21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 4 Ocak 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN Bölge halkı bir kez daha göç zulmüyle karşı karşıya, bir kez daha ‘devletten kaçıyor’ v malzemeleri satan zücaciyemsi dükkânın önünde dallı güllü kumaşlarla kaplı sünger yataklardan koca bir tepe vardı. “Bizim döşekler, yorganlar yün olur. Bu sünger olanlar Sur’dan gelenler için. 20 liraya yatak işte...” dedi. Adına Yaşar diyelim. Bütün yün yorganları Sur’da şu an. Huzurevleri, Sur’daki evlerini bırakıp çıkmak zorunda kalan çok sayıda ailenin, yakınlarının yanına taşındığı Diyarbakır mahallelerinden. Esnaf da bu hakikate uydurmuş demek kendini. Şu anda üç ailenin birlikte kaldığı eve götürüyor bizi Yaşar. Koltuklara çöktüğümüzde, elimdeki defteri görüp “Bir anlatsak senin böyle kaç defterin dolar” diyor dokunan bir gülümsemeyle. Tam o sırada telefonu çalıyor. Telaşla sesini kısıyor; melodi yaptığı ağıt yarıda kalmış haliyle odanın loşluğunda asılı, 1991 Lice’sinden başlayacak anlatmaya. Sonra Sur’a, Sur’dan çıkışlarına gelecek sıra. Hikâye böyle tamamlanacak, ancak böyle anlaşılacak. Yaşar o zaman yirmilerinde. Lice’ye bağlı Yaprak (Tute) köyü. Her sabah 4’te başlayan asker, panzer seslerini hatırlıyorlar, 6 gibi erkeklerle kadınları ayrı yerlerde toplayan emirler, küfür kıyamet başlıyor. Hacı Mehmet Emmi’yi anlatıyor. Yaşar’ın babasıyla birlikte işkence gören, sonra ölüsü köy ortasında bir Dodge’dan atılıp “Alın köpeğinizi gömün” denilen 90 yaşında bir adam. O köyden kimse cenazeyi gömmeye cesaret edememiş de dışarıdan başkaları yapmış o işi. Sokaktan yine cenazelerin alınıp da gömülemediği bir zamanda bunları anlatıyor şimdi Yaşar. 1991’de evleri yakılırken kayınvalidesi koşturup Kuran’ı kurtarmış, elinden alıp onu da atmışlar ateşe. Yaşlı kadın yerde köşede bizi dinliyor şimdi, ince dudaklarında beddua kıpırtıları okunuyor. Lice’nin kadınları kaç kez üstleri çıplak soyulmuş o dönem, sırtları kontrol edilmiş tek tek. Mantık şu: PKK’liyse çanta omuz başlarında iz yapmıştır. Yaşar’ın babası uzun zaman cezaevinde kalmış. Can kayıplı bir patlama oluyor, önce mayın kazdığının delili varsayılan ucu çamurlu çapayla gözaltına alınıyor. Daha sonra bahçede bulunduğu söylenen silah ve PKK bayrağı yüzünden de tutuklanıyor. “Kendileri kazıp koymuşlar bahçenin hiç olmayacak bir yerine, bildikleri yeri gidip açmışlar sonra” diyor Yaşar. Lice’deki o günlerin peşinden sene olmuş 2016, misal halasının oğlu hâlâ evindeki prizlerin deliklerini bir şeylerle tıkıyor, devlet priz deliklerinden zehir sıkacak içeri diye. Korku zehirlemiş hayatını. Ölümün üstüne dikilen evi istemeyiz Hatamız E ur’u terk eden ailelerin çoğu şehirde yakınlarına sığınmış, azı yeni ev kiralayabilmiş. İsmine Nurgül diyelim, çocuklarıyla birlikte sığındıkları görümcesinin evinde surat çekmekten, uyku vaktine kadar çocuklarla parklarda oturmaktan usanınca, bu iki odayı tutmuş. Ev dediğimiz bu. Yerde bir kilim, birkaç minder, soba ve eski bir televizyonun olduğu ışıksız, rutubetli iki oda. “Köpek yavrusu gibi gezdik günlerce” diyor. Tek bir şey çıkartamadıkları evlerini şu an polisin kullandığını duymuş, buna ayrıca sinirleniyor. 24 yıl önce Ergani’den Sur’a gelin gelen Nurgül’ün sekiz çocuğu var. Cezaevinden yeni çıkan eşi, sabıkasının Sur’da başına bela olacağını düşünerek Diyarbakır’ı terk etmiş. Nurgül her şeyi tek başına yüklenmiş. Bir çocukları cezaevinde, bir diğeri ise 7 Haziran sonrası dağa çıkmış. Bombalanan Diyarbakır Mitingi’nde çok sarsıldığını, o günden sonra uyumadığını anlatıyor. Haber alamadığı 16 yaşındaki oğlunun fotoğrafını gösteriyor gözleri dolarak. “Hatamız Kürt olmamızdır. Gözümüzün önünde çocukların katledildiğini gördük Sur’da. Ne küfürler hakaretler işittik. Devlet babaymış. Benim çocuklarım bomba, silah sesinden uykusunda sayıklıyor. Böyle devlet baba mı olur?” Altıncı sınıfa giden kızı yanımızda. Yeni kayıt olduğu okulda Sur’dan gelen çocuklar için ayrı sınıf açılmış, sayı o kadar fazla yani. Bir süre sonra eve dönen küçük oğlansa o gün dersi takip edemeyen bir çocuğa öğretmenin küfrettiğini anlatıyor. “Anne telefonla kaydedelim mi, inansınlar” diyor. 9 yaşındaki bir çocuk, kay dizi 11 Kürt olmak S Bu, Yaşar ve ailesinin evlerini ilk terk etmek zorunda kalışları değil. 1991’de Lice’ye bağlı köyleri yakıldı, şimdi de Sur’dan kaçtılar. ‘Alın köpeğinizi gömün’ “İnancın olsun bir kedi, bir tavuk kalmıştır geri”. Yakılan köylerinden çıkıp Diyarbakır’a geldiklerinde, çok arayıp nihayet Sur’daki Eski Yoğurt Pazarı’na yakın o evi buluyorlar. “İnşaat gibiydi, ellerimle çok güzel yaptım her yerini” diyor Yaşar. Sonra zar zor para denkleştirip o evi satın alıyorlar, iyikötü geçiniyorlar bu yaza kadar. Yaşar müzisyen, düğünlerde çalıp söylüyor. “Düğün mü kaldı...” diye yakınıyor şimdi, kimin neyi kutlayacak hali var. İnşaatlarda iş bulursa öpüp başına koyuyor. O da çok yok. Sanki her an kapıdan çıkacakmışız gibi, diyeceğini hemen demesi lazımmış gibi anlatıyor: “Neler gördük Sur’da. Önce polisti, sonra özel harekât oldu, sonra jandarma da geldi. Bizim komşu vardı, tezgâhta meyvesebze satan gariban bir adam, işte onu bile vurdular. Hz. Süleyman’ın oradan rastgele ateş ediyorlar. Bir keresinde ben de yoktum, tedariğimiz yetmemiş çocuklar yedi gün aç kaldı evde. Sokaklar cenaze dolu. Özel harekâtçıların da cenazeleri var, halkın da. 20 gün sonra bir ara kaldırdılar ya yasağı, bir gittim tek katlı evler düz olmuş, üzerinden tank geçmiş, inanamadım. Bizim ev duruyor, borç alıp kapısını yaptırdım.” Yaşar HDP seçmeni, sandık başında da bulunduğundan, 1 Kasım’da Sur’da AKP’nin oylarının nasıl arttığına bizzat şahit olmuş. “Artar, çünkü insanlar süreç devam etsin, barış olsun diye verelim bari diye düşündüler. Benim bile aklımdan geçti, anla...” diyor. Akrabalarından AKP’ye oy verenler de var. Onlardan birinin Sur’daki evine, balkona yağmur için gerilen naylon yüzünden “YDGH’lileri saklıyorsunuz” diye roket atılmış. Yaşar’ın yaşadıkları da, gözlemleri de 7 Haziran’dan 1 Kasım’a uzanan sürecin özeti gibi. inan askere, polise de içim acır” diyor. Dört çocukları var. Birinin bacağında önceden geçirdiği motor kazası yüzünden platin var, sokağa çıkma yasağı sırasında pansumana gitmelerine izin verilmemiş. Çünkü çatışmada değil motor kazasında yaralandığına inandıramamışlar. Üniversiteye hazırlanan bir diğer çocukları, “Ben zaten nasıl okuyacağım” diyerek, çok para verdiklerine de hayıflandıkları hazırlık kitaplarını bir yana itmiş. Bu, Sur’un gençlerine, çocuklarına hâkim bir ruh hali. Yaşar gibi 90’ları Lice’de yaşamış eşi, ismi Saliha olsun, “50 yaşındayım, böyle bir şey görmedim hayatımda” diyor hazin bir karşılaştırmayla. Ekmek için çıkmak istediklerinde “Bize öldürmek serbest, dönün evinize, ekmek falan yok” denmiş. Üzerindeki eşofmanlarla çıkan çocukları zaten beş aydır okula gitmiyor, ki en büyük emeli onların okumasıymış. “Villa da verseler Sur’da artık istemem. Açlığa susuzluğa, her şeye dayanırız, ama ölümün üzerine dikilen ev istemeyiz” diyor. Eşi gibi o da ekliyor: “Sadece bizimkiler ölmesin demek inancıma sığmaz. İnan polis, asker de ölmesin istiyorum ben.” Yaşar ve ailesi, ne yazık ki onlara mahsus olmayan, çizilmiş bir kaderle, ikinci kez 90’ları yaşıyor. Bir ay öncesinin hendeğinden bakarak meramları anlaşılmıyor. Bize öldürmek serbest! detmeden kimseyi yaşadığına inandıramayacağını öğrenmiş. Hayatın acı dersi. Nurgül ailesini Dicle Üniversitesi’ndeki pencerelerden her gün Sur’un yerle bir oluşunu izleyen kızının bursuyla geçindiriyor. Başarılı bir öğrenci o. Bir de diğer çocuğun staj parası var. Yemenilerin etrafına oya yapıyor Nurgül. 15 günde biten bir tanesi ona sadece 15 lira kazandırıyor. O da migreni tutmaz da bitirebilirse. Nurgül “sinir hapları” olmadan yaşayamıyor. Konuşurken ara ara bu ilaçların sabitlediği yüz kasları bir perde gibi bir saniyeliğine aralanıp tek gözü ya da dudağının ucu kırpışıyor. Ve tüm bunların ortasındaki Nurgül diyor ki: “O ara çocuğumu görmeye cezaevine gitmemiş olsaydım, ben Sur’dan da çıkmazdım. Bu konuda başkalarıyla tartıştığım oldu, farklı düşünenler vardır. Ama o çocukları evladım gibi görüyorum, kendimi borçlu görüyorum. Gerçekten çıkmazdım Sur’dan.” YDGH sorulduğunda Yaşar önce şunu anlatıyor. O da bir kez cebindeki son parasını kaptırmış, YDGH’li gençlerin çatışmasızlık döneminde Hançepek’i hırsızdan, hapçıdan, esrarkeşten temizlediğini düşünüyor. Hatta böyle suçlardan sabıkalı birkaç kişinin her şeyden vazgeçip YDGH’ye katıldığını söylüyor. Bunu olumlu bir durum olarak anıyor. Birkaç itirazı var: “Diyorum hendek, barikat olmadan bir direniş bulunabilir miydi? Çok mağdur olduk. Kimse bizi kovmadı, bu bilinsin istiyoruz. Cereyan yoktu, su yoktu. Biz devletten kaçtık. Bak tek üzerimizdeki kıyafetlerle böyle... Yine de hiçbir çocuğun babasının cenazesi üzerinde ağlamasını istemem, Kimse bizi kovmadı YARIN: BÖLGEDE HAK SAVUNUCUSU OLMAK KEMAL GÖKTAŞ Özyönetimin ona ne ifade ettiğini soruyorum. “Kendi hayatımızı özgürce yaşamaktır” diyor, “Biz artık devlet zulmü istemiyoruz, yeter...” Batı’nın sessizliği bir yana, onun hayatı böyle kökten değişirken örneğin Diyarbakır’ın başka ilçelerinin normale daha yakın bir hayat sürmesine içten içe bir sitemi olabilir mi? “Yok” diye giriyor cümle daha bitmeden, “Direniş bir orada olur, bir burada...” “Müstahaktır” demeyecek kadar insan olup da o ailelerin yaşadıklarına itiraz edenlerin, söylediklerine itirazı olsa dahi Nurgül’ü duyması gerekiyor. Bu kadın neyi, neye rağmen, neden bu kadar çok istiyor? Özgür yaşam Silopi’dE ÇATIŞMALAR NEDENİYLE MAHSUR KALAN YURTTAŞLARIN YAŞADIKLARINI HDP’Lİ ENCÜ VE İRMEZ ANLATTI: Silopi’nin çığlığı: Açlıktan ölüyoruz OZAN ÇEPNİ ilopi’de devam eden sokağa çıkma yasakları ile aralıksız süren operasyonlar yeni yılın ilk günlerinde hız kazandı. İlçede 21 sivil yaşamını yitirdi, onlarcası yaralandı. Yaşamın imkânsız hale geldiği ilçedeki dramı HDP Milletvekilleri Ferhat Encü ve Aycan İrmez Cumhuriyet’e anlattı. Gelişmeleri Silopi’de takip eden Encü, “Biz yaralılar için 112’yi çağırıyoruz. 112 maalesef gelmiyor. Çok sayıda yaralı bu şekilde yaşamını yitirdi. Yaralılarını getirenlerin üzerine ateş açılıyor. Kaymakam ve valilikle hiçbir şekilde iletişim kuramıyoruz. Telefonlarımızı açmıyorlar. 155 açtığında da ‘bizim yapabileceğimiz bir şey yok’ diyorlar” dedi. Medya dahil herkesin 3 maymunu oynadığını dile getiren Encü, Zap ve Barbaros mahallelerinde yaşananları şöyle anlattı: “Bu mahallelere tanklarla, ağır silahlarla büyük bir saldırı söz konusu. Binlerce insan kendi evlerinde bodrumlarında saklanıyor. Aç, susuz perişan haldeler. Diyorlar ki, ‘Biz bombalarla ölmezsek zaten açlıktan öleceğiz’. Günde yüze yakın telefon alıyoruz ‘Ne olur yardım edin. Biz açlıktan S ölüyoruz. Evimizde çocuklar, bebekler var. Biz kendimizden geçtik bebeklerimizi düşünüyoruz’ diye. Bu zülme karşı herkesin duyarlı olması gerekiyor.” Ferhat Encü, Silopi’deki dramın ve insanlar üzerinde yarattığı travmanın gelecek için yarattığı tehlikeye dikkat çekerek, “Artık Türkiye olanları kaldıramayacak noktaya geldi. Bu toplum artık sadece zihinsel bir bölünme yaşamıyor. Yaşananlar fiziksel bir bölünmeye de neden olacaktır. Bu katliamları meşrulaştırmak için uğraşanlar, bu insanların yüzlerine nasıl bakacak. İnsanlar eğer bu ülkeden umutlarını keserse başka nereye gidecek, neye bağlanacak” dedi. Şırnak Valiliği’nin “Cizre ve Silopi ilçelerimizde vatandaşlarımızın sağlık, gıda, ilaç, cenaze defin hizmetleri ve diğer temel ihtiyaçları Kaymakamlıklarımızca titizlikle karşılanmaktadır” açıklamalarını yalanlayan İrmez ise “Şu an 6 cenazemiz maalesef cami ve evlerde. Cenazelerin alınmasına izin verilmiyor. Otopsiye götürülen cenazelerimiz daha morglarda. Morgda dahi yer yok. Cenazeler yemek deposu ve benzeri yerlerde muhafaza edilmeye çalışılıyor” dedi. l ANKARA İnsanlar oyalanıyor Diyarbakır’da dün çıkan olaylara polis müdahale etti. Müdahale sırasında atılan gazdan aldığı ekmeklerle evine dönen yaşlı bir kadın da etkilendi. Bir ara sokağa çöküp başörtüsüyle yüzünü kapatarak gazdan korunmaya çalışan kadın uzun süre kendine gelemedi. Sur’da yasak kapsamında olmayan İskenderpaşa Mahallesi Küçük Aktar Sokak’ta bulunan bir eve roket mermisi isabet etti. Evde yemek yediği sırada meydana gelen patlamada 3 çocuk annesi Melek Alpaydın adlı kadın yaşamını yitirdi, 3 kişi ağır yaralandı. Silopi’de dün iki sivil daha yaşamını yitirdi. Barbaros Mahallesi’nde çatışmalar nedeniyle evlerin terk edilmesi sırasında kurşunların isabet ettiği Yusuf Yağıcı hayatını kaybetti. Eşi Şahye Yağıcı ile Zübeyde Esen’de yaralandı. Başından yaralanan Esen’in durumunun ağır olduğu belirtildi. Yetkili Üç çocuk annesi sofrada öldürüldü ler, PKK’lilerin ateş açtığını söylerken HDP’li Faysal Sarıyıldız Twitter’dan güvenlik güçlerinin ateş açtığını iddia etti. İlçede, bomba atar mermisinden fırlayan şarapnel parçasının başına isabet ettiği iddia edilen 35 yaşlarındaki bir kadın da yaşamını yitirdi. Cizre’de ise Sezai Burçin (43) adlı yurttaşın polislerin açtığı ateş sonucu öldüğü iddia edildi. Öte yandan Cizre ve Silopi’de gitmek isteyen ve aralarında HDP, DBP ve DTK eşbaşkanlarının bulunduğu milletvekili ve belediye başkanlarına izin verilmedi. HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın da İdil’e geleceği belirtildi. C M Y B Fotoğraf: AFP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle