19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 10 Mart 2016 10 Anayasa kazanı kaynıyor… Evet, anayasa kazanı kaynıyor. Tamam, henüz fokurdamıyor. Ama kazan kısık ateşte de değil artık. Biz dokunulmazlıklar kalkar mı, kalkmaz mı; Can Dündar ile Erdem Gül yeniden içeri girer mi, girmez mi gibi soruları tartışırken; Zaman gazetesinin ardından Cihan Haber Ajansı’nın da kayyımlandığına bakıp acaba hangisinin kayyımları ellerindeki kurumları daha erken batıracak sorusu üstüne papatya falı açarken, AKP elebaşıları Devlet Bahçeli ile mercimeği fırına verdiler ve milli ve Türk bir anayasa yapıp 330 oyla Meclis’ten geçirip referanduma sunmanın hazırlıklarına başladılar bile… Kazan tam fokurdayıncaya kadar adı “Uzlaşma Komisyonu” olan “Uzlaşmama ve uzlaşmama suçunu karşı tarafa atma komisyonu”nun “Dedim, dedi” muhabbeti ile oyalanacağız. Ta ki AKP’nin en tepesinden (Davutoğlu’nu değil Erdoğan’ı kastettim) halka “Eee görüyorsunuz bu komisyondan bir şey çıkmayacak” fetvası gelene kadar. Ardından AKP’nin anayasa taslağı zuladan çıkarılacak, eğer o ana kadar anlaşmamışlarsa MHP ile AKP elebaşıları “Bu taslağı nasıl daha milli ve daha Türk ve daha faşizan yapabiliriz” pazarlığına oturacaklar ve fokurdamakta olan anayasa kazanını Meclis’in önüne getirip, birlikte 330 ve üstü milletvekilinin oyu ile geçirip referandum sandığına taşıyacaklar. O andan itibaren benzeri az görülmüş bir “MHP onaylı AKP anayasası”nı yutturma propagandası başlayacak. Devletin olanakları bu propaganda için alabildiğine ve pervasızca kullanılacak. Peki, MHP başkanlık sistemine açılan bir anayasaya “Hı” der mi? Valla Devlet Bahçeli için ateş paçayı sarmış durumda. Bahçeli’ye baş kaldıran üç genel başkan adayı, yeterli imza toplanmasına rağmen kurultay toplamaya yanaşmayan Bahçeli yönetimine karşı mahkemeye başvurdu. Mahkeme MHP’yi Bahçeli’den alıp kayyıma verebilir. Eh o mahkemenin de, o kayyımların da karar verirken talimatı kimden alacağını bilmek için üstün zekâ gerekmiyor. O kadarcık zekâ herhalde Bahçeli’de de vardır ve kayyımlanmaktansa Erdoğan’a koltuk çıkıp kendi koltuğunu koruma hesabını yapabilir. Bu siyasal manevralara AKP içinden çatlak ses çıkabilir mi? Çıkabilir elbet. Ama bunu sonucu etkileyebilecek bir çıkış olarak görmek siyasal bir aymazlık olarak nitelenmeli. O yüzden Kürt siyasal hareketinde KCK eşbaşkanı gibi en üst basamakta duran Cemil Bayık’ın böyle bir olasılığa yeşil ışık yakmasını, “Gül Arınç Çelik” ekibinden bir şeyler ummasını ciddiye alamayız. Ülkeye 12 Eylül Anayasası’ndan da beter bir “AKP MHP Anayasası” giydirilmesinin önüne ancak CHP, Kürt siyasal hareketinin bütün bileşenleri ve sosyalist solun kesin ve ödünsüz karşı çıkması ile belki geçilebilir. Son cümledeki “belki” rastgele söylenmedi. Altı çok kesin çizilesi bir “belki” o. Devlet olanaklarıyla yürütülen dev bir propagandaya karşı halkın “AKPMHP anayasasına hayır” demesini sağlayacak bir karşı propagandanın örgütlenmesi ve kotarılması zorunlu koşul. Ancak o zaman belki… ‘MİSAFİRİM VARDI OKUYAMADIM’ 33 sayfayıErdoğan, Poroşenko ile basın toplantısı düzenledi. beğenmedi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül ile ilgili ihlal kararına yönelik “tanımıyorum, saygı duymuyorum” eleştirisini bu sözleri yinelemese de sürdürdü. Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ile birlikte Saray’da ortak basın toplantısı düzenleyen Erdoğan, gerekçeli kararı misafirleri nedeniyle okuyamadığını dile getirerek, “Ancak 33 sayfalık bir gerekçeli karar açıklamış olduklarını duydum. Herhalde gerekçeyi izahta zorlandılar” dedi. Erdoğan, anayasanın 104. maddesinin yüklediği sorumluluğu yerine getirdiğini dile getirerek, “Anayasayı gözetmek benim de asli görevlerimden biridir. Bu çerçevede ben görüşlerimi açıkladım. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurularda yargı yolunun tüketilmesini beklemek durumundadır. Yerindelik denetimi yapamaz, yapmamalıdır. Anayasa Mahkemesi bu olayda kendini birincil mahkemenin yerine koymuştur. Yargıtay gibi de inceleme yapması doğru değildir” dedi. Kırım’daki Rus ilhakını tanımadıklarını söyleyen Erdoğan şöyle konuştu: “Suriye’ye girerken ‘Suriye yönetimi bizi çağırdı’ diyen Rusya acaba Ukrayna’ya girerken kendilerini kimler çağırdı?” l ANKARA/Cumhuriyet haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK ANAYASA MAHKEMESİ’NDEN DAVAYI TEMELİNDEN ÇÖKERTECEK GEREKÇELER gazeCteascuiliskluykapdteılğairlDÜKGANAEÇDRRIAKAELKRRAÇ/INGNEINDSÜİIL Anayasa Mahkemesi, gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Er dem Gül’ün MİT TIR’ları haberi nedeniy le tutuklanmasıyla ilgili verdiği hak ih lali kararının gerekçesini açıkladı. İstan bul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açı lan davayı temelden çökerten gerekçele re yer verilen kararda, tutuklamaya iliş kin “haberler dışında somut herhangi bir delilden bahsedilmediğine” vurgu yapıldı. Kararda, tu tuklama kararının gerekçe sinde söz konusu haberle rin “siyasal veya askeri ca susluk maksadıyla” yayım ALİCAN ULUDAĞ landığına ilişkin kuvvetli suç şüphesine hangi somut olgulardan hareketle ula şıldığının açıklanmadığı ifade edildi. Ka rarda, ifade ve basın özgürlüklerine ya pılan müdahalelerin başvurucular ve ge nel olarak basın üzerindeki muhtemel “caydırıcı etkisi”nin dikkate alınması gerektiği vurgulandı. Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşka nı Tayyip Erdoğan’ın “Uymuyorum, say gı da duymuyorum” dediği Dündar/ Gül kararına ilişkin gerekçesini Res mi Gazete’de yayımlanmak üzere dün Başbakanlık’a gönderdi. Mahkeme, Res mi Gazete’yi beklemeden de kararı inter net sitesinden açıkladı. Erdoğan’a yanıt AYM’nin dava bitmeden karar verdiği eleştirilerine üstü kapalı yanıt verilen kararda, “Tutuklama tedbiri nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarının incelenebilmesi için devam eden yargılama sürecinin tamamlanması gerekmemektedir. Başvurucuların, iddialarına temel teşkil eden tutuklama tedbirine karşı itiraz yoluna başvurarak başvuru yollarını tükettikleri ise açıktır” denildi. Somut olgu yok İlk olarak “tutuklamanın hukuki olmadığı iddiası”na ilişkin başvuruyu ele alan mahkemenin kararında, “Tutuklama kararlarında isnat edilen suçlara ilişkin olarak mevcut delil durumunun tutuklama için yeterli olduğu belirtilmiş ise de anılan haberler dışında somut herhangi bir delilden bahsedilmemiştir” denildi. Kararda, davayı çökertecek şu değerlendirmeye yer verildi: “Başvurucular, başvuru konusu haberlerde yer alan fotoğrafları ve bilgileri ‘silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme’ amacıyla yayımlamakla ve ‘siyasal veya askeri casusluk maksadıyla’ temin etmek ve açıklamakla suçlanmışlar ve tutuklanmışlardır. Ancak tutuklama kararının gerekçesinde söz konusu haberlerin ‘siyasal veya askeri casusluk maksadıyla’ yayımlandığına ilişkin kuvvetli suç şüphesine başvuruculara isnat edilebilecek hangi somut olgulardan hareketle ulaşıldığı açıklanmamıştır. Tutuklama gerekçesinde ‘silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçuna ilişkin kuvvetli suç şüphesi yönünden ise başvurucuların, yayımladıkları haberlerin ‘hakkında soruşturma devam eden terör örgütü ile ilgili olduğunu mesleki durumları itibarıyla bilmeleri gerektiği’ kanaati dışında yardım etme suçlamasına dayanak teşkil edecek somut bir olgu gösterilmemiştir.” Zaten yayımlandı TIR’ların durdurulması ve aranması olayından 2 gün sonra başka bir gazetede TIR’ların taşıdığı iddia edilen malzemelere ilişkin bir fotoğrafa ve bazı bilgilere yer verildiği anımsatılan kararda, “Daha önce yayımlanan ve fotoğrafla desteklenen bir habere benzer hususları içeren haberlerin daha sonra başka bir gazete tarafından yayımlanmasının milli güvenlik açısından oluşturduğu sakıncanın devam edip etmediğinin haberle ilgili başvurulacak tedbirlerin gerekçesinde belirtilmesi önemlidir” denildi. Neden tutuklandılar Kararda, başvurucuların kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesinin gerekçesi şöyle açıklandı: “Soruşturmanın başlatıldığının duyurulduğu tarih ile başvurucuların ifadeleri alınmak üzere çağrıldıkları tarih arasında geçen yaklaşık 6 aylık sürede İstanbul Cumhuriyet Başsav Dündar ve Gül’den Kılıçdaroğlu’na ziyaret Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Silivri tutsaklığının ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti. Dündar ve Gül, dün, CHP Genel Merkezi’nde Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti. Ziyarette Dündar ve Gül, tutuklandığı gün kendilerine bir mektup yazan Kılıçdaroğlu’na teşekkür etti. Kılıçdaroğlu da Can Dün dar ve Erdem Gül’ün kendisine ayrı ayrı gönderdiği mektupları çerçevelettiğini ve makam odasına koyduğunu gösterdi. Ziyaretteki sohbette, Dündar ve Gül, cezaevi anılarını anlattı. cılığı tarafından başvurucuların ifadeleri alınmamış, başvuruculara yönelik olarak gözaltı ya da tutuklama gibi tedbirlere başvurulmamıştır. Anılan süre içinde başvurucuların atılı suçları işlediklerine dair yayımlanan haberler dışındahangi delillere ulaşıldığı da ifade sırasında sorulan sorulardan ve tutuklama gerekçelerinden anlaşılamamıştır. Bu bağ lamda kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan bir olaya ilişkin benzer haberle rin aylar önce yayımlanmış olduğu gözetilmeksizin, başvuru konusu haberler üzerine soruşturma başlatılmasından da yaklaşık altı ay geçtikten sonra başvurucular hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının neden ‘gerekli’ olduğu, somut olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamamaktadır.” Hangi ihtiyaçla Yüksek Mahkeme, Dündar ve Gül’ün ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin tespitinin gerekçelerini de sıraladı. Kararda şöyle devam edildi: “İsnat edilen suçlamalara temel olarak gösterilen tek olgunun başvuruya konu haberlerin yayımlanması olduğu gözetildiğinde hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez. Ayrıca benzer bir haberin başka bir gazetede on altı ay önce yayımlandığı gözetilmeden ve başvuruya konu haberle ilgili soruşturma başlatılmasından yaklaşık altı ay geçtikten sonra başvurucular hakkında tutuklama tedbirine başvurularak ifade ve basın özgürlüklerine müdahale edilmesinin hangi ‘zorlayıcı toplumsal ihtiyaç’tan kaynaklandığı ve millî güvenliğin korunması bakımından demokratik toplum düzeninde gerekli olduğu somut olayın özelliklerinden ve tutuklama kararının gerekçelerinden anlaşılamamaktadır.” Basın için caydırıcı Kararda, demokratik toplum düzeninde gerekli olma ve ölçülülük değerlendirmesi yapılırken ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalelerin başvurucular ve genel olarak basın üzerindeki muhtemel “caydırıcı etkisi”nin de dikkate alınması gerektiğine işaret edildi. Bu konuda AİHM’nin Nedim Şener ve Ahmet Şık kararlarına dikkat çekilen kararda, “Başvurucuların tutuklanmış olmasının ifade ve basın özgürlüklerine yönelik caydırıcı bir etki doğurabileceği de açıktır. Açıklanan gerekçelerle anayasanın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan ve yukarıda ihlal edildiğine karar verilen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile bağlantılı olarak anayasanın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir” denildi. KARARA MUHALEFET EDEN ÜYELERDEN SARAY SÖYLEMİ Hükümetle çekişmek milli güvenlik ihlaliymiş Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluluğuna ilişkin verdiği ihlal kararına muhalefet eden üyeler Hicabi Dursun, Kadir Özkaya ve Rıdvan Güleç, kaleme aldıkları karşı oy ya zılarında skandal ifadelerle Dündar ve Gül’ün tutukluluğunu savundu. Üç üyenin görüşleri, neredeyse Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’lilerin tezleri ile örtüştü. İşte üç üyenin muhalefet gerekçeleri: BAZI HABERLERİN YAPILMASI ENGELLENEBİLİR Hicabi Dursun, karşı oy yazısında “milli güvenlik” vurgusu yaptı. Olağan bir süreçte toplum içinde sorun oluşturmayan ya da tepki çekmeyen düşünce, söylem ya da fiillerin, olağanüstü şartların ortaya çıkmasıyla kapsamını, etkisini ve aldığı tepkiyi değiştirebildiğini iddia eden Dursun, şu ifadeleri kullandı: “Dış tehditlerin yoğunluk kazandığı, bitişik komşu devletlerde yeni sınırların tasarlandığı, soydaşlarımızın doğrudan hedef alınarak yardımımıza muhtaç hale getirildiği ve terörün tırmandırıldığı bir ortamda hükümete yönelik iç çekişmelerin milli güvenlik ile irtibatı kuvvet kazanmaktadır.” Tutuklamada bariz takdir hatası bulunmadığını öne süren Dursun basına yasağı savunurken, “Milli güvenlik gibi çok hassas konuda gazetecilerin yapacağı haberlere yönelik olarak devletin sınırlama getirmesi ve bu bağlamda bazı haberlerin yapılmasının kamu otoritelerince engellenmesi mümkündür. Bu noktada yargısal denetimin etkin bir şekilde rol alması, özgürlüklerin vazgeçilmez güvencesi olduğu şüphe götürmez bir gerçekliktir” ifadesini kullandı. HABERLERLE DEVLETİ ZORA SOKMAYA ÇALIŞMIŞLAR Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından AYM’ye atanan üye Kadir Özkaya, somut olaya konu haberlerin, ülke içi toplumsal tartışmalara katkı sağlamaktan öte, haberin konusunun eskimesinin önlenerek özellikle uluslararası alanda sürekli gündemde tutulmasının ve bu suretle devletin dış politika alanındaki tercihlerinin zo ra sokulmak suretiyle milli güvenlik aleyhine yönlendirilmesinin, bir anlamda da devletin suçlu olarak gösterilmesinin amaçlanmış olabileceğini iddia etti. “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün örgütsel amaçları doğrultusunda örgüte üye olmadan bilerek ve isteyerek yardım etmek” fiilinin gerçekleşmiş olabileceğinin göz önüne alınması gerektiğini öne süren Özkaya, buna karşılık AYM’nin kararının eksik değerlendirmeyle varılan bir sonuç olduğunu iddia etti. Kendi mahkemesini hukuksuzlukla suçladı TBMM’nin atadığı üyelerden Rıdvan Güleç’ün karşı oy yazıları neredeyse Erdoğan ve AKP’lilerin söylemleriyle örtüştü. Özellikle Anayasa Mahkemesi’ni sert ifadelerle eleştiren Güleç, “Tutuklama kararının basın ve ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan kamu davasının ilk duruşmasının dahi yapılmamış olması hususu göz önüne alındığında somut olayın şartları açısından bu aşamada temel hak ve özgürlüklerin korunmasında asıl görevli ve yetkili olan yargısal mekanizmaların işlememesine neden olabilecektir. Anayasa Mahkemesi’nin kendisini görevli yargı mercii yerine koyarak maddi vakıa incelemesi yapması bireysel başvurunun anayasada ifadesini bulan kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamayacağı hükmü ile bireysel başvuru için kanun yollarının tüketilmiş olma şartıyla bağdaşmamaktadır” dedi. WikiLeaks belgelerini yayımlayan Julian Assange ve ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın belgelerini sızdıran Edward Snowden’ı örnek gösteren Güleç, “Yukarıda adı geçen ve tüm dünyada örnekleri çoğaltılabilecek fenomenleri dile getirmekteki amaç, milli güvenlik, devlet sırrı, ulusal çıkar ve casusluk olguları karşısında istisnasız tüm devletlerin belli refleksleri geliştirdikleri gerçeğini vurgulamaktır” dedi. Güleç, MİT’e ait TIR’lara ve taşıdıkları malzemelere ilişkin haber ve bilgilerin milli güvenlik olgusu bağlamında ele alınmasının gerektiğini vurguladı. l ANKARA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle