Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 24 Nisan 2016 10 Vatan nasıl sevilir (2) Sürekli okurlarım anımsar, zaman zaman, bu başlık altında herkese gerçek bir test sunarım, şimdi bir tane daha geldi. Çünkü ben, “Görmesek de gitmesek de o köy bizim köyümüz dür” cümlesine karşı biriyim. Görmeden, bilmeden ne o köy sevilir ne de vatan! Sorularımıza geçelim: Güneydoğu’da Gaziantep’e bağlı İslahiye ilçe sindeki, 1025 yarı mamul Hitit heykelinin bulundu ğu, dünyanın ikinci büyük Hitit Açıkhava Heykel Müzesi’ni gördünüz mü? Yeryüzündeki ilk mason toplantılarının yapıldı ğı, güneş yükseldiğinde, tepesinde bulunan yıldız işaretinin tavanda yansıma yaptığı bir tapınağın da bulunduğu Dara harabeleri nerededir? Mezar taşlarında ölen kişinin nasıl öldüğünün bir çocuk resmi naifliğinde anlatıldığı mezarlık nerededir? Hiç Kapadokya’nın yer altı tünellerinde gezip manastırlarında şarap içtiniz mi? Nemrut’ta tanrıların dağında günbatımını izleyip kendinizi hiç tanrı gibi hisset tiniz mi? Dünyanın ikinci büyük mo zaik müzesi olan Hatay Mo zaik Müzesi’nde anlı şan lı “Bahtiyar Kambur” mozaik resmine bakıp kıs kıs güldü nüz mü? Görenler neden gül düğümüzü bilirler. Mardin kadınlar Urfa’da ağaç altında otu korosu. Hiç dinle rup, mırra içtiniz mi? diniz mi? Dünyanın en eski üni versitelerinden Harran Üniversitesi’nde dolaşıp bir mimari şaheseri olan Harran evlerinde soluklandınız mı? Urfa’da turistik olmayan bir sıla gecesinde, o tu haf, vahşi türkülerin hikâyelerini merak ettiniz mi? Efes antik kentinde yürürken kütüphanenin he men karşısında bir genelev olmasına şaştınız mı? Anadolu tanrıçası Kibele’nin ilk idolleri hangi yö reden çıkmıştır? Müzeleri dolaşırken, öyle çok tanrıça heykeli gö rüp içinizden, “Arkadaş bu Anadolu tamamen ka dınlarınmış” diye kendi kendinize bir itirafta bulun dunuz mu? Selçuk çinilerinde insan ve hayvan motiflerinin bolluğuna şaşıp, neden Osmanlı çinilerinde insan ve hayvan motifleri yok diye düşündünüz mü? Mimar Sinan’ın yaptığı kaç eseri gördünüz, sa dece camiler değil, hamamlar, köprüler söz ko nusu. 42 uygarlığın geçtiği ve hepsinin günümüze yüzlerce mükemmel heykel bıraktığı bir ülkede ne den Atatürk heykellerinin böylesine anatomi bilgi sinden uzak yapıldığına kafa yordunuz mu? Herhangi bir antik kentte bir senfoni orkestrası dinlediniz mi? Hâlâ Mardin’e gitmeyip Floransa’ya hayranlığınızı mı belirtiyorsunuz? Prag kapılarına hayransınız o zaman size Urfa kapılarını da öneririm. Atatürk’ün emriyle ilk milli kazı nerede başlamış tır? “Tokat Bir Bağ İçinde” türküsü meşhurdur ama o bağlar ne durumda hiç aklınıza geldi mi? Bir termik santral ya da bir HES gördünüz mü, çevresinde akbabaların cirit attığı? Ceviz ağaçlarını hoyratça kestiğimizi bu nedenle Şili cevizine muhtaç olduğumuzu biliyor musunuz? Mersin Adana yolunda binlerce hektar muz bahçesinin yok edilip kıyıyı kapatan yüksek apart manlar yapıldığını, bu nedenle dünyanın en kötü it hal muzuna muhtaç olduğumuzu düşündünüz mü? Bu soru sigara içenler için, yabancı marka siga raların kâğıtlarında ve yapıştırılma noktalarında çok tehlikeli kimyasallar olduğunu bilip de hâlâ sarma Adıyaman tütününe geçmediniz mi? Hiçbir tohum şenliğinde bulundunuz mu ya da yediğiniz kirazın çekirdeğini bir top çamura bulayıp herhangi bir yere ektiniz mi? Hiç Diyarbakır’a gi dip Sülüklü kahvede menengiç kahvesi içtiniz mi? Kentin eteklerinde nazlı nazlı akan Dicle’yi seyre dip, hayal kurdunuz mu? Ben de soru çok, hadi başlayın ve kendi sorularınızı üretin, öyle uzaktan sevmek olmuyor, uzaktan aşk olmadığı gibi. Ne demişler gözden ırak olan gönülden de ırak olur. 24 NİSAN 2016 SAYI: 33072 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.28 04.16 04.45 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.05 13.09 16.55 05.51 12.54 16.38 06.16 13.17 17.00 Akşam 20.01 19.44 20.04 Yatsı 21.30 21.11 21.28 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Okuyacağınız yazı, mahkemelere yansıyan gerçek bir davanın konusu olup; bir yargıç tarafından yazılmıştır. Türkiye’nin ne yazık ki derin ve yaygın yarası ensest mağduru çocukların çaresizliği önünde, adaletin vicdan çığlığı sayılmalıdır: Dilan ne yapsın? Ağabeyi ile yaşadığı nem kokulu daracık odasındaki yer yatağında, kırık pencereden vuran sabah güneşiy le uyandı Dilan. Karanlıkta kendisini kovalayan adamlardan kaçarken, uçurumdan düştüğü rüyanın etkisi altındaydı hâlâ. He nüz 13 yaşındaydı. Ama sobayı yakıp kahvaltıyı hazırla mak, okula gitmeden önce ortalığı toplamak zorunday dı. Çünkü ağır şeker hastası annesi de, kalp hastası ol duğu için çalışamayan babası da yatalak sayılırdı. Dokuz çocuklu ailenin en küçüğüydü. Kardeşleri, İstanbul’a taşındıktan sonra evlenip evden ayrılmışlar dı. Bir ağabeyi de uyuşturucu satmaktan hapisteydi. Evin geçimini, lokantada bulaşık yıkayan on beşindeki ağabeyi İsa sağlamaya çalışıyordu. Belediyenin deste ğiyle kıt kanaat geçiniyorlardı. HHH Okul dönüşü, odun almak için yarı inşa at halindeki evin ar kasına gittiğinde yine onun beklediğini gör dü. Kendisinden da ha güçlü olduğu ve İsimsiz babasına söylemekle tehdit ettiği için ken disinden iki yaş büyük olan ağabeyi İsa’nın tacizine katlanmak zorunda kalı yordu, her seferinde. İsa, her zamanki gibi organını gösterdi ve daha bir sürü şey… Yine kustu Dilan. Banyoya girdi. Küçük bedeni titriyor, kendini kirli ve suçlu hissediyordu. Aklından bin türlü şey geçti. Okuldan aç döndüğünü umursamıyor, beyni karıncalanıyordu. Tabureye çıktı, komşunun verdiği uzun banyo per En derin yara desini doladı boynuna. Kendini bıraktı. Boğazına dolanan perdeden boyun damarları şişmiş, gözleri yuvalarından fırlamış halde birkaç saniye asılı kaldı. Sonra gürültüyle kopan eski perdeyle birlikte banyonun zeminine yuvarlandı. Yine ölmemişti. Yine kaçtı evden. Arka mahalledeki kızların yanına gitti. Arsadaki ayva ağacının altında, isli ateşte ısınırken buldu onları. Kafasını bir hoş eden o şekerden verdiler. Sustu, anlatamadı yine. Zaten hepsinin başında yığınla dert vardı. Ne anlatacaktı ki? HHH Gece, polislerle birlikte arsaya gelen İsa, saçından çekerek götürdü onu eve. Sabaha dek sürdü, bilindik işkence. Ertesi gün okulda, sıra arkadaşı Ebru, boynundaki morluğu fark etti. Öğretmene, Dilan’ın yine kendisiyle konuşmadığını, boynunda yine o morluklar olduğunu anlattı. Dilan’ın içe kapanmalarından, uzaklara dalıp gitmelerinden bir süredir şüphelenen öğretmenin çabalarıyla yurda yerleştirildiğinde; yaşadığı kâbus yeni bir biçim aldı. Aylardır kendisine türlü eziyetler eden, vücudunu ondan alan ağabeyi İsa tutuklanmıştı. Yatalak anne ve babasına bakacak kimse yoktu şimdi! Yargılamalar, doktorlar, her seferinde onu yeniden kusturan muayeneler, psikologlar, avukatlar, yüksek bir kürsüden kendisini saatlerce sorgulayan garip giysili adamlar, kadınlar… Geceler boyu uyuyamadı Dilan. Annesini, babasını ve ablası Saniye’nin söylediklerini düşündü: Büyük ağabeyleri Sami gibi İsa da hapse düşmüştü, hem de Dilan’ın yüzünden! Eve kim para getirecekti? Komşuların yüzüne nasıl bakacaklardı? Köye nasıl gideceklerdi? Sami hapisten çıkınca neler olurdu acaba? Değiştirdi ifadesini mahkemede, Dilan. Ablasının öğrettiği üzere, “İsa abim kıyafetime karışıyordu. Ona iftira attım’’ dedi. HHH Elbette inanmadı mahkeme. Kadın yargıç: “Bireyin aileye, kız evladın erkek evlada feda edildiği bir toplumda; 13 yaşındaki bir çocuğun, ailesinden dışlandığı ve korktuğu için gerçekleri söylemeyi uzun süre sürdürmesi beklenemez. Saldırganın aile üzerinde sahip olduğu otorite, gelenekler, büyüğe koşulsuz itaat kültürü, ailenin mağdura gereken desteği vermemesi… Ensestin uzun süre ortaya çıkartılamamasının nedenidir’’ diye yazdı gerekçeye. Zaten anne de dava boyunca, “Kızımın söyledikleri gerçek dışıdır, oğlumdan şikaâyetçi değilim!” diyebilmişti. Sekiz yıldan biraz fazla ceza aldı ağabey. İyi halli olursa dört yıl hapiste yatacak. Peki, bundan sonra Dilan ne yapacak? İşte orasını Allah bilir. Bu olay, yargıya yansıyan yüzlerce olaydan sadece birisi. Ya yargıya yansımadan sürüp gidenler? Devlet büyükleri kamuoyu önünde kavgayı sertleştiredursunlar, çocuklarımız aile ortamında bile bedenlerini koruyamıyorlar! Koruyamadığımız çocuklarımız, ileride bunun acısını topluma ve kendilerine zarar vererek çıkartacaklar. Zaten çıkartıyorlar. NUH HÜSEYİN KÖSE Asliye Ceza Hâkimi İstanbul Yargıçlar Sendikası Temsilcisi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Mukallit savcı: Vakit nakit ise... Oartık, davası ve iddianamesi çökmüş bir savcı mukallitidir. TCK, sahip olmadığı bir kamusal sıfatın sahibi imiş gibi davranmayı ve kendisine savcı, yargıç süsü vermeyi suç sayıyor. (Md:262) Ama burada suç “teşebbüs” aşamasında kaldığı için verilecek ceza Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kuralına tecil edilebilir! Ancak yine de... İkamet ve icrai sanat eylediği Adaletsiz Saray’ın oda sayısı kadar insanın hayatından çalınan günlerin, ayların, yılların cezai olmasa bile, hem siyasi vebali hem de mali sorumluluğu kesinlikle onun omuzlarındadır. Artık yaşamayan İlhan Abi’yi, Kuddusi Okkır’ın, Ali Tatar’ın, Türkan Saylan’ın uğradığı haksızlıkların hesabı ilk seçimde veya referandumda sorulmazsa mahşere kalacaktır! Çünkü konumu, durumu ve hasbel siyaset elde ettiği pozisyonu, yurtdışına kaçmış “asli meslektaşı” Zekeriya Öz’den şimdilik de olsa, yine de çok hallicedir. Hâlâ dümenin başındadır. Hâlâ gemisini yürüten kaptandır. Onlarca yıldır TBMM’de çocuklarla düzenlenen törenleri, külliyen abidik gubidik bir gerekçe ile Külliyesi’ne nakletmeyi başarmıştır. Fakir fukaranın, garip gurebanın, şehit şühedanın çoluk çocuğunun konu mankeni olma pahasına dünkü törenlerin odağı TBMM değil Külliye olmuştur. 23 Nisan’ın resmi adı “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”dır. Ama onlarca çocuğu huzura dizerek egemenliğin TBMM’de değil, kendisinde olduğunun mesajını bir kez daha vermiştir... HHH Din imanla ilgili kavramlar dilinden hiç düşmediği halde nedense, bir kez bile olsun İslamiyetin en temel kavramı “kul hakkı”nı ağzına almıyor. Müdebbir tüccar gibi davranıyor. Tıpkı bisiklet maratonunu açarken bisiklete binmeden bisikletle poz vermesi gibi. Atın hatırası (yoksa kâbusu mu) demek hâlâ canlı. Oysa “Ne istediler de vermedik” dönemi dahil, 13.5 yıldır Allah’ın her günü daha çok insanın “kul hakkı”nın yendiğini ve yenileceğini önce kendisi biliyor. HHH Kendi onayı ile atanan, kendisine bağlı çalışan 26. Genelkurmay Başkanı “terörist” diye hapse atılırken ses çıkarmadı. Haksız hukuksuz izansız suçlamalar ve iftiralar yüzünden intihar eden, tedavi edilemediği için yaşamını yitirenlerle ilgili sorumluluktan söz eden yok. Düzmece kanıtlarla hapis cezası kesen yargıçlar, onun yardım ve desteğiyle cezai ve mali sorumluluktan kurtuldular. Körfez geçişinin 90 dakika kısalması için 7.6 milyar dolar harcanan köprü töreninde ne buyurmuştu? “Vakit nakittir!” Hayatın 90 dakikası yolda boş yere geçmesin diye o kadar milyar dolar harcanıyorsa, Silivri hücrelerindeki zulüm aylarının, günlerinin, yüz binlerce dakikanın bedeli acaba kaç TL eder? Geleceği okumuş gibi, bu türden bir hesabın önünü çoktan kesti! Prof. Mehmet Haberal, kendisini düzmece kanıtlarla mahkum eden hâkimlere karşı açtığı davayı kazanmış ve üç yargıcı da tazminat ödemeye mahkum ettirmişti. Ancak Fahri Başsavcımız, derhal araya girerek bir yasa sipariş ettirdi. Ve yargıçların şahsen ödemesi gereken maddi tazminatların devletçe ödenmesini yasa hükmüne bağlattı. Ergenekon kumpasının mağdur ettiği aydınlar, komutanlar, gazeteciler dava açarlarsa kendilerine ödenecek tazminatlar artık halkın, garip gurebanın, şehit yakınlarının cebinden çıkacak. “Kul hakkı” lafını ağzına almaktan özenle kaçınması belli ki bundan! Tak gözlüğü, rahatla... Taktığımızda dünyamız değişecekmiş. Şaka değil. Dünya ile bağımız kopacak, başka bir dünyaya girecekmişiz. Sanal bir dünya. Kulağımıza da kulaklıkları takacak, çevredeki sesleri bile duymayacakmışız. “Sanal gerçeklik” gözlüğü dedikleri işte bu. Muhtemelen bu gözlüğü, 360 derecelik görüntüleri rahat görebilmek için bir döner koltuğa oturup takacağız. Diğeri farklı. Onu taktığımızda var olan dünya ile bağımız sürecek. Yani ayakta, dışarıda olabiliriz. Fakat bu sefer de bizim yaşadığımız bildik dünyaya, oraya ait olmayan “sanal” kişiler, nesneler girecekmiş. Bir kafeye oturacağız ve kafe bir ormana dönüşüverecek. HHH Bu teknolojilerle ilişkilendirilen moda terim “deneyimlemek”. Bu gözlüklerle sadece duyarak, görerek öğrenmeyeceğiz. Aynı zamanda “yaşayacağız, deneyimleyeceğiz”. Sanal gerçeklik gözlükleriyle bugüne kadar hiç yaşamadığımız deneyimleri yaşayacağımız söyleniyor. “Ben iki sanal gerçeklik gözlüğü denedim. Güzel. Fakat anlattığınız kadar da etkileyici değil” dediğimde, “Bu daha başlangıç. Daha neler göreceğiz neler” diyorlar. Bu gözlüklerin oyun dünyasında ve eğitimde çığır açacağını söylüyorlar. Endişeli olanlar da var. Aralarında sosyolog vşöeyfleelsseofreuclialwtearwnraawinht.maıyhoemotl@dertugtoamğnr.atuciaol.mcyboaimr: grup bilim insanı Sanal dünya davranış kalıplarımızı değiştirebilir mi? Sanal gerçeklik gözlükleri farklı amaçlarla kullanılabilir mi? Bu gözlükler zaman algımızı nasıl etkileyecek? Sanal dünyalarda yaşanan deneyimler insanların psikolojisini nasıl etkileyecek? Bir savaş oyununda ölümü deneyimlemek mesela üzerimizde ne gibi etkiler bırakacak? Sanal dünyalar öylesine etkileyici olacak ki, bazılarımız orada saatlerce zaman geçirecekmiş. Oradan çıkmak istemeyenler de olur mu merak ediyorum. Bir süre sonra gerçek olanla sanal olan birbirine karışır mı? Çok keyfimiz kaçtığında, arkadaşımız bize, “Ne dertleniyorsun, tak gözlüğü ve rahatla” diyecek mi? Halen internette var olan Second Life gibi dünyaların bambaşka bir şekil alacağı ortada. Bazı şirketler şimdiden kocaman sanal kentler kurmaya başlamışlar bile. Peki, sanal bir dünyada sınıfsız bir toplumu “deneyimleyen” insanların gerçek dünyadaki siyasi tutumları nasıl olur acaba? Aklıma David Cameron’un “Avatar”ındaki o doğa sahneleri geliyor. Öyle masalsı bir dünyanın içinde dolaştığınızı hayal etsenize. Bu arada Cameron yeni Avatar filmleri çekiyormuş. 4’lü bir seri yapacakmış. İlkini 2018’de izleyecekmişiz. HHH “Artırılmış gerçeklik” gözlükleri başka. Şu anda iki önemli ürünün çıkması bekleniyor. Biri Microsoft’un Hololens’i diğeri Magic Leap şirketinin gözlüğü. Benim asıl merak ettiklerim bunlar. Hololens’i daha önce anlatmıştım. Magip Leap de ona benzer bir şey. Tanıtım filmi çok etkileyici. Bir spor salonu düşünün. Tribünde insanlar oturuyor. Saha boş. Birden sahanın zemini dalgalanmaya başlıyor. Sonra büyük bir gürültü kopuyor ve zeminden dev bir balina fırlıyor. İzleyiciler şaşkın. Balina gerçek boyutlarında. Yukarı fırlayıp tekrar suya dalıyor. O kadar gerçek ki görüntüler. Kendiniz bakın: www.magicleap.com Teknoloji dünyası giderek ilginçleşiyor. SAYISAL LOTO 5, 7, 9, 18, 25, 42 6 BİLEN: 1 Milyon 473 Bin 489 Lira 1 Kuruş (Devir), 5 BİLEN: 2 Bin 554 Lira 10 Kuruş, 4 BİLEN: 42 Lira 40 Kuruş, 3 BİLEN: 6 Lira 55 Kuruş Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. EYYÜP SÜRÜMLÜ C MY B