20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 18 Şubat 2016 dizi Dönüşüm düşman etti Kanarya’da kentsel dönüşüm hız kesmiyor. Şirketler, anlaştığı hak sahibine daha iyi teklif sunuyor. Ve düşmanlık tohumları ekiliyor. anarya, bitmek bilmeyen polis operasyonlarıyla gündemden düşmüyor. Olanı biteni, mahalleliden dinlemek için Kanarya’dayız. Kürtlerin, Kanarya’da aslında çok eski bir geçmişe sahip olduklarını orada öğreniyoruz. Mahalledeki gündemi, devletin Kürt politikası belirliyor. Yakınları Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Silvan’da olanlar öfkeli. Yaşlılar her şeye rağmen ‘barış’ dese de gençlerin, barışa dair hiçbir inançları yok. Ölülerine ağlayan bir halk, 30 yıllık komşularının empati kuramamasına şaşırıyor. Eylemlere tepki gösterenler, can güvenliklerinin olmadığını söylüyor. Kürtler, Kanarya’ya 1970’lerin başında gelmiş. İlk gelen, Cizreli bir müteahhit. Belediyede çalıştığı için semtin, altyapı işlerini devralmış. Yanında Mardin’den getirdiği işçileri çalıştırmış. Bir süre sonra, burada inşaat işi Kürtlerden sorulur olmuş. Kürtler, Türklerin binalarında oturamadıkça, gece gündüz, çoluk çocuk el ele çalışmak zorundaymış ev sahibi olabilmek için. Kanarya’ya en büyük göç, köyleri yakılan Kürtlerin gelmesiyle 19941996 yıllarında yaşanmış. Mahallenin nüfusu bugün resmi kayıtlara göre 75 bin. Mahallede iç içe, aynı zamanda bir o kadar da ayrı iki dünya var. Oldukça renkli sosyal yaşamın yerini, akşam, polis müdahalesiyle büyüyen protestolar alıyor. Polis gaz bombası yağdırırken, eylemciler Şahin Caddesi’ne barikat kuruyor, ateş yakıyor. Otobüs seferleri durduruluyor. Semtin üzerinde, sürekli helikopter uçuruluyor. Örgütlü halk, protestoculara kapılarını açıyor. Polis ise sabaha karşı ev baskınları düzenliyor. Batman doğumlu bir genç. Epilepsi hastası. Bir gün önceki eylemden sesi kısılmış. Öfkeden ateş saçan gözlerini gözlerime dikiyor: “Bu zulüm, Kürt halkına yapılanlar sona erene kadar direneceğim.” Anneler çocuklarını korumanın derdindeler. “Gezi’de ne 4 K den Kürtler yoktu” tartışmasını anımsatıyor söyledikleri: “Artık sıra Tüklerde. Madem kardeşlik istiyorlar göstersinler...” Kürt esnaf ise devlete kırgın, sitem ediyor: “Biz zaten 90’lı yıllardan alışkınız. Kürtsen, bir kere, potansiyel suçlusun. Başka bir şey değil.” Can güvenliğinden endişe eden ve maddi durumu iyi olanlar mahalleyi terk etmiş. Olaylar sırasında sık sık gerçek silahlar konuşuyor. Yoldan geçerken serseri bir kuşuna denk gelmek de, direkt hedef seçilmek de ihtimal dahilinde. Bizi, “Burası Teksas oldu. Akşam fazla dolaşmayın!” diye uyarıyor bir genç adam. Fırlayan ev kiraları Kanarya’yı da etkilemiş. Yine de yoksulluğun yaşam alanı bulabildiği bir semt Kanarya. Mahalleli, Kanarya’yı değersizleştirip, ucuza kapatmak isteyen rant nedeniyle hırsızlık ve uyuşturucuya göz yu İç savaştan kaçan yaklaşık 30 bin Suriyeli de Kanarya’ya sığınmış. Biz, Toy Sokak’ta, belki de yakında yıkılacak olan eski dökük bir evde rastladık Suriyeli kadınlara. Mutfağa götürdüler bizi önce, evde yiyecek hiçbir şeyin olmadığına inandırmak için. Dört aylık bebeği ve boş biberonu gösterdiler... mulduğunu, en küçük protestoya bile aşırı güç kullanıldığını düşünüyor. Mahallede kentsel dönüşüm hız kesmiyor. İnşaat şirketleri, yan yana yaşayan iki kardeşi birbirine düşman ediyor. Çünkü Kentsel Dönüşüm Yasası’na göre, bir evi yıkmak için o parseldeki 3’te 2’nin onayının alınması yeterli oluyor. Şirketler, hak sahibine daha iyi teklif sunuyor. Diğer ortak en düşük fiyata zorlanıyor. Erenler Caddesi’nde, meyve ağaçlarının altında, bahçeli tek katlı evlerde yaşayanların, 10 yıllık bezdiren bekleyişi sürüyor. 2006’da tapuları iptal edilmişti. Riskli alan ilanıyla evlerin yıkılacağı söylenmişti. Şimdi, belediye ‘tamir edin oturun’ diyormuş. 640 hane tedirgin... Dönerken, Üveyik Sokak’a uğradık. Kürt işadamı Halil Alpsoy, 30 Nisan 1994’te, gece saat 01.00 sıralarında o sokaktaki evinin önünden, beyaz bir Şahin’e bindirilerek götürüldü. İşkenceden tanınmayacak hale gelen bedeni 18 gün sonra Kırıkkale’de bulundu. Cumartesi Anneleri’nden Fikriye Alpsoy, aynı yerde 23 yıldır ağıt yakıyor. En büyüğü 11 yaşında, en küçüğü 40 günlük, 6 çocukla bir başına kaldığında 25 yaşındaydı. 40 günlük bebeğe babasının adını verdiler. O şimdi askerde... Halil Alpsoy, Mardin Midyat’lı. Sefaköy’de deri atölyesi vardı. Yanında 60 işçi çalışıyordu. Kanarya’ya 1970’lerde yerleşen, ekonomik gücü olan bir isimdi. Gözyaşları içinde anlatıyor Fikriye anne, “Kürt olduğumuz için öldürdüler. Bu evde öleceğim ben de... Allah ne bu dünyada ne öbür dünyada hakkımızı onlara bırakmasın.” Burası Teksas oldu 640 hane tedirgin Dinmeyen acı Hiçbir yere sığamayanlar dı İrfan... ce “Aaaa Kürt müsünüz” Ne soyadını söylüdiye çığlığı bastığını anlayor, ne de fotoğrafını çektıyor, hüzünlü bir sesle. Çocukluğunun tiriyor. hikâyesi biraz farklı... İr31 yaşında, ailenin göçefan çocuklarla oynarken be yaşamında ‘ağır bir haKürt olduğunu gizlemiş. yat hikâyesi’ biriktirmiş. İrAykut Bir arkadaşı bir gün bir fan ve ailesinin yalnızlığı, a y Küçükka şaka yapmış, korkup geKanarya’ya taşınınca sona ri sıçramış İrfan da. Çoermiş. Nasıl mı? cuklardan biri “Tırstın mı, mahsus Hikâye uzun... yaptı?” deyince bu sözcükler taAile Mardin Midyat’tan ilk önce nıdık gelmiş. Özellikle de “Tırstın Edirne’ye göç etmiş. Sebep ise tamı” sorusu Kürtçeden tanıdık gelimamen ekonomik!.. yor İrfan’a. Sırf bu nedenle o çocuKürt oldukları için Türklerin yoğu Kürt zannediyor. Hep o çocukla ğun yaşadığı mahallelerde ev tutoynamak istediğini, dışarda hep o malarına izin verilmemiş. Oturçocuğu takip ettiğini hatırlıyor. Çodukları mahallede her yerin çacuk aklıyla!.. mur, çorak, berbat olduğunu hatırSon dönemde terör örgütüne yölıyor. Bir de ‘keşke köyde kalsaynelik operasyonlar ve kentsel dönüdık’ diye üzüldüğünü. Sonra daha iyi bir semte daha iyi bir eve taşın şüm mağdurlarıyla adını sıkça duyar olduk Kanarya’nın. İki kişinin mış ağabeyi ve yengesi. Yavaş yavaş tüm aile o evde birleşmiş. Kom öldüğü kahve taranması olayı ile ülşu kadının, birinin annesini görün ke gündemine oturdu. CHP’li Sezgin A Tanrıkulu bu olayı ‘organize bir saldırı’ şeklinde nitelendiriyor. İrfan ve ailesinin yalnızlığı ise Kanarya’ya taşınınca sona eriyor. İrfan bu semti, “Kürtler burada birlik olmuş, o nedenle her gün kafamıza gaz bombası yağıyor. Yan yana olmamız korkutuyor” sözleriyle özetliyor. İçinden tren geçen, göl manzaralı bir semt Kanarya. Sokak isimlerini kuşlardan alan bir mahalle burası... Avrupa’da olsa sayfiye yeri olurdu; İstanbul’un göbeğinde Kürtlerin sığındığı ‘kurtarılmış bir bölge’ ya da ‘ötekilerin sığındığı bir liman’ oluvermiş!.. Kanarya’da İrfan’ın hikayesine benzer o kadar çok hikaye var ki... Kanarya sırf bu nedenle bile çok ağır bir geçmişi omuzlarında taşıyor. Hiçbir yere sığamamayı ancak yerinden yurdundan edilenler bilebilir çünkü!.. Derbent: Adı var, kendi yok enikapıHacıosman metro hattını kullanıyorsanız mutlaka biliyorsunuzdur bu istasyonu. Darüşşafaka durağından bahsediyoruz, Derbent’in tam göbeğinden geçen... Sermaye sahipleri buranın haritadan silineceğine o kadar eminmiş ki, kimsenin aklına bu durağa hak ettiği ismi vermek gelmemiş. Kentsel dönüşüme karşı verilen mücadelenin simgelerinden olan Derbentliler için artık ‘karşı hamle’ zamanı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından görmezden gelinen Derbent’in ‘ötekileri’ ise, Derbentli olmayıp mahallede hak sahibi olmaya çalışanlardan ibaret. Sarıyer’e bağlı olan ve 10 bin civarında kişinin yaşadığı Derbent Mahallesi’nde hiçbir evin tapusu bulunmuyor. Her seçim öncesi mahalleye gelen ve ‘tapuların bagajlarında olduğunu’ söyleyen adaylar, çeşitli vaatlerde bulunup mahallelileri her seçimde hayal kırıklığına uğratmış. Kentsel dönüşümü püskürten Derbentliler, artık mahallelerinin kaderi hakkında son sözü söylemek istiyor. Arazilerinin kendilerine devredilmesi talebiyle ilçe meclisine verdikleri önergenin kabul edilmesi, senelerdir süren mücadeleyi bir Derbent öyle bir yer ki, adı bile yok. En büyük ihtiyacı Büyükdere Caddesi’nde altgeçit. Çünkü 20 yılda 70’e yakın insan öldü burada. Ama belediye umursamıyor. Mahallenin camisi bile 18 yıldır boş Y Büyükşehir Belediyesi’nden ancak 50 günde, “Çalışmalarımız sürüyor” cevabı alabilmişler. Derbent’e YenikapıHacıosman metro hattının duraklarından Darüşşafaka istasyonunda inerek ulaşılabiliyor. Metro istasyonunun her iki girişinin de Derbent’te bulunmasına rağmen durakların ismi Darüşşafaka. Darüşşafaka ise apayrı bir mahalle. Muhtar Görmez, “Derbent Mahallesi’ni buradan kaldırmak istiyorlardı. Bu yüzden buranın ismini vermediler” diye açıklık getiriyor duruma. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne görmezden gelinmemek için durağın isminin değiştirilmesi talebinde bulunuyorlar ancak altgeçit veya üstgeçit bile yapmayan belediye, bu talebe yanıt dahi vermiyor. Derbent’e metro ile gideceklere not: Darüşşafaka aslında Derbent! Darüşşafaka değil! Derbent’ten görüntüler. Burası aslında İstanbul’un göbeği. adım ileri taşımış durumda. Derbent, insanları evlerinden etmeye kalkışan büyük inşaat firmalarına karşı direnişi hem sokakta hem de mahkemede kazanmış, tüm siyasi partilerin ve söylemlerin ötesinde, birleşmiş bir mahalle olarak tam karşımızda duruyor. Mahallede yakın zamanda yapılan ve mucizevi bir şekilde ‘riskli afet bölgesinin’ dışında kalan MESA evleri dışındaki evlerin neredeyse tamamı gecekondu. Dikenli tellerin ve ağaçların çevrelediği, ilk bakışta gayrimenkul kataloglarında yer alan bu evler dışında kalan bölgenin ismi Derbent. Bu küçük mahalleyi yürümemiz uzun sürmüyor. Duvarlarda ‘Yıkımlara geçit vermeyeceğiz’ gibi yazılar verilen zorlu mücadelenin kanıtı niteliğinde. Mahallenin en işlek caddesi olan Akgün Caddesi’nde Derbent Mahallesi Yerleşimcileri Konut/Yapı Kooperatifi’nin ofisinde, senelerdir bu mahallede yaşayan bir grup insan bize Derbent’i anlatıyor. Derbentliler, diğer Sarıyer mahalleleriyle birlikte arazilerinin devrini talep ediyorlar. Verdikleri önergenin büyük bir halk desteğiyle bu ayın başında ilçe meclisinde kabul edilmesinin ardından, “Şimdi sıra Büyükşehir’de” diyorlar. acılesi’nin tarihi de Derbent Mahal ğrafında gecekonto lı. Bu albüm fo aile üzgün... r duları yıkılan bi aşkanlık inadı Meclis komisyonunu dağıttı. AKP’nin darbe hukukuna sahip çıkması sebebiyle artık Anayasa Komisyonu yok. Ancak bu durum binbir cambazlıkla CHP’ye fatura edilmeye çalışılıyor. AKP’nin derdi hep söylediği üzere 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmek değil. Asıl dert 12 Eylül’ün getirdiği baskıcı kurumları sonuna kadar kullanmak. Bu yapıyı da Kenan Evren’in dahi anayasasına koymaya cesaret edemediği mutlak güçlere sahip bir başkanlıkla taçlandırmak. Anayasa, en önemlisi AB’ye uyum için koalisyon hükümeti tarafından olmak üzere defalarca değiştirildi. En çok eleştirilen temel hak ve özgürlükler bakımından en azından lafzi olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyumlu. Sözleşmeye uymayan kanunlar ve uygulama. Kaldı ki, hak ve özgürlüklerin evrensel demokratik standartlara daha da uyumlu olmasını sağlayacak 60 madde üzerinde dört parti de anlaşmıştı. Neden o değişiklikler yapılmadı? Çünkü AKP, diğer partileri başkanlık sistemi inadıyla rehin almaya çalıştı. Başkanlık sistemi içermeyen hiçbir değişikliğe yanaşmayacağını açıkça ortaya koydu. Bunu bir önceki anayasa komisyonu tecrübesinden biliyoruz. AKP’nin oyalama taktikleri de malum. İstikşafi görüşmeler adı altında CHP’nin bir aya kadar nasıl pasifize edildiği ve seçime gidildiği de şunun şurasında daha dünün meselesi. Anayasa Komisyonu’nun Meclis Başkanı tarafından feshedilmesi gereksiz bir müsamereyi de başlamadan sona erdirdi. AKP’nin tek başına anayasayı değiştirecek milletvekili yok ve başkanlık istiyor. Diğer üç parti başkanlık istemiyor. Zaten komisyondan bir sonuç çıkması mümkün değildi. Meclis Başkanı alelade biri değil. Kendisi MTTB liderliğinden geliyor ve Birlik Vakfı’nın kurucusu. Birlik Vakfı’nın da bir anayasa teklifi var. Bu köşede daha önce bahsedilmişti. Meşruti monarşiyi başkanlık zanneden bir teklif. Aynı zamanda bu teklif, anayasayı değiştirmek için mesela 330 milletvekiline ihtiyaç olmadığını daha az sayıda milletvekiliyle de anayasanın değiştirilebileceğini söylüyor. Meclis Başkanı İsmail Kahraman dün veryansın etti. Açıklamasına bakılırsa sorun CHP’nin ilk dört maddeyi tartışmaya açmaması, parlamenter sistemde ısrar etmesi ve darbe hukukunun tasfiyesini talep etmesi. İlk dört maddeyi zaten teknik olarak değiştirmek mümkün değil. Parlamenter bir sistem isteyen bir partiyi illa da başkanlık sistemine onay vereceksin diye sıkıştırmanın anlamı yok. Darbe hukukunun tasfiyesi talebinin Anayasa Komisyonu’nu feshetmek için bahane edilmesi ise AKP’nin 12 Eylülcü karakterini iyiden iyiye ortaya koyuyor. Üzerinde daha evvel uzlaşılan ve temel hak ve özgürlükleri ilerletecek 60 maddenin parlamenter ya da başkanlık sistemiyle bir ilgisi yok. Bunların önünü AKP’nin başkanlık inadıyla tıkaması bir şantajdır. Darbe hukukunun anayasadan ve kanunlardan temizlenmesinin önüne başkanlık engelini koymak da reisçiliğin sistemi nasıl kilitlediğini gösteriyor. AKP ve onun anayasanın girişine din referansları koymayı planlayan Meclis başkanı Anayasa Komisyonu’nu dağıtmıştır. Bundan sonrası ya çirkin mebus pazarlığı ya da 330 dahi aranmadan bir referandum yapmanın çaresine bakmak. Muhalefet, uzlaşılan maddelerde AKP’nin engelleyici rolünü ve darbe hukukunun tasfiyesine direnen iradesini anlatabilmeli. Darbe mevzuatının tasfiyesine karşı çıkan AKP, niyetini de rengini de herhalde daha açık belli edemezdi. Masayı AKP dağıttı B Mücadelenin izi ettiği gerekçesiyle 7 ay 15 gün hapis cezasına da çaptırılmış. Mahallenin girişinde altgeçit veya üstgeçit olmadığı için sadece geçen aralık ayında 3 kişinin yaşamını yitirdiği ana caddede de seneler önce trafik kazası geçiren Görmez, mahallenin eksikliklerini birinci elden deneyimlemiş. Görmez, kendinden önceki dönemde halkın “mahalle nasıl olsa yıkılacak” umutsuzluğuna itildiğini dile getirirken, şu anki taleplerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kapı duvar olduğunu söylüyor. Mahallenin en hayati gereksinimlerinden ilki mahallenin Büyükdere Caddesi’ndeki girişine altgeçit veya üstgeçit yapılması. Bu durumdan öylesine mustaripler ki son 20 yılda ise 70’e yakın insanın hayatını kaybettiğini söylüyorlar. Ancak bu talep karşısında İstanbul Zamanaşımı süresi doldu Eşref Bitlis Müftülüğün tavrı İBB kapı duvar Kaç kişi ölmeli? Mahallenin acil taleplerinin yerine getirilmemesinin mağdurlarından biri de muhtar Aydemir Görmez. 2011’de kooperatif yıkıldığında gözaltına alınan Görmez, 2 bin çevik kuvvet polisinin de katıldığı yıkımda “polise mukavemet” Muhtarlığın hemen yakınında 18 yıldır atıl durumda olan bir cami bulunuyor. Mahalleli burayı taziye evi ve Kuran kursuna çevirmek istiyor ancak Müftülük bir türlü buna yanaşmıyor. Muhtar müftünün telefonlara dahi yanıt vermediğini söylüyor. Muhtar Görmez, Derbent’in ayakta kalmasını halk olarak bir araya gelmelerine ve ortak inançlarına bağlıyor ve soruyor, “Hep kötüler mi kazanacak?” nkara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in 1993’teki ölümüne ilişkin yürütülen soruşturmanın zamanaşımı süresi dolduğu gerekçesiyle “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildi. “Nitelikli şekilde insan öldürme” suçu oluşturulduğu kabul edilse dahi öncelikle zamanaşımı hükümlerine göre ele alınması gerektiğine yer verilen kararda, eylemin 20 yıllık asli, zamanaşımını kesen hallerin varlığı halinde ise toplamda 30 yıllık eklemelinihai zamanaşımı süresine tabi olduğu belirtildi. Kararda, zamanaşımını durduran veya kesen bir işlem bulunmadığı ifade edilerek, bu sebeple soruşturmada “20 yıllık asli zamanaşımı süresinin dolduğunun” kabulüyle, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği kaydedildi. A Eşref Bitlis soruşturması kapandı C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle