16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 18 Ocak 2016 EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN haber 13 Almanya’nın en saygın gazetelerinden Die Welt, Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın Almanya Başbakanı Angela Merkel’e yazdığı açık mektubu yayımladı ansölye Merkel ekim ayında Türkiye’ye geldiğinde Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan onu bir sarayda ağırladı. Hayır, kendi sarayında değil; Ankara’da kendine yaptırdığı “kaçak saray” o kadar tepki toplamıştı ki, Alman Başbakanı oraya gitmemek için ziyareti İstanbul’a aldı. Ama Erdoğan, konuğunu bu kez de Osmanlı’dan kalan Mabeyn Köşkü’nün altın varaklı koltuklarına oturttu. Merkel’in “nereye geldim ben” şaşkınlığı, yüzünden okunuyordu. Ama bu, kendi tercihiydi. Türkiye kritik bir seçimin arifesindeydi ve Merkel “seçim sonrası gidin” telkinlerini reddederek Erdoğan’a bu yaşam öpücüğünü verdi. Çünkü onun için Erdoğan’ın istikbalinden çok, mülteci krizi önemliydi. Türkiye ve Almanya’daki Erdoğan muhalifleri o zaman bu ziyareti eleştirmişti. Erdoğan, Batı’nın tüm değerlerini reddeden bir otoriterdi. Demokrasiye inancı olmadığını daha İstanbul Belediye Başkanı iken ilan etmişti. Hukuku tanımadığını uygulamalarıyla göstermiş, kendisini eleştiren herkesi cezalandırma hevesine düşerek ifade özgürlüğünü ayaklar altına almış, basına ağır bir sansür uygularken, özgürlük talebiyle meydanlara çıkanları polisin sert müdahalesiyle ezmişti. Ş Sayın Merkel: Saraya değil zindana kulak verin! “Kininin takipçisi bir nesil istiyoruz” demişti kürsüden. “Kızlıerkekli bir arada kalınan evleri” hiddetle eleştirirken muhtarları “onları bize ihbar edin” diye tembihledi. Kürtaja karşıydı. Kadın, en az 3 çocuk doğurmalı ve onların bakımıyla uğraşmalıydı. Erdoğan’ın dini sözcüsü pozisyonundaki Diyanet’e göre nişanlıların bile el ele tutuşması günahtı. “Almanya, bu anlayışa mı sahip çıkacak”tı? Merkel bu eleştirilere kulak asmadı. Pazarlığını yaptı. Erdoğan’ı, Suriyeli mültecileri Avrupa’ya yollamayıp Türkiye’de tutacak bir formüle ikna etti. Karşılığında 3 milyar Avro ve AB ile donmuş olan müzakerelerin yeniden başlamasını vaat etti. Sarayda kalmadan gitti. O gider gitmez Erdoğan bu ziyareti, Avrupa’nın kendisine verdiği destek olarak sundu ve seçimden zaferle çıktı. HHH Yılbaşı gecesi Köln’de yaşananlar biz Türklere çok tanıdık geldi. Bu her yılbaşı İstanbul’un büyük meydanı Taksim’de yaşananların aynısı. Sınıfta, okulda, işyerinde, hayatta kadını erkekten ayırmaya, onu çocuk yapıp büyütmek vazifesiyle eve kapatmaya çalışan muhafazakâr maço kültürün ve onun yarattığı kadın açlığının bir yansıması bu... Türkiye’de, laik, modern, çağdaş bir yaşamı ve demokratik bir cumhuriyeti savunan kadınlar ve erkekler, yıllardır bu anlayışa karşı canları pahasına direniyor. Kadını köleleştiren bu anlayışın sonuçlarının değil, nedenlerinin sorgulanmasını, onu değiştirecek politikalar geliştirilmesini savunuyor. Peki İstanbul’da ya da Köln’de, meydanlarda karşı karşıya gelen bu iki anlayış karşısında genelde Batı dünyası ve Avrupa Birliği, özelde Almanya ve Merkel nerede, kimin safında duruyor? Biz, bunun cevabını biliyoruz. O yüzden de Merkel Köln saldırganla rına sert tepki gösterirken acı acı tebessüm ediyoruz. “Sınırlarımızı kapatalım”, “göçmenleri kovalım”, “mülteciler için parasını verip uzak bir ülkede toplama kampı kuralım” demek, sorunu çözmüyor. Dünya artık, steril kıtalarla, ülkelere meydanlara izin vermeyecek kadar kozmopolit bir gezegen. Bir coğrafyada çıkardığınız savaşın bedelini, oranın halkıyla birlikte siz de ödüyorsunuz. Genelde Batı dünyası, özelde Almanya da kıtanın ve dünyanın geleceğine dair eski değerlerini hatırlayarak bir tercih yapmalı ve gündelik çıkarları uğruna kadim değerlerinden taviz vermemelidir. Din kurallarının hükmetmediği, kadınların erkeklerin özgürce bir arada yaşayabildiği, adaletin, demokrasinin, özgürlüklerin baştacı edildiği, savaşın değil barışın yüceltildiği bir dünya kurmanın yolu, sınırları kapatmaktan değil, sınırın ötesinde aynı ideali paylaşanlarla küresel dayanışmadan geçer. Aksine verilecek her desteğin bir faturası olacaktır. Erdoğan’ın Suriye’yi silahlandırma politikasını belgeleriyle sergilediği için, onun şikâyetiyle hapse atılmış bir gazeteci olarak, Alman hükümetinin saraydakilere değil, zindandakilere kulak vermesini bekliyorum. Vakit çok geç olmadan... Sen öldür kötü, ben öldürsem iyi uray Mert 3 gün önceki yazısında, gündemdeki “aydınlar bildirisi”ne imza atıp hedef alınanlar için “kendi doğru bildiklerini hesapsız ve sadece vicdanlarının sesini dinleyerek ifade etmekten kaçınmayan insanlar” olarak tarif etti. İyi bir tarif kabul edilebilir (yazı da iyiydi). Gerisini sorgulamak bizim işimiz değil. Bizde durmadan “aydınlar” bildiri yayımlar. Aydın nedir ne değildir, tartışmanın da zamanı değil. Ben “ama” demedim bu bildiriye. Bir düşünce özgürlüğünü dile getirmektir. Bildiri ne benim için bir “iktidara karşı büyük bir cephe kuruluşu”nun mihenk taşı (pek çok insan öyle görüyor), ne başka bir şey. İktidar ve destekçileri bütün silahlarıyla bildiricilerin üzerine yüklenirken, “ama içinde katılmadığım şeyler de vardı” gibi içerik tartışmasına hiç girmem. İktidara ve mahkemelerine “delil” sunmam. Bir bildiri yayımlamışlar, beni ilgilendiren yönü sadece ifade özgürlükleridir. Bu konuda 100 tane bildiri yayımlanabilir! Ben de kendi adıma 101’inciyi yayımlarım! N SOSYALİST ENTERNASYONEL GENEL SEKRETERİ AYALA’DAN TARİHİ ÇAĞRI: Avrupa solu, Silivri’ye Can Dündar’ın annesi: Dersim için ne diyordunuz? G Oğlum için içeri bile girerim azetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın annesi Öznur Dündar, “Cansa, can da veririm oğluma... İçeri bile girerim, ötesi var mı?” dedi. Hürriyet’ten Ayşe Arman’ın sorularını yanıtlayan Dündar, sürekli ilaç aldığını ve uyuyamadığını söyledi. Dündar “Yediğim her lokmada oğlumu düşünüyorum, ‘Ne yiyor acaba’ diyorum. ‘Acaba üşüyor mu’ diyorum. Anneyim ben. Ben onun başarılarıyla gurur duyuyorum” dedi. “Benim oğlum oradan aslanlar gibi çıkacak” diyen anne Dündar, insanların genelinde bir yorgunluk, ümitsizlik ve bıkkınlık söz konusu olduğunu belirterek “Evladım, korku bunun adı! Artık herkes birbirinden korkuyor. Bırak siyasi görüşünü, tuttuğu takımı bile söylemiyor” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet PINAR TÜRENÇ: B Onları alana dek devam alıkesir’de yayımlanan Yeni Haber gazetesinin kurucusu Ekrem Balıbek adına düzenlenen, “Değişen Medya Düzeni ve Köşe Yazarlığı” konulu panelde konuşan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Can Dündar ve Erdem Gül’ün Silivri Cezaevi’nde tutulan Umut Nöbeti’nden güç aldığını belirterek “Onları oradan söküp alıncaya kadar bu çalışmanın içinde olacağız” dedi. Daha önce bakanlık izni ile tutuklu gazetecilerle görüşebildiklerini söyleyen Türenç, Dündar ve Gül’le görüşmek için yaptıkları başvurulardan sonuç alamadıklarını söyledi. Panelde konuşan gazetemiz Yayın Danışmanı Doğan Satmış ise Sabah Grubu’na el koyulduğunu, Doğan Grubu’na 5 milyar liralık ceza kesildiğini belirterek “Yıllar içinde 7 bin gazeteci işsiz kaldı. ‘Alo Fatih’ dönemi yaşandı. Gazetelere kayyum atandı. Yeni medya düzeni bu” dedi. l Haber Merkezi ilivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’ü ziyaret etmelerine izin verilmeyen Avrupa Sosyalist Partisi (PES) Başkanı Sergei Stanishev, Sosyalist Enternasyonel Genel Sekreteri Luis Ayala ile Avrupa Parlamontosu Üyesi, eski Bulgaristan Başbakanı Giacomo Fillibeck dayanışmayı cezaeALİ vi önüne gösterdi. Ayala, AvAÇAR rupa’daki tüm sosyalist ve sol liderleri Silivri Cezaevi’ne dayanışmaya çağıracağını söyledi. Stanishev de özgürlükler konusunu önemsediklerini belirterek, “Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutukluluğu ve akademisyenler üzerindeki baskıyı Avrupa’daki başbakanlara da aktaracağım. Onların sadece Türkiye’de değil dünyada da destekçileri var” dedi. Adalet Bakanlığı’nın yabancı oldukları gerekçesiyle izin vermediği Sergei Stanishev, Luis Ayala ve Giacomo Fillibeck dün Sosyalist Enternasyonel Başkan Yardımcısı Umut Oran ve CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ile birlikte Silivri Cezaevi önüne gelerek Dündar ve Gül’e dışarıdan desteklerini iletti. Luis Ayala, “İki gerekçeyle buradayız. Birincisi Türkiye’ye ve Türk insanına dostluk mesajı göndermek için. Barış, özgürlükler ve haklar ajandasında ileri gitmek isteyen Türk halkı için. İkincisi de Can ve Erdem’e destek vermek için. Türkiye çok önemli tehditlerle karşı karşıya. Tehditler karşısında demokratik değerlere sarılmak gerekiyor. Avrupa’daki soysal demokrat liderleri Silivri’ye dayanışmaya çağırıyorum” diye konuştu. Sergei Stanishev ise Dündar ve Gül’ün durumunu başından itibaren çok yakın S Bakıyorum, İktidarı ve “devlet”i katliamcı suçlamasına bağırıyorlar: Bu suçtur, yargılanıp içeri atılmalılar... Düşünce namusu diye bir şey olsa, tamam onlar da böyle düşünüyor der geçerim. Ama, bugün devlet güçlerinin PKK’lilere karşı savaşıp pek çok militanı öldürmelerini ve bu arada 200 kadar sivil insanın da savaşta kurban gitmesini, belki de yüzlerce asker ve polisin de şehit edilmesini “devlet katliamı” olarak niteleyen bildiricilere şiddetle karşı çıkanlar, dürüst değil. Dersim olaylarında da bu kez onlar “devleti katil”likle, Kürtleri, Alevileri katletmekle suçluyorlardı. Onlar için “fikri tutarlılık” önemli değildi. Kendi iktidarını, liderini, parti propagandasını savunmakta “siyasi tutarlılık” önemliydi. Ayala’dan gazetemize ziyaret Sosyalist Enternasyonal Genel Sekreteri Ayala ve Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut Oran, Silivri’nin ardından gazetemizi ziyaret ederek Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Tahir Özyurtseven, Yayın Danışmanı Doğan Satmış, Haber Koordinatörü Murat Sabuncu ve Dış Haberler Müdürü Pınar Ersoy ile görüştü. Oran, daha önce Luis Ayala’yla birlikte Mustafa Balbay’ı cezaevinde ziyaret ettiklerini anımsattı. Ayala da ne zaman Türkiye’ye gelse hep cezaevi ziyaret ettiğini ve duruşma izlediğini artık bunun da engellendiğini söyledi. Ayala, Dündar ve Gül’e yazdığı notu da iletilmek üzere gazetemiz yetkililerine teslim etti. Ayala’nın notunda, “Buraya basın özgürlüğü ve gerçeği ortaya çıkarmadaki mücadelenize desteğimizi ve dayanışmamızı sunmaya geldik. Ne yazık ki sizinle görüşmemize izin verilmedi, fakat sizin yanınızda olduğumuzu bilin” denildi. Dündar da Ayala’ya bir notla yanıt verdi. Dündar, “Verdiğiniz destek ve gösterdiğiniz dayanışma, gerçeği ortaya çıkarmaya çalıştıkları için Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu bulunan gazeteciler için çok değerli” ifadelerini kullandı. Dersim’deki tutumlarının nedeni dan izlediklerini belirterek özetle şunları söyle dedi: “Şunu bilsinler ki yalnız değiller, sadece Türkiye’de değil dünyada da destekçileri var. Ben hem buradaki izlenimlerimi hem de CHP kurultayında bana aktarılan bilgileri kendi partimizin kongresi ve Avrupa’daki başbakanlara aktaracağım. Çünkü Türkiye insanı en iyi demokratik koşullarda yaşamayı hak ediyor. Türkiye’nin özgürlükler konusunu önemsiyoruz. Biz aynı zamanda son günlerde akademisyenler üzerine konulmuş baskıyı da gündeme getiriyoruz. Barış isteyip şiddete karşı duran aydınlara yapılan baskıyı da gündeme getiriyoruz. Bu konuyu da yakından takip ediyor olacağız.” Stanishev, Ayala ve Fillibe ck’in Dündar ve Gül’ü ziyaret etmesine izin verilmemesini değerlendiren avukat Celal Ülgen, cemaatin etkin olduğu ko rku imparatorluğunun yaşandığı dönemd e bile cezaevindeki gazetecilerin yabanc ı heyetlerle görüşmesine izin verildiğini söy ledi. Ülgen, “Cezaevinde görüşme yap abilmek için Adalet Bakanı’ndan izin almaya gerek yok” dedi. Avukat Ergin Cinmen cez aevi savcısının karar verebileceğini kayde derek, “Gelen kişilerin kimliği belli ise izin verilmeliydi. Keyfi bir uygulama gibi geliyo r” diye konuştu. İzne gerek yok Dün Dersim olaylarını gündeme getiriyorlardı, çünkü; a) Hem seçimlerde rakipleri CHP’nin “o dönemin aynı uzantısı” olduğunu güya göstereceklerdi... b) Böylece CHP’deki Alevileri, Alevi Kürtlerin oylarını çekip almayı tasarlıyorlardı. c) Ayrıca ve daha büyük çerçevede Atatürk zamanının defterini buruşturup çöpe atma operasyonlarının bir parçası olarak görüyorlardı! Bazı insan altı tipleri Atatürk’ü aşağılamak için söylemediklerini bırakmıyorlardı. Dahası, Atatürk dönemini tarihten kesip atıyor, “reklam arası” olarak nitelendiriyor ve kendilerini Osmanlı’ya yapıştırıp Cumhuriyeti kendileriyle başlatıyorlardı. Başlatmak istediklerinin, Cumhuriyet ile sıfır ilişkisi olduğunu bile bile (Bakınız başkanlık rejimi istekleri!!!). Bunun için Dersim Dersim diyorlardı! 2023 100. Yıl üzerinden Başkanlık Rejimi kavgasının esasında bu yatıyor hâlâ! Diyelim ki devlet o zaman katliam yaptı. Öyleyse, bugünküne katliam diyenlere bu öfkeniz neden! Yoksa eskiden savunduklarınızın gelip yakalarınıza yapıştığını mı duyumsuyorsunuz! Kürt aynı Kürt, isyan bir benzeri, Dersim’de de “devlete silah” çekmişlerdi, şimdi de aynı şeyi yapıyorlar! Siz iktidarda olunca yaptığınız “haklı mücadele, teröristi temizlemek, devletin ve milletin bekası, üniter birlik” falan filan mı oluyor? “Avrupa’da hiçbir devlet, kendi topraklarında böyle kurtarılmış bölgeler için silahlı mücadeleye izin verir mi” dersiniz de, Dersim’deki “katliam” başka bir amaçla mı yapıldı sorusuna susarsınız. Senin öldürmelerin kötü, benim öldürmelerim iyi, öyle mi! Yalancılık, politik çıkarcılık, hepinizin yakasından akıyor. Politik çıkar peşinde bir kafa Özgürlük türküleri söylendi ilivri Cezaevi önünde Can Dündar ve Erdem Gül’ün serbest bırakılması istemiyle başlatılan Umut Nöbeti soğuk ve yağışlı havaya karşın sürüyor. Umut Nöbeti’ni 47. gününde sanatçı Zülfü Livaneli, gazeteci Ali Kırca, belgesel yapımcısı Nebil Özgentürk, EğitimSen Lüleburgaz Temsilciliği Başkanı Mehmet Sezgin ile sendika yöneticileri Fatoş Günacer Çoban ve Cahit Aras devraldı. Türkiye’deki sanatçıların cezaevlerine alışkın olduğunu belirten Zülfü Livaneli, “Arkadaşlarımız yalnız değil ve büyük bir haksızlık var. Daha önce dünya ve Türkiye basınında yayımlanmış bir haberi tekrar haber yapmaktan dolayı tutuklu yargılanmak dünyanın hiçbir yerinde kabul edilebilecek bir şey değil”dedi. Nebil Özgentürk de “Yaşar Kemal’in ‘Hayat musluktan umut yaratmaktır.’ diye bir sözü var. Gerçekten bu sözü en çok hissettiğimiz günler yaşıyoruz. 67 aydır bir gazete manşeti duruyor ortada tek delil. Ve bizim arkadaşlarımız yargılanmıyorlar Can S Tüm öldürmeler zalimliktir Umut Nöbeti’ni 47. gününde devralan Livaneli, Kırca ve Özgentürk “Ey özgürlük” türküsünü söyledi. ve Erdem. Bunun için bile umudumuzu artırmalıyız” diye konuştu. Ali Kırca ise “Özellikle Can’ın yazmakta olduğunu bildiğimiz ve çok merakla beklediğimiz kitabını yazabilmesi için daktilo ya da yazıcı bilgisayar talep ediyoruz” dedi. Livaneli, Kırca ve Özgentürk tutuklu gazeteciler için “Ey özgürlük” türküsünü söyledi. Umut Nöbeti’ni bugün Ortak Yaşamı Güçlendirme Vakfı Kuruluş İnisiyatifi Başkanı Yusuf Doğan ile vakıf üyeleri ve Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı Rıza Sümer ile dernek üyeleri devralacak. l İSTANBUL / Cumhuriyet Evet, günümüzde artık tüm öldürmeler için kullanabiliriz, vicdansızlık, zalimlik, katillik... Her ne taraftan gelirse gelsin... Dünyanın hali budur, kim bu hale katkıda bulunuyorsa zalimdir... Ortadoğu da bu zalimlerle dolu; zavallı halklar, Irak’ta 3 milyon, Suriye’de 5 milyon yurttaş sel gibi akıp gitti ülkelerinden, çil yavrusu gibi dünyaya dağıldı. Herkes silahını çöpe atsın, insanca bir arada yaşamanın olanaklarını, gerekirse sonsuza kadar tartışıp arayalım. Başka çaremiz yok. Kim var diyorsa, yeni cinayetlere, katliamlara çanak tutuyor demektir. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle