14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 5 Aralık 2016 10 Bir Hayko’dan, bir Dağıstanlı’dan... Biliyorum, bu yazıyı bitirince ya da sonuna kadar okumayıp ne olduğunu anlayınca homurdananlarınız, söylenenleriniz çıkacak, “Aydın efendi, memleket bu haldeyken, her gün hepimiz binbir dertle boğuşurken, Cumhuriyet’in belki de en değerli, en anlamlı ilkesi olan ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ yerini ‘Yurtta da savaş, cihanda da savaş’a bırakmışken, onca ciddi, onca can alıcı konu varken sen tutmuş iki kitap üstüne övgüler yağdırıp günü kurtarmışsın” diyecekler. Peki, ama nasıl bir gün gelecek ki bu fukara gazeteci okuduğu, pek keyiflendiği iki kitabı okurlarına önerebilecek, böylesine hercaimeşrep yazılar döktürebilecek? Yani yakınlarda (hatta uzaklarda) dertsiz, içeride ve dışarıda barışın egemen olduğu, ülkeyi yönetenlerin ortalamanın biraz (çok az) üstünde siyasal, ekonomik, demokratik kültüre sahip oldukları günler var da ben mi görmüyorum... HHH ...dedikten sonra bildiğimi okumaya (yani yazmaya) başlayabilirim. İki kitap tanıtacağım. Okumanızı önereceğim. Reklamlarını yapacağım. Biri, tanıdığım en sevimli ve zeki İstanbul fırlaması, bana Hrant’tan emanet Hayko Bağdat’ın son kitabı: Kurtuluş Çok Bozuldu. Mizah söz konusu ise kendimi “zor beğenenler” sınıfına koyarım. Gece yarısına doğru yatağa girdim, uyumadan önce şöyle bir göz gezdirmek, birkaç sayfa okumak üzere Hayko’nun yeni kitabını elime aldım. Bitirdiğimde sabaha karşı 04.30’du. Bu bir anılar, İstanbul yaşamından kesitler, anlatılar, kısa öykücükler kitabı. Mizahı ağır basıyor ancak arada bir gözlerinizin dolmasına da engel olamıyorsunuz. Kitabın ilk anlatısı, kendi kadim, adı 7080 yıllık İstanbul semti Kurtuluş’un sürekli değişen “etnik” yapısı üstüne usta işi bir kara mizah, 12’den vuran bir sosyal taşlama... Bir başka öyküde ise Kınalıada’da... Vazgeçtim. Hepsini anlatırsam kitabı almazsınız. Oysa almalısınız. Benim gibi kıkırdaya kıkırdaya okursunuz; Hayko’ya alkış tutar; bana da dua edersiniz... HHH Öveceğim, önereceğim, reklamını yapacağım bir kitap daha var: Mustafa Alp Dağıstanlı arkadaşımın Can Yayınları’ndan çıkan kitabı: Bildiğin gibi değil: Osmanlı. Sahiden de bildiğiniz gibi bir kitap değil. Ecdat edebiyatının yükselişe geçtiği, Osmanlı’ya özenmenin, Osmanlı’yı göklere çıkarmanın kol gezdiği şu günlerde kimilerine ilaç gibi geleceğine eminim. Dağıstanlı, Osmanlı üstüne 81 soru ortaya atıyor. Sonra da o soruları tek tek cevaplıyor. Bilimsel geçerliliği kesin cevaplardan söz ediyorum. Üstelik bunu bilimsel çalışmaların sık sık içine düştükleri takır tukur bir anlatımla değil, hınzır bir mizahla tatlandırarak yapıyor. Birkaç soru aktarayım, kendinizi test edin: “Dört kadın almak ne kadar yaygındı?.. Padişaha adıyla kim hitap edebilirdi?.. Üçgenin iç açıları toplamı kaçtır?.. Ceket ve pantolonu Osmanlı Avrupa’dan mı aldı?” Kitabın sonuna konmuş “Son sözleri ne oldu” başlıklı derleme bu keyifli okumaya nokta koyarken, onu izleyen “Kaynakça” bölümü Mustafa Alp Dağıstanlı’nın, kitabın bilimsel güvenilirliğini sağlamak için nasıl pösteki saydığını kanıtlıyor. HHH Her iki kitabı da gecikmeden alıp okuyun. Bana teşekkür edeceğinizi şimdiden biliyorum... Akademisyenlere Almanya’dan ödül Palm Vakfı tarafından verilen Johann PhilippPalm İfade ve Basın Özgürlüğü Ödülü bu yıl Barış İçin Akademisyenler inisiyatifine ve Burundili radyo gazetecisi Ines Gazika’ya verildi. Almanya’nın BadenWürttemberg Eyaleti’nin Schorndorf kentinde bulunan Palm Vakfı tarafından iki yılda bir verilen ödül, dün düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Ödül törenine katılan Barış İçin Akademisyenler inisiyatifinde yer alan Gizem Sayın, bu ödüle layık görülmenin “kendilerini çok sevindirdiğini, çok mutlu ettiğini ve cesaret verdiğini” söyledi. haber EDİTÖR: SERKAN OZAN H akan Kara gözaltına alınırken arşivini barındırdığı harddisklerine de el konulduğunu duyunca çok güldüm! Çünkü polisin, savcının ya da bilirkişinin, içinde binlerce haber, bilgi, belge barındıran o harddisklerin içinden çıkması mümkün değildi. Arşivcidir Hakan, her şeyi kaydeder. Hiçbir şeyi silmez, atmaz. Bunu nereden mi biliyorum? Geride bıraktığımız 36 yıldan. İnsan yeri geliyor anasından babasından, yeri geliyor eşinden, sevgilisinden, sebep oluyor kardeşinden, evladından ayrı düşüyor ama biz Hakan ile 36 yıldır ayrı düşmedik. Ege Üniversitesi Hukuk Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nun birinci sınıfında tanıştık Hakan Karasinir ile. Yanlış okumadınız, asıl soyadı Karasinir’dir Hakan’ın. Ama habere Karasinir soyadı ile attığı imza çoğu zaman uzun gelince, Hikmet Abi (Çetinkaya) tarafından kısaltılıp “Kara” olmuştur. Bana kalırsa iyi de olmuştur. Bir gerçeği ifade etmiştir. Çünkü ben, geçen 36 yıl içinde bir kere bile “sinir”ini görmedim Hakan Kara’nın. Ama duydum. O da geçen sene, kalbinin kırıldığı zamandı. Biz Hakan’la gazetecilik okumaya, 12 Eylül darbesinden bir hafta sonra başladık. Başlangıçta yakınlaşmamızı sağlayan şey, ikimizin de İzmir Atatürk Lisesi ‘Cumhuriyet’in hafızası’ diye söze başlayan ya da ertesi gün iletişim kurup “Dün gece içinden çıkamadığımız mevzu var ya, ben araştırdım...” diye bilgi veren; veya arayıp “Bugün evlilik yıl dönümün / eşininçocuğunun doğum gü nü” diye uyaran. Hakan ile aynı gazetede hiç çalışmadık ama özellikle Cumhuriyet’in haber müdü rü olduğu uzun yıllar boyunca onunla ça lışan meslektaşlarımdan duyduğuma gö re, gazetede de öyleydi Hakan. Haberde başı sıkışan ona gelirdi. Bilirlerdi ki o mu azzam arşiviyle “Cumhuriyet”in hafızası dır Hakan Kara. Her fırsatta uzun uzun sohbet ederdik. Son muhabbetimiz, gözaltına alınmasın dan önce, 28 Ekim Cuma günü, dört saat sürmüştü. Memleket meselesinden aza de, yapay zekâdan başlayıp yeni arşivle me imkânlarına uzanan, nasıl bir tekne al malıyız diye sorup dünyayı en efektif na Sedat Pişirici sıl dolaşırıza hülyalanan dört uzun saat. Bilseydim ona hapislik gözüktüğünü, sal Hakan Kara mazdım o gün arkadaşımı. Ama Turgut Uyar’dan uyarlayacak olursak, Kasım toparlandı gitti işte, Ara mezunu olmasıydı. Okul leki yolculuğunun üçüncü adımı Cumhu lık filan da gider bu gidişle... Hakan ve da dersler basitti. Kulakları riyet gazetesi İzmir bürosu oldu. O gün Kadri ve Murat ve hepsi, çıkarlar dört çınlasın Şadan Gökovalı ve Hüsamet den bugüne Cumhuriyet’i hiç terk etmedi, duvarın arasından illa ki. Yine bakarlar tin Ünsal hocalarımız, “Burada okumakla Cumhuriyet onu biriki kez terk etmek is işlerine güçlerine. Kış kışlığını yaptığıy gazeteci olunmaz, gidin bir yerde çalışın” tese de! Hakan bütün titizliği, çalışkanlığı la kalır. Kardeşim önce kavuşur geçen dediler, biz de tuttuk öğütlerini. Hakan, ve disiplini ile hep görevini yaptı. bir ay boyunca dimdik duran sevgilisi Dünya gazetesinin İzmir bürosunda iş Şöyle bir insandan bahsediyoruz aslın Sinem’e, yavrusu Ada’ya, ailesine. Has buldu, sonra Günaydın gazetesinin İzmir da. Diyelim ki dost sofrasında takıldığımız retini giderdikten sonra biz yine döneriz bürosunda gece muhabirliği yaptı. Mes bir konu var, “Ben o konuyu araştırdım” muhabbetimize. Psikolojik işkence Tutuklu yazar ve yöneticilerimizin de aralarında bulunduğu çok sayıda isimle görüşen CHP’li Utku Çakırözer, cezaevlerindeki hak ihlallerini Adalet Bakanı Bozdağ’a sordu Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından yanıtlanması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi veren CHP Milletvekili Utku Çakırözer, OHAL döneminde cezaevlerindeki tutukluların temel haklarına getirilen kısıtlamaları Meclis gündemine taşıdı. Başta gazeteciler ve yazarlar olmak üzere tüm tutukluların mektup almasına ve göndermesine izin verilmediğini, kitap yasağı olduğunu, aile ve avukatlarıyla çok sınırlı görüşebildiklerini ve aileleri dışındaki yakınlarıyla görüştürülmediklerini belirten Çakırözer, “OHAL, cezaevlerindeki koşulları daha da ağırlaştırmış durumda. Meslektaşlarımızın da aralarında olduğu tutuklular, temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakılmakta. Görüşü, düşüncesi, yazısı, çizgisi nedeniyle gazeteci ve yazarların özgürlüklerinden mahrum bırakılması en büyük hak ihlalidir” dedi. Çakırözer cezaevlerindeki tutuklu gazetecilerin ilgili gözlemlerini ve kendisine iletilen sıkıntıları şöyle sıraladı: Kitap, mektup yok l Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında ziyaret ettiğimiz tutukluların aile ve avukatlar dışında üç arkadaşı ile de görüşebilmesine izin veriliyordu. Bu uygulama yasaklanmış. l Ailelerle ayda bir yapılan açık görüş iki ayda bire, haftada bir yapılan telefon görüşmesi, 15 günde bire indirilmiş. l Sınırsız avukat görüşmeleri haftada bir kez ve sadece bir saate indirilmiş. l Avukat görüşmeleri bir infaz memuru eşliğinde ve kamera gözetiminde yapılmakta. En insafsız ceza l Dışarı mektup dahil yazılı herhangi bir materyal gönderilmesine izin verilmiyor. Dışarıdan da hiçbir mektuba izin verilmiyor. Gazeteci ve yazarlar bu kısıtlamayı ‘En insafsız ceza, psikolojik işkence’ diye eleştiriyor.. l Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında tutuklulara aileleri, yakınları ve hatta üçüncü kişiler kitap dergi gibi basılı malzeme getirebiliyor ya da gönderebiliyordu. Şimdi dışarıdan kitap göndermek yasaklanmış durumda. Tutuklular sadece cezaevi kütüphanelerindeki kitaplarla yetinmek durumundalar. l Cezaevindeki gazeteciler özellikle savunmaları için gerekli kitap ve basılı materyale ulaşamamaktan sıkıntılılar. Sağlıkları tehdit altında Tutuklular arasında yaşlı ve ciddi hastalıkları olanlar bulunduğuna dikkat çeken Çakırözer, gazeteci Şahin Alpay’ın 11 kronik rahatsızlığı olduğuna dikkat çekti. Gazetemiz yazarı Hakan Kara’nın bypass ameliyatı geçirdiğini anımsatan Çakırözer, “Yazar Aslı Erdoğan’ın felç riski var. Ahmet Turan Alkan’ın olağan dışı kilo kaybı var. Hastane taleplerinin karşılanmasında sıkıntı yaşanıyor. Bazen beklemek zorunda kalıyorlar, bazen de sevk edildikleri hastanede doktoru göremeden geri geliyorlar. Aslı Erdoğan dört kez hastaneye götürülmüş ve doktoru göremeden geri gelmiş” dedi. İlaçların sağlanmasında bir haftaya varan gecikmeler yaşandığına işaret eden Çakırözer, “Bırakın atılan suçların kesinleşmesini, iddianameleri bile hazırlanmayan meslektaşlarımız insan haklarına aykırı bir şekilde cezaevinde tam bir tecrit hayatına maruz bırakılmaktadır” dedi. l ANKARA / Cumhuriyet ALİ AÇAR ‘Laik cumhuriyete yöneliK bir saldırI’ Gazetemizi susturmaya yönelik operasyonun ardından başlatılan dayanışma ziyaretleri devam ediyor. Avrupa’daki Alevi örgütleri dün gazetemizi ziyaret ederek destek mesajlarını iletti. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) 2. Başkanı Mehmet Ali Çankaya, AABK Genel Sekreteri ve Britanya Alevi Federasyonu Başkanı İsrafil Erbil, AABK Genel Saymanı Fatma Binici, Avusturya Alevi Kültür Derneği Başkanı Umut Dinler, İsviçre Ale vi Birlikleri Federasyonu Başkanı Cem Bitnel ve yönetim kurulu üyesi Aziz Solmaz, Graz Pir Sultan Abdal Alevi Derneği Başkanı Mehmet Ali Demir, Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu Diplomasi Sorumlusu Süleyman Akgüç ve Avrupa Alevi Gençleri Birliği Genel Başkanı Ümit Sarı dün gazetemizin Şişli’deki merkez binasına gelerek Haber Koordinatörümüz Aykut Küçükkaya ile görüştü. İsrafil Erbil, Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırının laik Cumhuriyetin bir kurumuna yönelik saldırı olarak nitelendirdiklerini söyledi. Erbil, “Cumhuriyet’de bu tarihi süreçte önemli bir direniş sergiliyor. Avrupa’daki dostlarınız olarak yanınızdayız” dedi. Mehmet Ali Çankaya da “Böyle bir süreçte sizlerin direncinizi kutluyoruz. Sıra Alevilere gelecek ve şimdiden önlemini almamız gerekiyor. Türkiye’deki değerleri ayrıştırmak değil, birleştirmek gerektiği için Cumhuriyet gazetesinin yanındayız” diye konuştu. l İSTANBUL / Cumhuriyet Baskı herkese zararlı Türkiye’de basına yönelik baskılara dikkat çeken ünlü gazeteci Cockburn, ‘Hem halkın hem de hükümetin neler olup bittiğini öğrenmek için özgür basına ihtiyacı vardır’ dedi BURAK COP YALAN HABERLER YENİDEN DOLAŞIMDA İngiliz The Independent gazetesinin Ortadoğu üzerine uzmanlığıyla tanınan yazarı Patrick Cockburn, Türkiye’de iktidarın medyaya uyguladığı baskıyı “Ortadoğu’daki en acıklı gelişmelerden Cockburn, Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde katıldığı söyleşide işgal öncesi Irak’a dair üretilen yalan haberlerin benzerlerinin son yıllarda Libya ve Suriye için de dolaşıma sokulduğunu söyledi. Cock ya çıktığını dile getirdi. 2012’de Şam’a gittiğini ve Esad yönetiminin devrilmeyeceğini gördüğünü anlatan Cockburn, o dönemde mevcut durumu objektif bir biçimde ortaya koyanların Şam rejimini meşrulaştır biri” diye niteledi. Türkiye’nin gitgide da burn, 2011’de dönemin Libya lideri Muam makla suçlandığına dikkat çekti. Cockburn, ha şiddet dolu ve daha az demokratik bir mer Kaddafi’nin Bingazi’de katliam yaptı Halep’in doğusundan, bombalanan kadınlar ülke haline geldiğini belirten Cockburn, ğı ve ordunun isyancı bölgelerde yaygın ve çocuklar gibi duyarlılık yaratma amaç “Türkiye’yi seçilmiş bir hükümet yöneti bir tecavüz harekâtına giriştiği gibi haber lı görüntülerin dolaşıma sokulduğunu, an yor ve darbenin üstesinden gazeteleri kapatmış oldukları için değil, halk darbeyi lerle Kaddafi’nin şeytanlaştırıldığını, ancak sonradan bunların yalan olduğunun orta cak o bölgedeki binlerce silahlı militandan bahsedilmediğini belirtti. desteklemediği için gelebildiler. Dolayı sıyla ‘kazanan her şeyi alır’ tarzı bir siya ci olarak söyleyebileceğim, bu durum ül ratik bir ülke oluyor. Geçmişte böyle ol setin herkese felaket getireceğini düşü keyi zayıflatmaktadır. Sadece ülkede ya masını kesinlikle beklemiyordum. Yapı nüyorum” dedi. şayan insanlar için de lanların aslında ülkeyi yönetenler için Cockburn, Beyrut Ame ğil hükümet için de za de zorunlu olmadığını düşünüyorum. rikan Üniversitesi’nde, rarlıdır. Çünkü hükümet Türkiye’yi seçilmiş bir hükümet yöne bölgedeki savaşlarda Ba dünyada gerçekte neler tiyor ve darbenin üstesinden gazeteleri tılı gazetecilerin kar olup bittiğinden habersiz kapatmış oldukları için değil, halk dar şı karşıya oldukları zor kalmaktadır. Hem halkın beyi desteklemediği için gelebildiler. lukları konu alan bir söy hem de hükümetin neler Dolayısıyla “kazanan her şeyi alır” tarzı leşiye katıldı. İrlanda olup bittiğini öğrenmek bir siyasetin herkese felaket getireceği lı gazeteciyle söyleşisi için özgür basına ihtiyacı ni düşünüyorum. nin ardından baş başa vardır, sürekli aynı pro Türkiye’nin askeri müdahalesi bağ Türkiye’yi konuştuk: Burak Cop Patrick Cockburn pagandaları okumaya de lamında Musul ve Suriye’nin kuzeyine Türkiye’de iktidarın ğil. Tüm bu olanları hem dair kısa vadeli öngörüleriniz nelerdir? medya üzerindeki ağır Türkiye hem de dünya Türkiye’nin askeri harekâtı retorik açı baskısını nasıl yorumluyorsunuz? için olumsuz buluyorum. sından olmasa da sahada sınırlı nitelik Bence bu Ortadoğu’daki en acıklı ge Beş veya on yıl geriye gidersek, te. Sınırda Cerablus’un batısına yönelik. lişmelerden biri. Medyaya yönelik baskı Türkiye’de böylesine dramatik bir oto Belki bu durum ileride değişebilir ama şu lar söz konusu olduğunda eskiden insan riterleşme bekliyor muydunuz? aşamada epey sınırlı bir kapsamda bulu lar bölgedeki diğer ülkeleri konuşurlardı. Beklemiyordum. Ben de pek çok kişi nuyor. Türkiye’nin Irak’ta daha derinle Türkiye’nin ise iyi bir gazetecilik ortamı gibi Türkiye’nin dünyadaki önemli başarı mesine bir harekâta girişeceğini düşün vardı. Ortadoğu’dan ve Avrupa’nın epey öykülerinden biri olduğunu düşünüyor müyorum. Şu aşamada Suriye içinse de bir kısmından daha gelişkindi. Ancak dum. Ve açık ki şu anda öyle değil. Git rinlemesine bir harekât olasılığına dair bu şu anda yok edilmiş durumda. İkin gide daha şiddet dolu ve daha az demok bir şey söyleyemiyorum. l BEYRUT C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle