14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 30 Aralık 2016 14 ‘Sessiz kalmakta suça ortak olmaktır!’ Sabahları bir süredir, gazeteleri ele aldığımda hemen aralarından Cumhuriyet’i çekip ilkin o, “10 resme” bakıyorum; yine her sabah, iddianameyi bir türlü yazmayan görevlilerin bu güne göre “56 gündür”, yazamayan bu insanların ne denli “çıkmaz (!)” içinde olduklarını düşünmekten de insan kendini alamıyor, “yazsan olmaz yazmasan olmaz (!)”... Ne var ki, basın dünyasında bir gazetenin, çoğunluğunu yazarlarının ve bir çizerinin oluşturduğu “10” elemanının “61 gündür” tutuklu olması da pek görülen alışılmış bir durum mudur? Üstelik anayasasında çağdaş, laik bir “hukuk devleti” olduğu yazılı olan bir ülkede... Acaba diyorum insanlık dışı o “Kumpas Davaları”nın ilki olan “Ergenekon Davası”nda kendini “SAVCI” ilan eden, Başbakan Recep Tayyib’in, yine üstelik bu kez Cumhurbaşkanı olarak yine böyle bir “görev” alması mı bekleniyor? Sanmam; çünkü artık bu tür görevlendirmeye gerek var mı? Kuşkusuz yok, böyle olduğu da pazartesi sabahı, Cumhuriyet’i alıp yine “Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku ve M. Kemal Güngör” ile günaydınlaşıp, sayfaları çevirdiğimde ortaya çıktı; gazetenin kantin görevlisi “Şenol Buran”ın tutuklandığını okuyunca donup kaldım... Şu günlerde yaşadıklarımızın bir bakıma“zemzem”le yıkanmışlarını, daha önceki yıllarda yaşadığımızda, bunların “hukuk mu, guguk mu?” olduğunu sorup eleştirirdik. Oysa artık durumun, “guguk”un da ötesinde olduğu, “Şenol Buran”ın, “savcı” ifadesini almadan, “Cumhuriyet savcısı”nın da tutanağı olmadan, “yargıç”ın tutuklamaya sevk etmesi açıkça ortaya konmuş olmuyor mu? Dolaysiyle gerek “Atatürk”ün, gerek kurduğu “Cumhuriyet”in saldırı hedefine dönüştürüldüğü bu süreçte, adını Atatürk’ün koyduğu gazetemizin de her türlü saldırıya uğrayacağı beklentisi de ve bunların neler olacağı bir bir uygulanarak ortaya konuluyor; bu ara yaratılan “heykel sorunu”yla birlikte. Gerçekten de öyle, şu sıralarda Rize’deki anıtla çok uğraşıldı; aslında bir yıldır uğraşılıyor; “AKP”li “Rize Belediye Başkanı”nın bu konudaki ilk girişimi “2015”te; “32 yıllık” Atatürk anıtı kaldırılıp yerine “çay bardağı” konulacaktı... Bunun ne denli utanç verici olduğunu insan düşünmek bile istemiyor... Heykel konusunda bu yılki olup biteni, “TV”de izlerken Atatürk’ün “Rize”yle ilgili olarak Meclis’te yaptığı “94” yıl önceki bir konuşmasını anımsadım; “Söylev”de (Nutuk) yer verdiği bu konuşma, “Seçim Yasası”nın değiştirilmesini isteyen bir önergeyle ilgilidir; bu tasarıya göre, milletvekili seçilebilmek için, o günkü Türkiye sınırları içinde doğmuş olmak ya da seçim bölgesinde yerleşmiş olmak koşulu ile birlikte, “göçmen” olarak gelen Türk ve Kürtler’in yerleşmelerinden bu yana “5 yıl” geçmesi gerekmektedir. Görüldüğü gibi bu yasa tasarısı, doğrudan doğruya, Atatürk’ün “milletvekili olmasını önlemek” için hazırlanmıştı; durumu öğrenen halk Meclis’i telgraf yağmuruna tutar; bu arada “Rize” milletvekili “Osman Efendi”nin de bu yasa tasarısını desteklediğini öğrenen Rizeli’ler de Atatürk’e bir telgraf çekerler kısaca şöyle: “Size karşı sancağımız (Rize) adına söz söyleyen ve aykırı görüş besleyen ve bizce hiçbir değeri ve önemi olmayan milletvekilini lanetleriz. Onun sancağımızı temsil etme hakkı da kalmamıştır!” Atatürk bu konuda Meclis’e gelen binlerce telgraftan yalnızca birini, Rizeli’lerin bu telgrafını “Söylev”e almıştır, yer vermiştir. “Atatürk” yerine “çay bardağı” dikmek isteyen “o” Rizeli”ye duyurulur; ayrıca günümüz Rize’nin, Meclis’teki “AKP”li “Osman Efendi”lerine de... Kuşkusuz “gık” bile demeyen Rizeli’lere de... Not: “27 Aralık” günü Atatürk’ün, Ankara’ya yani bugünkü varlığımızı borçlu olduğumuz savaşın ve her türlü savaşımın yüreğini oluşturacak Ankara’ya gelişinin “97.” yılıydı; anılmadan geçirilmesine razı olamadım... 30 ARALIK 2016 SAYI: 33322 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.48 06.31 06.51 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.22 13.14 15.31 08.03 12.58 15.19 08.21 13.21 15.46 Akşam 17.53 17.41 18.08 Yatsı 19.20 19.06 19.31 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Yeni yıl Yeni yıla bir gün kaldı. Yeni olan her şey insanı umutlandırır, hayal dünyasında yeni kapılar açar. Bu kez içimiz buruk, ne kadar istesek de gelen yıla umutla bakamıyoruz. Devlet güçleri yurtiçi ve yurtdışında silahlı mücadele veriyor. Hemen her gün yeni ölümlerle uyanıyoruz. Gazetemizden on arkadaşımız 56 gündür Silivri’de, demir parmaklıklar ardındalar. Bir türlü hazırlanamayan/hazırlanmayan iddianameyi bekliyorlar. Onlar yeni yıla sevdiklerinden uzakta, bir cezae vinde girerlerken, biz yol arkadaşları her şey “olağanmış” gibi yeni yılın gelişini güle oynaya karşılayabilir miyiz? Bir yanda ardı arkası kesilmeyen erken ölümler. Öbür yanda mesleklerinden, işlerinden edilmiş, birçoğu tutuklanmış yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, bilim insanları… Öte yandan da tek bir kişinin başkanlığına odaklanmış siyasal gürültü patırtılar. Geriye gidişin temel belgesi olacak bir anayasanın insanın içini acıtan hazırlıkları… HHH Umutsuzum, karamsarım. Aynı zamanda da çevreme umutsuzluk, karamsarlık yaymak istemiyorum. İzin verirseniz yazımı burada noktalamak istiyorum. Dilerim gün gelir, umutlarımız yeniden yeşerir. Her şeye rağmen siz değerli okurlarıma sağlıklı, huzurlu, mutlu geçecek bir yeni yıl diliyorum. Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Diktatörlüğe yol açacak RIZA TÜRMEN Eski AİHM yargıcı ve eski CHP Milletvekili AKPtasarısına göre, başkan ile yasama organı birbirlerinin seçimlerinin yenilenmesine karar verebilirler. Oysa, başkanlık sisteminde, başkan ile parlamento birbirlerine karışamazlar. Başkanın parlamentoyu fesih yetkisi yoktur. Başkana verilen bu yetki, başkanın aynı zamanda partili olmasıyla birlikte ele alındığında, parti çıkarları için kullanılması olasılığını doğuruyor. Örneğin, 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi, başkanın partisi Meclis’te çoğunluğu elde edemezse, başkan seçimleri yenileme yoluna gidebilir. Bu yetki aynı zamanda başkanın üçüncü bir beş yıl yani 15 yıl görev yapmasına olanak sağlamakta. Tasarıya göre, başkanın görev süresi beş yıl ve en çok iki kere seçilebiliyor. Ancak ikinci döneminde seçimlerin yenilenmesine karar verdiği takdirde bir kere daha aday olabiliyor. Başkana verilen bu yetki, ayrıca başkanın parlamento üzerindeki denetimini de güçlendirecek nitelikte. b. Başkanın kararname çıkarma yetkisi: Başkanın bu yetkisi, AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na (AUK) verdiği öneride öngörülen yetkiye göre daha sınırlı. AUK önerisinde başkana “genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda” kararname çıkarmak gibi sınırları belirsiz bir yetki verilirken, Meclis’e sunulan tasarıda bu yetki başkanın “yürütme yetkisine ilişkin” konularla sınırlanmış. Buna karşılık son tasarıda başkanın yetkileri genişletilmiş. AUK tasarısında olmayan, olağanüstü hal ilan etmek (AUK tasarısında sıkıyönetim ve OHAL ilanını Meclis’ten talep ediyor) ve OHAL kararnamesi çıkarma yetkisi verilmiş. Aynı şekilde AUK tasarısında bulunmayan, milli güvenlik politikalarını belirlemek ve gerekli tedbirleri almak yetkisi de son tasarıyla yetkilerine eklenmiş. c. AKP önerisinde başkanın sahip olduğu önemli bir yetki de üst düzey yöneticilerin atanması: Bu üst düzey yöneticilerin kim olduğu sayılmamış. Müsteşarlar yanında, müsteşar yardımcılarını, genel müdürleri de başkan mı atayacak, belli değil. Başkanın takdirine kalmış. ABD sisteminde başkanın yaptığı atamalar senatonun onayına tabi. Senato bu onayı verirken kılı kırk yarar. AKP’nin önerdiği sistemde başkanı sınırlayan hiçbir şey yok. Başkanın aynı zamanda parti başkanı olduğu göz önünde tutulursa, bu atamalarda liyakat yerine siyasal tercihin egemen olacağı açık. İki tasarı arasındaki fark ne olursa olsun, başkana verilen bu yetki, başkanlık sistemini uygulayan ülkelerdeki başkanın kararname çıkarma yetkisinden farklı nitelikte. Örneğin, ABD’de başkanın “executive order” denen kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi çoğunlukla kongrenin (Meclis’in) verdiği bir yetkiye ya da kongrenin zımni ya da açık onayına dayanır. Bunun dışında, KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Başkanın elindeki gücü dengeleyecek mekanizmaların bulunmaması durumunda, başkanlığın diktatörlüğe dönüşeceğini Latin Amerika deneyimleri gösteriyor. Türkiye’de, başkanı sınırlayacak ne bağımsız bir yargı, ne özgür bir basın var. başkanın mevcut yasaları uygulamak için de kararname çıkarmak yetkisi bulunuyor. Ancak, AKP tasarısında başkana kararname çıkarmak konusunda verilen geniş yetki, Meclis’in iradesini atlayarak ve ortada bir yasa yokken kullanılacak bir yetki. Bunun anlamı, yasamanın yetkisinin yürütmeye devredilmesidir. ‘Başkan’ın sorumluluğu Tasarı ile başkana son derece geniş yetkiler verilmesinin doğal bir sonucu olarak, başkanın cezai AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi, bütün gücün tek bir elde toplandığı, iktidarın kişiselleştiği, hesap verilebilirliğin olmadığı bir diktatörlüğe yol açacak. Toplumdaki kutuplaşmayı arttıracak. Türk siyasal yaşamının özelliklerine, geleneklerine uygun olmayan bir sistem getirecek. AKP’nin önerdiği sistemin sakıncaları böylesine açık bir biçimde ortadayken sorulması gereken büyük soru şu: “Neden?” sorumluluğu da düzenlenmiş. Ancak gerçekleşmesi çok güç koşullara bağlanmış. Meclis’in soruşturma açması için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu, Yüce Divan’da yargılanması için üçte iki çoğunluğu aranıyor. Başkanın partisi iktidarda bulunduğu sürece, başkan suç işlese bile, bu çoğunluklara ulaşmak olanaksız. Oysa, ABD’de başkanın yargılanması için Temsilciler Meclisi’nde hazır bulunan ve oy verenlerin salt çoğunluğu yeterli. Başkan Senato’da yargılanıyor. Başkanın mahkum edilmesi için hazır bulunan ve oy verenlerin üçte iki çoğunluğu aranıyor. Siyasal sistemin yapısal sorunları AKP tipi bir başkanlık sisteminin uygulanmasının doğuracağı sonuçları değerlendirirken, toplumsal ve siyasal yapının özelliklerini dikkate al [email protected] [email protected] mak gerekir. Kültürel faktörler Türkiye’nin siyasal kültüründe, hangi sistem olursa olsun, her dönemde otoriter eğilimlerin baskın olduğunu görüyoruz. Başkanlık sisteminde yürütme, Bakanlar Kurulu gibi bir kolektiviteye değil, tek bir kişiye bağlandığı için iktidarın kişiselleşmesine elverişli bir sistem. Böyle bir sistemin, otoriterleşme eğilimlerinin egemen olduğu bir toplumda, diktatörlüğe yol açması olasılığı yüksek. Hele AKP önerisindeki gibi, denge ve fren mekanizmalarının yokluğunda bu olasılık daha yüksek. Türkiye’deki siyasal kültürün bir başka özelliği, uzlaşmacı değil çatışmacı olması. Demokrasi uzlaşıya dayanan bir rejim. Başkanlık sisteminde seçimi kazanan her şeyi kazanırken, kaybeden her şeyi kaybediyor. Oysa, parlamenter sistemde seçimi kaybeden, muhalefet partisi olarak Meclis’e giriyor ve kendisine oy verenlerin temsilini sağlıyor. Çatışmacı bir kültürün egemen olduğu ve zaten son derece kutuplaşmış bir toplumda kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği sistem kutuplaşmayı ve toplumsal çatışmayı arttıracak. AKP’nin kurduğu hegemonik toplumsal mühendislik projesi de göz önünde bulundurulduğunda, başkanlık sisteminin, bu projeye itirazı olan toplumun yarısının büsbütün dışlanmasına, sisteme yabancılaşmasına yol açması beklenmeli. Ayrıca başkanın partili olması nedeniyle partiler üstü hakem rolü oynayamaması da kutuplaşmayı artıracak bir etken. Siyasal partilerin yapısı Başkanlık sisteminin başarılı olduğu ABD’de partiler arasındaki ideolojik farklılıklar az, parti içi disiplin gevşek. Partilerin başkanlık seçimi dışında varlıkları pek duyulmaz. Partilerin kontrolü eyaletlerdeki yerel örgütlerde. Oysa Türkiye’de, milletvekillerinin gizli oylamalarda bile, oylarını parti yöneticilerine göstermek zorunluluğunu duydukları sert bir parti disiplini var. İdeolojik farklılıklar büyük. Böyle bir siyasal ortamda, ülkenin temel sorunları üzerinde partili bir başkanla muhalefet arasında bir uzlaşma sağlanamayacağı gibi, başkanla Meclis çoğunluğunun aynı partilerden olması durumunda sistemin tıkanması kaçınılmaz. Türkiye’nin siyasal geleneği 1876 Anayasası’ndan bu yana Türk demokrasisi parlamenter sistem içinde gelişti. 1876 Anayasası parlamentoyu kurarak monarşiye meşruti bir nitelik kazandırdı. Ondan sonra yapılan 1908, 1921, 1924, 1961, 1982 anayasaları ile Türkiye, eksik ya da kusurlu olsa da, parlamenter sistemle yoluna devam etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşma, demokratikleşme projesi parlamenter sisteme dayanır. Siyasal alışkanlıkları, siyasal davranış biçimleri bu sistem içinde oluştu. Türk siyasal yaşamında demokrasiyi kesintiye uğratan askeri darbelerden parlamenter sistemin sorumlu tutulması doğru değil. Her darbenin kendine göre nedenleri var. Parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi olsaydı, bu nedenler yine darbelere yol açacaktı. Başkanlık sistemine geçilirse, bu sadece anayasa değişikliğiyle sınırlı kalmayacak. Devletin bütün kurumlarında, toplumun yerleşmiş alışkanlıklarında köklü bir değişime gidilmesi gerekecek. Frendenge mekanizmasının eksikliği Başkanın elindeki gücü dengeleyecek, sınırlayacak mekanizmaların bulunmaması durumunda, başkanlığın diktatörlüğe dönüşeceğini Latin Amerika deneyimleri gösteriyor. Türkiye, başkanı sınırlayacak, ne bağımsız bir yargı, ne özgür bir basın var. AKP önerisinin sonucu, bağımsız, güçlü bir yasama da olmayacak. Sonuç olarak, AKP’nin önerdiği başkanlık sistemi: a. Bütün gücün tek bir elde toplandığı, iktidarın kişiselleştiği, denge ve denetim mekanizmalarının bulunmadığı, hesap verilebilirliğin olmadığı bir diktatörlüğe yol açacak. b. Toplumdaki kutuplaşmayı arttıracak. c. Türk siyasal yaşamının özelliklerine, geleneklerine uygun olmayan bir sistem getirecek. AKP’nin önerdiği sistemin sakıncaları böylesine açık bir biçimde ortadayken, sorulması gereken büyük soru şu: “Neden?” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle