17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 6 Kasım 2016 Koşa koşa yuvaya Serbest bırakılan yazarlarımız Hikmet Çetinkaya ve Aydın Engin, adliyeden çıkar çıkmaz gazetemize geldi. Okurlarımızla selamlaşıp çalışanlarımızla buluştular teslim olmayız EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: EMİNE BİLGET 7 SABUNCU: sadece Halkımızın ve okurlarımızın önünde eğiliRİz Serbest bırakılan yazarımız Aydın Engin, bizlere gazetemizin genel yayın yönetmeni Murat Sabuncu’nun mesajını getirdi. Aydın Engin, Sabuncu’nun, “Halkımızın ve okurlarımızın önünde saygıyla eğiliriz. Başka da kimsenin önünde eğilmeyiz” sözlerini iletti. Aydın Engin, dün gece saat 02.30 sıralarında, nöbet tutan okurlarımız ve çalışanlarımız tarafından alkışlarla karşılandı. Engin, bahçede yaptığı açıklamada “Ben kıdemli bir basın sanığıyım. Hayatımda bu kadar ahlaksız bir dosya görmedim. Saçma demiyorum, ahlaksız diyorum” dedi. ‘250 bini bir arada görmedim’ Daha sonra yazıişleri katına çıkan Engin, çalışanlarımızla yaptığı sohbette ise sorguyu anlattı: “Dosyanın ağırlığı vakıf üstüne ama deli saçması, abartmıyorum. Örnek vereyim; bana yöneltilen suçlamalardan biri 2011 yılında, Ahmet İnsel benim hesabıma 250 bin lira transfer etmiş. Bircan Yorulmaz da 190 bin lira... Bu resmi MASAK raporu. ‘Özür Diliyoruz’ diye bir şey yapmıştık. Adam başı 250 lira düşüyordu. Bircan’ın parası yoktu ‘sen 190 lira ver’ demiştik. İşi de benim oğlan yürüttüğü için paralar bende toplandıydı. Savcı diyor; ‘Emin misiniz 250 bin lira olmadığına?’ ‘Ben 250 bin lirayı bir arada görmedim Savcı bey’ dedim. Çok dosya gördüm böylesini görmedim. Bilirkişi raporları gizli. ‘Bir suçun işlendiği sabit olmuştur’ diyor ama hangi suç belli değil. Zavallı savcı da bilmiyor. Yayın yaptınız ya o savcı (Murat İnam) gelmedi. 18 Ağustos’tan sonraki gazete başlıklarını ekrana çekmişler. Onları sordular. Somut hiçbir şey yok. Bu kadar kof bir savcı görüşü ve dosya olacak şey değil.” Engin, yurtdışına çıkış yasağına ilişkin ise “Yurtdışına tarihi eser çıkarmak yasak, ondan” dedi. Keyif ve mavra Engin, emniyetteki beş günü ise esprilerle anlattı: “Komşularımız IŞİD’ciler. 5 keyifli gün geçirdik. Mavradan başka bir şey yapmadık. Nezarethaneler çok değişmiş, bir ekmek, sandviç, kapalı kutuda sıcak yemek veriyorlar. Murat, bol bol barbunya pilaki yedi. Polislerden birinin cep telefonunda birinci sayfayı gördük: ‘Teslim olmayacağız.’ Murat sulu gözlü. Hüngür hüngür ağlamadı ama yaşlar aktı gözünden. Sonra gürültüyle burnunu sildi. Beş gün içerde kaldık diye pehlivan tefrikası gibi anlattırmayın bana. Görmemişin gözaltısı olmuş, tutmuş beş gün anlatmış.... Sert bir zeminde yattık. Önder (Çelik), Musa (Kart) ve Murat beraberdik. Sonra Murat bizi sattı. Onların tarafta, sorgu odası yazıyor, yere şilteler serilmiş, dolaplar, kanepe vardı. Biz üçümüz başka yerdeydik. Komşu, üç genç marş söylüyor. ‘Gelin lan buraya’ dedim; ‘öyle değil o marş...’ Bereket hıyarlık etmediler, ‘peki abi’ dediler. Bir tanesine ‘yemek almadın’ dedim. ‘Ben açlık grevindeyim’ abi dedi...” l İSTANBUL/Cumhuriyet Abilerimizden öğrendik, bu kale yıkılmaz İlk önce Günseli Özaltay ve Bülent Yener gel diler... Gazetenin Muhasebe Müdürlüğü’nde buluşma, ku caklaşmalar, buruk bir mutlu luk. Dışarıda hafiften bir yağ mur çiseliyor, Cumhuriyet emekçilerinin de gözleri ıs lak... Yazarları mız, yöneti cilerimiz ve AKüyçküuktkaya abilerimiz 5. günün sonunda Vatan Caddesi’nden Çağlayan Adliyesi’ne gön deriliyor. Saat: 01.00... Ya zıişlerinde arkadaşlarımız la Cumhuriyet’in manşetine “Tarih önünde utanacaksınız” başlığını attıktan sonra, artık biz gazetecilerin ikinci adresi olan Çağlayan Adliyesi’ne gidi yoruz. O heyecanla sarı basın kartımı almayı unutmuşum, adliyeye giremiyorum. Neyse ki cep telefonum cebimde. Hikmet Abi ve Aydın Abi’nin adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasının ardından o ünlü Whatsapp mesajlaşmasıyla dakika dakika içerideki gelişmeleri takip ediyorum. Erdal arabamızı Çağlayan Adliyesi’nin ana girişinin önüne park ediyor. Tam önümüzde bir araba, hareket etti edecek. Fotomuhabiri arkadaşım Can Erok’a “Aydın Engin bu arabada olmasın” diye mırıldanırken yağmurdan içerisi görünmediği için şöyle bir oto mobilin camını tıklıyorum. O da ne? Cam aşağı inerken Aydın Abi gülen yüzüyle karşımızda. Aydın Abi o anı çeken Can Erok’a “Bu büyük foto muhabiri çocuk değil mi?” diye takılıyor. Aydın Abi’yi gazeteye uğurlarken biz Hikmet Abi’yi bekliyoruz. O da bir saat sonra Demet’le birlikte çıkıp geliyor. 5 günün yorgunluğuna karşın Hikmet Abi gazeteye uğramak istiyor. Ve gazetenin dördüncü katında yazıişlerinde Hikmet Abi, Aydın Abi ve Şükran Ablamız buluşuyor, yine birbirine sataşıyor. 70’lik delikanlılar yine bizi kıskandırıyorlar... Ama ne var ki herkesin aklı Çağlayan’da... Saatler süren haber sorgusu... Ve gazetecilik tutuklu... Bir polis midibüsü 9 abimizi Silivri’ye götürürken Cumhuriyet emekçileri “Son kale yıkılmayacak” diyor... l İSTANBUL Çetinkaya: Amaç susturmak Yazarımız Hikmet Çetinkaya, gece saat 03.00 sıralarında gazetemize geldi. Çetinkaya ile buluşunca sevinç ve çoşku yine zirvedeydi. Çetinkaya, dosyanın bomboş olduğunu, amacın Cumhuriyet’i susturmak olduğunun çok açık ve net görül düğünü dile getirdi. Çetinkaya, “İdeolojik görüşünüz ne olursa olsun önemli olan, tüm Cumhuriyet çalışanlarının bir arada olması. İçerideki arkadaşlarımın hepsi, ifade özgürlüğünden içerdeler. Hiçbirinin terör iddiasıyla yargılanacak hiçbir eylemi yok. Meslek hayatım boyunca yanlışlar yapmış olabilirim, yanlışlar olabilir ama bir gazeteci ideolojik görüşü ne olursa olsun hiçbir şekilde ifade özgürlüğünden hapse atılmamalı. Hiçbir iktidarın hırslarına maruz kalmamalı... 12 Mart, 12 Eylül’ü yaşadım. Nezaret konusunda tec rübeliyim. Polislerin daha eğitimli olduklarını gözlemledim” dedi. Çetinkaya, evden basın kartını alıp diğer arkadaşları için adliyeye dönmek istedi. Yazarımız Şükran Soner, Hikmet Çetinkaya’yı evde uyuması ve dinlenmesi konusunda zor ikna etti. Bir sabah başlayıp gün boyunca sürmüş, önce savcı, ardından hâkim önündeki sorgunun sayfalarca tutanaklarına şimdi bakarken aynı esnada dışarıda olup bitenler canlanıyor insanın gözünün önünde. Gözaltındaki Cumhuriyet yazarlarına ve yöneticilerine yönelik avukat kısıtlaması kalkıp da ilk kez görüştükleri cuma sabahı karşı saatlerinde Türkiye’nin internet muslukları kısılmıştı. Bakıp da internet bağlantısının kesildiğini gören bir Batılı teknik servis falan arar, ama biz biliriz ki bu, Türkiye’de berbat bir şeyin olduğuna delalettir. Oy veren milyonlarca insanın temsilcisi HDP’li vekillerin tutuklanması, Diyarbakır Bağlar’da meydana gelen şaibeli patlama... Mimarinin politikası gereği devasa caddeler, cüsseli resmi bi Delirmiyorsak o da inattan nalar gibi, Adalet Saray mesini beklerken sor ları da bireyi varlığından guda Cumhuriyet yazar küçük hissettirmek için larına ve yöneticileri inşa edilirler. Bu inşa ne sorulan sorulara ba edenin gösterisidir. Çağ kıyorum şimdi. Alanımı layan Adalet Sarayı’nı zın hukuk olmayışı ke hiç gece gördünüz mü? seceğimiz ahkâmı engel Görmeyin zaten; ne gece ne de gündüz. Sadece işe yarar koridorları florasan PÖınğaürnç lemeli değil mi, ama elimizdeki bu tutanaklarda ne kadar hukuk var, ışığıyla aydınlatılmış, ıs o tartışılır. Zamanında sızlığıyla yalnız, oksijensizliğiyle hiçbir soruşturma açılmamış ha soluksuz hissettiren terk edilmiş berler yan yana kolajlanmış ör bir fabrika gibi. neğin. Neredeyse tüm soruların Haberlerden kolaj kaynağı olan bilirkişi ise hangi teknik bilgisi yüzünden başvu Biz duruşma salonuna gire rulduğu meçhul bir şekilde, bir meyenler o koridorları arşınlar, kaç saatlik bir internet araması bir o koltuğa, bir diğerine çöke nın sonuçlarını paylaşmış. Ger rek saatlerin sabaha doğru dön çekten. Örneğin gazetenin mat baa ve idari işlerinden sorumlu Önder Çelik’e, bilmem kim köşe yazısında Cumhuriyet hakkında şöyle yazmış ne diyorsunuz, diye soruluyor. Ya da Aydın Engin’in “Cihanda sulh, yurtta ne?” başlıklı yazısında ne demek istediği... Çünkü darbe girişiminden iki gün önce Engin’in Yurtta Sulh Konseyi’nin şifresini verdiği varsayılıyor. Sanki “Yurtta sulh, cihanda sulh” bu ülkede ilk kez kullanılan bir cümle. Delirmiyorsak bu da inattan olabilir. Bir yanık türkü Sabaha doğru koridorlar iyice boşalıyor, özel güvenlikçilerden biri radyo açıyor ileride, bir yanık türkü... Çağlayan Adalet Sa rayı, hukukun bu kadar ufalandığı günlerde dayanacağınız yasa, ilke, kolon, kiriş kalmadığını hissettiğiniz için ürkütüyor. Bu akıldışılıkla aklın yöntemleriyle mücadele etmekte zorlandığınız için oksijensiz hissettiriyor. Olup biten beton kadar gerçekken, bir müsamere duygusu verdiği için ürkütüyor. Tutuklamaların ardından sinirden gözlerimiz yaşararak döndük Çağlayan’dan. Yürüme mesafesidir; gazeteye yaklaştıkça ayıldık. Bu yazıyı bitirirken aşağıda pazartesiden beri en büyük kalabalık var. Tutuklanan HDP’li vekiller için Şişli’de yapılan eylemden gelenler, Haziran Hareketi ve zaten saatlerdir, günlerdir kapıdan ayrılmayanlar... Ortalık “Kurtuluş yok tek başına...” sloganlarıyla inliyor. Delirmiyorsak o da bundan. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle