23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 16 Ekim 2016 EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ ‘Düğününün parasını cenazesine harcadık’ Darbe girişiminde sabaha karşı köprüde linç edilen askeri okul öğrencisi Murat Tekin’in ailesi anlatıyor 15Temmuz darbe girişiminde sabaha karşı Boğaziçi Köprüsü’nde önce boğazına basılarak öldürülen, ardından da boğazı kesilen Murat Tekin’in İzmir’de yaşayan ailesi, 21 yaşındaki Hava Harp Okulu öğrencisi oğullarını vahşice katledenlerin bulunarak, yargı önüne çıkarılmasını istiyor. Anne Şevkiye Tekin “Çocuğum mezarında rahat değil, eminim. Biz de burada rahat değiliz. Tek isteğimiz, gerçeğin ortaya çıkarılması” diyor. Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisi Yusuf ÖZKAN Murat Tekin, ailesiyle en son Ramazan Bayramı tatilinde İzmir Bornova’daki evlerinde birlikte geçirdi. 1.5 aylık yaz kampına katılmak için Yalova’ya götürülen öğrenciler arasında yer alan Tekin, 16 Temmuz’un ilk saatlerinde Boğaziçi Köprüsü’ne getirilen gruptaydı. Komutanları tarafından “Aralarında canlı bomba var” denilerek halka ateş açması istendi. Ancak o, silahını bırakıp halkın arasına girdi ve orada şişler, sopalar ve demir çubuklarla vahşice öldürüldü. Tanınmaz haldeki cesedi 10 gün sonra Yenibosna Adli Tıp Morgu’nda ailesi tarafından güçlükle teşhis edilebildi. Anne Şevkiye ve baba Sedat Tekin oğullarının dönmeyeceğini biliyor ama en azından çocuklarının şehitliğinin verilmesini istiyor. Son görüşme 13 Temmuz’da İzmir Osmangazi’deki mütevazı evin oturma odasında, Tekin’in asker fotoğrafları ve Türk bayrağı ilk dikkat çekenlerden. Bir bayrak da balkonda asılı. Anne Şevkiye Tekin, oğluyla en son 13 Temmuz akşamı görüştüğünü, Murat’tan duyduğu son sözlerin “Anne yarın gemiyle Yalova’ya yaz kampına gidiyoruz. Telefonum kapalı olursa merak etme” olduğunu söylüyor. 15 Temmuz ve onu izleyen 3 akşam televizyondan sürekli olayları izlemesine karşın, Yalova’da olduğunu bildiği oğlunun başına kötü bir şey gelebileceğini düşünmediğini aktarıyor. ‘Tırnağından tanıdık’ Bir başka askeri okul öğrencisinin annesinin açtığı telefonla kuşkulanmaya başladığını vurgulayan anne Şevkiye Tekin anlatıyor: “İstanbul’daki ağabeyim, ‘buraya gelme, ortalık çok karışık’ dedi. Anne yüreği durabilir mi? Eşimle birlikte Yalova’dan araştırmaya başladık. Burada yok. İstanbul’a geldik. Harp Okulu’ndan emniyete kadar her yere baktık. Sonra okuluna gittik tekrar. “Teslim ettiğiniz kişiler hain çıktı biz bilgi veremeyiz’ dediler. ‘Bilgi almadan gitmem’ dedim. ‘Komutan kalmadı bilgi veremeyiz’ dediler. Hastanelere, Silivri Cezaevi’ne baktık, yok, yok, yok... İzmir’e dönmeden önce son olarak bir de Adli Tıp’a da bakalım istedik. Ağabeyimle eşim gitti, ben evde kaldım. Orada oğlumun cansız bedenini görmüşler ama tanıyamamışlar. Eşim saçını benzetmiş sadece. Ağabeyime, ‘Murat kaygılandığında, başparmağının ortasını kemiriyordu, oyuk kalmıştı. Parmağına bakın’ dedim. Öyle teşhis ettiler. Tırnağını yememesini söylerdim. O da ‘Belki şehit gelirim, oradan tanırsın beni’ derdi. Öyle de oldu.” Kesici alet ve sopalarla Baba Sedat Tekin de Adli Tıp anlarını gözleri dolarak anlatıyor: “Önce fotoğrafı gösterdiler. Çocuğumu komple açtırdım. Tanınmayacak haldeydi. Tırnağındaki oyuktan tanıdım. Ayrıca yüzünde 3 ben vardı. Oradan çıkardım o olduğunu. Sonra saçları, ayakları tanıdık gelmeye başladı. Dayanılacak gibi değildi. Kesici aletlerle, sopalarla parça parça edilmiş çocuğum”. Niye böyle bir ölüm? 2005 yılında emekli olduktan sonra ailesini geçindirmek için öğrenci servisi şoförlüğü yapan baba Sedat Tekin de artık direksiyon başına geçemediğini anlatıyor: “Eli sopalı, demirli zalimler çocuklarımızı vahşice katlettiler. Niye böyle feci bir ölüm. Çocuğum neden öldüğünü bilmiyor şu anda.” Baba Tekin İzmir Valiliği’ne dilekçe verdiklerini ve katliamı yapanlarla darbe sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunduklarını vurguluyor. Telefonla görüştükleri diğer öğrenci ailelerinin, çocukları cezaevinden çıkar çıkmaz kendilerini ziyarete geleceklerini söylüyor. Konuşmasında özellikle, o sabaha karşı oğluyla birlikte katledilen diğer askeri okul öğrencisi Gaziantepli Ragıp Enes Katran’ı anmadan geçmiyor. Camiler salasını bile vermedi Murat Tekin’in otopsi raporunda boynuna basılarak öldürüldüğü kanıtlanıyor. Baba Tekin’in oğlunun şehitlik hakkının verilmesini istediği dilekçe. Anne Şevkiye Tekin, kendilerini en çok yaralayan noktanın, oğul larının cenazesinin camiye kabul edilmemesi ve Osmangazi’deki camilerin Murat’ın salasını vermemesi olduğunu söylüyor. Linç edilen Murat Tekin’in annesi Şevkiye Tekin cenazeyi THY’nin kargo uçağıyla İzmir’e getirdikten tek isteğim bunları yapanların ortaya çıkarılması. Çocuklarımızı o gece tatbikat deyip de boğaz köprüsüne götüren sonra yeni ve derin bir şok yaşadıklarını komutanların, onları korumayıp kalabalığın söylüyor: arasında bırakıp linç ettirenlerin hesap “Eşim, dostum tüm mahalle dolmuş vermesini istiyoruz. Büyüklerimizden, buraya. Tabii ben şokta olduğum devletimizden tek dileğim bizi için o anda farkına varmadım, sonradan öğrendim. Camiye kabul duymaları. Bize bir şekilde el uzatsınlar. Cezaevlerinde yatan diğer edilmemiş evladım. Salasını verdirmediler. Çocuğumuz ölmüş, salasını bile esirgiyorlar bizden. Müslüman bir aile olarak çok yıprandık. Komşularımız bilir, devletimize, inancımıza bağlı, kendi yağıyla kavrulan bir aileyiz biz”. Komutanlar hesap versin Baba Sedat Tekin, yüzlerine karşı söyleyemeseler de arkalarından “hainin ailesi” damgası vuranlar olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor: “Teröre karşı insanlar olduğumuz halde bu damgayı yemiş askeri okul öğrencileri de masum, günahsız. Bunlar bir şekilde temize çıksın. Bir daha o hainlerin eline düşmesinler. Bizimki gitti, geri gelmeyecek. Ama hiç değilse yavrumun şehitliği verilsin”. Ablasının rüyasında Anne alıyor sözü tekrar: “2 yıl sonra okulu bitip tayini çıkınca evlendiririz, yalnız olmasın diye planlar yapıyorduk. Ne yazık ki düğün parasını cenazesine harcamak zorunda kaldık. Kaderi böyleymiş... Ona haram süt vermedim, kötü ahlâk öğretmedim. Kötü bir insan olsaydı oraya, halkın arasına gitmezdi. Allah şehitlik mertebesi olduk. Acımızdan daha üstün acı oldu bunlar. Çocuğum da orada rahat değil eminim, biz Murat Tekin Hava Harp Okulu 2. sınıf öğrencisiydi. verdi. Ablasının rüyasına girmiş, ‘Anneme söyle üzülmesin ben şehit oldum’ demiş. Ben ne olduğunu de değiliz. Devletimizden biliyorum oğlumun...” haber 7 Kimin mağdur olduğuna kim karar verir? Bu yazı hem sıkıcı, hem riskli bir soruya cevap arayacak: Mağdur olmak nedir, mağdur kime denir? Soru riskli çünkü bugünlerde mağdurlardan söz eden, mağdur edilenlere dikkat çeken, onları savunanlara anında bir karşı soruyla cevap veriliyor: Ne yani sen FETÖ’cü müsün, darbenin ve darbecilerin yanında mı saf tutuyorsun? Hatırlayın, önceki gün Konya’da konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan ne dedi: Bazıları diyor ki 15 Temmuz’dan sonra yapılan operasyonlarda ölçü çok geniş tutuluyor. Çok fazla insan mağdur ediliyor. Kusura bakmasınlar, kimse mağdur edebiyatı yapmasın... Katillerin yakınları mı mağdur? Bu ülkeyi bu hale sokanların yakınları mı mağdur? Böyle mantık olabilir mi? Şu anda yapılanlar 15 Temmuz gibi bir ihanete yapılabileceklerin asgarisidir. Hatırlayın, dilinin zembereği çoktan boşalmış bir siyasetçi, TBMM Cezaevleri Alt Komisyonu Başkanı Mehmet Metiner, hapishanelerdeki işkence iddiaları ile ilgili herhangi bir araştırma yapmayacaklarını göğsünü gere gere ilan etti. Hatırlayın, AKP’nin ağır toplarından, hukuk eğitimi görmüş bir siyasetçi, Mehmet Ali Şahin, Cemaat örgütlerinden olduğu gerekçesiyle kapatılan Aktif Sen üyesi olduğu için ihraç edilen bir öğretmenin mağdur edildiğine ilişkin şikâyetine ne cevap verdi: Hak etmişsin kardeşim. Bile bile bu örgütün sendikasına kayıt olmuşsun. Darbe girişimi başarılı olsaydı belki şimdi sen de bizim ensemizde boza pişirecektin, çakallar gibi ortada dolaşacaktın. Kimi kandırıyorsun sen? HHH Eşyayı adıyla çağıralım. Bir ülkede iktidara zor kullanarak, darbe yaparak el koymaya kalkışmak ağır, çok ağır bir suçtur. Bu çok ağır suç, çok ağır cezalandırılmalıdır. Kendisi darbe girişimine aktif olarak katılmasa bile, Cemaat militanı olarak etkinlik gösterdikleri kanıtlanmış olanların, yasal kurumlardan değil de illegal örgüt konumundaki bir merkezden buyruk alarak davrananların kamu görevlerinden ayıklanması, yaptıkları yasadışı etkinliklerin hesabını vermeleri gerekir. Bunu yapan iktidarlar değil, yapmayan iktidarlar suç işlemiş olurlar. Ancak şimdi can alıcı birkaç soru: Darbecilerin çok ağır cezalara çarptırılmaları, illegal örgüt için etkinlik gösterenlerin hesap vermeleri nasıl ve nerede olacak? Kimin sahiden suçlu, kimin mağdur olduğuna ya da olmadığına kim karar verecek? Bunların cezalarını siyasetçiler, mesela bakanlar, başbakanlar, milletvekilleri, cumhurbaşkanları mı kesecek? Bugün tek bir örnek vereceğim. Elinizde tuttuğunuz Cumhuriyet’te okuyacaksınız. Hava Harp Okulu öğrencisi Murat Tekin ve arkadaşları, komutanlarının emriyle darbe gecesi, eğitim kampında oldukları Yalova’dan İstanbul’a getirildiler, Boğaziçi Köprüsü’nü kestiler ve böylece darbe girişiminin fiilen içinde yer aldılar. Bu bir suç mu? Elbette suç. Askeri öğrenci Murat Tekin komutanlarının emrine karşı çıkıp verilen görevi reddedebilir miydi? Askerlik yapanlar iyi bilir. Emre uymamak pek mümkün değildir. Ancak Murat Tekin emre bir aşamadan sonra uymadı da. Silahını bırakıp köprüde darbecilere karşı çıkanların arasına gitti. Orada bıçakla, şişle, demir çubuklarla linç edilerek öldürüldü. Babası morgda önüne konan paramparça bedenin oğluna ait olduğunu anlayamadı, hemen teşhis edemedi. Murat Tekin’i linç ederek öldürenler cinayet suçlusu mudurlar yoksa demokrasiyi savunan kahramanlar mı? Bir hukuk devletinde cellatların demokrasiyi savunduklarını söylemek mümkün mü? Yerim bitti. Mağduriyet tartışmasına burada bir virgül koyuyorum. Yarın devam ederiz. Gazeteci Tek, kazada yaşamını yitirdi Giresun’da bir otomobil, düğün dönüşü uçurumdan yuvarlandı. Sürücü Miraç Aydoğan’ın (50) yaralı kurtulduğu kazada aynı araçta bir dönem gazetemizin Peyami Tek muhabirliğini de yapan Peyami Tek (57) yaşamını yitirdi. Kaza, Minekara Köprüsü’nden uçuruma yuvarlanan araçtakilerden haber alamayan arkadaşlarının jandarmaya haber vermesiyle ortaya çıktı. Sabah saatlerinde uçuruma yuvarlanan araca ve Peyami Tek’in cesedine ulaşan ekipler, daha sonra kazadan yaralı olarak kurtulan Miraç Aydoğan’ı buldu. Yeni Giresun gazetesinde de çalışan Tek, Giresun Gazeteciler Derneği’nin kuruluşunda görev aldı. l DHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle