02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 26 Kasım 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Atalay: Bu oyun çökmüştürGazetemiz İcra Kurulu Başkanı’ndan mesaj VAR Gazetemizi susturma amaçlı soruştur lim etmek” dedi. Atalay’ın mesajı şöyle: ma kapsamında kendi is “Herhangi biri herhangi teğiyle yurda döndükten bir konuda ipe sapa gelmez, sonra kaçma şüphesi id saçma sapan bir söz söyledi diasıyla tutuklanan gaze ğinde sosyal medyada şöy temiz İcra Kurulu Başka le bir tepki gösterilir: “Ne iç nı avukat Akın Atalay, Si tin sen?” Bizim soruşturma livri Cezaevi’nden, görü sürecimize bir bütün ola şe giden CHP milletvekille Akın Atalay rak bakıldığında yani soruş ri Sezgin Tanrıkulu, Selina Doğan turmanın amirine, figüranlarına ve Mevlüt Dudu aracılığıyla mesaj ve aktörlerine, yapılan suçlamaya gönderdi. Atalay, “Soruşturma sü ve sorulan sorulara baktığımızda recimize bir bütün olarak bakıldı söylenecek en hafif cevap, ‘Ne içti ğında, soruşturmanın amirine, fi niz siz?’ Artık herkes bu operasyo güranlarına ve aktörlerine, yapı nun asıl amacının Cumhuriyet ga lan suçlamaya ve sorulan sorula zetesini ya tamamen susturmak ya ra baktığımızda söylenecek en ha da uslu çocuk olacak işbirlikçile fif cevap, ‘Ne içtiniz siz’dir. Amaç re teslim etmek olduğunu anladı, Cumhuriyet’i uslu çocuklara tes gördü. Ama başaramadılar, başara mayacaklar da. Geride kalan arkadaşlarımız gazeteyi olması gerektiği gibi hatta eskisinden de daha iyi çıkarmaktalar. Burada onları gururla izliyoruz. Biliyoruz ki Cumhuriyet gazetesi hep gazetecilik yapmaya devam edecek. Kim olursa olsun, kendini ne kadar güçlü hissederse hissetsin bu gazeteye boyun eğdiremez. Biliyoruz ki bu oyun çökmüştür. Çok yakında bizler de aranıza katılacak ve hep beraber gazetemizi daha iyiye ve ileriye taşıyacağız. Cumhuriyet gazetesinin demokratik, laik, özgürlükçü bir Türkiye toplumunun inşasında gerekeni yapacağından kuşku olmasın. En yakın zamanda görüşmek üzere, hoşçakalın.” l İSTANBUL /Cumhuriyet ‘DİK DURACAĞIZ’ Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, 22 gündür Silivri Cezaevi’nde tutulan yazar ve yönetecilerimizin eşlerine telefon açtı. Demirtaş, gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın eşi Adalet Atalay, gazetemiz avukatlarından Mustafa Kemal Güngör’ün eşi Gülsün Sop, Genel Yayın Yönetmenimiz Murat Sabuncu’nun eşi Eylem Sabuncu, yazarımız Hakan Kara’nın eşi Sinem Kara ve çizerimiz Musa Kart’ın eşi Sevinç Kart’ı arayarak dayanışma duygularını ifade etti. Demirtaş, bu zor günlerin dik durularak aşılabileceğini ifade ederek, ilerleyen günlerde İstanbul’da bir araya gelme arzusunu iletti. l İSTANBUL / Cumhuriyet Yasak KHK’yeTutuklu yazar ve yöneticilerimize uygulanan avukat kısıtına itiraz edildi: bile uymuyor Gazetemizi susturma operasyonunda tutuklanan, gazetemiz İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Yayın Danışmanı Kadri Gürsel, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeleri yazar Güray Öz, yazar Hakan Kara, avukatlar Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör, çizer Musa Kart ve Önder Çelik 22 gündür Silivri Cezaevi’nde. Haftada bir gün bir saat avukatlarıyla görüşebiliyorlar. Gazetemiz avukatları dün Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe vererek, görüş kısıtlamasına itiraz ettiler. KHK’ye dahi uyulmadığını, uygulamaların anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olduğunu vurguladılar. Dilekçede, görüşmelerin teknik cihazla, sesli ve görüntülü kayıt yapılarak izlendiği, görüşmelerde personel bulundurulduğu, mesleki olarak paylaşılmak istenen tüm belgelere el konulduğu ve görüşlerin 3 avukatla sınırlandırılarak haftada bir gün ve bir saat olduğu vurgulandı. Bu uygulamaların dayanağının ne olduğu, hangi karara, işleme veya emre dayandığının ise bildirilmediği aktarıldı. Anayasaya aykırı Kısıtlamaların dayanağı olan, 667 sayılı KHK’nin 6. maddesindeki “Görüşme başlamadan önce, taraflar bu hususta uyarılır” hükmüne dahi uyulmadığına dikkat çekildi. “Kısıtlama kararı olmadan ve taraflara bildirilmeden yapılan kısıtlama ve el koyma avukat ve tutuklunun aleyhine kullanılamaz” denildi. Maddede, avukat sayısına dair bir kısıtlama öngörülmemesine rağmen en fazla üç avukatın bir tutuklu ile görüşebileceği kısıtının uygulandığı ifade edildi. Söz konusu uygula Can erok Dünyanın hiçbir yerinde yok Avukatlarımız, savcılığa dilekçeyi verdikten sonra adliye önünde bir basın açıklaması yaptılar. CHP milletvekilleri Selina Doğan, Sezgin Tanrıkulu ve Mevlüt Dudu’nun da katıldığı açıklamada konuşan avukat Bahri Belen, söz konusu kısıtlamaların dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir siyasi koşulunda olmaması gereken kısıtlama lar olduğunu vurguladı. Belen, “Çünkü papazla karşısında günah çıkaran kişi, doktorla hasta arasındaki ilişki ile avukatla müvekkil arasındaki ilişkiyi kimse dinleme ve öğrenme hakkına sahip değildir” dedi. Başvurularının sadece tutuklu Cumhuriyet yazar ve yöneticileri için değil, adalet, hukuk güvenliği ve vicdan ihtiyacı için yapıldı ğının altını çizen Belen, “Avukatların bu yasal düzenlemelerin yanlış uygulanmalarına ve evrensel hukuk kurallarına aykırılığına karşı yaptıkları başvurular aslında bugün toplumumuzda yaşanan özgürlükleri, hakları sınırlayan, siyasi baskı rejimi haline gelmiş tıkanıklıkların önünü açabilecektir” diye konuştu. maların savunma hakkı, lekelenmeme, kişi güvenliği, özgürlük ve güvenlik hakkı ile anayasaya aykırı olduğu kaydedilerek, anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan kötü muamele yasağının, özel hayata saygı hakkının ve bireysel başvuru hakkının da ihlali olduğu vurgulandı. AİHS’yi ihlal riski Dilekçede, yazar ve yöneticilerimizin dış dünyayla iletişiminin oldukça sınırlı olduğu belirtilerek, dış dünya ve yakınları ile neredeyse tek bağlantılarının avukatları olduğu ifade edildi. Görüşmelerin sesli ve görüntülü olarak kaydediliyor olmasının, soruşturma ve davalara karşı başvuru yollarının cezaevi yönetimi ve devlet tarafından önceden bilinmesi anlamına da geldiği belirtildi. Bu durumun, devletin bunların yapılmasını önlemek için gerekli adımları atma ve tedbirler alma olanağına sahip olduğu, böylece AİHS’de düzenlenen bireysel başvuru hakkının ihlal edilmesi riskini doğurduğu aktarıldı. Dilekçede, AİHM’e göre görüşün üçüncü bir kişi tarafından dinlenmeden sanığın avukatıyla görüşebilmesi demokratik bir toplumda adil yargılanma hakkının temel şartlarından biri olduğu, bunun uygulanmaması durumunda hukuki yardımın anlamını yitireceği ifade edildi. l İSTANBUL / Cumhuriyet ‘İstenmeyen’ konuk geliyor Cizre olaylarından bu yana Birleşmiş Milletler’in (BM) insan hakları alanındaki gözlemcilerine ziyaret izni vermeyen Türkiye, BM’nin işkence iddialarıyla ilgili özel raportörü Juan E. Mendez’e önce 1014 Ekim için izin vermiş ardından da bu ziyareti kasım ayına ertelemişti. Mendez, 31 Ekim’de görevi biteceği için bu ziyareti yapamayacağını duyurmuş ve ziyaret izninin görevi devralacak isme verilmesini istemişti. Ankara’nın peş peşe ertelediği o ziyaret 27 Kasım 2 Aralık tarihlerinde gerçekleşecek. BM İşkence Konusundaki Özel Raportörü Nils Melzer Türkiye’yi ziyaret edecek. Raportör Melzer, ziyaret öncesinde “Hukukun üstünlüğünün korunması, hesap verebilirliğin des BM’nin işkence konusundaki özel raportörü Melzer işkence ve kötü muamele konusundaki iddiaları incelemek için Türkiye’yi ziyaret edecek teklenmesi ve kurbanların tazminat hakkının korunması konusundaki zorlukların özellikle darbe girişimi sonrası dönemde olmak üzere üstesinden nasıl gelineceği konusunda Türk hükümeti ile birlikte çalışmayı bekliyorum” dedi. Melzer, ziyareti esnasında hükümet yetkilileri ve insan hakları kuruluşlarının yanı sıra yerel ve uluslararası sivil toplum kuruluşları, kurbanlar ve aileleri ile de görüşecek. Türk hükümetinin davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret edecek olan özel raportör, birçok şehirde polis karakolları, yargılama öncesi tesisleri ve hapishaneler olmak üzere gözaltı için kullanılan mekanları ziyaret edecek. Melzer, 2 Aralık’ta ise izlenimlerini önce basın toplantısında aktaracak, ardından da raporunu sunacak. Türkiye, BM’nin İnsan Hakları Yüksek Komiseri’nin başta Cizre olmak üzere sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgeleri ziyaret talebine aylarca yanıt vermemiş ardından Cenevre’nin bu talebe yanıt verilmediğini duyurması üzerine Ankara ziyaret izni verileceğini açıklamıştı. Ancak 15 Temmuz’un ardından BM uzmanları, raportörleri ve çalışma grupları bu defa bir ‘Türkiye bildirisi’ yayımladı. BM’nin tarihinde ender görülen bir şekilde bildiriye 19 BM uzmanı, raportör ve çalışma grubu imza koydu. BM Cenevre Ofisi’nden yapılan açıklamada Türkiye’nin OHAL uygulamaları eleştirildi ve “Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde 4’üncü maddedeyi istisna tutmak tüm sorumluluklarınızı sınırsız yetkiyle göz ardı etme hakkı vermez” denildi. Ankara raportörün ziyaretini geciktirirken önce BM’nin İfade ve Fikir Özgürlüğü raportörüne izin verdi. David Kaye, geçen hafta temaslarını tamamladı. l ANKARA / Cumhuriyet teslim olmayız 11 ‘Ortaklığı baştan bozamayız!’ Gülen cemaatinin yargıda hâkim duruma geçmesi, 2010’da anayasanın bazı maddelerinde yapılan değişikliğin halkoylamasında kabul edilmesini izleyen, HSYK seçimleri sayesinde oldu. Konuyu unutmuş olanlar olabilir, hatırlatalım. Anayasa değişikliği paketinde on bir HSYK üyesinin hâkim ve savcıların oylarıyla seçilmesi öngörülmüştü. Seçim liste usulüyle değil, bireysel adaylıklar biçiminde olacak, her seçmen bir adaya oy verecekti. Yanılmıyorsam aynı seçim yöntemi Danıştay ve Yargıtay için de uygulanacaktı. Bu seçim yöntemine CHP itiraz etti. AYM itirazı haklı buldu. Her seçmenin on bir isim seçebilmesi gerektiğine hükmetti. Anayasa değişikliği AYM’nin değiştirdiği biçimde halkoyuna sunuldu. Her hâkim ve savcının sadece bir adaya oy vermesi, gizli liste oluşturulsa bile, seçmenlerin yüzde 25 veya 40’ını oluşturan bir çevrenin, seçimlerden tulum çıkarmasını engelleyecek bir önlemdi. Bu seçim yönteminin yararını o dönemde Tarhan Erdem ve birkaç kişi ısrarla anlatmaya çalıştı ama anlaşılamadılar. Ben deTarhan Bey’in bu ısrarının önemini doğrusu o zaman anlamamıştım. AYM’nin CHP’nin itirazını kabul etmesi, iktidar kanadında panik yarattı. YARSAV üyesi hâkim ve savcıların kendi aralarında oluşturacakları listeyle, 25003000 oyla HSYK’nin seçilen üyelerinin ezici çoğunluğunu kazanacakları korkusu sardı. Zaten CHP’de bu nedenle itiraz etmişti. Buna karşı önlem, Adalet Bakanlığı’nın girişimiyle bir karşı liste hazırlanmasıydı. Yıllarca bakanlığın personel müdürlüğünü yapmış, Müsteşar Yardımcısı İbrahim Okur gayriresmi bir liste örgütledi. Gülen cemaatinin bu listede büyük ağırlığı oluşturduğu, o zaman şehir efsanesi olmaktan öteye giden bir gerçek olarak yayılmaya başladı. Ortada resmen bir liste olmadığı için, 2010 Ekim ayında yapılan seçimlerde “bakanlık listesi”nden tam kaç kişinin seçildiği belli değildi elbette. Ama YARSAV tehdidi bertaraf edilmiş, Demokrat Yargı’dan da kimse seçilememişti! Gülen cemaatine yakın sosyal medyada “büyük kapı açıldı” türünden mesajlar dolaşıyordu. HSYK iktidar blokunun bütünüyle denetimine o tarihte girdi. Ardından hükümet Yargıtay ve Danıştay üye sayılarını artırdı ve yeni HSYK’nin seçti ği kişiler buraları doldurdu. Bugün FETÖ/PDY yapılan ması soruşturmasında şüpheli olan ve tutukluluktan kurtulmak için itirafçı olmayı seçen o dönemin bazı HSYK üyelerinin savcılık ifadelerinin gazetelere yansıyan bölümlerini okuyunca, AKP ve Gülen cemaatinin nasıl girift bir iktidar bloku oluşturdukları tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Tam bir koalisyon ortaklığı söz konusu. Açıkça sayı pazarlıkları yapılıyor. HSYK eski başkanvekili Ahmet Hamsici (Hürriyet, 16.11.2016), bu pazarlık toplantılarını anlatıyor. Cemaat’in HSYK’deki temsilcilerinin Yargıtay’a 80 cemaatçi üye seçilmesini yeterli bulmayıp 160’da ısrar etmeleri karşısında Müsteşar Ahmet Kahraman’ın “ortaklığı baştan bozamayız, önümüzde dört yıl var, anlaşın” dediğini aktarıyor. Ama 2010 HSYK seçiminde nasıl liste oluşturulduğu konusu basına pek yansımıyor ya da bu soru sorulmuyor şüphelilere. Sabah gazetesinde yayımlanan (15.11.2016) eski HSYK üyesi ve FETÖ/PDY soruşturmasında şüpheli, itirafçı Kerim Tosun’un söyledikleri de bu bilgileri teyit ediyor. 18.11.2016’da Hürriyet’te yayımlanan Yargıtay üyesi, itirafçı Necmi Özer’in, kardeşi HSYK üyesi Nesibe Özer’le ilgili söyledikleri de 2010 seçimlerinin AKPGülen gayriresmi listesi olarak hazırlandığını gösteriyor. Nesibe Özer’in kendisine yönelik iddialarını yanıtlamak için İbrahim Okur’un itirafçı olmak için müracaat ettiği haberi dün basında yer aldı. Bakalım oradan ne çıkacak? İtirafçıların ifadelerinin basına çok küçük bir kısmı yansıdı. Basına yansımayan kısmında ne olduğunu bilmiyoruz. Ayrıca itirafçı olmaları nedeniyle, ifadelerinde iktidarın talep ettiği yönde bilgiler vermeleri ve bununla yetinmeleri büyük ihtimal. Bütün bunlara rağmen, gerçek o kadar açık ki, FETÖ/PDY davaları ilerledikçe, şu 17/25 Aralık miladının, zaten hukuken olmayan geçerliliği, işe yaramaz olacak. İktidar, “uysa da yaparım, uymasa da” demeye devam edip bütün bunları umursamayabilir. Ama 2010 yılında Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın söylediği iddia edilen “ortaklığı baştan bozamayız” cümlesini, “Ne istediniz de vermedik?” nidasıyla yan yana getirince apaçık ortaya çıkan bu gerçeğin üzerini daha ne kadar örtebilecek? CEVAP VE DÜZELTME METNİ Cumhuriyet Gazetesi ve yazarlarının Sn. Kadri Tunç Peker’i hedef alan yazısına cevabımızdır; Cumhuriyet Gazetesi’nin 07/07/2016 tarihli nüshasında sürmanşetten “Elhamdülillah OffShore’cuyuz” başlığı ile yayınlanan haberde, Trajikomiktir ki müvekkilin haber konusu ile doğrudan ya da dolaylı hiçbir ilgisi olmamasına rağmen kendisi için özel olarak “Tunç Abi’nin Ortağı” alt başlıklı bir metin kaleme alınmıştır. Kamuoyuyla paylaşılan ve hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan, bu anlamda güvenilirliği konusunda ciddi kuşkular barındıran bilgiler eşliğinde müvekkilin ismi de kullanılarak birtakım iddialar ortaya atılmaktadır. Müvekkil dürüstlüğü ile tanınan, ticari hayatta saygı gören ve toplum nezdinde de itibar sahibi başarılı bir işadamıdır. Kaldı ki yazının kaynağını teşkil eden Panama belgelerinde de hiçbir şe kilde müvekkilimin adı geçmemektedir. Kamuoyu tarafından 25 Aralık Operasyonu olarak bilinen; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturmada 2 Eylül 2015 tarihli takipsizlik kararı verilmiştir. Bu bağlamda tekzibe konu haberde adı geçen müvekkilin de içerisinde bulunduğu tüm gerçek ve tüzel kişiler için takipsizlik kararı verilmiştir. İşbu kararla, haberde müvekkile isnat edilen olguların gerçeklik payı olmadığı zaten tescillenmiştir. Bir vatandaş olarak da ülkesine karşı tüm sorumluluklarını yerine getiren, gerek iş gerek sosyal yaşantısında saygı duyulan ve itibar gören müvekkilim Kadri Tunç Peker’in, asılsız yayınlanan habere ilişkin olarak yargı önünde gereken hesabın sorulacağını tüm kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz. Kadir Tunç PEKER vekili Av. Ramazan ARITÜRK C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle