02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 22 Kasım 2016 EDİTÖR: ELİF TOKBAY deme‘Bduendabivtamebiyzebciettki’CYAHaltPrıdoGıkmencAeıklsaıBtZaleşıyknaenp CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok Akatlı, 21 Şubat’a ertelenen Sivas Katliamı davasına ilişkin “Bu dava biz bitti demeden bitmeyecek” dedi. Dava ile ilgili açıklama yapan Zeynep Altıok Akatlı, insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı uygulanmasını eleştirdi. Akatlı, “Ülkemizin insanlığa karşı işlenen suç listesi hayli kalabalık. Neredeyse tamamı adaletsiz bırakılan bu davaların çoğu, zamanaşımına uğratıldı. Suçu işleyenler halkın vicdanlarında tutuklu kaldı ancak mahkemelerce haklarında takipsizlik kararları verildi. Hatta siyasi iktidarlar tarafından ödüllendirildiler” dedi. ‘Hâkimi FETÖ’den tutuklu’ Beyazıt Katliamı, Abdi İpekçi ve Kemal Türkler cinayeti, Sivas Katliamı gibi pek çok davanın zamanaşımına uğratıldığını anımsatan Akatlı, “23 yıllık adalet mücadelemizde davamızın her adımı başka bir skandala tanıklık etmiştir. Geldiğimiz son noktada Sivas Katliamı Davası’nın zamanaşımı kararını veren mahkemenin hâkimi bugün Gülen Cemaati üyeliği suçlaması ile tutuklu. Davanın savcısı ise Yargıtay hakimi. AKPcemaat koalisyonunun yargıdaki milli mutabakat yılları açısından ibretlik bir örnek... ” diye konuştu. Akatlı, özetle şunları kaydetti: “Unutulmaması gerekir ki insanlığa karşı işlenmiş suçlar zamanaşımına uğramaz. İşkencenin, katliamın, kıyımın er geç adalet önünde hesabı sorulur. Barış içinde bir arada kardeşçe yaşamın güvencesi hukuk devletidir. Yapmamız gereken demokrasiye, özgürlüklere ve insan haklarına daha fazla sarılarak hukuk devletini güçlendirmektir. Katliam çağrıcılığı arkasından rejim değiştirmeye heveslenmek değil... Sivas Katliamı davası 21 Şubat’a ertelendi. Toplumun tüm vicdanlı insanlarını bu davaya sahip çıkmaya davet ediyorum. Bu dava biz bitti demeden; gerçek suçlular yargı önüne gelmeden bitmez, bitmeyecek!” l Haber Merkezi Göğüs kafesi kırık canlarından endişeliyiz Gözaltına alınan Grup Yorum üyelerine işkence iddiası Okmeydanı’ndaki İdil Kültür Merkezi’ne geçen cuma günü düzenlenen baskında gözaltına alınan Grup Yorum üyeleri Ali Aracı, İnan Altın, Selma Altın, Helin Bölek, Dilan Poyraz, Sultan Gökçek, Fırat Kıl ve Abdullah Özgün’ün ne zaman adliyeye sevk edilecekleri belli değil. Müzisyenlerin aileleri ise çocuklarının emniyette işkence gördüklerini öne sürerek can güvenliklerinden endişe ettiklerini söylediler. Aileler, “Emniyette ve otobüste polislerce darp edildiler. Birçoğunun yüzünde ve vücudunda şişlik ve morluklar oluştu. Helin Bölek’in ise göğüs kafesinde kırık oluştu. Emniyete gittik ama OHAL gerekçesiyle görüştürülmediler” dediler. Gitar, saz ve klavye... Fırat Kıl ve Selma Altın’ın babası Ağa Kıl, çocuklarının işkenceyle gözaltına alındığını belirterek, “Çocuklarımızı aldıran savcıya sesleniyorum: Hani siz haklıdan yanaydınız? Adalete güvenimiz kalmadı. Çocuklarımın evinde gitar, saz ve klavyeden başka bir şey yok. Bir yere çıkıp taşkınlık yapmıyorlar. Haksızlıklara tepkilerini koyuyorlar. Çocuklarımın devletle bir derdi yok. Onlar özgür müzik ve özgür bir halk istiyor. IŞİD’ci değil, FETÖ’cü değiller. İnsanın ülkesini savunması suç mu? Onlarla grur duyuyoruz” dedi. Anne Sultan Kıl da “Merdivenden atarak darp etmek ne demek? Çocuklarımız ne durumda? Endişe ediyoruz. Müziği ve halkı sevmekten başka bir suçları yok” dedi. Serbest bırakılsınlar Helin Bölek’in annesi Aygül Bilgi ise kızının gözaltına alındığını arkadaşlarından öğrendiğini söyleyerek, “Avukatlardan öğrendiğimiz kadarıyla kızımın göğüs kafesinde kırık var. Nefes almakta zorlanıyormuş. Sağlığından endişe ediyorum. Daha önce kırık olan koluna darbe almış ve şişmiş. Savcılığa bir an önce çıkarılması için dilekçe yazdık. Onların serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi. Dilan Poyraz’ın babası Ali Poyraz, kızının kafasına aldığı darbe nedeniyle baş dönmesi yaşadığını ve kustuğunu dile getirerek şöyle konuştu: “Sınırlı imkânlarla bu kadarını öğrendik. Yaşamından ciddi endişe duyuyorum. Kimse bize bilgi vermiyor.” Sebebi nedir? Ali Aracı’nın kardeşi Meryem Kayralcı ise ağabeyinin durumunu sosyal medyadan duyduğunu, vücudunda darp izlerinin olduğunu öğrendiklerin belirtti. Kayralcı, “Müzik yapanların suçlu gibi baskınla gözaltına alınmasının sebebi nedir? Biz bu yapılanları anlamıyoruz” dedi. İnan Altın’ın ablası Alev Engin de tutuklu Yorum üyelerinin bir an önce serbest bırakılmasını talep ettiklerini söyledi. Grup yorum üyesi Emel Yeşilırmak ise tek isteklerinin adalet olduğunu belirterik bugün saat 13.00’de ailelerle birlikte İdil Kültür Merkezi’nde basın açıklaması yapacaklarını söyledi. l İSTANBUL Sanatçılar Girişimi kınadı Sanatçılar Girişimi bir açıklama yayımlayarak Grup Yorum’un stüdyosunun bulunduğu İdil Kültür Merkezi’nin polis tarafından basılmasını kınadı. Açıklamada “Bir müzik grubu ve bir sanat kültür merkezine bu kin, bu düşmanlık nedir? OHAL kılıfı arkasında ülkeyi adım adım bir nazi kampına çevirmekte olan AKP, insan hakları ihlallerinde geri dönülmez adımlar atmayı sürdürüyor. Bir ülkede düşünce ve yaratma özgürlüğü ya vardır ya yoktur. Yarım düşünce, yarım yaratma özgürlüğü olamaz. Gözaltına alınanlar derhal serbest bırakılsın” denildi. Grup Yorum üyelerinin aileleri, çocuklarının gözaltında yaşadıkları işkenceleri anlattılar, serbest bırakma çağrısı yaptılar. Mühür kıran kozağaçlı ve 3 avukata gözaltı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Sel bir hukuk bürosu ve hiçbir şekilde dışarıdan mühürleyemezler” dedi. çuk Kozağaçlı ve 3 avukat, İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi ile ‘Mühür yok hükmünde’ kapatılan Adalet Okulu Derne Mührün kırıldığına ilişkin bilgi ği ile aynı adreste olduğu gerek yi kendisinin verdiğini söyleyen Ko çesiyle mühürlenen Halkın Hu zağaçlı, “İlk mühür de yok hükmün kuk Bürosu’ndan gözaltına alın deydi. O nedenle bu mührü açıp dı. Kozağaçlı ve 3 avukat ilerle kendilerine bilgi verdim. Burası bir yen saatlerde serbest bırakıldı. Kozağaçlı ve dernek üyesi 3 avu Kozağaçlı ve 3 avukat ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. hukuk bürosu. Asla hiçbir zaman bu şekilde idari bir mühürle, mühür kat, Halkın Hukuk Bürosu’nun sürdürdüğü büronun kapısına vuru lenmesine izin vermeyiz. Biz yine kapatılan dernekler listesinde ol lan mührün kırılmasının ardından po bu mühürü açacağız ve büromuzu fa mamasına karşın Adalet Okulu lisler, daha önce 100’e yakın avukat al halde tutacağız” sözlerinin ardından Derneği’nin irtibat adresinin aynı yer ve milletvekilinin direndiği büronun yarım saat sonra beraberindeki avu olarak bildirilmesi nedeniyle mühür kapısına dayandı. Polislerin kapıda katlarla birlikte gözaltına alındı. Koza lenmesine tepki göstermek için kapı olduğu sırada sosyal medyadan açık ğaçlı ve 3 avukat ifadeleri alındıktan daki mührü kırdı. Yaklaşık 12 yıldır lama yapan Kozağaçlı, “Hukuka aykı sonra ilerleyen saatlerde serbest bıra 10’dan fazla avukatın çalışmalarını rı bir iş yaptıklarını söyledik. Burası kıldı. l ANKARA / Cumhuriyet Mülteci LGBTİ’ler: Nereye gitsek ayrımcılık “Mülteci LGBTİ’ler ve Sorunları” paneli geçen cumartesi günü İzmir Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Panele, Hak Eşitlik Varoluş İçin LGBTİ Derneği (Hevi LGBTİ), Siyah Pembe Üçgen İzmir LGBTİ Derneği, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (ASAM) ve Konak Kent Konseyi katıldı. Panelde konuşan ASAM İzmir Şubesi’nden psikolog Merve İnaç, “Genelde birçoğu ülkelerinden aile baskısı ve ayrımcılığa maruz kalmış kişiler. Buraya geldiklerinde de aynı problemlerin devam ettiğini görüyorlar. Bu zaten onlar hayal kırıklığı oluyor” dedi. İnaç, mülteci LGBTİ’lerin ev ve iş bulma konusunda zorlandığını dile getirdi. Aile, sosyal ve siyasal şiddet yüzünden İran’dan Türkiye’ye gelen Ramtin Zigorat da “Nereye gitsek aynı ayrımcılığı yaşıyoruz. En büyük sorunumuz ayrımcılık” dedi. Umut yolundaydılar Aydın’ın Didim ilçesinden denize açılan 60 Suriyeli sığınmacı yakalandı. Menderes Çayı açıklarında bir grup kaçağın geçen cuma günü umut yolculuğuna çıktığını öğrenen Sahil Güvenlik ekipleri, bölgeye hareket etti. Lastik bot içinde Suriyeli olan 60 kişi yakalandı. l DHA İnsanlık dışı barınma merkezi Göçmen Dayanışma Ağı, geçen cumartesi günü 123 kişinin kaçtığı Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nin insanlık dışı barınma koşullarıyla bilinen bir merkez olduğunu belirtti. Kaçan mültecilerin 20’sinin yakalandığı belirtilen açıklamada, merkeze dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği mahkumiyet kararı anımsatıldı. AİHM’nin 2014’te verdiği kararda, göçmenlerin özgür lüğünün ve güvenliğinin, merkezdeki hak ihlallerine karşı etkili başvuru hakkının ve işkence yasağının ihlal edildiğinin belirtildiğine dikkat çekildi. ABTürkiye anlaşmasının ardından sınır dışı merkezlerinde tutulanların sayısının 13 bin 660’a ulaştığı ifade edilerek, “ABTürkiye anlaşması derhal feshedilmeli, herkes için sınırlardan güvenli geçiş sağlanmalı” denildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet haber 11 Rahat hareket etmenin bedeli Tayyip Erdoğan’ın, resmi adı Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) olan ve Şanghay Beşlisi diye bilinen örgüte üye olmayı gelecek için en iyi çözüm olarak sunması yeni değil. AB ile ilişkilerin gerginleştiği 2012 yılında da bunu dile getirmişti. Ama o zaman, Putin’e şaka yollu, “Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın, AB’den kurtulalım” dediğini aktarmıştı. Şaka maka, Türkiye o yıl ŞİÖ’de diyalog ortağı oldu. İlk resmi ilişki adımını attı. Hatırlayacaksınız, bu fikir ilk kez, 2003’te, AB ile üyelik müzakerelerinin başlamasına ve Kıbrıs konusunda Annan Planı’nın desteklenmesine karşı çıkan Avrasyacı generallerin, strateji uzmanlarının, ulusalcıların ağzından dile getirilmişti. Zaten ŞİO da resmen 2001’de kuruldu. Bugün Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi gerçekten ŞİÖ’ye üye yapmak isteyip istemediğini bilmiyoruz. Bunun AB’ye, Avrupa Konseyi’ne ve NATO’ya karşı dile getirilmiş bir tür blöf olduğunu düşünmek için birçok neden var. Ama poker oynayanlar bilir, blöf yapanın blöfünün altında kalması ihtimali, blöfünü gören sayısı arttıkça, yükselir. Tayyip Erdoğan, en iyisi ŞİÖ’ye üye olmak derken, bunun gerekçesini, “çok daha rahat etme” imkânı sağlamasıyla açıklıyor. Bu konuda samimi olduğuna hiç şüphe yok. AB ile ilişkilerin fiilen donma noktasına gelmesine, belki hukuken de donacak olmasına, 2000’lerin sonundan itibaren AB müktesebatının Erdoğan’ın siyaset yapma anlayışıyla taban tabana zıt reformlar yapmayı gerektirmesi de neden oldu. Yalnız temel hak ve özgürlükler alanında değil, örneğin kamu ihaleleri konusunda yapılması gerekenler, AKP’nin hem ulusal hem yerel seviyede iş çevreleriyle kurduğu yoğun müşteri ilişkisini sekteye uğratacaktı. Kamu ihale yasasının son on yılda en çok değiştirilen, en çok istisna getirilen yasa olması boşuna değil. Müktesebatın gerekleri uygulansa, ne Tayyip Erdoğan, ne AKP örgütü “rahat hareket etme” imkânına kavuşacaktı. Bu rahat hareket etme konusu birçok alan için geçerli. Siirt’te son yaşanan maden kazası faciası da bununla doğrudan ilişkili. AKP hükümeti 4 Ağustos 2015’te bir yönetmelik yayımladı. Yönetmelik, maden işletmeciliğinde getirilmesi gereken AB standartlarını 2020’ye erteledi. Rahat hareket etmenin sonucu, Siirt Şirvan’da altı ölü ve on kayıp! Bu rahat etmenin bir başka boyutunda, Türkiye’yi kaynağı belirsiz para cennetine dönüştürmek de var. Bir bakan bu konuda AB’nin aptalca davrandığını açıkça söyleyip Türkiye’deki rahatlığı övmüştü. Elbette AKP’nin fahri liderinin bugün rahatlıktan esas anladığı, yürütmenin tek bir elde toplanıp, yasama ve yargının ayak bağı teşkil etmemesi ve medyanın majestelerinin medyası olarak çalışması. Tayyip Erdoğan, Belarus gezisi sonrasında, 1994’ten beri Aleksandr Lukaşenko’nun demir yumrukla yönettiği bu ülkeyi, “barış ve huzur ülkesi” olarak tanımladı. Bu ülkede idam cezasının ve başkanlık sisteminin yürürlükte olduğunun altını çizdi. Bu “barış ve huzuru” bozmaya çalışanın Batı olduğunu, Lukaşenko’yu “diktatör” olmakla suçlayıp, saldırdıklarını ibretlik bir vaka olarak sundu. Erdoğan’a göre ibret alınması gereken durum, Lukaşenko’nun ülkesinin Avrupa Konseyi’ne alınmayan yegâne Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya ülkesi olması değil, bu “huzur ve barış” ülkesini Batı’nın rahat bırakmamasıdır. AB ile müzakerelerin donması ya da askıya alınması için elinden gelen her şeyi ardına koymayan bu zihniyet, Avrupa Konseyi’nin rahat bırakmayan kurum ve kurallarından da kurtulmayı gönlünden geçiriyor olabilir. İdam cezasının uygulanması Avrupa Konseyi üyeliğinin sonu demektir. Bunun yanında, önümüzdeki biriki yıl içinde, hemen hepsinde Türkiye’nin tazminat ödemeye mahkum bırakılması neredeyse kesin olan on binlerce müracaatın yapılacağı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden de kurtulup rahat etmek gündeme gelecektir. Geriye kaldı NATO. ŞİÖ’nün diyalog ortağı konumundan gözlemci konumuna geçmek bile, yanılmıyorsam, NATO üyeliğinin bir tür askıya alınmasını gerektiriyor. Üyelik için ise, NATO’dan çıkmak şart. NATO’dan da çıkarak çok rahat edeceğimizi düşünüyor olabilir Tayyip Erdoğan ya da etrafında ona akıl verenleri. AB ile müzakerelerin donması, sonra Avrupa Konseyi’nde gözetim altına girmek ve belki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden imzayı geri çekip, Avrupa Konseyi’nden de çıkmak ve nihayet NATO üyeliğinin tartışmalı olmaya başlaması... İktidarın çok daha rahat hareket etmesini sağlayacak aşamalar bunlar gibi gözüküyor. Bu durumda iktidardakiler ne kadar rahata ererler bilmiyorum ama bunlar gerçekleşirse bugün bildiğimiz Türkiye’den geriye hiçbir şey kalmayacağından eminim. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle