15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 19 Aralık 2016 EDİTÖR: TAMER KAYAŞ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ yorum 13 Vay ki vay! Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı adıyla düzenleyen anayasa değişikliği sonunda tam olarak ortaya çıktı. AKP’nin 316 milletvekilinin, daha metnini görmeden imzaladığı teklif, insan haklarıyla alay edercesine, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Meclis Başkanlığı’na verildi. Gerekçeye bak! Bir yasanın düşünsel temelinin niteliği genel gerekçesinde gizlidir. Burada da öyle. Genel gerekçe: Anayasalar toplum tarafından devleti hukukla sınırlamak için hazırlanan metinlerdir. Ancak Türkiye’de tam tersi bir anlayışla anayasalar hazırlanmıştır girişinden sonra: Gerek 1961, gerekse 1982 anayasaları esasen millete, milli iradeye ve seçimle oluşan iktidara güvensizlik üzerine bina edilmiş… millet iradesi ile oluşan iktidara ortak kurumlar ve yöntemler geliştirmiştir. Adeta seçimle oluşan iktidarın yanında seçime ihtiyacı olmayan bir iktidar alanı açmıştır. Böylece milli iradeye ortak, milli iradeyi kontrol eden bir “vesayet” sistemi oluşturulmuştur diyor. Türkçesi yanlış; kurgusu çelişkili ve algılaması sakat olan bu gerekçe, ülkenin anayasa tarihini, nedense (!) 1961’den başlatıyor. Osmanlı dönemi bir tarafa, Kurtuluş Savaşı’nın ve Cumhuriyetin, kuruluşunun egemenliğin kaynağını gökten yere indirerek oluşturduğu anayasa yapımı süreçlerini özellikle göz ardı ediyor. Dahası, anayasa kavramının a’sından haberi olan hiç kimsenin yapmayacağı bir büyük yanlışa imza atıyor gerekçe; özgürlükçü 1961 anayasası ile faşizan 1982 Anayasası’nı, aklı sıra, eşitliyor. Daha, dahası, gerekçe ve teklif, sağ kalabilen kurumlarını da yok edecek bir canlı bomba özelliği taşıyor. Oysa demokrasi kurumlarla var olur ve yaşar. Demokratik kurumların başında halkın iradesini tam olarak yansıtan yasama organı; yasamanın ve yargının denetlediği bir yürütme; bağımsız ve tarafsız yargı gelir. Bu ana kurumları başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlükler çevrelemelidir. Özerk üniversite ve bilim kurumları; özgür basın; sendika ve meslek örgütleri; ekonomiye ilişkin bağımsız düzenleme ve denetleme ile kurumsal altyapı tamamlanır. Ayrıca, devletin devamlılığı da kurumlarla; kurumların birikimleriyle sağlanır. Vesayetini al! Türkiye siyasi tarihinde kurumlaşma anlamında diğerleriyle karşılaştırılamayacak kadar demokratik düzenleme vesayetçi diye yerden yere vurulan 1961 Anayasası’yla yapıldı. Ancak 1971 sonrasının anayasa düzenlemeleri ve AKP’nin 14 yılı geride bırakan uygulamalarının bir sonucu olarak, bugün ülkemizde demokratik kurumlardan eser yoktur. Bu kurum tanımayan yapının yalnızca geçen hafta yaşanan bazı sonuçları, ülkenin geleceğine ayna tutuyor. Okuma oranı arttıkça beni afakanlar (sıkıntı, çarpıntı) basıyor diyen bir profesörün YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanması ve Cumhurbaşkanı’nın yaratıcılık elbette sadece Allah’a mahsustur sözleri, geleceğin eğitim ve biliminin niteliğini sergiliyor. Köşe yazarı bir milletvekilinin REİS’e ölümüne bağlıyım sözlerinin (reis büyük harflerle), 600 ile çarpımı geleceğin bağımsız (!) Meclis’ini gözler önüne seriyor. Terörün 58 kişinin yaşamını aldığı bir haftada bir bakanın Kayseri’de polislere, “İnşallah şehit olursunuz” demesi ve ilkokul bebelerinin ellerine verilen idam ipleri bugünün ve yarının yaşam anlayışını yansıtıyor. Gazeteci Ayşenur Arslan, çalışma arkadaşı, bir hesaba göre 84., bir başka hesaba göre de 147. gazeteci olarak hapse atılınca, susarak bağırıyorum diyor ve gazeteciliği bırakıyor. İstanbul ve Ankara’da yapılan mitinglerde halifemizi seçmeliyiz sözleri de gidişin bütününün özetini veriyor. Bu gidişe sadece vay ki vay denir! 19 Aralık 2016 SAYI: 33311 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.43 06.26 06.47 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.17 13.08 15.24 07.59 12.53 15.12 08.17 13.15 15.39 Akşam 17.47 17.35 18.02 Yatsı 19.13 19.00 19.25 DÜZELTME VE ÖZÜR Gazetemizin künyesi, 18 Aralık 2016 tarihli sayısında teknik bir hatadan dolayı yanlış çıkmıştır. Düzeltir, özür dileriz. N’aber Koç? (Yanlış hatırlamıyorsam sorulardan biriydi; “Size takılan isim, lakap, takma ad vs. var mı?”. Belki de aradıkları cevap budur ve FETÖ üyeliğinden yargılanan sanık, suç uydurma suçunu işlemeden, bu lakap ile nasıl bir suç uydururum diye düşünüyordur.) Aslında biliyorum bu sorunun cevabını... Almanya’dan ilk uçağa binip arkadaşlarının yanına bir an evvel dahil olmak isteyen adam, nasıl olur da “yüce Türk yargısına” teslim olmuşken mutsuz olurdu ki? Dönmeden evvel söylemiştin bana “Aileden en güvenmediğim sensin, bu yüzden en kısa zamanda toparlan” diye. Ben de “Senin beni ikna edemeyeceğini bildiğimden, kendi kendimi ikna ettim koç” demiştim, Berlin aktarmalı Silivri uçak biletini alıyorken. Üç gün önce, gökten düşen kesintisiz yağmur başlamadan, kendi kendime yazdıklarımın bir kısmı şu şekildeydi: “Yıllar önce Mısır’ın o ihtişamlı piramitlerini görmek için 35 adım atmaktansa, bir kafede oturup kahve içmeyi ve içlerindeki en gencinin Aydın Abi olduğu (gezideki tüm diğer abilerime, ablalarıma bilahare kendimi affettirmek için elimden geleni yapacağım) yürüme grubundan ayrılıp tembelliği tercih eden o adam, otelimize 55 dakika yürüme mesafesinde olan restoranın çıkışında “Haydi yürüyerek gidelim” diyordu, Berlin’in içimizi titreten soğuğunda. Şimdi ise Silivri’de 810 metre yükseklikte duvarlarla çevrili havalandırma boşluğunda, gökyüzüne bakarak yürüyormuş... Gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ailesiyle birlikte... Gökyüzü her yerde aynı... Bir süreliğine de olsa içerideki o tecritten kurtulup, gökyüzüne bakan diğerleriyle, ortak bir paydada buluşuyordur. Kim bilir belki de gökyüzünün ortaklığında, birkaç adım ötesinde olan Mıstık da vardır. Ya da haftada bir gün ve dört çeyrek saat ile sınırlı olan avukat görüşmelerinde, onun için sımsıkı sarılıp öpmemi tembihlediği annem...” Şunu iyi bil Koç, seninle ve 9 arkadaşınla ortak noktada buluşmak isteyen çok insan var, her geçen gün çoğalan. Ve en kısa sürede bu insanların birlikteliği, sizleri çekip alacak o dört duvar arasından, güneşin sofrasına. Not: Koç, (kayıtlara geçmesi adına belirteyim, bu diğeri, Mustafa Kemal Güngör). Yarın gün içinde birer saatliğine yalnız bı rakacağım ikinizi de. Şimdiden affola. Çünkü yüzlerce insandan ikinize de kucak dolusu sevgi iletmek gibi ulvi bir görevim var. “Çıkışta” affettiririm kendimi kebapları çekiyorken. (çekerken değil) :) Notun dibi: “Hemşo” (ulan yine yaptık aynı hatayı, yine kendimizi ele verdik lakaplarla), Mıstık’ı koğuşunuzdan istediklerinde biliyorum Murat Abi ile diklenip “N’oluyor, bırakmayız arkadaşımızı!” dediğinizi ve işin aslını öğrenince kendi omuzlarınızda, Akın’ı tecritten kurtaran yeni koğuşuna taşıdığınızı. Yarın akşam annene ziyaretimde ikişer kere konduracağım yanaklarına öpücükleri. Dipnotun dibi: Abilerim; güneş, sofrasına davet ediyor hepinizi, en kısa zamanda görüşmek dileğiyle... Erdoğan’a ‘Aktrol’ çağrısı Tanrıkulu: Cumhurbaşkanı kendisi ile ilgisi olmadığını açıklamalı Meclis Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu toplantısında CHP’li Sezgin Tanrıkulu, sosyal medyada Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AKP’nin “profil resimlerini” kullanan “Aktrollerin” kendilerini hedef gösterdiğini dile getirdi. Tanrıkulu’nun “Cumhurbaşkanı, AK Parti kendileri ile ilgilisi olmadığını açıklamalıdır” önerisine AKP’lilerden destek geldi. ‘Bizi de taciz ediyorlar’ CHP’li Tanrıkulu, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın profil resmini kullanarak kendilerine “Aktrol” diyen binlerce sosyal medya kullanıcısı var, binlerce. Sizleri taciz ettikleri gibi, bizi de taciz ediyorlar. Bir saat önce, Tahir Elçi’nin cenaze fotoğrafı, ‘Terörist cenazesine katıl Sezgin Tanrıkulu dı Sezgin Tanrıkulu’ diye, yüzlerce paylaşım var bunun gibi” dedi. Tanrıkulu, “Sayın Cumhurbaşkanı, AK Parti açıklama yapmalıdır; kendi profil resmiyle bu tip alçakça yalan, iftira ve hedef gösterme kullananların kendisiyle ilgili olmadığını ve kendisinin de mahkum edeceğini ifade etmesi lazım” ifadelerini kullandı. AKP’li Selçuk Özdağ’ın Tanrıkulu’na “Paralelciler de olabilir, herkes olabilir” karşılığını vermesi dikkat çekti. AKP’li Ravza Kavakçı Kan ise “Biz belki komisyon olarak bu tip şeylerin partilerimizin de adına karşısında olduğumuzu ifade edebiliriz. Belki sosyal medya dünyasına da bu komisyondan çıkacak iyi bir mesaj olur diye düşünüyorum” dedi. CHP’li Aytun Çıray da “Ben hatta bunu bir provokasyon, bir millî güvenlik sorunu olarak da görüyorum. Bunlar bizi birbirimize düşürmek için” ifadelerini kullandı. Selçuk Özdağ’ın “İnternet yasasını bir an önce çıkarmamız lazım” ifadelerine ise komisyon başkanı Reşat Petek, “Denetlenebilir hale gelmeli yani bu tabii” karşılığını verdi. l ANKARA/ Cumhuriyet KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] İçimden yine tarih yazmak geldi de… Tarih yazmak, sadece “meslekten tarihçi”lerin tekelinde değildir. Çünkü gerçek tarihlerin malzemesini, ne yaşadıklarının farkında olan bireylerin ağır bastığı ortamlarda, geride kalan tüm yaşantılarını adı “geçmiş” olan yamalı bohçadan çıkartıp nedensonuç ilişkileri eksenlerinde düzenlemeyi de bir yaşama uğraşı sayabilenlerin çabaları oluşturur. Artık yetmiş beş yaşımı tamamladım ve 1942’de, yani dünya İkinci Dünya Savaşı’nın cehenneminde yanarken, genç Türkiye Cumhuriyeti ise henüz Köy Enstitüleri’nin mucizelerini yaşarken başlamış bir hayatın taşıyıcısıyım. Şimdi o hayat artık gittikçe artan bir hızla sonuna yaklaşırken, kendi geçmişimin tanıklıklarından kendi tarihimi çıkarmak ve onu hayatımın akıp gittiği yıllarıyla örtüşen genel tarihin bir parçası kılma içgüdüm, sesini giderek yükseltiyor. Ve ben artık şunu çok iyi biliyorum ki, ancak o sese yeterince kulak verebildiğim ölçüde yetmiş beş yılımın içinde şekillendiği zaman parçasında iyi ya da kötü bütün olup bitenlerdeki sorumluluğumun bilincine tam olarak varabileceğim. Çünkü ben, düşünen ve yazan bir insan olarak böyle kolektif bir sorumluluğun taşıyıcısı kimliğiyle, yaşadığımın farkına vardığım günden bugüne uzanan yol ve yolculuk boyunca olup biten her şeyden benim de sorumlu olduğumdan epeydir hiç kuşku duymuyorum. Hayatımın sonuna vardığımda, ancak bu sorumluluğun kapsamını kavrayabildiğim ölçüde kendimi “aydın” sayabileceğimi de biliyorum. O halde: Nereden nereye? Atatürk’ün yerli malı haftalarının kutlandığı, genç Cumhuriyet’in Türk Lirası’nın pek çok yabancı paradan değerli olduğu bağımsız Türkiye’sinden dolar bağımlısı bir Türkiye’ye. Atatürk’ün “fikri hür vicdanı hür nesiller” yetiştirme idealinden, felsefenin ve eleştirel düşüncenin ders programlarından neredeyse tümüyle çıkartıldığı “dindar gençlik” Türkiyesi’ne. Atatürk’ün yoksul, ama onurlu Türkiye’sinden süper güçlerin temsilcilerinden bir telefon geldiğinde bayram ettikleri bir Türkiye’ye. Atatürk’ün köylüyü efendi sayan Türkiye’sinden, tarımın köküne kibrit suyu döküldüğü bir Türkiye’ye. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti olarak “çağdaş uygarlık düzeyini yakalamasını” öngördüğü bir Türkiye’den “Küçük Amerika” düşünün onursuzluğuna sürüklenen bir Türkiye’ye. Atatürk’ün öğretmenliği ve öğretmenleri kutsal saydığı bir Türkiye’den, öğretmenlerin çalışırken de, emeklikte de ancak yoksulluk sınırının altına layık görüldükleri bir Türkiye’ye. Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesiyle şekillendirdiği, yedi düvelin saygısını ve dostluğunu kazanan bir dış politikadan Ortadoğu’nun hemen bütün savaş cehennemlerine sürüklenen bir Türkiye’ye. Dahası da, dahası da var... Atatürk’ün Cumhuriyeti gençliğe emanet ettiği bir Türkiye’den, her rejim bunalımında gençliğin potansiyel suçlu sayıldığı bir Türkiye’ye. Evet, dediğim gibi, bugünlerde içimden yine biraz da tarih yazmak geliyor. Ama kafamda beliren sorular bu kadarla kalmıyor. Örneğin içimden şunu da sormak geliyor: Yakın tarihte eşi görülmemiş bir Milli Mücadele’nin ve her biri Aydınlanma’nın farklı bir habercisi olan Devrimlerin ardından, bu ülkenin yolu nasıl böyle bir bataklığa varabildi? Bizler, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve sonrasını gerçekten aynı ülkede ve aynı zaman parçasında mı yaşadık? l RSF Almanya Başkanı MIHR ‘Gazeteciler korku ikliminde yaşıyor’ Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) Almanya Başkanı Christian Mihr, Türkiye’de gazetecilerin bir korku iklimi içinde yaşadığını söyledi. Alman basın ajansı DPA’ya bir röportaj veren Christian Mihr Türkiye’deki gazetecilerin bir korku iklimi içinde yaşadığını ve bu durumun aydan aya daha da vahim hale geldiğini söyledi. Mihr, “Türkiye’da hâlâ basın özgürlüğünden söz edilebilir mi?” sorusuna verdiği yanıtta “Hâla küçük basın özgürlüğü adaları var, birçok gazetecisi tutuklanmış olsa da Cumhuriyet gibi gazeteler hâlâ var” diye konuştu. Mihr, “kısa vadede durumun karanlık olduğunu” ve olumlu yönde bir değişim ihtimalinin son derece düşük bulduğunu belirtti. Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu’na açılan davanın henüz kapanmadığını belirten Mihr ocak ayında davaya devam edileceğini ve hapis cezası tehdidinin sürdüğünü ifade etti. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle