14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 18 Aralık 2016 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ haber 11 ‘Daha iyi bir hayatın‘Hiç kimseyi avukatsız bırakmadık, BU PAHA BİÇİLEMEZ BİR ŞEY’ peşinde olacağız’ Gökmen Yeşil: Adana Barosu Cezaevi Komisyonu Başkanı Tugay Bek’in gözaltına Sinan Zincir: ÖHD, kapatılmadan önce hedefti. Cizre’yi, Silopi’yi, işkenceyi gündeme alınmasında, 10 Ekim dosyasındaki hukuk getirmemiz sorgulandı. Geçmişte bize işkence mücadelesi de etkili. O, Adana’da da her şeydir. yapanlara dahi işkence yapılamaz demiştik. Kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Başkanı Gökmen Yeşil ve kapa tılan Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şube Eşbaşkanı Sinan Zincir, hukuk fakültesinden beri omuz omuza mücadele yürütüyor. Avukat lığa başladıktan sonraki adalet arayı şında da birlikteler. Ezilen, sömürülen avukatsız kim varsa, yanında olmak tan başka gayeleri yok. Başka türlü bir avukat lık yapmayı hiçbir zaman hayal etmemişler. Yeşil, “Bu ülkenin insanları, he pimiz, açlık kaygısı duy HİLAL KÖSE madan, fabrikada 15 saat sömürülmeden, sağ lıklı bir çevrede, çocukla rımıza da zaman ayırarak, ‘acaba met robüste bomba mı patlayacak’ korku su yaşamadan, doğal ölümlerle öldüğü müz bir ülkede yaşamayı hak ediyoruz. İnsanca yaşayacak hayatı hak ediyoruz. Bu yaşamı talep etmeliyiz” diyor. Zin cir, böyle bir yaşam için yan yana gel mekten başka çare olmadığını söylüyor: “Biz bir arada olmazsak, bu zulüm hepi mize dokunacak. Çok güzel bir söz var dır. Faşizme karşı birleşmeyenler, fa şizmin zindanlarında birleşir.” Yeşil ve Zincir’le bir araya geldik. OHAL’i, yar gıyı ve yapılması gerekenleri konuştuk. n Kapatma kararı faaliyetlerinizi nasıl etkiledi? Gökmen Yeşil: ÇHD olarak faaliyetle rimize dayanışmamıza devam ediyoruz. Yasaların derneğe tanıdığı imkânlardan yararlanamayacağız. Aidat, bağış top lamak gibi... En son Şirvan’daki ma dencileri ziyaret ettik. Yakında rapo rumuzu yayımlayacağız. İstanbul Şu be olarak istisnasız Gebze’den Çorlu’ya, Bursa’ya kadar bütün işçi direnişinin içindeydik. Dava desteği sunduk. Soma katliamı yaşandığında ilk gün oraday dık. Sayamadığım çok davamız var. Cid di yol alıyoruz. Her kesimden mağdur bize geliyor. Siyasi kimliği ne olursa ol sun, hakkını savunabileceğimize inanı yor. MHP’lisi, AKP’lisi dahil... Sinan Zincir: Şimdi daha güçlü moti vasyonla örgütlenme hamlesi başlattık. Kapatılan ÇHD, ÖHD, Mezopotamya Hu kukçular Derneği (MHD), Türkiye’de, maalesef baroların yapmadığını yapan, söz söyleyemediği noktada söz söyle yen, çok ciddi etkinliği olan üç önem li hukuk örgütlenmesiydi. Enerjimizde azalma olmadı. Sistemi rahatsız etme ye devam ediyoruz. Kapatma kararı as lında ezilen halkları savunmasız bırak ma girişimiydi. Biz gittiğimizde insan lar moral buluyor. Yargının iflas ettiği bir ortamda insanları avukatsız bırak madık. Hiç kimseyi avukatsız bırakma dık. Ezilenden, devrimciden, demok rattan gelen her imdada yetiştik. Bu bi zim için paha biçilemez. Çocukluğun travmaları n Sizi biraz tanıyabilir miyiz? G.Y: Erzurum’un kuzeyindenim. Türküm. Altı erkek kardeşiz. Babam ve kardeşlerim inşaat işçisidir. Çocukluğumdan beri siyasetle ilgiliydim. Hep hukuk okumak istemiştim. İstanbul’a taşındığımızda ilkokula devam ediyordum. Annem okuma yazması olmayan bir köylü kadındı. Bana her sabah, ‘sana Müslüman mısın diye sorarlarsa hiç cevap verme’ derdi. Hep, ‘neyi gizliyoruz’ diye düşünürdüm. Büyürken, bu ülkenin Kürt’ünün, Ermenisinin, Alevisinin, yoksulunun aslında her kesiminin tek tipçiliğin mağduru olduğunu gördüm. Sinan’la Marmara Üniversitesi mezunuyuz. 2011’den beri avukatlık yapıyorum. Yanında staj yaptığım avukat, iyi bir avukattı, sosyalist değildi bana, ‘avukatlık yapacaksan zengin olamazsın’ dedi. Biz zengin olmayı istemedik. Başkanlıktan önce ÇHD’nin Çalışma Yaşamı Komisyonu’nda görev yapıyordum. S.Z: Gökmen’le üniversitede omuz omuzaydık. Şimdi haklar mücadelesinde yan yanayız. Yedi yıldır avukatlık yapıyorum. Sivaslıyım. 6 kardeşiz. Avukatlığı seçmemiz içinde yaşadığımız toplumun travmalarıyla alakalıdır belki... Alevi bir ailenin çocuğu olarak Madımak katliamını yaşadım. Abim Kürt özgürlük mücadelesi nedeniyle cezaevinde Sinan Zincir Gökmen Yeşil ‘gözaltı merkezlerini denetime açın’ Gökmen Yeşil: Uzun zamandır, gözaltı merkezlerinden erkeklere tecavüz haberleri geliyor. Copla veya doğrudan birinin tecavüzü. Kemik kırıkları, ağır küfürler, psikolojik işkence... Bunlar gerçek dışı iddialar olabilir. Sorumluluk bakanlıkta. Gözaltı merkezlerini insan hakları örgütlerinin, milletvekillerinin denetimine açsınlar. İddiaların karalama amaçlı olduğunu ortaya koysunlar. Gökmen Yeşil ile Sinan Zincir Tahir Elçi’nin birinci ölüm yıldönümü eyleminde... kaldı, 17 gün işkence gördü. Babam işkenceler gördü. Kürt gerçeğiyle tanıştık. Babam işkencedeyken kimse yoktu. İnsanlarımız yakılırken, başka tarafta başka insanların da yakıldığını gördük. Benim ailem de Türk. Gördüğümüz gerçekler bizi böyle avukatlık yapmaya itti. Bir tercih yaptık. Halkımız gibi yaşıyoruz. n İçinizi kemirip duran biten dosyalarınız vardır elbet... Örnek verir misiniz? S.Z.: 20112012 yıllarından beri etkilendiğim konu şu. Gençler, anneler, yaşlılar, sırf Kürtçe savunma yaptıkları için üst sınırdan, ağır cezalar aldılar. Hem bir avukat hem bir demokrat olarak bazen diyorum ki; yeterli olamadık ki anadilleri yüzünden içerdeler... G.Y: Bazen de istediğimiz gibi sonuçlanmıyor davalarımız. Mesela Ermenek’te kaza açıkça olacak dendiği halde çalışmaya devam ettiriyorsanız, kasten öldürmeyle yargılanmalısınız. Sanıklar, bilinçli taksirle öldürme suçundan hüküm giydiler. n Tahir Elçi vurulduğunda neler hissettiniz? Haberi nerede aldınız? S.Z.: Evdeydim, bir duruşmaya çalışıyordum. O an anlatılmaz. Evden nasıl çıktığımı bilmiyorum. Bir yandan Diyarbakır’a gitmeye çalışırken, bir yandan olayı anlamayı çalışıyorduk. Çok gergindik. Tahir Elçi, bu topraklarda ama ve fakat demeden, savaşan tüm taraflara barış çağrısı yapan, 90’lı yıllarda işkencelerden geçen, barışın, insan hakları mücadelesinin önemini çok iyi bilen, çok kıymetli bir abimizdi. Bir fikir paylaşımı nedeniyle linç edildi, devamında katledildi. ‘Kaçma şüphesi var’ diye hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Tahir Elçi’yi katleden ilk başta kendi meslektaşlarıydı. Tahir Elçi, Bakırköy Adliyesi’nde katledildi. Ben, hep şunu düşünüyorum; acaba Tahir Elçi tutuklansa mıydı? Tahir Elçi katliamı semboldür. Devlet, Kürt coğrafyasında 90’lı yıllara döndüğünü söylüyordu. Kürt aydınlarına, Kürt siyasetiyle aranıza mesafe koyun mesajı verildi. Bir taraftan da insan hakları mücadelesi yürüten avukatlara mesaj verildi: Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin’i gündeme taşımayın. G.Y: Ben o gün bir cenazedeydim. İlk tepkimiz ‘gerçek olmasın’dı. İnsan ilk önce bir umuda kapılıyor. ‘Haber yanlıştır, yaralıdır belki...’ diye... Tahir Abi’nin dosyasında milim ilerleme yok. Tahir Elçi’lerin yaptığı, gönülden inanıyorum, tohum ekmek. İnsanlık tarihi gösterdi. Bu tür katliamlarla kısa vadeli gerilemeler yaratabilirsiniz ama mümkün değil, öfkenin birikimini engelleyemezsiniz. Tahir Elçi, insanlık mücadelesiyle ilgili ziyadesiyle tohum ekti. Birçok avukatın gönlüne, meslek ahlakının nasıl olması gerektiğini düşürdü. Bu potansiyel eninde sonunda açığa çıkacak. Şehirleri yıkanlardan da insanları katledenlerden de mağdur kim olursa olsun ağır işkenceler yapanlardan da insanlık mutlaka hesap soracaktır. Çocuklar ağlamasın n OHAL’e Karşı Hukuk Örgütlenmeleri Platformu neler yapıyor? S.Z.: OHAL’in kaldırılması için hukuk mücadelesi yürütüyoruz. Tüm toplumsal kesimlerin, bu faşizm karşısında tüm farklılıklarını bir yana bırakarak bir arada olmaları gereklidir. Daha dün Cumhuriyet gazetesinin avukatlarını, yazarlarını aldılar. HDP’nin seçilmiş temsilcileri içeride. Dağınık kalırsak daha kötüsünü göreceğiz. Cumhuriyet avukatları dahil 10 devrimci, demokrat, sol görüşlü avukat tutuklu. Gözaltında olan avukatlar var. G.Y: Gözlatındaki Tugay Bek Adana’da insan hakları mücadelesinde en ön safta. Cezaevlerini her hafta ziyaret ediyordu. Mağdur herkesin fiilen yanındaydı... OHAL’in mağduru yurttaşlarımızın tamamı. Cemaatler, polis ve holdingler eliyle örgütlenmiş bir devlet hepimize zulmediyor. Çocuklar, işçiler çok basit önlemler alınmadığı için tek tek veya toplu olarak katlediliyor. Askerler, polisler katlediliyor. Avrupa’da yıl içinde kaç polis ölüyor? Cenazelerin başında yüzlerce çocuk ağlamak zorunda mı? Soma’da 1520 tane çocuk, ‘benim babam öldü biliyo musun, benim de babam öldü biliyo musun’ diye başımızda toplandılar. Aynı görüntü polis cenazesinde de vardı. n Sizce OHAL ne zaman kalkacak? G.Y: Sınıfsal ayrışma devam ettiği sürece, insan da tüm baskıya rağmen itiraz etmeye devam edecek. Başımıza ne gelirse gelsin, korkarız, yılarız, öldürülürüz önemli değil. Önemli olan birileri itiraz etmeye devam edecek. Dünyanın yüzde 90’ını yoksullar oluşturuyor. OHAL bu işlerin kılıfı. OHAL, açıkça acnayasaya ve OHAL kanununa aykırı. Hükümet, 16 Temmuz akşamı ‘darbe girişimi tümüyle bastırılmıştır’ demedi mi? OHAL’in toplumsal bir dayanağı da yok. O halde OHAL de yok. Ne var? Yaşadığımız şey bir grup diktatörlüğüdür. OHAL eninde sonunda kalkacak ama tarih veremiyoruz! S.Z.: OHAL’in kalkacağı tarihi bizim mücadelemiz belirleyecek. Saray’ın OHAL’i kalkabilir ama fiili başkanlık sistemi yarın öbür gün başkanlık rejimine dönüştüğünde sürekli bir OHAL ile yönetileceğiz. Sulh ceza hÂkimlikleri korsan iş yapıyor n Sulh ceza hâkimleri, savcı istemezse tahliye vermiyor mu? G.Y: Bir karikatür gördüm. İki hâkim konuşuyor. Biri diyor ki; ‘bugün ilk defa yasaya ve vicdanıma göre karar verdim. Çok heyecanlı bir şeymiş.’ Öbürü, ‘Ne yapıyorsun? Başını belaya mı sokmak istiyorsun?’ karşılığını veriyor. Sulh ceza hâkimlikleri, Emniyet’in fezlekelerini tutukluluğa dönüştüren memurluk makamları. Siyasi dosyalarda korsan iş ya pıyorlar. Dikkat edin, tutuklama kararları gece 23.00’ten sonra çıkıyor. Bir dosyada, ‘Emniyet’te müvekillerle görüşemedik’ diyoruz. Görüşmek için ısrar ediyoruz. Hâkim, ‘Hadi 10 dakika görüşün bakalım, ne sihir yapacaksınız sonucu değiştirecek’ dedi. Hepsi de tutuklandı. Tutuklananlardan biri diyordi ki ‘o tarihte Silivri Hapishanesi’ndeydim...’ S.Z.: Tarafsızlık, bağımsızlık kriterlerinin hiçbiri yok. Biz kendimize bakalım. Saray’da selam duran barolar birliği başkanı var. Cüppelerimizin önünde düğme yok. Hukukçular kimseye boyun eğmezler. Bu anlayışla mücadele ediyoruz. Temennimiz odur ki bu karanlık günler bir an önce bitsin. Birlikte mücadeleyle birlikte kazanmak gerekiyor. Tüm insanların yaşam hakkı kutsaldır. Barışın bu topraklara gelmesini istiyoruz. Bedeli ne olursa olsun barış için ödemeye hazırız. l İSTANBUL Ortak bir akıl lazımanet olsun! Lanet olsun teröre, şid dete, insanı insan olmaktan çıka Lran, gencecik bedenleri birer silah gibi kullanan her şeye... Beşiktaş, ardından Kayseri derken... Acı üstüne acı. Üzüntüden, endişeden, nereye sürük lendiğimizi görememekten sersem olduk. Hepimiz aynı gemideyiz ve bu geminin kayalıklara çarpmak üzere olduğunu görüyoruz. Görüyoruz da bir şey yapamıyoruz. Siyasetle ilgilenenilgilenmeyen, TürkKürt, yandaşmuhalif, herkes şaşkın, üzüntülü, ağlamaklı. Sahi biz ne zaman böyle bir ülke olduk? Masum insanlara yönelik terörü ‘ama’sız lanetliyorum. Kınıyorum. Ama benim ya da bu satırları okuyan herkesin terörü lanetlemesi bir şeyi değiştirmiyor. Neden buradayız ve bu sarmaldan nasıl çıkacağız? Ortak bir akıl, makul bir yol bulmamız lazım... Böyle bir hadiseden sonra otomatik olarak yetkilileri suçlama kolaycılığına kaçmayacağım. Birileri bunu yapmayı kafaya koymuşsa, dünyanın en başarılı istihbaratı, polisi elinizde olsa bile engellemeniz mümkün olmaz. Bu tartışmayı bir kenara bırakıyorum. Ortalıktaki komplo teorilerine de inanmıyorum. Birilerinin mevcut iktidarı güçlendirmek için bu eylemleri planladığına ya da yol verdiğine ihtimal vermiyorum. Çünkü mevcut durum, iktidara da yaramıyor. Türkiye yönetilemez hale geldi. Bütün bu analizleri bir kenara bıraktıktan sonra, gelelim meselenin özüne... Yukarıda verdiğim metafor, yani “geminin kayalıklara çarpmak üzere olduğu”, edebiyat parçalamak için ortaya atılmış değildi. Tanıdığım ve aklına güvendiğim birçok yazar, çizer, akademisyen, hukukçu ve ekonomist gibi ben de bir uçurumun eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu bir his ya da paranoya da değil. Bir analiz. Bir ülkede insanlar, özellikle de o ülkenin entelijansiyası, gelecek yılın bu yıldan daha kötü olacağını varsayıyorsa, hesabını buna göre yapıyorsa, önünüzde ciddi bir problem var demektir. İşte devletin tıkandığı yer de bu. Beceremediği bunu anlamak. Devlet çözüm üretemiyor çünkü eski ezberle konuşuyor. Olaylara tepki veriyor; kâh doğru kâh yanlış tepki; ancak çare değil. Analizi, okuması hatalı çünkü devlet gittikçe daralmış bir kadroyla çalışıyor. O kadro, hayatının 2030 yılını lojmanda geçirmiş eski kalıplarla düşünen eski adamlar. Devlette rütbesi, makamı büyük olsa da global düşünme kabiliyeti kısıtlı. Kendi kalıplarını aşamıyor. Bu yüzden de 30 yıldır tanıdığımız “terör” meselesine 30 yıldır aynı reflekslerle, aynı cümlelerle, aynı kalıplarla yaklaşıyor. Yönetmeye çalıştığımız krizin aslında bambaşka bir kriz olduğunun, bambaşka bir açıyla yaklaşması gerektiğinin farkında değil. Ortak akıl falan yok. Herkes, oyunda söylemesi gereken replikleri ezberlemiş, her gün onları söylüyor. Ama biz yerimizde sayıyoruz. Sözlerimi hazin bir hikâyeyle bitireceğim. 2014 yazında Irak’a gittim. Mezhep savaşı dolu dizgin gidiyordu. Yönetimdeki Maliki, sert güvenlikçi politikalar güdüyor ancak bu terörü sonlandırmak yerine sadece şiddetin artmasına neden oluyordu. Yöneticiler zamanında Amerikalılar için tasarlanmış “Yeşil Bölge” denilen güvenli bölgede yaşarken, halk her gün ölüyor, öfkeleniyor, kızıyor ve daha çok ölüyordu. O kadar ki, Bağdat’ta günde ortalama en az iki bomba patlıyordu. Dünya basınının ilgisini bile çekmez olmuştu. Oraya gittiğimizde, yanlış hatırlamıyorsam “Sabah yapılan terör eylemlerini genelde Şiiler, akşam yapılanları Sünniler yapar” dediler. Yanlış hatırlamıyorsam diyorum çünkü sıralama tersi de olabilir. Anlayacağınız, bir ülke, akıl tutulması halinde, kendini yok ediyordu. Aklımda kalan en çarpıcı sahne, şehrin içinde trafik sıkışıklığı yaratıp önünde en az yarım saat beklenen güvenlik kontrol noktalarıydı. Burada polisler manyetik tabancaya benzer bir aletle bomba taraması yaptığı için arkada trafik birikiyordu. Ancak Iraklı yetkililer, zaman içinde bu aletlerin etkisiz olduğunu, bomba tespiti yapamadığını fark etmişlerdi. Daha da kötüsü, tanesi 4050 dolar olan bu el aletlerinin İngiltere’den Irak’a girişi 15 bin dolardı. Arada hükümetten birileri milyarlık yolsuzluk yapmıştı. Hazin olan, tüm ülke çaresizlik içinde bu tuhaf alete teslim olmuştu... Paris suikastı zanlısı Ömer Güney’in öldüğü iddiası Fransa’nın başkenti Paris’te 9 Ocak 2013’te PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, KNK üyesi Fidan Doğan ve Kürt Gençlik Hareketi üyesi Leyla Şaylemez’in öldürüldüğü suikastın tutuklu sanığı Ömer Güney’in cezaevinde öldüğü iddia edildi. Metin Cansız, Hasan Doğan ve Cumali Şaylemez tarafından yapılan yazılı açıklamada, avukatlarının Güney’in ağır hasta olduğu bilgisini kendilerine ilettiğini, daha sonra Güney’in öldüğü haberinin geldiğini belirtti. Fransız makamları konuyla ilgili bir açıklama yapmadı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle