21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 25 Ocak 2016 yorum EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: SERPİL ÜNAY 14 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Batı, satıyor! BAvrupa Birliği siyasetçileri Türkiye’ye yeni bir görev yüklüyor. Bu görev, Ortadoğu ülkelerinden gelen Müslümanların kendi topraklarına ulaşmasının engellenmesidir. Türkiye, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra izlediği bağımsız, tarafsız ve barışçı dış politikasını II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği günlerde terk etti. O günlerin koşullarında ABD, Türkiye’yi komünizme karşı savaşlarında cepheye sürdü; nöbetçi olarak görevlendirdi. Bunun karşılığında önceleri çoğu bağış, sonraları da çok ağır koşullarda, kimi zaman aşağılayarak borç olarak para verdi ve karşılığında çok şey aldı. Kore’den başlayarak çok can aldı; askeri darbeleri örgütledi; burs vererek yetiştirdikleri siyasetçi ve uzmanların bu ülkenin yönetimine gelmesini sağlayarak düşünce özgürlüğünün boğazlanmasını destekledi; bu ülkenin gençlerinin ve düşünürlerinin işkenceden geçirilmesine, kimilerinin öldürülmesine gözcülük etti. Yetmedi, komünizm karşıtı diye siyasal İslamcılığı besledi ve güçlendirdi… 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında bu politikalar uygun deyişle tepe yaptı. Komünizm, 1990’da kendi varlığına son verdi. Bu tarihten sonra Türkiye’nin antikomünizm koşullanmasından kurtulması; özgürlükler alanını genişletmesi; kuralları ve kurumlarıyla demokratikleşmesi gerekirdi. Hiç de öyle olmadı. Dün andığımız güçlü yazar Uğur Mumcu’nun adının simgeleştirdiği gibi ülkeye dışarıdan görev verilmesini kesinlikle reddedenlerin yok edilmesine, tıpkı 1970 sonrasında olduğu gibi devam edildi; yok edenler ise bulunmadı. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak son 13 sene üç aydır, siyasal İslamcı AKP iktidardadır. Siyasal İslamcılığın dış politikadaki yansıması, ABAvrupa Birliği’nden uzaklaşma, ABD’ye ve güdümündeki Ortadoğu ülkelerine yakınlaşma biçiminde oluyor. Bu köklü dış politika değişimi Türkiye’nin yeni uluslararası görevini de belirliyor: Müslüman göçmenlerin Avrupa’ya geçmesini engellemek! Öncelikle belirteyim ki karşılığında ne verilirse verilsin, Türkiye böyle bir görevlendirmeyi kayıtsız, koşulsuz ve kesinlikle reddetmeliydi; nokta! Bu ağır görev karşılığında Türkiye’ye verilecek olanlar, bu ülke için gerçekten onur kırıcı ve küçültücüdür: 1 Göçmen maliyetinin şimdilik üçte biri tutarında üç milyar Avro; 2 AB ülkelerinin her biri yeni giriş yasakları koyarken görüşülmesi öngörülen anlamsız bir vize kolaylığı sosu ve 3 Yarım yüzyıldır gerçekleşmeyen ve görünür gelecekte gerçekleşmeyecek boş bir düş olan AB üyeliği sürecinde bir/birkaç başlığın açılacağı sözü. Ülkenin getirildiği görev noktasına bakar mısınız? Geçen cuma günü Türkiye Başbakanı, Almanya’da Alman Başbakanı’na “Avrupa’ya gelen sığınmacıların sayısının azaltılması için her şeyi yapacağına” söz veriyor. Yeni görevinin bir gereği olarak Türkiye, ayağına taş bağlıyor ve Ortadoğu bataklığına atlıyor. Bunun kaçınılmaz olumsuz sonuçları, üstelik ağırlaşarak, her gün ve alanda yaşanacaktır. Batı, Türkiye’yi Arap tüccara, kendi günlük çıkarı için, çok ucuza ve de utanmazca satıyor! Bu yılın kasım ayında görevini bırakacak olan ABD Başkan Yardımcısı’nın özgürlük umutları dağıtmasına aldırmayın. Avrupa asırların kendi birikimi olarak tüm insanlığa kazandırdığı, özgürlük, eşitlik, sol ve bilimsellik değerlerini Türkiye söz konusu olunca kolayca hiçe sayıyor. Bağımsız ve demokratik bir Türkiye için uğraş verilmesi zorunluluğu da ağırlaşarak artıyor. 25 OCAK 2016 SAYI: 32982 A Bir karınca daha eksildi: Tahsin Yücel ir düşünce insanını betimlemek için “karınca” sözcüğünü sanırım ilk kez Rekin Teksoy’un ölümünden sonra kullanmıştım. Boccaccio (“Decameron”) ve Dante (“İlahi Komedya”) çevirilerine atfen “Türkiye’ye Rönesans’ı Getiren Adam” diye nitelendirdiğim Rekin Teksoy için uygun bulduğum “karınca” sözcüğü ile, onun kendi dünyasının ve çalışma odasının kuytuluklarında, her türlü şamatadan ve gösterişten uzak, hep bir şeyler taşıma peşindeki çabası ile kültürümüze yaptığı dev katkı arasında kendimce bir ilişki kurmaya çalışmıştım. Şimdi o karıncalardan birini daha yitirdik. Prof. Dr. Tahsin Yücel, hep yaşadığı gibi, sessiz sedasız aramızdan çekildi. Ülkemizde yalnızca Batı edebiyatı kavramının değil, fakat çeviri uğraşının, katıksız bilim adamlığının ve yazarlığın da içini hem de ne zenginliklerle! dolduranlardandı. Eski görev B ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Yeni görev Gazeteciliğin Düşmanları Sonuç me çabası da gazeteciliğin hasımları arasında yer alır. “Şimdi sitcom zamanıdır, Uğur Mumcu gazeteciliğinin modası geçti” diye arada bir piyasada boy gösterirler. Bulvar gazeteciliğini gazeteciliğin aslı olarak tanıtma çabasına girişirler. Postmodernizmin çarpıklığının gazeteciliği ürkiye’de öldürülen Kuşkusuz hayır. Halde belirlemesi için bin degazetecilerin listekın gerçekleri öğrenebilreden su getirirler. En cidsi uzundur. Neden? mesi için gazeteci yoğun di konular onlar için bir eğGerçekler halktan gizve çok yönlü bir çaba gös lenceye vesile olacak işlerlenmek istenir de ondan. termek zorundadır. Okudir. Bu nedenle araştırmacı Ocak ayının payına Uğur madan, araştırmadan, kagazeteciliğin de düşmanıMumcu, Metin Göktepe, nıtlamadan, saklı, gizli ola dırlar. Bu yüzden arada bir Hrant Dink düştü. Bu ayı nın peşine düşmeden gapiyasaya çıkıp haberin ölüonları anarak, onların gaze zetecilik yapılmaz. Gazete münü, magazinin krallığını teciliklerini anlatarak geçi ciliğin aslını, esasını, ruhu ilan ederler. Ama ölmüyor riyoruz. Gerçekleri yazma nu da bu çabaların toplamı işte; Mumcu’yu bombalanın bedellerinin çeşitliliği oluşturur. Araştırmacı gasanız, Göktepe’yi öldürseşaşırtıyor. Tutuklu arkadaş zetecilik dünyanın hemen niz, Dink’i katletseniz de larımızın, öldürülmüş arka bütün ülkelerinde gazeteci ölmüyor. Onların izini südaşlarımızın bize söylediliğin tanımıdır. Bu türün ya renler gazeteciliği hakkıyği özetle şudur: Halkın ha ni gazeteciliğin aslının, esa la yapmakta direnenler çıkıber alma hakkı gazetecilisının düşmanları yalnızca yor. Hapsetseniz de, zindağin temel ilkesidir. Halkın silaha sarılan tetikçiler, on na tıksanız da “gazetecilik hakkı gazetecinin de göre lara emredenler; gerçekgizli kalanı ortaya çıkarvidir. Peki, gazetecinin bu ler gizli kalsın diye zindana maktır, halkın haber algörevini yerine getirmesinin atanlar, baskı altına almak ma hakkını savunmaktır” karşısına dikilen yalnızca isteyenler değildir; gazediyenler, siz ne kadar “Bitcinayet şebekeleri mi? teciliğin mantığını değiştir ti bu işler, artık Bild tarzı T o gerçeğin yerini aldı” deseniz de vazgeçmiyorlar. Sık sık ileri sürdükleri kanıt, dünyanın değiştiği, yeniliklerin gazeteciliği de belirlemesi gerektiğidir. Öyle oluyor zaten; yenilikler gazeteciliği de zenginleştiriyor, kolektif bir çabaya dönüştürüyor, dayanışmayı işe çeviriyor. Arkadaşım Hakan Kara dün Cumhuriyet’teki köşesinde Wikipedia örneğini verdi. Bu internet ansiklopedisinin gelişimini, kolektif bir çabayla nasıl büyüdüğünü, büyük bir işlev kazandığını anlattı. Yenilik budur. Araştırmacı gazeteciliği besleyip büyüten gelişmelere örnektir. Magazini gazeteciliğin esası sayanlara sıkı bir yanıttır. Ocak ayı bizim için yaslı bir aydır. Ama aynı zamanda gazeteciliği bin bir dereden su getirerek öldürmek isteyenlerle mücadele etmek için iyi bir fırsattır. “Dandy”ler değil, Mumcu’lar, Dink’ler, Göktepe’ler, onların izinden gidenler kazanacak... yet, instagram uygulamasında da aktif olsa çok güzel olabilir. Video ve görsel destekli instagram sayesinde hem haberleri takip edebilir hem de gerçekleri sizin sayenizde öğrenebiliriz. İlginiz için şimdiden teşekkürlerimi sunarım. İyi günler. Ege Sağlam En kısa, ama sanırım en doyurucu tanımıyla Tahsin Yücel, Milli Mücadele’nin hemen ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı “Anadolu Aydınlanması”nın yorulmak bilmez savaşımcılarındandı. Dil Devrimi’ne yaklaşımı da zaten hep Mustafa Kemal’in Dil Devrimi’nin ruhu doğrultusunda oldu. Bir yandan hep Türk roman, öykü ve deneme edebiyatının doruklarında yer alırken aynı zamanda dile bilimsel bağlamda da yaklaşması, onu ülkemizde artık çok az yetişen türden bir “akademisyen” kıldı. Evet, yinelemekte yarar var: Tahsin Yücel’in akademisyenliği, bugün yetişmesinin ender olması bir yana, yeni kuşaklara anlatılmasında bile güçlük çekilen türden bir bilim insanlığının simgesiydi. Çünkü özellikle son on, on beş yıldır bu ülkede “vakıf üniversiteleri”nin katkısıyla gerçekleşen “üniversite enflasyonu”, ne yazık ki sonunda çok vahim bir bilimsel erozyona yol açtı. Gerçek anlamda üniversitelerin varlık kazanabilmesi, kapılarında “…Üniversitesi” yazmasına değil, fakat özgün bilim üretimini birincil amaç sayan bilim yuvaları olabilmeleri koşuluna bağlıdır. Oysa bugün ülkemizde her yıl üniversitelere öğrenci kaydı / tavlanması zamanı geldiğinde, haklı bir saygınlığın taşıyıcısı olan birkaç üniversitenin dışında kalan vakıf üniversiteleri, tanıtımlarını imza attıkları bilimsel başarılar aracılığıyla değil, ama gösterişli kampuslarının ve sosyal tesislerinin renkli resimleriyle yapmaktadırlar. Eşine ender rastlanır bir ‘akademisyen’… Instagram internet gazeteciliği yapan pek çok medya kuruluşlarından daha başarılı, daha erhaba, öncelikgerçekçi. TV haberlerinde le Cumhuriyet gaverilmeyen, sansürlenen zetesinin internet sitesi ve birçok habere Cumhuriyet Twitter’daki hareketliliğinin sayesinde ulaşabiliyorum. çok aktif ve başarılı olduBaşarılı yayınlarınız için ğunu söylemek istiyorum. çok teşekkür ederim. Video ve fotoğraf kısmı Hukuk fakültesi öğren M cisiyim ve zorlu sınav dönemleri, koşuşturmalar falan derken gündemi kaçırabiliyorum. Birçok üniversite öğrencisi gündemden habersizdir. Twitter, Facebook kullanarak bazı şeylerden üstünkörü haberdar olabiliyorlar. Twitter’da çok aktif olan Cumhuri Hatalar, hatalar... Ocak, son sayfa... “Üç milyar Avro çizmeye takıldı” başlıklı haber... İtalya Ekonomi Bakanı demiş ki: “3 milyarlık yardımın, ülke bütçelerinden katkı sağlanmadan Avrupa bütçesinden karşılanmasının uygun olup olmadığının açığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.” Söylenenler her ne kadar tırnak içinde verilmişse de, sözlerin Türkçe söylenmediği açık. Büyük olasılıkla çeviri hatası söz konusu. Türkçede bir şey açığa değil, açıklığa kavuşturulur. Hemen yanı başında başka bir haberin fotoğraf altı: “Didim’den Yunanistan’a geçerken 16 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç Akın Atalay İcra Kurulu Başkanı Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Tanıtım ve Halkla İlişkiler Genel Koordinatörü Ayşe Cemal Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörleri Hakan Çankaya Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya alabora olan kurtarılan miniklerin yaşadığı dehşet yüzlerine böyle yansıdı.” Olan ile kurtarılan arasında “tekneden” olmalı. Bunlar dilin yanlış kullanımına iki örnek... Ayrıca, olur olmaz yerde kullanılan “yaşamak” çılgınlığına/modasına kapılmadan, “yaşadıkları” yerine “düştükleri” denmiş olsa iyi Türkçe de olacak. Bu da dilin kötü kullanımına bir örnek... Birkaç yıl öncesine dek Türkçenin basındaki kalesi konumunda olan Cumhuriyet’e ne oldu? Bu türden hatalar niçin önlenemiyor? Daha da önemli bir soru: Önlenmesi için bir çaba gösteriliyor mu? Saygılar. Emre Yazman Sıradan magazine geniş yer kur köşesine, haber başlıkları ve içerikleri hakkında, birkaç ileti göndermiştim. Bir yenisine hazırlanırken, 18 Ocak günü Okur Temsilcisi’nin yazısından; düşüncelerimi birçok okurun, özellikle Okur Temsilcisi’nin de paylaşmakta olduğunu görmekten mutlu olmuş, bundan böyle, bu konuda özen gösterileceği umuduna kapılmıştım. 20 Ocak günkü 3. sayfayı baştan başa kaplayan (Özgür Mumcu yazısı dışında) iki haberi görünce yeniden yazmaktan kendimi alamadım. Birinci haber olan taciz olayının, o boyutta bir başlıkla ve en ince ayrıntıları ile verilmesi; ikinci haberin, çok uzun olarak ve çarpıcı bir resim koyarak verilmesinden ne amaçlandığını anlamakta zorluk çekiyorum. Gazetenin sayfa sayısını azaltmak için yazarların kısa yazmaları istenirken sıradan haberle Prof. Dr. Tahsin Yücel, ömrünün sonuna kadar böyle yozlaşmış bir bilimsel(!) ortamın dışında ve kendi anadilinin hizmetinde kaldı. Uzmanlık alanı, Fransız Dili ve Edebiyatıydı. Ama o öğrencilerine yabancı bir ortamın dilini ve edebiyatını hep kendi anadilinin tüm zenginlikleriyle aynı potada aktardı. Bu yanı, Tahsin Yücel’i, tıpkı bir Cevat Çapan, bir Akşit Göktürk ya da bir Berke Vardar gibi, aydın olmanın koşulunu önce kendi ortamının insanı olabilmekte arayan bir gerçek aydınlar kuşağının üyesi yapar. Tahsin Yücel’in mirasının yeterince değerlendirilmesi, ancak onun kişiliğinin bu yanı da önemle göz önünde tutulduğunda başarılabilecek bir iştir. Kendi dilinin âşığı bir dilbilimci… O Yorum yazamaz olduk umhuriyet’in okuC ru olarak sizden ricam, lütfen haberlere yorum yazma olanağını tekrar gözden geçirin. Aylardır yazılan yorumlar yer almıyor, zaten daha önce de sabah yazılan yorum akşam belki yer buluyordu. Okurlara fikir alışverişi sağlayan pek fazla site kalmadı, olanlar da yandaş medya da ve orada mükemmel işliyor. Buralarda yorumlar en geç 10 dakika son Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.45 05.28 05.49 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.15 12.23 14.54 06.56 12.08 14.42 07.15 12.31 15.09 Akşam 17.29 17.06 17.33 Yatsı 18.42 18.28 18.53 ra yer buluyor; okurlar birbirlerinin yorumlarını dahi cevaplayabiliyorlar. Ben Cumhuriyet’in olanaklarını, personelini bilemediğim için, sadece isteğimi belirtiyorum. Bu zorlu dönemde sizlere, Can Dündar ve Erdem Gül’e sabır ve kuvvet diliyorum. Okurlarınızın sizleri desteklediğini, her zaman destekleyeceğini bilmenizi isterim. Saygılarımla... Alev Kubat re bu kadar geniş bir yer ayrılması çelişki değil midir. Haberlerin uzunluğu nedeniyle değindiğim köşe yazılarındaki uzunluk konusunda, yönetimle aynı görüşteyim. Her birini zevkle okuduğumuz köşe yazılarının daha kısa olması, sanırım tüm okuyucuların ortak dileğidir. Cumhuriyet gazetesi eskiden gazete reyonlarında parlak yüzüyle hemen göze çarpardı. Şimdi diğer okurların da değinmiş olduğu gibi, iç sayfalardaki haberlerden alıntılar ve resimler arasında “Cumhuriyet” yazısı kayboluyor. Yine eskiden, ikinci sayfayı açtığımız zaman, değerli bilim ve düşünce adamlarının makaleleri ile karşılaşırken, bugün magazin haberleriyle yüz yüze geliyoruz. Eleştirdiğim değişiklikler, gazetemizin satışını arttırdıysa, bunları, bağrıma taş basarak kabulleneceğim. Saygılarımla... Ali Niyazi Öz Hükümet Alevileri böldü Örgütler 3 gruba ayrıldı MEHMET MENEKŞE umhuriyet’te esC kiden yıllarca yer alan, Stockholm’den, Brüksel’den, Toronto’dan, Cakarta’dan, Pazar yazıları keşke aksamasa Malmö’den öteki dünya kentlerinden gelen Pazar Yazıları’nı göremez olduk. Nedeni nedir? Saygılar. R. Tomur Bayer KP hükümeti, cemevleri için yapılacak yasal düzenlemelerle ilgili Alevi örgütlerini 3’e bölerek Ankara Hâkimevi’nde toplantıya çağırdı. Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı başkanlığındaki toplantıya bugün 09.3011.30 arasında Alevi Bektaşi Federasyonu bileşenleri, 12.00’de Cem Vakfı katılacak, yarın da Alevi Dernekler Federasyonu ile toplantı gerçekleştirilecek. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Baki Düzgün toplantının ayrı ayrı yapılmasına ve müsteşar yardımcısı düzeyine indirilmesine tepki gösterdi. Düzgün, “Eşit yurttaşlık hakkı adı altında dile getirdiğimiz ortak taleplerimiz var. Taleplerimiz: Aleviliğin tanınması, cemevlerine yasal statü verilmesi, Madımak’ın müze olması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Alevilere yönelik asimilasyon politikalarına son verilmesidir. AKP hükümeti öteden beri bölücü bir tavırla hareket ediyor. En kötüsü de Adalet Bakanı görüşecekti, müsteşar yardımcısının başkanlığında toplantı yapılacak. Bu bağlamda da ben katılmayacağım ve yardımcımızı ya da sekreterimizi göndeririz” diye konuştu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Gani Kaplan ise “Alevi Bektaşi Federasyonu bileşenleri hükümete muhalefet, bizimle birlikte diğer arkadaşları çağırmamalarının nedeni, hükümete yakın duran örgütlerin kafalarının karışmamasını sağlamak sanırım.” l AMASYA A C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle