14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 3 Aralık 2016 6 Raporu hemen yok et haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Dink davasında sorgulaması yapılan Ramazan Akyürek, Celalettin Cerrah’ı suçladı Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı davada dönemin eski İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek’in sorgusu yapıldı. Akyürek, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın kendisinden, 17 Şubat 2006 tarihli istih barat raporunu imha etmesini istediğini söyledi. Akyürek’in savunması YEDEK HÂKİME DURUŞMA ARASINDA GÖZALTI Duruşmanın öğleden önceki oturumu sırasında Akyürek’in ifade verdiği sırada alelacele 5 dakika ara verildi. Mahkemenin yedek heyetinin üye hâkimlerinden olan ancak duruşmaya katılmayan Bünyamin Karakaş’ın, FETÖ soruşturması kapsamında odasından gözaltına alındığı belirtildi. Karakaş, Dink davasının yalnızca geçen celsesine katı lırken, eski Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’e mühimmat yüklü MİT TIR’ları davasında mahkumiyet kararı veren heyette yer alıyordu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hakkında ‘’silahlı terör örgütüne üye olmak’’ suçundan gözaltı kararı verilen 192 hâkim ve savcıdan 55’i İstanbul’daki adliyelerde görev yapıyor. sini arayarak, “Trabzon’un İstanbul’a yolladığı evrak varmış 17 Şubat tarihli. Onu imha ediyorsun kardeşim” dediğini aktaran Akyürek, “Kesinlikle böyle bir şey yapmayacağımı, teklif dahi etmemesini söyledim. Kendisi inat etmememi, imha edilmesinin şart olduğunu, yoksa bu evrakın hepimizi yakabileceğini söyledi. Asla böyle bir şey yapılamayacağını tekrarlayınca oldukça sinirlendi” diye konuştu. Akyürek, “Bunun üzerine Cerrah yan sürerken, heyet, alelacele lış yaptığımı, bunların bir gün bana zarar duruşmaya beş dakikalık CANAN COŞKUN ara verdi. Çünkü, mahkeme üyesi, yedek hâkim Bünyamin Karakaş’ın odasında FETÖ/PDY soruşturması kap samında arama yapılıyordu. Karakaş, arama sonrası gözaltına alındı. Ailenin acısını paylaşıyorum İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada konuşan Akyürek, Mart 2014’te açığa alındığını, 22 aydır tutuklu olduğunu belirtti. “Ülkemizde dini ve milli duygularda istismar faaliyetleri olmakta, Trabzon da etkilenmekteydi” diyen Akyürek, Hayal ve bu şekilde hareket eden kişi ve grupların takibi amacıyla Erhan Tuncel’in istihbarat elemanı olarak belirlendiğini ifade etti. Akyürek, 2006’da Trabzon’dan ayrıldığını, 8 ay sonra da bu eylemin gerçekleştiğini söyledi. 19 Ocak 2007’ye kadar görev süresinin son 2,5 aylık dönemi dışında, sonradan kendisine aktarılmış hiç bir bilgi olmadığını savundu. Dink ailesinin acısını paylaştığını belirterek, “Ailenin bilmesini isterim ki bu cinayette kimin sorumluluğu varsa hukuk karşısında hesap vermelidir. Ama süreç sorumluların bulunmasından başka bir hal almıştır” dedi. Akyürek, Trabzon Emniyet Müdürlüğü döneminde Hayal grubuna operasyon yaptırmadığına ilişkin iddiaya, “İstihbarat birimi tarafından operasyonu gerektirecek çalışma olduğuna dair arz edilen bir şey yok bana. Tam aksine Engin Dinç adli ve idari makamlara verdiği ifadelerinde görevde bulunduğum dönemi kast ederek operasyonel aşamanın olmadığı kanatinde olduğunu söylemiştir. Operasyonel faaliyet başlatılmaması İstihbarat Şube’nin inisiyatifinde olup, operasyon yaptırmadığım iddiası doğru değildir” yanıtını verdi. Akyürek, İstihbarat Daire Başkanı olarak koruma için İstanbul’a bilgi vermesi gerektiği halde vermediğine ilişkin iddiaya karşılık şöyle konuştu: “Dink’e yöne lik eylem bilgisi emniyet müdürüyken Trabzon’dan İstanbul’a ve İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderilmiştir. Bana değil o dönemdeki istihbarat daire başkanı ve görevlilerine sorulması ve onların cevaplaması gerekir. Eylemden 11 ay önce tehdit bilgileri alındığı anda gönderdiğimiz dönem Sabri Uzun İstihbarat Daire Başkanı, Celalettin Cerrah İstanbul Emniyet Müdürüydü. Ben değildim.” ‘Cerrah yalan söylüyor’ Celalettin Cerrah’a bir şey bilmediğini ifade etmediği iddiasına yönelik ise, “Cerrah, Dink’in tehdit atmosferinden haberi olan ilin emniyet müdürüdür. Samast ismi henüz bilinmiyorken, elinde hiçbir belge ve doküman bulunmadan İstanbul’a intikal ettiğimde Yılmazer’in hatırlattığı Hayal isminden çok daha fazlası İstanbul arşivinde mevcuttur. Cerrah’ın yalan ve iftirası iddianamede doğru kabul edilmiştir” dedi. Cinayetten sonra İstanbul’dan Ankara’ya döndüğünde Cerrah’ın kendi vereceğini ifade etmişti. Nitekim de haklı çıktı. 2 senedir cezaevindeyim” dedi. Log kayıtları İstihbarat Değerlendirme Projesi sorgu sayfasını kapattırdığı iddiasına, “İstihbari bilgilerin yer aldığı hiçbir evrak imha edilmemiştir” karşılığını verdi. Log kayıtlarının silinmesi konusunda ise “Kayıtlarla ilgili inceleme yapılmış, başkanlık silinmenin söz konusu olmadığını, Yasin Hayal’in telefonuyla ilgili sorgulama yapılmadığı belirtilmiştir. Bir kere bile log kaydı yapıp cevap yazmadım. Bu tür teknik konularla ilgili özel uzmanlığım yok” dedi. Erhan Tuncel ile yüz yüze görüşmediğini söyleyen Akyürek, “Emniyet müdürü iken hiçbir yardımcı istihbarat elemanı ile görüşmedim” diye konuştu. Yılmazer ve Akyürek’in tutukluluk hallerinin devamına karar veren heyet, duruşmayı 192022 ve 23 Aralık’a erteledi. Bu tarihlerde Akyürek’in çapraz sorgusu ve Yılmazer’in sorgusu yapılacak. ‘Yasal da değil, orantılı da’Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nden sokağa çıkma yasakları için tespit DUYGU GÜVENÇ Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks, Güney Doğu’da teröre karşı düzenlenen operasyonlarla ilgili yayınladığı memorandumda Ağustos 2015’te başlayan sokağa çıkma yasaklarının (SÇY) yasal dayanağının olmadığını söyledi. Komiser, Türkiye’de yasal sisteme göre sokağa çıkma yasağının OHAL veya sıkıyönetim altında ilan edilebileceğini belirtirken, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Mehmet Girasun ve Ömer Elçi’nin “yasak kaldırılsın” başvurularına verdiği ret kararının yasaklara meşruiyet sağlamadığını vurguladı. Sokağa çıkma yasaklarından 1,6 milyon kişinin etkilendiğini, 355 bin kişinin yerinden edildiğini belirten ve sonuçta 3 bin 566 teröristin etkisiz hale getirildiğini anımsatan Muiznieks, Sur örneğini vererek, etkisiz hale getirilen bir terörist için 440 kişinin yerinden edildiğine dikkat çekti. Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine de uyarak, hukukun üstünlüğü ve insan hakları standartlarına uyması gerektiğini, orantılı olması gerektiğini ve bunların demokratik toplum için vazgeçilmez olduğunu belirten Muiznieks, “Türkiye’nin insan hakları ihlalleriyle ilgili ciddi bir geçmişi var ki bunlar; AİHM tarafından da 1990’larda Güneydoğu’da ciddi ihlaller olarak kabul edilmiştir” saptamasına yer verdi. Muiznieks sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan hak ihlalleri ve bölgedeki durumla ilgili şu önemli saptamalara yer verdi: 4Ağustos’tan bu yana ucu açık, 24 saat süren yasaklar çok ciddi insan hakları ihlallerine neden oldu. 4 Güvenlik güçleri tarafından yapıldığı iddia edilen insan hakları ihlaleri çok ciddi ve tutarlı. Bu iddialar dünyayla iletişimi kesilmiş ve tamamen yetkililerin kontrolünde olan bölgeyle ilgili olduğuna göre, ikna edici bir şekilde bunların temelsiz olduğunu kanıtlamak Türk yetkililerin görevidir. ‘Kalkan oldunuz’ 4 Türk yetkililer ne insan hakları ihlalleriyle ilgili durumun zorunlu ciddiyetini ele aldı ne de olaylara ışık tutacak, operasyonlar sırasında hayatını kaybedenlerle ilgili cezai soruşturma yürüttü. Öncelik, birkaç olay dışında güvenlik güçlerinin kovuşturmasına güvence veya kalkan olmaktı. Ne yazık ki bu durum Türkiye’nin uluslararası sorumluluklarını yerine getirmediğini gösterir. 4 Güneydsoğu’da Ağustos 2015’ten bu yana terörle mücadele operasyonlarıyla çok büyük bir nüfusun birçok insan hakkı ihlal edilmiştir. 4 Öncelikle kamuoyu önünde yetkililer hatalarını ve insan hakları ihlallerini kabul etmelis. Bunu daha sonra, zarar gören insanlar için maddi ve manevi zararları tazmin edecek çabalar izlemeli çünkü terörizmden ve terörle mücadele operasyonlarının etkilerinden onları korumakta Türk devleti başarısız olmuştur. Operasyonlardan 1,6 milyon insan etkilendiğini 355 bin kişinin yerinden edildiğini belirten ve sonuçta 3 bin 566 teröristin etkisiz hale getirildiğini anımsatan Muiz ‘Sözünüzü tutunBarodan hükümete Elçi çağrısı , failleri bulun’ Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi için her hafta cuma günü adliye önünde anma etkinliği yapan Diyarbakır Barosu ve avukatlar, Elçi’nin öldürülmesinin üzerinden 1 yıldan fazla zaman geç tiğini ancak cinayetin aydınlatılamadığını vurguladı. Baro Başkanı Ahmet Özmen “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a sesleniyorum. Lütfen bize verdiğiniz sözleri tutun. Ta hir Elçi’yi vuran elleri ve arkasındaki güçleri yargı karşısına çıkarın. Elçi cinayetinin faili meçhul cinayetler kervanına katılmasına asla ama asla müsaade etmeyeceğiz” dedi. l MAHMUT ORAL nieks, İçişleri Bakanlığı’nın Ekim 2016 itibariyle paylaştığı sayılara da işaret ederek 873 teröristin öldürüldüğünü, 196’sının yaralandığını, 718’inin teslim olduğunu; jandarma bölgelerinde ise bu sayıların sırasıyla 358, 19 ve 721 olduğunu belirtti. Bu sayılar ışığında operasyonların orantısız olduğunu ise şöyle aktardı: “Mesela Sur ile ilgili resmi rakamlara göre 22 bin kişi, etkisiz hale getirilen 50 terörist için yerinden edildi; oran 1’e 440. ” Muznieks’in raporundaki diğer önemli değerlendirmeler şöyle: 4 Diyarbakır valisi Sur’da 2 bin 100 paket gıda ve 11 bin somun ekmek dağıtıldığını söyledi ancak kesintisiz devam eden SÇY sırasında bölgede 2 bin sivilin bulunduğu düşünülüyor. Operasyon bölgelerinde 39 milyon TL mali yardım, 39 bin 340 gıda paketi, 11 000 somun ekmek, 9750 battaniye, 1 kamyon kıyafet ve 3 bin kişiye iş sağladı. 4 Bölgede 115 bin 422 çocuk başka okullara transfer edildi; 12 bin 524’ü telafi eğitimi aldı. 4 Cizre, Silopi, İdil, Sur, Nusaybin Yüksekova’daki 590 bin 83 olan nüfusun 280 bin 500’ü yerlerinden edildi 4 Diyarbakır Valisine göre, Sur’daki sivil nüfusun yüzde 95’i, bölgeyi operasyonların bitiminde terk etti. 4 STK’ne yönelik yetkililerinin tutumu da dikkate alınmalı. STK’ların görüşme yapmasının önlediğine dair çok sayıda iddia vardır. 4 Cizre’de ölenlerin sayısı tartışmalı. Güvenlik güçlerinin tank ve havan topu kullandığı iddiaları da var. Cizre’de bodrum katında ölenlerin sayısı ile ilgili tahminler 130 ile 189 arasında. 4 Yaşama hakkı ve kişinin güvenliği, özel ve aile hayatı, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, din özgürlüğü, bilgi alma ve verme hakkı, mülkiyetin korunması, eğitim hakkı, işkence ve kötü muamelenin önlenmesi, yaşam hakkı, vücut bütünlüğü. l ANKARA BM’den Türkiye’de işkence gözlemi ‘KHK’ler endişe verici’ Birleşmiş Milletler (BM) işkence özel raportörü Nils Melzer, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın bütün işkence iddialarının araştırıldığı açıklamalarına karşın, Türkiye’de yaptığı incelemelerin ardından işkenceye karşı adli müdahalenin yetersiz olduğunu ve iddiaların takip edilmediğini belirtti ve “Türk makamlarını acil kapsamlı ve tarafsız soruşturma başlatmaya çağırıyorum” dedi. BM İnsan Hakları Uzmanı ve İşkence Özel Raportörü Nils Melzer, darbe girişiminin ardından insan hakları örgütlerinin sıklıkla dile getirdiği işkence iddialarına yönelik ilk bulgularını paylaştı. Ankara’da resmi temaslarının yanı sıra Silivri, Sincan ve Diyarbakır Cezaevleri ile Şanlıurfa ve İstanbul Esenler karakollarını ziyaret ettiğini belirten Melzer hazırladığı raporu BM Konseyi’ne sunacak. BM’nin işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele konusundaki özel raportörü yıllar sonra Türkiye’de incelemelerde bulundu... Türkiye’nin yasal mevzuatının işkenceyle mücadele için yeterli olduğunu ancak yeterince mücadele edilmediğini belirten Melzer, incelemelerinin ardından “Türk hükümetinin işkenceye karşı ‘sıfır tolerans’ politikasına bağlı kalmasını istiyorum” dedi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’nin işkenceyle mücadele kapsamında uyguladığı politikaları değerlendiren Melzer, hüküme Cezaevleri yüzde 200 dolu Ankara, Diyarbakır ve İstanbul’da cezaevlerinde de incelemelerde bulunan BM raportörü, “Tutuklama tesisleri amacına uygun inşa edilmiş ve genelde iyi donanımlı. Ancak ziyaret edilen tesislerin çoğunlu gerçek kapasitelerinin yüzde 125 ila 200’den fazla oranında doluydu” dedi. Darbe girişimi sonrasında tutuklanan binlerce kişi ile birlikte cezaevlerinde sağlık hizmetinin yeterli düzeyde olmadığını belirten BM uzmanı, kendisine iletilen şikâyetlerde sürekli çıplak üst aramasının da yer aldığını açıkladı. tin “uyguladığı politikalarla cezasızlığa yardım eden gerçekler arasında bir kopukluk” olduğu sonucuna ulaştı. OHAL dönemine ilişkin eleştirilerde de bulunan Mezer, “Gözaltı süresini yargı denetimi olmadan 30 güne çıkaran ve 5 güne kadar avukatları ile görüşmesine izin vermeyen KHK’ler endişe verici. OHAL tek başına kötü muameleye yol açıyor diyemem ama varolan korku ortamı kötü muameleye meydan verebilir” dedi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın özel bir ekip kurarak medya ve kendilerine iletilen bütün işkence iddialarının araştırıldığını defalarca vurgulamasına karşın BM raportörü Melzer, yeterli müdahalenin yapılmadığını savundu. İnsanlar ve hayvanlar İnsan ve hayvan arasındaki farklılıklar konusunda pek çok şey söylenmiştir. Bunların, düşünme, zekâ ve duygu yetilerine ilişkin olanlarını bugün tartışmasız kabul etmek güçtür. İnsan bu gibi yetilerin ortalamasında hayvandan daha üstün olabilir. Fakat kimi hayvanların kimi durumlarda pek çok insandan daha akılı, daha zeki, daha olgun, daha anlayışlı, daha duygulu davranışlar sergilediklerini de pek çoğumuz gözlemlerimizle biliriz… İnsan dünyasıyla hayvan dünyası arasında başta gelen ilk fark ise, hayvanların çeşitli türlerde oluşu, insanlarınsa türdeş olmalarıdır. Pek çok hayvan grubu kendi aralarında da türlere ayrılıyor. İnsan ise etnik aidiyet vb. farklılıklarına karşın tek ve biriciktir. HHH Son zamanlarda zihnime sıkça takılan ve şimdi sizlerle paylaşacağım konu ise insanlar ve her türden hayvan arasında her şeyden daha önemli olduğunu düşündüğüm bir farklılıkla ilgili… Hayvan türünün mensupları, hangisi olursa olsun ve kendi içlerinde de hangi türlere ayrılmış olurlarsa olsunlar, ortak “kişilik” özelliklerine sahiptirler…. Bir kedi, köpek, kuzu, kaplumbağa vb. ile karşılaştığımızda, karşılaştığımızın o şey olduğunda kuşku yoktur… Çok becerikli bir kedi, daha hassas bir köpek, daha hızlı bir kaplumbağa, daha cins bir at vb. vardır kuşkusuz… Fakat sonuçta her hayvan türü kendi türdeşleriyle ortak özelliklere sahiptir. Peki ya insan?.. HHH Düşünme yetisine sahip olduğu için kendisini herhangi bir hayvandan farklı ve daha üstün gören insan türünün bireyleri, özellikle de bu yeti nedeniyle farklılaşıyor, birbirlerinden ayrılıyorlar. Bir topluluk içinde tek tek hepimiz, sınıfsal, toplumsal aidiyet farklılıklarımız ne olursa olsun, insan ve türdeş olduğumuzu haklı olarak düşünürüz. Fakat dünya görüşlerindeki, yaşam algılayışlarındaki, duygusal dünyalardaki farklılıklar, bir insanı ötekiden uçurumlarca ayırabiliyor… Denebilir ki herkesin tornadan çıkmış gibi aynı olmasını mı istiyorsun… Kuşkusuz, hayır. İstediğim bu değil. Düşünsel, duygusal dünya farklılıkları, tıpkı fiziksel farklılıklar gibi, doğal, kaçınılmaz, yaşamı daha renkli ve canlı kılıcıdır da… Fakat görünüşte türdeş olmakla birlikte, en iyi kalpli insanların en cani ruhlularla ortak yaşam alanlarını paylaştığı, mert ve yiğit kimselerle sinik ve kaypak kişilerin birbirlerinin yanından bedenleri birbirine değerek geçtikleri, kıskanç ve pinti biriyle cömert ve yüce gönüllü bir başkasının bir otobüste yan yana iki koltukta seyahat ettikleri de bir başka gerçektir… Böyle baktığımızda, hangisi olursa olsun hayvanların dünyası, biz insanların dünyasının yanında çok daha temiz, daha dürüst ve daha güven verici kalıyor… HHH Dünya görüşü farklılıkları, bu görüşler birbirinin zıddı olduğunda, sadece tek tek kişileri değil kitleleri de düşmanca duygularla karşı karşıya getirebiliyor. Ülkemizde bugün durum tam alarak böyledir. Bilimsel akılla düşünmeye çalışan kimselerle bir inancın fanatikçe tutsağı olmuş kişilikler arasındaki uçurum giderek daha da aşılmaz olmakta… Bir iç boğazlaşma felaketine dönüşmesine bir kıvılcımın yeteceği bu uçurumsal ayrımlaşmayı durdurmanın biricik yolu ise bilimsel ve hümanist eğitimdir. Çünkü bilim aklımızı kullanmayı, hümanist eğitim ise sevgiyi ve hoşgörüyü öğretir. Ortalama değerlerde buluşmanın, ortak bir insanlık kültürü yaratmanın, inançları kişisel dünyalara çekerek bilimsel aklı öne çıkarmanın yolu budur. “Dindar ve kindar nesiller” zehrinin panzehiri de böyle bir eğitimden başka bir şey değildir…… Günümüz Türkiye’sinde siyasal iktidarı ele geçirmiş olanların yapmakta oldukları ise bunun tam tersidir. Bu yolun götürmekte olduğu yer insan doğasının bozulması, insanın hayvan diye aşağıladığımız masum yaratıklardan çok daha aşağı bir düzeyde hayvanlaşarak kendi kendini yok etmesidir. Pkeolleisptçeen itşekresncesi Çağlayan Gürsel Mahallesi’ndeki ‘Adalet Okulu’nun mühürlenmesine tepki gösteren 4 avukat ve 4 hukuk fakültesi öğrencisi gözaltına alındı. Gözaltına alınan avukat ve öğrenciler Çağlayan Karakolu’nda üst aramaları yapılmış olmasına rağmen nezarethanede uzunca bir süre ters kelepçeli halde tutuldu. Önceki gün yaşanan baskının ardından okulun mühürlenmesine tepki gösteren avukat ve hukuk öğrencileri gözaltına alınarak emniyete götürüldü. Zırhlı ve sivil araçlarla mahalleyi kontrol eden polis esnaflara avukatları kastederek, ‘Bunlar teröristtir. Sizin endişelenmenize gerek yok’ şeklinde anonslar yaptı. Gözaltına alınan Avukatlar Oya Aslan, Yağmur Ereren, Günay Dağ ve Ezgi Ökten ile hukuk fakültesi öğrencileri Seda Çaraldı, Müslüm Bezirgan, Görken Ağdede, Ayşenur Demir, Görkem Ağdede ve Burcu Ertaş’ın dün savcılığa sevk edilmesine karar verildi. İddiaya göre polis, avukatları Mehter Marşı ile uyandırdı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle