25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 22 Mayıs 2016 Babaya en zor veda Yılmaz Bozkurt Adana’da önceki gün evrak dağıtırken motorsikletli iki kişinin silahlı saldırısı sonucu şehit olan sivil polis memuru Yılmaz Bozkurt için Adana Valiliği’nde tören düzenlendi. Saygı duruşu esnasında şehidin eşi Nuran polis selamı verdi. Şehidin oğlu 24 yaşındaki Görkem Hasan’ın, babasının polis kıyafetini giyip törene katılması dikkat çekerken kardeşleri 16 yaşındaki Mustafa ile 7 yaşındaki Çağrı babalarına ait polis şapkalarını taktı. Şehidin eşinin cenaze aracında eşinin tabutuna dokunmaya çalışması görenleri gözyaşlarına boğdu. Şehidin yakınları törende fenalaştı. Şehidin cenazesi Buruk Mezarlığı’nda toprağa verildi. Şehidin oğlu Görkem, cenazeye sarılıp uzun süre gözyaşı döktü. Hakkâri Şemdinli’de PKK’lilerin aske ri araca düzenlediği bombalı saldırıda şehit olan sözleşmeli er Mehmet Demir için, memleketi Kahramanmaraş’ın Dulkadiroğlu ilçesine bağlı Ağabeyli Mahallesi’nde tören düzenlendi. Şehidin uğurlama törenine katılan Kahramanmaraş Valisi Mustafa Hakan Güvençer ise cenaze töreninde baygınlık geçirdi. Güvençer, sağlık görevlilerinin ilk müdahalesinin ardından hastaneye kaldırıldı. Van’ın Gürpınar ilçesinde geçen perşembe günü operasyonlar sırasında askeri aracın kaza yapması sonucu ağır yaralanan ve önceki gün şehit olan Uzman Çavuş Fırat Kılıç için dün Erzincan’da tören düzenlendi. Şehidin babası Özal, annesi Azime Kılıç, 10 ay önce evlendiği eşi Melike Kılıç ile yakınları törende gözyaşı döktü. l Yurt Haberleri Sur dümdüz olmuşULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ İLÇEYE GİDEREK YIKIMI GÖZLER ÖNÜNE SERDİ ŞEMDİNLİ Havanlı saldırı: 1 şehit Sur’un buldozerlerle dümdüz hale getirilmiş görüntüsü ilk kez bu netlikle ortaya çıkmış oldu. Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde Tekeli Taburu’na dün PKK’liler tarafından havanlı saldırı düzenlendi. Saldırıda Gaziantep’in Şahinbey ilçesi nüfusuna kayıtlı sözleşmeli er Cuma Akalın şehit oldu. Bölgede geniş çaplı operasyon başlatıldı. 3’ü ağır 5 yaralı Mardin’in Nusaybin ilçesinde de dün sabah PKK’lilerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmada bir jandarma özel harekât uzman çavuş Kanas ile başından vurularak ağır yaralandı. Nusaybin Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alınan askerin sağlık durumunun ağır olduğu Şehit Akalın belirtildi. Öğleden sonra 1 teğmen ile 3 uzman çavuş yaralandı. Yaralı uzman çavuşlardan ikisinin ameliyata alındığı belirtildi. İlçede şiddeli çatışmalar yaşandığı ifade edildi. l Yurt Haberleri Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Salil Shetty, Avrupa ve Orta Asya Direktörü John Dal huisen, Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner, Türkiye Şubesi Direktörü İdil Eserdün, Diyarbakır’da Vali Hüseyin Aksoy, Büyükşehir Bele diye Başkanı Gültan Kı şanak, Diyarbakır Baro su, sivil toplum kuruluş larının temsilcileri ve 28 Kasım’da öldürülen Baro MAHMUT ORAL Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ile görüşme ler yaptı. Af Örgütü heyeti, 103 gün süren ope rasyonların bitmesine karşın 2 Aralık’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağının hâlâ sürdüğü Sur’da incelemelerde bulun du. Kimsenin girmesine izin verilmeyen ilçede çektiği fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaşan Orta Asya Direktö rü Dalhuisen, ilçenin 6 mahallesinde ge çen yıl 24 bin kişinin yaşadığını ancak şimdi kimsenin olmadığını vurguladı. Enkaza dönmüş binaların fotoğraflarını paylaşan Dalhuisen, “Hayalat ilçede ku şatma sürüyor. Bombalanmış, dümdüz edilmiş. Bunun adı zorla yerinden edil medir” ifadesini kullandı. 28 Kasım’da Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin basın açıklamasının ardından öldürüldü ğü Dört Ayaklı Minare’nin önceki ve son raki halini gösteren fotoğraflar da pay laşan Dalhuisen, buradan öteye geçişe izin verilmediğini yazdı. Shett: Tepki orantısız Diyarbakır’da bir otelde basın toplantısı düzenleyen Af Örgütü heyeti adına konuşan Genel Sekreter Salil Shett, bölgede güvenlik sorunu bulunduğunu, hendek, barikat ve çatışmalar karşısında her devletin önlemlerini alacağını ve kayıtsız kalmayacağının anlaşılabileceğini ancak son dönemlerde devletin tepkisinin ağır ve orantısız olduğunu vurguladı. Bölgede yaşanan süreçte 4 ana konuda endişelerin bulunduğunu kaydeden Shetty, bunları; sürekli hale gelen ve halkı sıkıntıya sokan uzun süreli sokağa çıkma yasakları, 500 bin kişinin evlerinden edilmesi ve zorunlu göç mağduru olması, devletin sivil yerleşim alanlarında tank ve toplarla orantısız güç kullanması, göçler ve ölümler ile ilgili olarak hesap verilebilirlik olarak açıkladı. Şeffaflık vurgusu Shetty, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi ve Cizre’deki bodrumlar gibi önemli olaylardaki soruşturmanın şeffaf yürütüldüğüne dair bir gözlemlerinin bulunmadığını ifade etti. Shetty, söz konusu 4 madde ile ilgili gözlemlerinin tümünün hem uluslararası hukuka hem de Türkiye’deki yasalara aykırılıklar bulunduğunu göster Af Örgütü heyeti 2 Aralık’tan beri sokağa çıkma yasağının sürdüğü Sur’da incelemelerde bulundu. diğini anlattı. Şiddet kim tarafından uygulanırsa uygulansın kabul etmelerinin mümkün olmadığını kaydeden Shetty, Türkiye’de son zamanlarda insan hakları alanında dikkate değer bir daralma gözlediklerini söyledi. Medyanın da, devlet kurumlarının da daralan insan hakları alanı sorunu ile karşı karşıya bulunduğunu ifade eden Shetty, Diyarbakır Valisi Aksoy’a kendilerine ayırdıkları geniş zaman ve ilgi için teşekkür ettiğini, ancak bunun devleti yaşanan ihlallerden sorumlu tutmalarına engel olmayacağını belirtti. 14 sokakta yasak kalkıyor Öte yandan Merkez Sur İlçesi Kaymakamlığı Savaş, Dabanoğlu ve Fatihpaşa mahallelerindeki toplam 14 sokaktaki, sokağa çıkma yasağının bugün saat 08.00’den itibaren kaldırılacağını duyurdu. l DİYARBAKIR Yasin Aktay, Sümeyye Erdoğan’ın düğün, pardon NİKÂH töreni üzerine yazıma (“Fatıma’dan Sümeyye’ye”) karşı bir yazı kaleme aldı Yeni Şafak’ta. Başlığa bayıldım ve, umarım izni vardır, onu aynen bu yazıma başlık yapıyorum!.. Aktay’la tanışıklığımız var. Bir hukukumuz olduğunu da düşünürüm. Elbette anlaşamasak bile en azından birbirimizi anladığımızı da düşünürdüm. Ama yazdıklarını okuyunca ne benim onu anlayabildiğimi, ne de onun beni anlayabildiğini düşünme noktasına geriledim. Yazımın Sümeyye ErdoğanSelçuk Bayraktar çiftine kem gözle bakmayı baştan kafasına koymuş olduğunu iddia etmesi, ağır bir itham olmaktan öte beni hiç anlamamış olduğuna delalet ediyor. Basına yansıyan haberlerden hareketle bir yazı kaleme aldım. Yanlışlarını işaret edip eleştirebilirsiniz. Ama ben neden bu çifte kem gözle bakayım? İslâm düşmanı, dindarlık düşmanı, muhafazakârlık düşmanı olduğum için mi?! Yoksa Erdoğan ailesine düşman olduğum için mi?.. Böyle olmadığımı, beni tanıdığı, hatta söz konusu yazımdan dolayı antropolojik kariyerimi itibarsızlaştırma yolunda kendi yazısında araçsallaştırdığı kitabım “Din Hayattan Çıkar”ı okuduğu kadarıyla bildiğini sanırdım. Yanılmışım. Aktay, Sümeyye Erdoğan’ın nikâh törenini düğün diye ifade etmiş olmamın üzerine giderek bununla Peygamber’in kızının evlilik törenini kıyaslayan, sonra da postİslamizmle bağlantı kuran görüşlerimi yeriyor. Oradan da akademik kariyerimi bir köşe yazısı üzerinden sorguya mümkün değildi ki!.. Nikâh “Devlet”in olunca halk, nikâha katılmak ne ke lime, kendisine zehir edilmiş bir gün yaşadı. 1990’ların siyasi cinayet lerle dolu ve bu cinayetlerin İslâmi kesimi töhmet altında bıraktığı, dolayısıyla cema atlerin kapılarının “dışarıdan” olanlara sıkı sıkıya kapalı ol duğu günlerde ben bir Nak Bir düğünden şibendi çevrenin dünyasına antropolojik çalışma yapmak için girebildim. postİslamizme Ama bugün, dindarmuhafazakârlığın mağdurluk yol çıkaran antropoloji tan çıkıp mağrurluğa vasıl olduğu AKP iktidarında böylesi bir törene, Aktay’ın dediği gi açıyor. Geçen cumartesi sabahından itibaren, hatta sonrasında da pek çok yerde törenin “düğün” diye zikredilmesiyle oluşmuş yaygın yanlışlığın tüm faturasını bana kesmiş, sağ olsun!.. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na İmam Humeyni’nin yaşadığı hayatı tavsiye ettiğim veya bir “yaralı bilinç” haline yakalandığım gibi hayli spekülatif okumalarını geçelim. Esas antropolojiden girdi ya, oradan devam ediyor ve nikâh törenini görmeden, “yaşamadan”, yani antropolojik dille söyleyecek olursak “katılarak gözlem” yapmadan yazıyı kaleme aldığımı söylüyor. Doğru. Çünkü böyle bir “görmeyaşama” yolunda bırakın törene daveti, bırakın törenin kıyısından da geçmeyi, onun birkaç kilometre yakınına gelmek bile bi “iyi bir antropolojik ilgi” ile katılmak bir yana yamacından bile geçemedim. “Antropolojiyi postİslamizme yol çıkarma”ya sevk etmiş bir motivasyon yazımda mevcutsa eğer onun düşündüğü gibi, olsa olsa bundandır!.. O yüzden, adını düğün ya da nikâh koyup koymamayı, yemeiçme, müzikeğlence yoktu, Kur’an vardı demeyi geçin! Ya da bunları bizi tenkit etmek için zikredin de bırakın sadeliğin, tevazuun varlığını bunlara dayandırmayı… Törenle toplumun, liderle ahalinin ilişkisine bakın bakalım ne olacak? Orada bir keskin “asimetri” var mı yok mu, onu tartışalım. Hani şu, yazınızın başındaki “o seviyede birileri” ifadenizi açalım, “seviye” farkı, farklılaşması, kurumsallaşması üzerinde duralım. Elbette “Asrı Saadet”e ilişkin pek çok anlatı da idealize edilmiştir, ama sonuçta İslâmcılık için bunlar ölçüdür, öyle değil mi? Yukarıda bahsettiğim Nakşilik çalışmamı yaparken karşıma çıkmış bir Batılı mühtedinin, onu İslâm’a yönelten sebebi böylesi bir ölçüye vurguyla şöyle belirttiğini hatırlıyorum: “Peygamber, eşitler arasında birinciydi.” Şimdi bakalım, şu evlilik töreninin organizasyonundan gerçekleşmesine kadar karşımıza çıkan tabloda böyle bir “idealleştirme”den hiç olmazsa bir parça esin var mı acaba?.. Eğer yoksa... Sokaklarda insanlar trafiğe kapalı yollardan dolayı isyan etmişse… Vatandaş yer yer polisle kafa kafaya gelmişse… Yurttaşlar, “80 milyon var bu ülkede, bir tek Erdoğan yok” diye tepki göstermişse… Çevre binalarda keskin nişancılar herkesi güvercin ürkekliğiyle yürür hale getirmişse… Halkla tören arasına barikatlar kurulmuş, yoksulluğu, perişanlığı örtmek için beyaz çarşaflar gerilmişse... O zaman, kusura bakmayın ama bu tablonun adını “İslâmcılık” olarak zor koyarsınız!.. Eğer “postİslamizm” de koymak istemiyorsanız, “postmortem İslamizm” demekten başkası da kurtarmaz. Ve maalesef, isteseniz de istemeseniz de… Böyle olur “Kisrâ”ların düğünü… Pardon, nikâhı!.. EDİTÖR: CAN DOKER haber 13 Trump ve türevleri her yerde Geçenlerde bir konferans için Roma’daydım. Trantevere’de gezinirken girdiğim seramik dükkânındaki genç sanatçı, İstanbul’dan olduğumu duyunca hayranlıkla “Ne kadar şanslısınız. Orada yaşamayı çok isterdim” dedi. Nedenini sorunca cevabı “Burası yaşanır gibi değil. Bizim hükümet çok kötü” oldu. Güldük. Tabii genç sanatçı ne kadar şikâyet ederse etsin, İtalya ciddi bir demokrasi. Bizde olmayan her şey mevcut. Nihayetinde kuvvetler ayrımı var; bağımsız yargı var; medya var; kişisel özgürlükler var; adalet var; var, var, var. Ancak dünyanın birçok yerinde bambaşka ve son derece ürkütücü bir fenomen baş gösterdi. Bu da halkın desteğini alan demagog diktatörlerin önlenemez yükselişi. 1960 ve 70’lerde Ortadoğu, Latin Amerika ve Asya’da ulusdevlet sürecini yeni tamamlayan genç demokrasilerin en büyük sıkıntısı, askeri darbe rejimleriydi. Şimdi asıl dert, sandık yoluyla gelen otoriter liderler ve demokrasi diye yutturulan “çoğunluk hegemonyası”. Gerçek şu ki, dünyanın birçok yerinde ulusdevlet’i kuran parti ve ideolojilere karşı bir halk isyanı var; ancak bu durum en çok demagoglara yarıyor. ‘Demokrasi’ fikri, hiç olmadığı kadar ciddi bir tehlike altında. Ve kimse bu duruma çare bulabilmiş değil. Son dönemde bu tartışmaları tetikleyen, ABD’de Donald Trump’un önlemeyen yükselişi. Trump, medya, üniversiteler, kurulu düzen, iş dünyası ve hatta kendi partisi Cumhuriyetçi’lerin tüm itirazlarına rağmen, almış arkasına öfkeli bir kalabalığı, terbiyesiz bir kampanyayla, tüm asgari demokratik değerlerle alay ederek ve Müslümanları, Meksikalıları, kadınları, gayları aşağılayarak bangır bangır iktidarı zorluyor. Oyunu çirkin, ancak kurallarına göre oynuyor. Ve bu da bizlere, aslında demokrasilerin ne kadar savunmasız olduğunu gösteriyor. Siyaset bilimci Robert Kagan, dün Washington Post’taki “İşte Faşizm Amerika’ya Böyle Geliyor” başlığıyla Trump ve benzerleri konusunda çarpıcı bir uyarı kaleme aldı. (Amerika’da “faşizm” lafı kolay kolay kullanılmaz; hele de Musevi asıllı sağcı bir yazar tarafından...) Robert Kagan tüm dünyada baş gösteren bu yeni fenomene Putinizm diyor. Formül basit: Medyayı kontrol et, yargıyı ele geçir, parlamentoya egemen ol, muhalefeti bertaraf et, sonra da demokrasicilik kisvesi altında kalıcı bir saltanat kur. Ben Trump’ın yükselişi konusunda şikâyet eden Amerikalı dostlara genelde “İnşallah!” diyorum. Şaşırıyorlar. “Eee gezegenin yarıdan fazlası sandıkla gelen otoriter liderlerin altında inim inim inliyor. Çoğunu destekliyorsunuz. Şimdi biraz da siz çekin” diyorum. Eminim bu satırları okurken aklınızda Türkiye var. Ama Türkiye aslında global bir trendin bir parçası. Liste uzun. Hindistan’dan Filipinler’e, Irak’tan Venezüella’ya genç demokrasiler, Putinizme yenik düştü. Demokrasi kolayca alt ediliyor. Sistemi bir defa ele geçiren de ne diğerlerine yaşam hakkı tanıyor, ne de iktidarı bırakıyor. Bunun karşısında yapılabilecek tek şey, çoğulcu demokrasiyi savunanların güçbirliği oluşturması. Dünyanın her yerinde. Ama bu da başka bir yazı konusu... 3 ton bomba yüklü traktör imha edildi Diyarbakır merkez Yenişehir’de güvenlik güçleri 2 kişinin olduğu traktörü şüphe üzerine durdurmak istedi. Ancak traktörden güvenlik güçlerine ateş açıldı. Bunun üzerine çatışma çıktı.1 PKK’li öldürülürken, 1 PKK’li ise kaçtı. Traktörün römorkunda 3 ton patlayıcı bulunduğu belirlenirken, kontrollü olarak imha edildi. Traktörün patlatıldığı yerde çukur oluştu. Aranan PKK’li valilik önünde yakalandı Van Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi Ekipleri, aldıkları istihbaratı değerlendirerek, Van’daki Beşyol mevkiinde geniş önlem aldı. Van Valiliği ile Hz. Ömer Camii arasında bulunan bölgede kalabalık arasındaki örgüt üyesi bir süre daha izlendikten sonra operasyon yapıldı. Havaya ateş açarak kalabalığı dağıtan polisler PKK’li olduğu belirtilen kişiyi yakaladı. PKK 5 işçiyi kaçırdı 2’sini serbest bıraktı Tunceli’de bir grup PKK’li Ovacık karayolunu kesip araçları durdurdu, kimlik kontrolü ve örgüt propagandası yaptı. Başka bir grup da köy yolunda asfaltlama çalışması yapan özel şirkete ait Balveren Köyü yakınlarındaki şantiyeyi bastı. PKK’liler silah zoruyla işçileri toplayıp örgüt propagandası yaptı. PKK’liler daha sonra 5 iş makinesi, konteynır ve şantiye binasını ateşe verdikten sonra 5 işçiyi kaçırdı. PKK’liler bir süre sonra, kaçırdıkları işçilerden 2’sini serbest bıraktı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle