22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] EDİTÖR: ezgi atabilen TASARIM: müge kaygusuz KULTUR 17 Pazartesi 4 Ocak 2016 ‘Cumhuriyet’in başlığının arkasındayım’ Filozof Zizek, Cumhuriyet’e yazdığı yazının gazetemizce çarpıtıldığı yönündeki yalan haberlere cevap verdi Anımsanacağı üzere, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Sloven filozof Zizek’in demeçlerini Türkiye’nin IŞİD’i desteklediğine yormuş, Zizek de bunun üzerine gazetemize bir açıklama yapmıştı. Gazetemizin birinci sayfasında ‘Devlet terörü en tehlikelisi’ başlığıyla çıkan açıklamanın bazı haberlerde gazetemizce ‘çarpıtıldığı iddalarına Zizek’in kendisinden yeni “Bir Açıklama” geldi. Zizek’in yanıtı şöyle: “Kaleme aldığım kısa metni yayımlayan Cumhuriyet’e saygıyla, iki konuya açıklık getirmek istiyorum. Yazı Cumhuriyet ve New Statesman için yazılmıştı. Gerçek şu ki, yazı teknik bir karmaşa nedeniyle New Statesman’de bir gün önce yayımlandı. Cumhuriyet’in yazıma attığı, doğru yönü işaret eden başlığın tamamıyla arkasında duruyorum. Beni eleştirenlerin tartışmanın Türkiye’de demokrasinin durumu ve bunun süregelen Ortadoğu krizi içindeki anlaşılması güç rolü üzerine odaklanan gerçek başlıklarıyla meşgul olmak yerine, editöryal detaylarla çok fazla zaman harcaması üzücü bir işaret. Son on yılda otoriter kapitalizmle aynı yöne hareket edişinden korktuğum Türkiye’nin Putin’in otoriter yönetimine eleştirel bakışını anlıyorum. Türkiye ve Rusya arasındaki gerginlik, bizleri iki ülkenin birbirine temel politik ve ideolojik vazifeler açısından giderek daha çok benzediği gerçeğini görmek konusunda kör etmemeli.” Tutukluydum, tutuklusun, tutuklu... Can Dündar’ın oğlu Ege’nin ziyaretini anlattığı unutulmaz yazısını okurken gazetecilik yapmak “suç”undan tutuklanan kızım Zeynep’i cezaevindeki ziyaretimi hatırladım ‘Ürkütücü sessizlik...’ Kadın göçmenlerin sürgünde özgürleşmesine dair kitabı (*) vesilesiyle söyleştiğimiz Prof. Dr. Nermin Abadan Unat: “Savaş eşiğe gelmedikçe insanlarımız olup bitenleri ürkütücü bir sessizlikle seyrediyor.” ‘Hocaların Hocası’ Unat (95), yaşamı ve akademik kariyeriyle önemli bir isim. İlber Ortaylı, Emre Kongar, Deniz Baykal, Baskın Oran, Ahmet Taner Kışlalı, Oral Çalışlar gibi pek çok isim onun talebesi n 1 Kasım seçimleri sonrası siyasi fotoğrafı nasıl görüyorsunuz? Türkiye son seçimle, AKP’nin geleneksel değerlerini esas alan İslamEZGİ cı muhafazakâr bir hüküATABİLEN mete kavuştu. Jeopolitik koşulların zorlaması ile giderek daha hegemonik, otoriter bir sisteme bürünüyor. n Yeni kabinede yalnızca iki kadın bakan var. Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu. Birkaç sene önce türbanın da bir özgürlük olduğunu söylemiştiniz. Yeni kuruldaki kadın bakan sayısıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Yetişkin bir insanın giyinişiyle ilgili yasaklar, demokratik bir toplumun bireye tanımakta olduğu haklarla bağdaşmıyor. Ancak türban günümüzde bir kimlik göstergesidir. Kadın politikacıların etkili olması, kabinede yer alması, kendilerini o mevkiye getiren partinin benimsediği dünya görüşüyle ilgilidir. Kadın erkek eşitliğini ilke olarak kabul etmeyen, kadına en az üç çocuk dünyaya getirmesini buyuran, boşanmayı zorlaştırmak isteyen, kürtaja karşı çıkan bir siyasi partinin görevlendirdiği bakanların sayısı toplumda kadının yerini ve sorunlarını halletmiyor. Önemli olan, ana ilke olarak toplumsal cinsiyetin rol oynamadığı, yetenek, deneyim, çalışkanlığın tanındığı bir hükümette liyakatlı kadın ve erkeklerin yer almasıdır. “1 97174 arasında annemi demir parmaklıkların, tel örgülerin ardından gördüm hep. Ben içerideydim, o dışarıda. Üzülürdü annem, çok üzülürdü, ama bana hissettirmemeye çalışırdı, ben hissederdim. ‘Yapma böyle’ derdim, çıkışırdım bazen. ‘Peki kızım’ derdi, gözpınarlarına biriken yaşları göstermemeye çalışarak. Mektuplar gelip giderdi aramızda, her mektup bir dünyaydı. Çünkü akşam erken iner mapushaneye, ejderha olsan kâr etmez...” Mayıs 2012’de yazdığım bir yazıya böyle başlamıştım. Gazetecilik yapmak “suç”undan tutuklanan kızım Zeynep Kuray’a yaptığım cezaevi ziyaretleri beni geçmişime götüren sayısız çağrışıma kapı aralıyordu. Camın iki yanına dayanan eller, 40 yıl öncesinden bugüne uzanan bir köprü gibiydi. 70’li yıllardan cezaevi arkadaşım Büşra Ersanlı ise bu ortaklığın vücut bulmuş haliydi. O da içerideydi Zeynep’lerle birlikte. “Kırk yıl önce annenle yattım hapiste, şimdi seninle yatıyorum, umarım senin kızınla da yatmam” demişti. Tutukluluğu 40. gününü dolduran sevgili Can Dündar’ın oğlu Ege’nin ziyaretini anlattığı benim açımdan unutulmaz yazıyı okurken bu anılar üşüştü zihnime. Onların cama yaslanan ellerini ellerimde hissettim. Sonra düşündüm: Aslında koca bir cam tüm ruhları bölmüş bu ülkede. Bir yarımız serbest, diğer yarımız tutuklu. Tam ortamızdan yarılmışız, kendi kendimize moral vermeye çalışıyoruz sonu gelmez ziyaretlerde. Gazeteciliğin “g”sinin bile mumla aranır hale geldiği; haber yayınlarının birer resmi bültene, manşetlerin vahşi sloganlara dönüştüğü, rotatiflerin sürekli yalan söylemek için döndüğü bir ülkede gazetecilerin gerçekten gazetecilik yaptıkları için suçlanmasından doğal ne var? Türkiye’deki gazeteciliğin geldiği noktayı uluslararası bir ölçütle karşılaştırmak için, en son “Hitler Almanyası” vecizesine, iç ve dış basının verdiği yeri karşılaştırmak yeterli olabilir. Dikkat edin, tepkiden değil, sadece buna verilen yerden, görüp görmemekten, “üç maymun” olup olmamaktan söz ediyorum. Böyle bir ortamda, sadece işlerini yapan gazetecilerin göze batmasından doğal ne var? Doğal olmayan ve her türlü anormalliği normalize etmemize, içselleştirmemize, kanıksamamıza yol açan içinde yaşadığımız siyasal, toplumsal, kültürel parçalanmışlık halidir. Toplum olarak hepimizi şizofrenleştiren, ruhlarımızı ortadan bölen, bir yarımızı serbest bırakıp diğer yarımızı tutsak kılan kaos budur. Bu kaostan bir kosmos doğacak mı? Doğmalı. Ama şimdilik tutukluluk halimiz devam ediyor, tek bildiğim bu. Tutukluydum, tutuklusun, tutuklu... ‘Hayatımın en mutlu 21 yılı’ n Bu kış ders vermeyip, oğlunuzun Can ve Ege babası Yavuz Abadan’ın hayatını yazacağınızı söylemiştiniz. Nasıl gidiyor biyografi? 2015 sonbaharında ders vermekten vazgeçtim. Öğrencilerimin sorularını işitme zorluğu nedeniyle anlamaz hale gelmiştim... Hayatımın en mutlu 21 yılını birlikte geçirdiğim rahmetli Yavuz Bey’in öğrencisi oldum, kendisine büyük hayranlık ve sevgi besledim. 1944’te Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra gazeteci oldum. 8 Mayıs 1946’da Ankara’da evlendik. Yavuz Abadan’a ait bir kitap yazmak isteyişimin başlıca nedeni oğlum Mustafa Kemal’in babasını kaybettiğinde 9 yaşında olması. Ona ve torunum Taner’e, düşünür ve kanaat önderi Yavuz’u tanıtmak istiyorum. Biyografi yazmak sanıldığı kadar kolay iş değildir. Ümit ederim ki, ömrüm onu tamamlamaya yetecek. Prof. Dr. Nermin Abadan Unat (*) İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Prof. Unat için Institut d’études Avancées de Paris’te (IEA) düzenlenen uluslararası konferansın İngilizce yayınını ‘Emancipation in Exile: Perspectives on the Empowerment of Migrant Women’ (Sürgünde Özgürleşme: Kadın Göçmenlerin Güçlendirilmesi Üzerine Perspektifler) adıyla Türkiye’deki okurla buluşturdu. bu umut şimdilik sadece bir ütopya. rak yaşamasını istediği için sahip olduğu insan haklarının bir kısmını sınırlandırmaktadır. Bu alanda inanç özgürlüğü ile yeteneklerini geliştirme özgürlüğü çarpışıyor. Günümüz koşullarına uygun düşen yeni ayet yorumları İslamı kadına dost bir inanç sistemi haline getirebilir. Günümüzde farklı mezhepler, tarikatlar arasındaki kanlı çarpışma, hedeften çok uzakta olduğumuzu gösteriyor. n Türkiyeli kadınlar ülkenin doğusu ve batısıyla ne zaman ‘özgür’ olacak? Kuşkusuz bu konuda en büyük farkı eğitim sistemi yaratacak. Ancak eğitim dahi tek başına bu eşitlemeyi gerçekleştiremez. Bu eşitleme bugünkü kültürel bölünmenin yerine barışa dayalı bir bütünleşmeyi gerektiriyor. Ne yazık ki, ‘Yaşam hakkı askıda’ n Cumhuriyetin tüm dalgalanmalarını yaşamış biri olarak bugünkü savaş ortamını, yasaklanan kitapları, öldürülen canları, tutuklu gazetecileri ve Türkiye’deki ifade özgürlüğü (!) ortamını nasıl görüyorsunuz? Günümüzde, askerî bir darbe üyeleri tarafından 1983 yılında yurttaşlarımıza baskıyla dayatılan bir anayasanın sağladığı hak ve hürriyetlerin dahi kullanılmaz hale geldiği, demokrasinin vazgeçilmez unsuru sayılan basın özgürlüğü, yaşam hakkının askıya alındığı bugünkü durum Türk kamuoyu tarafından ürkütücü bir sessizlikle karşılanıyor. İnsanlarımız, savaş eşiğimize gelmedikçe olup bitenleri endişe verici bir duyarsızlıkla seyrediyor. Ülkenin fiili bölünmüşlüğü kabul görmüş gibi bir durum yaratıyor. İslamcılık kadın haklarına dost mu, düşman mı? İslamcılık hem uhrevi hem de dünyevi yaşamımızı düzenleme esasına dayandığı için kadını mümkün olduğu kadar kamusal alandan uzak tutmaya çalışmaktadır. Kadının, ‘fitne’ unsuru taşıdığı iddiasıyla erdemli, ailenin namusuna leke sürdürmeyen bir kişi olan İslam kadınları sınırlıyor Barışa dayalı bütünleşme n Bir 95 yıllık ömrünüz daha olsaydı neler yapardınız? Yetişemediğiniz hayalleriniz, arzularınız var mı? Toplumsal kalkınmayı gerçekleştirmeye, çevre sorunlarına uygulanabilir çözümler bulmaya, barışı kalıcı kılmak için farklı gruplar arasındaki diyalogları kolaylaştırmaya çalışırdım. Sınır ötesi bir dünyada yaşadığımıza göre teknoloji ve onun ürünü robotların olacağı yarınki dünyayı çok daha dikkatle izlemeliyiz. Oysa biz eğitim sistemimizde rasyonel zekânın geliştirilmesi yerine ahrete yönelik inanç sistemlerini tercih etmiş görünüyoruz. n Elinizde sihirli bir değnek olsa onunla ne yapardınız? Yaşlanmak kişinin bazı yeteneklerini yavaş yavaş kaybetmesi demek. İşitme yeteneğimi iyice kaybettim. Sihirli değneğim olsaydı tekrar uzun uzadıya müzik dinlemek, konserlere, tiyatrolara gitmek isterdim. ‘Onlar için ‘kadın’ yok, ‘aile kadını’ var’ n Bir Kadın Bakanlığı oluşturulmalı mı? Oluşturulacak olsa başına gelmek ister miydiniz? Dünyada iktidarda bulunan muhafazakâr partilerin hepsinde kadın sorunsalı sadece aileye endeksli ve kadın konusu bağımsız olarak ele T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ DOB DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ T . C . K Ü L T Ü R V E T U R İ Z M B A K A N L I Ğ I İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ Yiğit Okur’a son görev bugün Yılın ilk günü 81 yaşında kaybettiğimiz şair, yazar ve hukukçu Yiğit Okur bugün ailesi, sevenleri ve okurları tarafından toprağa verilecek. Okur, bugün Teşvikiye Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından defnedilecek. 30 Ağustos 1934 tarihinde Erzincan’da dünyaya gelen Yiğit Okur; edebiyattaki ironik, mizahi üslubuyla tanınıyordu. ‘O Zaman Kim Söyleyecek Şarkıları’ (2002) adlı öykü kitabı 2004 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü ve ‘Deniz Taşları’ (2005) romanıyla 2006 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanmıştı. l Kültür Servisi alınamıyor. İlerici ve demokratik değerlere çok büyük önem veren İskandinav ülkelerinde bu sorunlar, Eşitlik Bakanlığı tarafından ele alınıyor. Ancak Türkiye’de, adı üstünde bir Kadın Bakanlığı’na gereksinim var. Şahsen böyle bir bakanlığın başına geçmeyi belki 40 yıl önce düşünebilirdim. O tarihten bu yana sosyal adalete dayalı, insan haklarına saygılı, eşitliğe inanan, rasyonel düşünceli kadınlarımız sayıca çok arttı. Değişim rüzgârları esince eminim o genç kuşaklar beklentilerimizi gerçekleştirecekler. n Türkiye’deki kadın özgürlüğü mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye’de kadınların bütünüyle özgürleşmesi mümkün mü, mümkünse nasıl? Bugün toplumumuzda değişik kade melerde özgürleşebilmiş kadın gruplarımız var. Mahalle baskısının çok ağır olduğu çevrelerde kadının bireyleşmesi çok güçtür. Bu süreç, sağlıklı bir kentsel çevrede başta eğitim ve yeteneklere gelişme fırsatı veren etkinlikler (spor, sanat, müzik) sayesinde daha kolay olabiliyor. Günümüzde bu fırsatlar ancak çok dar, ayrıcalıklı, varlıklı bir grubun gençlerine sunulabiliyor. Sosyal adaletsizlik giderek artıyor ve bu durumdan en çok kadınlarımız etkileniyor. Özellikle feodal ilişkilerin çözülmediği yerlerde, kadınlarımızın kaderini ataerkil zihniyetli erkekler belirliyor. Okula gönderilmeyen, çocuk yaşta evlendirilen kızların sayısının her gün artmakta olduğu görülüyor. İktidar partisi gördüğü eğitime rağmen pasif kalan iyi anne ve ev kadını modelini ‘görünür’ kılmaya; eldeki özgürlüklerle bir hedefe ulaşmaya çalışan bireyci kadınlarımızı ise ‘görünmez’ hale getirmeye çalışıyor. Onlar için tek başına ‘kadın’ yok, ‘aile kadını’ var. FINDIKKIRAN * / P.İ. Çaykovski bale 2 perde 6, 7 , 12 Ocak Saat: 20.00 / 9 Ocak Saat: 16.00 DEDEKTİF KÖPEK DODO ** / K. Elbingil çocuk müzikali 2 perde 10 Ocak Saat: 14.00 BAROK KONSERİ * 15 Ocak Saat: 20.00 ŞEHİRORMAN */ B.Murphy modern dans 2 perde 16 Ocak Saat: 20.00 / 17 Ocak Saat: 16.00 Bilet satış için: www.dobgm.gov.tr / www.biletiva.com Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi: 0216 346 15 31 / 120 121 Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat: 0212 215 60 47 Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi * Kadıköy Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat ** C M 4Y B Ocakilan.indd 1 12/25/15 11:24 AM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle