29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 10 Mart 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK Karar kaçınılmazdı haber 11 Anayasa Mahkemesi, Can Dündar ve Erdem Gül’e tahliye yolunu açan kararında AİHM’nin ve AYM’nin önceki kararlarındaki yaklaşımı takip etti Anayasa Mahkemesi, haksız ve ağır suçlamalara maruz kaldığı Can Dün Karşı oylardaki SİYASİ DEĞERLENDİRMELER dar ve Erdem Gül kararının gerekçeleri ile “Gazetecilik suç değildir” dedi. AYM’nin 13 oyla verdiği AYM kararının önemle üzerinde durulması gereken yönü ise 2’si Cumhurbaşka rı krimanilize eden yaklaşımı, ürpertici bir hukuksal tahayyülü de ortaya koydu. karara karşı çıkan 3 üyenin ileri sürdüğü hukuk dışı ve siyasi ar gümanlar iki gazeteciye özgürlük getiren kararın hukuken kaçınıl maz olduğunu gösterdi. AYM başvuru anındaki bilgi ve belgeler üzerinden, iddianameyi değerlendirme dışı bırakarak aldı ğı kararda “somut bir delil göste rilmeden tutuklama kararı veril ANALİZ diği” tespitini yaptı. AYM, tutuklama ka rarı veren hâkimin “(iki gazetecinin) ya yımladıkları haber lerin terör örgütü ile ilgili olduğunu mes nı Erdoğan tarafından ata nan, biri de Meclis’teki AKP çoğunluğu ile seçilen 3 üye nin yazdığı karşı oy yazıları ol du. Bu üyeler, hukuki olmak tan çok siyasi değerlendir meler taşıyan karşı oylarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dursun Özkaya Güleç AYM’ye ve Can Dündar’a yönelik suçlamaları ile oldukça benzer yaklaşımları ortaya koydular. Üye Hicabi Dursun’un, ülkeyi adeta savaş halinde göstermesi ve bu tür durumlarda “muhalif olma ile hain olma arasındaki çizginin oldukça kaygan bir zeminde yer alacağı” alıntısına yer vermesi; “milli güvenlik kavramının içeriğinin tespitinde si yasal otoritenin belirleyeci önceliğe sahip olduğunu” savunması karşı oylardaki ideolojik özü gösterdi. Dursun, Dündar ve Gül’ün tutukluluğunu savunurken “terörün tırmandırıldığı bir ortamda hükümete yönelik iç çekişmelerin milli güvenlik ile irtibatı kuvvet kazanmaktadır” diyerek iç siyasi tartışmala Karşı oycu üyelerden Kadir Özkaya’nın tutukluluğu savunurken “olayların gerçekleştiği dönemde ülke içinde ve dışında yaşanan gelişmelerin, milli menfaatleri ve milli güvenliği doğrudan ilgilendiren konularda ortaya çıkan gelişmelerin” de hesaba katılması gerektiğini savunması ise otoriter, keyfi bir hukuk uygulamasının savunusuydu. Dursun’un, bireysel başvuru anında bahis konusu olmayan ve iddianameye yönelik eleştirilerden sonra gündeme getirilen “ev komplosu” ile ilgili üstünkörü iddialara yer vererek tutukluluğu savunmaya kalkışması da AYM kararlarının ciddiyetine gölge düşürdü. KEMAL leki durumları itiba GÖKTAŞ rıyla bilmeleri gerek özgürlüğünün” ihlali olarak ka kararı ancak karşı oylarda görü mak için olur olmaz milli güvenlik tiği” gerekçesini ile bul edildi. AYM, böyle bir tutuk len hukuk dışı ideolojik bir yakla kavramına sığınamazsın” mesajını ri sürmesinin de hiçbir hukuki yö lama kararının “demokratik top şımla meseleye bakmak engelle verdi. Kararda iki gazetecinin tu nü olmadığını belirterek hukukun lum düzeninde gerekli ve ölçülü” yebilirdi ki, bu da AYM açısından tuklanmasınin “ifade ve basın özkeyfi uygulanması konusunda da bir müdahale olmadığını belirte prestijinin sonu olurdu. Bu karar gürlüklerine yönelik caydırıcı bir net bir tavır aldı. Suçlama konusu rek ihlal sonucuna ulaştı. dan sonra artık savcının ve sulh etki doğurabileceğinin açık oldu haberlerden tam 16 ay önce, MİT Bu tespitin ceza davasının içeri ceza hâkiminin anayasal haklara ğu” belirtildi. Yani AYM tutuklama TIR’larının durdurulması ve aran ği açısından da önemli bir sonucu aykırı kararlara nasıl imza attıkla kararının gazeteciler ve aydınlara masından 2 gün sonra; konuya iliş olacak. AYM iki gazetecinin sade rı sorusunun tartışmanın odağına yönelik bir tür gözdağı anlamına kin haberlerin çıktığına dikkat çe ce haberlerinden ötürü tutuklan yerleşmesi gerekir. geldiğini ifade etmiş oldu. ken karar, hukuki güvenlik konu masının basın ve ifade özgürlüğü AYM, kamuoyunda tartışma ko AYM kararı bir kez daha göster sunda önemli bir adım atmış oldu. haklarını ihlal ettiği sonucuna va nusu olan bir konuda yapılan ha di ki, Türkiye artık özgürlüklerin Kararla, Dündar ve Gül’e iliş rarak AİHM’nin ve AYM’nin önce berlerin “tutuklama” ile sonuçlan korunması için hükümete ve yar kin tutuklama kararında haber dı ki kararlarındaki yaklaşımı takip ması ile milli güvenliğin korunşında bir suçlama getirilmemiş ol etti. Yani AYM bir anlamda mec ması arasında bir bağ olmadığını gıya karşı, anayasanın savunulmasının elzem olduğu bir ülke haline ması aynı zamanda “basın ve ifade bur olduğu kararı vermiş oldu. Bu da belirterek “gazetecileri tutukla gelmiş durumda. l ANKARA BERKİN ELVAN VURULALI YARIN 1000 GÜN OLUYOR Arkadaşları şarkılar söylüyor, Sami Elvan Berkin yok Berkin’in ölümünün ikinci yıldönümü yarın. Vurulalı da tam bin gün oluyor. Anne Gülsüm Elvan, “Günüm yok, gecem yok, uykum yok, hayatım yok. Öfkem beni hayatta tutuyor” diyor. Geçen gün, parkta oğlunun arkadaşları nı gitar çalıp şarkı söylerken gör düğünü anlatırken bizim de boğazımız düğümleniyor: “Oğ lum yoktu içlerin de... Yaşasaydı ora da olacaktı, şarkı HİLAL KÖSE söyleyecekti...” Baba Sami Elvan ise sakin kalmaya çalışıyor: “İki kızımız için ömrü müzü sürdürüyoruz. Aslında biz yaşamışız, yaşamamışız gerçekten hiçbir anlamı yok.” Berkin’in yokluğu, buz gibi, ko caman bir sızı evin içinde. Kapı dan gireni de hemen içine alan bir sızı. “Bizimki normal bir ölüm de ğil” diye devam ediyor baba Elvan: “Kahpece, duvar dibine pusuya ya tarak, bilerek ve isteyerek oğlumu zun yaşam hakkını gasp ettiler.” Bakanlık baskı yapıyor Sami Elvan, Berkin’i vuranlar hakkında bin gündür iddianame hazırlanmamasına tepki göstererek, anlatıyor: “Berkin’i vuranın kim olduğunu bilmiyorum. Dosyadan aldığım evrakta sadece sicil numarası vardı. O polisin ifadesini alıp almadıklarını, nerede görev yaptığını bilmiyorum. Görüntülerdeki kişilerin yüzleri çok açık, çok belli. Savcı bizimle görüşmeyi kesinlikle kabul etmiyor. Adalet Bakanlığı’nın savcıya soruşturmayı bitirmesi için baskı yaptığını duydum.” Ablaya gözaltı girişimi Gezi’de katledilen gençlerin hepsinin davasını yakından izliyor Elvan ailesi. O dosyalardaki gelişmeler yüzünden de, Berkin için adaletin tecelli edeceğine dair hiçbir inançları yok. Baba Elvan’a göre, Berkin’in katili sadece bir tetikçi. Başbakan’dan, Em Gülsüm Elvan niyet Müdürü’ne, o polise emir verenler yargılanmadıkça, yürekleri soğumayacak. Sami Elvan, evdeyken bile göz hapsinde olduklarını hissettiğini söylüyor. İki ay önce, evin sokağında, küçük kızını gözaltına almak istemişler. “Mahalleden teröristleri temizlemeye çalışıyoruz” diyormuş bir polis... Mahalleli araya girmiş: “Berkin’in ablası olduğunu çok iyi biliyorlar. Rencide edici sorular sormuşlar. Bu davayı başlatmamak adına, Berkin’i illegal göstermek için her türlü şeyi yaptılar” diyor. Hep aklımda Berkin’e dair, politikacıların ürettiği yalanlara imza atan geniş bir kitlenin olmasına üzülüyor. “Benim kanayan bir yaram var” diyerek, devam ediyor baba Elvan: “Bu yaramı tedavi etmek istiyorum. Bir merhem arıyorum, nerede bulacağım? Adalet arayışı içine giriyorsun ister istemez. Bu ülkenin sağduyulu vatandaşlarında o merhem. İnsanların biraz duyarlı olması lazım. Tek ben değilim ki bu acıyı yaşayan. Bu aileler her gün katlanıyor. Biz diyoruz ki bitsin artık.” Berkin’in hep aklında olduğunu söylüyor üstüne basa basa: “Bir günü bizim evde geçirin, bir ailenin hayatı nasıl bitirilir görürsünüz. Ne yediğinden, ne işten, Berkin Elvan Elvan ailesinin acısı ilk günkü gibi taze. Gülsüm Elvan, “Kana doymayanlar aldı onu benden. Oğlumun katili belki şu an bir yerlerde birilerini öldürüyordur” diyor. hiçbir şeyden haz almıyorsun. İki kızımız da aynı” diyor. Eksiğim var Elvan ailesinin yaşamı, 16 Haziran 2013’ten önce geçim telaşıyla akıp gidiyordu. Gece gündüz çalışıyorlardı, üç çocuğun dershane parası için. Berkin de o yıl başlamıştı dershaneye. Tek amaçları çocukların okumasıydı. Sabah erkenden kalkıp, kahvaltı hazırlıyordu Gülsüm Elvan. Sonra çocuklar okula, anne baba işe dağılıyorlardı. Akşam annesinin yolunu gözlüyordu Berkin. “Anne, kanka, bir iki lira at da internete gideyim” diyordu. Şimdi, Berkin için yaptığı, yapamadığı her şey dert Gülsüm Elvan’a... Çırpındım Acıdan, üzüntüden çalışamaz olmuş: “O bir iki lirayı bulamadığım zamanlar olurdu. Konfeksiyondan çıkıp, temizliğe gidiyordum. Çırpındım ama çalmadım, çaldır madım. O şekilde getirdim o çocukları o yaşa. Ama bilemedim ki, kana doymamışlar... Çocuğumu ekmeğe gönderdim, onlar bana kanlı elbiselerini gönderdi. Günüm yok şimdi, yok... Sabah kahvaltı hazırlıyorum, bir eksiğim var. Akşam yemekte bir eksiğim var. Kendimi yiyip bitiriyorum. Sami ile birbirimize bakıp susuyoruz. Ne söyleyelim. Geçen, parkta, oğlumun arkadaşları hep birlikte oturmuşlar biri gitar çalıyor, diğerleri şarkı söylüyordu. Oğlum yok içlerinde. Arkadaşları çalıp söylüyor, oğlum yok!” Hesap verecek Gülsüm Elvan’a göre Berkin, Okmeydanı’na gözdağı verilmek için, hedef seçilerek öldürüldü. 5 Haziran’da valiliğe çağrılmaları, karşılarında Emniyet Müdürü’nü bulmaları ve 16 Haziran’da Berkin’in vurulması tesadüf değil. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “emri ben verdim, polisim destan yazdı” sözlerini anımsatıyor öfkeyle: “Erdoğan unutmasın. Her çıkışın bir inişi vardır. O kadar ah aldı ki... Ben soracağım, o hesap verecek. Eğer hayattaysam sırf bunun için... Yoksa hayatta değildim, çoktan gitmiştim.” katili 1 yıl önce bulunmuş! Berkin Elvan soruşturmasında gaz fişeğini atan polisin E.Y. olduğunun tespit edildiği kısa bir süre önce açıklanmıştı. Polis kimliğinin bir yılı aşkın süre öncesinden bilindiği, ancak emniyet ve savcılığın polislerin fotoğrafını uzun süre göndermemesinin tespitin gecikmesine yol açtığı ortaya çıktı. Birgün gazetesinin haberine göre; Jandarma Kriminal Büro tarafından tespit edilen polisin kimliğini Ulusal Kriminal Büro, ‘muhtemel aynı kişi’ (incelenmesi gereken kişi) diyerek işaret etmiş ve 05.12.2014 tarihinde savcının dikkatine sunmuş. Ulusal Kriminal Büro, olay günü ‘belirlenmiş kişiye’ ait görüntülerle emniyetteki fotoğraf arşivindeki vesikalık fotoğrafları karşılaştırarak, sonuca ulaşmış ve bu bağı savcılığa; “Araştırılsın” vurgusuyla geçmiş. Öte yandan olayla ilgili bütün fotoğraf ve görüntüleri 3 ay boyunca inceleyen Adli Tıp’ın “görüntü kalitesi düşük” ve “mesafe uzak” gerekçeleriyle tespit yapamamasının da soruşturmada uzun zaman kaybedilmesine yol açtığı belirtildi. İnsanlığa karşı suç İnsanlığa karşı suç, barışa karşı suçlar ve savaş suçlarıyla birlikte, günümüzde uluslararası veya uluslarüstü suçlar arasında yer alıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kuruluş metni olan Roma Statüsü, bu suçları saldırı, soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları olarak tanımlıyor. İnsanlığa karşı suçların bireyi aştığı kabul edilir. Hâkimler, eski Yugoslavya UCM’nin Erdemovic Kararı’nda (1996), “tek bir insana bile saldırıldığında İnsanlık hedeflenir” tezine dayanarak ceza kararına hükmettiler. İnsanlığa karşı suç olarak nitelendirilen eylemler, hem insan haysiyetine hem de insanlık kavramına ağır bir saldırı olarak nitelendirilir. Uluslararası ceza yargısında ağırlıklı yorum, insanlığa karşı suçların, doğrudan mağdurun çıkarlarından daha geniş bir çıkara zarar vermesi nedeniyle, savaş suçlarından daha ağır bir nitelik taşımasıdır. İnsanlığa karşı suçlar, UCM’nin dayandığı sözleşmeler, içtihat ve teamüller ışığında, insan haysiyetine zarar veren her eylemi kapsamaz. Sivil halkın tümüne veya bir kısmına yönelik olarak gerçekleştirilen yaygın ve sistematik saldırıyı tanımlar. Genel olarak insanlığa karşı suç ile devlet yetkisini kullanan güçler arasında bağ kurulur. Çünkü Uluslararası Hukuk Komisyonu, bu suçlar için gerekli plan ya da politikaları geliştirecek, önemli yıkım araçlarını kullanabilecek, kullanılmasına izin verecek ya da bu suçları işlemek üzere bazı kişileri harekete geçirebilecek bir iktidarın varlığının gerektiğinin altını çizer. Eski Yugoslavya UCM’si de sivil halka karşı saldırının en sık olarak bir devlet emri ile gerçekleştiğini vurgular. Zaten yürürlükteki UCM gerçek kişilere ilişkin yetkiye sahip değildir. Günümüzde, insanlığa karşı suç kapsamına giren ya da girebilecek olan suçları tanımlayan uluslararası metinlerin tümü, temel failin devlet olabileceğini öngörmektedir. Buna karşılık, insanlığa karşı suçların örgütlü özel gruplar tarafından, kendi adlarına ve bir devletin suç ortaklığı olmaksızın işlenmesini de dik kate alan bir yorum son yıllarda güçleniyor. İnsanlığa karşı suçun maddi öğesi, sivil bir topluluğa yönelik yaygın ve sistematik saldırıdır. İnsanlığa karşı suç olarak nitelenebilmesi için saldırının yaygın, yani kapsadığı mağdur sayısının büyük sayılabilecek bir boyutta olması gerekir. Silahlı güçler, milis kuvvetleri ve silahlı güçlere gönüllü olarak katılanlar sivil kişi niteliği taşımazlar. Ama bir halkın sivil nitelikte olması, bütünüyle sivillerden oluşmasını da gerektirmez. Sivil halkın içinde direnişçiler, silah bırakmış eski savaşçılar, çatışma veya anlaşmazlıkta taraf olmuş kimseler bulunabilir. Önemli olan, söz konusu halkın, esas olarak sivil kişilerden oluşmasıdır. Suç olarak nitelenen fiil sadece kitlesel cinayet değildir. Halkın bir bölümünü yok etme amacıyla, gıda ve ilaçtan yoksun bırakmak gibi uygulamalar, köleleştirme, uluslararası hukukta belirtilen nedenler dışında nüfusu zorla yerinden etme, kendi koruması altındaki kişilerde fiziksel ve zihinsel şiddetli ağrı veya acı yaratmayı amaçlayan işlemler, cinsel suçlar, vb… de insanlığa karşı suç kategorisine girer. Bir topluluğa yönelik, siyasal, ırksal, ulusal, etnik, kültürel, dini veya cinsiyetçi saiklerle yapılan zulüm de buna dahildir. Roma Statüsü zulmü, bir topluluğun kimliğine dair gerekçelerle, uluslararası hukuk çiğnenerek kasıtlı ve ağır biçimde temel haklarının ihlal ya da inkâr edilmesi olarak tanımlar. Zorla kaybedilme fiili de insanlığa karşı suçtur. Yeni Türk Ceza Yasası da insanlığa karşı suç olarak, “siyasal, felsefi, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plân doğrultusunda” işlenmiş bazı suçları sayıyor (77. madde). Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirleri hükmolunacağını belirtiyor. İnsanlığa karşı suç olgusu üzerine önümüzdeki dönemde yoğun bir tartışma yaşayacağız. Not: Bu yazıdaki bilgiler için Türkçe çevirisini İletişim Yayınları’nın 2012’de yayımladığı, İnsanlığa Karşı Suç başlıklı derlemeyi kullandım. 2016 BÜTÇESİ TBMM’DEN GEÇTİ Bütçe maratonu kavga ve tartışmalarla bitti TBMM Genel Kurulu’nda, bütçenin son gün görüşmelerinde AKP ve HDP’liler arasında “Kandil” tartışması yaşandı. 13 günlük bütçe maratonu dün sona erdi. HDP’nin Ermeni kökenli mil HDP’li ve AKP’liler arasında itiş kakışlı tartışma yaşandı letvekili Garo Paylan, Erdoğan’ı Meclis’i devre dışı bırakan emirler verdiğini belirterek, “saray darbesi” ifadesini kullandı. AKP’li Bostancı’nın “Bu konuşmayı Ermenistan’da yapabilir misin, parçalarlar seni” demesi üzerine HDP’li Paylan, “Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” dedi. AKP’li Bülent Turan’ın, HDP’yi eleştirirken “Elimde bir liste var. sızlık yapanlar ortadadır. Eş başkanımız Kandil’e devletin bilgisi dahilinde gitti” dedi. HDP’li İdris Baluken de, “‘Sokağa çıkın ve Kürtleri öldürün’ şeklinde mesajlar attığımızı kanıtlarsa istifa edeceğim” dedi. Verilen arada Baluken’in listeyi almak için Turan’ın yanına gitmesi üzerine itiş kakış yaşandı. Babacan’dan hukuk uyarısı Bazen saz çalan, bazen Kandil’e giden bir genel başkan var ya, onun ve çevresinin tam 122 tane sokağa davet metni var. ‘Sokağa çıkın, Yasin Börü’yü öldürün, sokağa çıkan Kürtleri öldürün’ diyenler hangi barıştan bahsedecek?” sözleri tartışma yarattı. HDP’li Çağlar Demirel, “Evet, eş genel başkanımız para çalmadı, saz çaldı. Para çalanların kim olduğu, yolsuzluk, hır 1 Kasım seçimlerinden beri ilk kez kürsüye çıkan eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan hukukun üstünlüğü ilkesinin tavizsiz şekilde uygulanmasının hem demokrasi hem de ekonominin güçlenmesi açısından elzem olduğunu söyledi. Babacan, “Demokrasi, hukuk ve ekonomiden hangisi zayıf kalırsa ülkemizin arzu ettiği hedeflere ulaşması mümkün olmayacaktır” dedi. 53 maddeyi birlikte çıkaralımDBAAŞVBUATKOaAvĞuNLtUoğlu bütçe görüşmeleri Dnin tamamlanmasının ardından tirmeden heybemizde, zihnimizde ne varsa Anayasa Uzlaşma Komis yaptığı teşekkür konuşmasında, 4 yonumuza ve Genel Kurul’a getire ana başlık altında vekillere çağrı lim. Geliniz teröre karşı yek vücut da bulundu. Davutoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle: “AB ile vize muhafiyetinin Haziran ayına yetişebilmesi için 1 Mayıs’a kadar geride kalan 53 maddede reformları tamamlamamız lazım. Geliniz yeni anayasa için önşart ge olalım. Meclis içtüzüğümüzü, eleştiri makamına her türlü hakkı tanıyacak şekilde yeniden yazalım. Daha önceki uzlaşma noktalarını göze alarak milletin beklediği yasaların çıkmasını engellemeyecek bir iç tüzük yaratalım.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle