02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Asya Pasifik’in en iyisi ‘Kalandar Soğuğu’ Türkiye’nin Oscar adayı “Kalandar Soğuğu”, 10. Asya Pasifik Sinema Ödülleri’nde ‘En İyi Film Ödülü’ne değer görüldü. Filmin görüntü yönetmenleri Cevahir Şahin ile Kürşat Üresin ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ ödülünün, yönetmeni Mustafa Kara ise ‘Genç Sinema Ödülü’nün sahibi oldu. ‘Nilgün’ün çok16 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ [email protected] Cumartesi 26 Kasım 2016 başka halleri’ Nilgün Marmara Şair Nilgün Marmara’nın “Defterler” adıyla ‘eksiksiz’ yayımlanan günlüklerinin ardın dan Marmara’nın defterlerine eşlik eden kâğıtlar arasından seçilmiş bö lümler “Kağıtlar” adı ve Everest Ya yınları etiketiyle kitaplaştırıldı. Nil gün Marmara’nın yazdıklarının, tü müyle yayımlanması düşüncesiyle hazırlanan kitapta, “Daktiloya Çekil miş Şiirler”de yer alan bazı şiirlerin ilk versi yonları, şairin daha ev vel hiçbir yerde yayım lanmamış şiirleri, ba ğımsız dizeleri ve bir iki DİLEK ŞEN dost mektubunun eskizi yer alıyor. Ayrıca, Nil gün Marmara’nın, yapı larını incelemek için Türkçeye çevir diği W.H. Auden, René Char, T.S. El liot, E.E. Cummings gibi şairlerin çok sayıda şiiri de bulunuyor. 1987 yılında henüz 29 yaşınday ken hayatına kendi kararıyla son ve ren Nilgün Marmara’nın günlükle ri geçen ay “Defterler” adıyla basıldı. Defterler’in sonuna da, şairin “Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara” va siyetinin yer aldığı “intihar mektubu” eklendi. Kitabın önsözünde “Bu kitap aslında hiç yayımlanmamış olmalıydı” diyen Marmara’nın eşi Kağan Önal, bu mektubun, şairin ölümüyle ilgi li “bütün yersiz kuşkulara son verme ‘Defterler’ kitabında günlükleri yayımlanan Nilgün Marmara’nın daha önce yayımlanmamış şiirleri, okuma notları, dost mektupları da ‘Kağıtlar’ ile okura sunuldu Defterler’den: “Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer... Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden! Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayrı yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.” si umuduyla” yayımlandığını vurguluyor. Önal, ayrıca, Günseli İnal editörlüğünde Telos Yayınevi tarafından yıllar önce basılan “Kırmızı Kahverengi Defter” adlı kitabın, Marmara’nın “eksik” bir portresini çizdiğini belirtiyor. Marmara’ya ait günlüklerin o baskısının şairi “intiharına kadar varolmamış birisi” gibi gösterdiğini savunuyor ve şöyle diyor: “Oysa, benim, ailesinin ve yakın arkadaşlarının tanıdığı Nilgün’ün, defterlerin ilk basımının tamamen dışında bıraktığı çok başka halleri ve özellikleri vardı ve hiç sıradan değillerdi.” ‘Bir arkadaşlık efsanesi’ “Eksik portre”yi tamamlamak için ‘yaşayan Nilgün’ü sorduğumuz şair Haydar Ergülen, “arkadaşlık efsanesi” dediği ‘Nilgün’ü şu sözlerle anlattı: “Nilgün, ‘dünyayla yaralı’ bir insandı ama kaç kuşaktır okuyan, yazan, duyan, hisseden, düşünen hemen herkes dünyayla yaralı sayılır bence. Yıllardır Nilgün’e yakıştırılan kimi şeyleri onu tanıyanlardan, arkadaşlarından, ilk kitabı ‘Daktiloya Çekilmiş Şiirler’i Kağan’dan sonra ilk okuyan, bu kitabı ve Metinler’i ilk yayımlayan kişi olarak, dehşetle duyuyorum, okuyorum. Tanımadıkları bir insanın hatırasına hürmetsizlik edenleri okur da yazar da olsalar anlamam ya, onu tanıdıkları halde hürmetsizlik edenleri hiç bağışlayamam. Şakacı, gülen, güldüren, muzip, espriler yapan, ortamı neşelendirmeye çalışan, dostlarını, arkadaşlarını evinde neredeyse günlerce ağırlamaya bayılan, dolu dolu yaşamayı seven biri olarak kaldı aklımda Nilgün. Arkadaşlığa, dostluğa çok kıymet veren bir insan. Ben de Nilgün’ün bir ‘arkadaşlık efsanesi’ olduğunu düşünürüm. Ve onu böyle daha da çok özlerim.” ‘O dizeyi yazmadı’ Kağan Önal, “Defterler’in önsözünde bir de düzeltme notu paylaşarak Nilgün Marmara ile özdeşleşmiş “Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” dizesinin aslında şaire ait olmadığını yazıyor. Kitapta, Marmara’nın günlüğünde tırnak içinde kullandığı bu dizenin, Ece Ayhan’ın “çocuk şiirinin bir yetişkinin ulaşamayacağı saflığını” anlat mak için sıkça kullandığı anonim bir örnek olduğu notlanıyor. Okunacağını düşünmedi Marmara’nın ‘son kitabı’ olarak nitelenebilecek “Kağıtlar”ın sunuş yazısında da kitabın “hiç yayımlanmamış” olması gerektiğinin altı çiziliyor ve “Okuyucunun, Marmara’nın Defterler’iyle birlikte bu fragmanları da gün gelip başkaları tarafından okunacağını hiç düşünmeden yazdığını unutmayacağını umuyoruz” deniliyor. Yine de Defterler ve Kağıtlar, şimdiye dek anlatılan ve yazılan Nilgün Marmara’nın portresini birçok yönüyle bütünlüyor. Kağıtlar’dan: “Bir gün, tanrı, canından bir lokma koparıp bana uzattı. Toktum; geri çevirdim. Can tanrının avucunda, onun gözleri benim yüzümde, yalvarmaklı. İsteksizce, ancak, kayra olsun diye cana uzandım. Ağzımın içinde duydum, yutağımda, midemde. Sonra, tanrı, bir telaş içinde ‘şimdi o orada sen de burada duracaksınız çünkü zeki kuşlar uçmazlar’ dedi.” Almanya’da ‘Aslı Erdoğan’a Özgürlük’ kartları dolaşıyor Bu ay Aslı Erdoğan ile diğer tutuklu yazar ve gazetecilere destek için İstanbul’a gelerek Bakırköy Kadın Cezaevi kapısında bir eylem ve açıklama yapan Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği CEO’su Alexander Skipis, birliğin özel olarak hazırlattığı kartları kitabevleri ve dergiler üzerinden bedava dağıtarak, Almanya’da Türkiye’deki ifade özgürlüğü ihlallerine toplumsal farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Ön yüzünde “Free The Words, Free Aslı Erdoğan” (Kelimelere Özgürlük, Aslı Erdoğan’a Özgürlük) yazan kartların ar ka yüzünde ise şu ifadeler yer alıyor: “Türkiye’de ifade özgürlüğü ağır tehlike altındadır. Türkiye için ifade özgürlüğünü talep et ve destekle!” İfade özgürlüğü tehlikede Skipis, ayrıca Türkiye’deki hak ihlalleri ile tutuklu gazeteci ve yazarlar hakkında yeni bir açıklama da yaptı. Açıklamada Skipis şu ifadelere yer verdi: “Türkiye’de ifade özgürlüğü ayaklar altına alınmış durumdadır. Türkiye’de hükümetin yaptığı tasfiyeler kültürel çevreleri huzursuz etmek te ve korkutmaktadır. Sadece bir yazar ve gazeteci olarak işini ciddiye aldığı için Aslı Erdoğan müebbet hapis ihtimaliyle karşı karşıyadır. Özgür Alman yayıncıları ve kitapçıları adına, yetkilileri Aslı Erdoğan ile tutuklu diğer yazar, yayıncı ve gazetecileri serbest bırakmaya çağırıyoruz. Ayrıca Alman hükümeti ve AB komisyonu net bir duruş sergilemeli ve Türkiye’deki ifade özgürlüğünü hararetle savunmalıdırlar. Bu bir insan hakkıdır ve bu nedenle de pazarlığa açık değildir.” Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği’nin Almanya’daki kitapevleri ve dergiler aracılığıyla dağıttığı ‘Aslı Erdoğan’a Özgürlük’ kartı. Tek başına kalsan da... Bugünlerde dünyada en çok oynanan oyun Henrik Ibsen’in 1882’de yazdığı “Bir Halk Düşmanı” desem inanır mısınız? İnanın, çünkü haberi BBC’nin internet sitesinde okudum. Benjamin Ramm’in haberine göre, Norveçli yazarın oyunu, son üç yıl içinde Portoriko’dan Zimbabve’ye, Pakistan’dan Filipinler’e, Çin’e, Afganistan’ın başkenti Kâbil’den Mısır’ın başkenti Kahire’ye, Libya’nın Trablus kentine, Singapur’a kadar pek çok yerde sahnelendi. Bizler “Bir Halk Düşmanı”nın yabancısı sayılmayız. Yıllar önce Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, ardından Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oynandığını hatırlıyorum. Oyunu birkaç yıl önce Mehmet Ergen Talimhane Tiyatrosu’nda sahnelemişti. 2014’te de, Thomas Ostermeier yönetimindeki Schaubühne Berlin topluluğu 19. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ne getirmişti “Bir Halk Düşmanı”nı. Ama yine de, 19. yüzyıl sonlarında Norveç’in bir taşra kasabasında geçen oyunun birden, hem de Avrupa dışındaki ülkelerde bu kadar güçlü bir biçimde gündeme gelmesinin nedenini merak ediyor insan. Kaplıcadaki mikroplar İlkin oyunun konusunu kısaca hatırlamakta yarar var. Dr. Thomas Stockmann, kasabanın yeni açılan kaplıcasının sağlık görevlisidir. Stockmann, kaplıcanın drenaj sisteminin mikroplu olduğunu, suların insanların hastalanmasına yol açtığını ve bu kirlenmenin kasabanın zenginlerinden Morten Kiil’in tabakhanelerinden kaynaklandığını ortaya çıkarır. İlkin kasabalılardan bazıları uyarır, kasaba gazetesi Halkın Habercisi’nin yayıncısı Hovsted’in desteğini alır. Ama aynı zamanda erkek kardeşi olan belediye başkanı Peter Stockmann, onarımın çok pahalıya patlayacağı ve otoritesinin sarsılacağı kaygısıyla, Dr. Stockmann’dan kaplıca sularıyla ilgili raporunu yayımlamamasını ister. Çok geçmeden Hovsted de belediye başkanının yanına geçip yan çizince, Dr. Stockmann kasaba halkının katıldığı bir toplantı düzenler. Ancak kasabanın önde gelenleri ve belediye başkanının kışkırtmaları sonucunda halk Dr. Stockmann’a karşı bir tutum takınır. Stockmann “halk düşmanı” ilan edilir; kendi de, kızı da işlerinden olurlar. Öfkeli kalabalık evini taşlar. Ama Dr. Stockmann, en güçlü insanın tek başına da kalsa doğruyu savunmakta direnen insan olduğunu söyleyerek, ortaya koyduğu savda diretir... Direnen aydın Evet, “Bir Halk Düşmanı”nın son yıllarda dünyanın umulmadık ülkelerinde yeniden, çok değişik yorumlar, dahası uyarlamalarla sahneye taşınmasının nedenlerini, oyunun konusu ile sahnelediği ülkelerde yaşananlar arasındaki yakınlıkta aramalı. Çevre kirliliği sorunlarından yozlaşmaya, ele geçirilen medya tarafından çoğunluğun, halkın yanlış bilgilendirilmesine, yanlış yönlendirilmesine, pek çok yakınlık kuruluyor bu ülkelerde olup bitenlerle Ibsen’in oyunu arasında. Aslında, bu oyunda, çok dirimsel bir soru soruyor Ibsen. Çoğunluk her zaman haklı mıdır? Ya da, demokrasi, çoğunluğun kayıtsız şartsız üstünlüğü karşısında, azınlığın, farklı düşünenlerin haklarının ayaklar altına alınmasına, doğruyu söyleyen azınlığın yok sayılmasını elverir mi? O zaman demokrasiye nasıl güveneceğiz? Bence, demokrasinin sınırlarının dışına çıkmadan, tek başına da kalsak, gerçek demokrasi uğrunda mücadele etmeyi sürdürerek. Pek çok ülkenin insanları, Dr. Stockmann’ın kişiliğinde, aldatılmış çoğunluğa karşı direnen aydını görüyorlar. GİO ödülleri verildi Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği (FABİSAD) tarafından bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen GİO Ödülleri sahiplerini buldu. Önceki akşam düzenlenen ödül töreni FABİSAD Başkanı Özgün Muti’nin açılış konuşmasıyla başladı ve bu yıl kaybettiğimiz yazar, araştırmacı, sinema tarihçisi ve aynı zamanda ödüllerin de adını oluşturan Giovanni Scognamillo’yu anma konuşmalarıyla devam etti. Anma sırasında, dernek üyelerinden Yiğit Değer Bengi, Fatih Danacı ve Galip Dursun ile Scognamillo’nun çalışma arkadaşı Yasemin Yazıcı ve Scognamillo’nun yakınlarından asistanı Nalan Söylemez ile torunu Dimitri Dermencioğlu konuşmaları ile katkıda bulundular. Mavi Anka, Okyay’a Konuşmaların ardından ödüller dağıtıldı. “Yılın En İyi İllüstrasyonu” ödülü Yusuf Güçlü’nün olurken, “Yılın En İyi Yayımlanmamış Öyküsü” ödülünü, “Eserekli” isimli öyküsüyle Abbas Bozkurt kazandı. Bu yılın “En İyi Öykü Kitabı Ödülü”nü ise “İt Gözü” adlı eseriyle Deniz Tarsus aldı. İlk olarak 2014’te Nazlı Eray’a, 2015’te Bülent Somay’a verilen “Mavi Anka” onur ödülü bu sene, fantastik ve bilimkurgu edebiyatının ülkemizde yayılmasına öncülük etmiş, yazar, çevirmen ve radyo programcısı olarak bu türlerin gelişimine destek vermiş Sevin Okyay’a verildi. Ödül heykelciğinin tasarımı yine oyuncu ve heykeltıraş Biğkem Karavus‘a aitti. Bu yıl ilk defa olmak üzere, fantazya, bilimkurgu ve korku kültürüne katkı sağlayan çeşitli kurum ve kuruluşları ödüllendirmek için Başarı Ödülü kategorisi de vardı. Bu ilk ödül, Gerisi Hikâye ekibinin (Işın Beril Tetik, Demokan Atasoy ve Galip Dursun) oldu. Törende ayrıca, Türkiye’nin ilk ve tek bilimkurgu kütüphanesi Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’ne bilimkurgu türüne yaptıkları katkılardan dolayı teşekkür plaketi verildi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle