepe Koç Holding var. 13.5 milyar dolar. Cep telefonları için yazılmış bir oyunun, bir haftada yarattığı parasal değere bakar mısınız? ABD Başkanı Obama’nın neden çocukları bilgisayar programcılığıyla tanıştırmak, “kodlamayı sevdirmek” amacıyla her yıl gerçekleştirilen “kodlama saati” etkinliğine katıldığı sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyordur. Obama bir kodlama etkinliğinde gençlere yönelik olarak bakın ne söylemişti: “Bilgisayar programcılığı öğrenmek sadece sizin geleceğiniz için değil, ülkemizin geleceği için de önemlidir. Sadece bir bilgisayar oyunu satın almayın, bir tane de siz yapın. Telefonunuzla sadece oyun oynamayın, programlayın. Kimsenin size ‘yapamazsın’ demesine izin vermeyin. Bilgisayarlar geleceğin çok büyük bir parçası olacak. Eğer sıkı çalışırsanız, geleceği sizler şekillendirebilirsiniz.” Dünyada pek çok ülke daha ilkokuldan itibaren çocuklarına bilgisayar yazılımları geliştirebilmeleri için kodlama eğitimi veriyor: İngiltere, Estonya, Güney Kore, Finlandiya, Almanya ve İspanya başı çekiyor. Bu ülkeler çocuklarını “dijital geleceğe” hazırlıyor, kendi geleceklerini şekillendiriyorlar. Peki, biz geleceğimizi nasıl şekillendiriyoruz? Darbe girişimleriyle, özgürlükleri sınırlandırarak, hukuk devletini ortadan kaldırarak, eğitim kalitesini düşürerek, beyin göçünü hızlandırarak nasıl bir gelecek şekillenir? SAYISAL LOTO 12, 16, 27, 36, 46 ve 48 6 BİLEN: 2 Milyon 544 bin 384 TL (DEVİR), 5 BİLEN: 3 bin 702 TL, 4 BİLEN: 52.90 TL, 3 BİLEN: 7.75 TL C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle