25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 13 Ocak 2016 KULTUR ‘G lüm kültürü” Ortadoğu’yu amansız sardı. Elbette ki yapılan siyasetlerde büyük hatalar vardı. Bakın, şu an; “büyük hatalar vardı” diyenler de en ağır biçimde cezalandırılmakta. Ya ölüm tehditleri ile, ya hapislerde süründürülerek, ya çaktırmadan işten atılarak, ya toplumun gözünde çizilerek, ya birtakım medyanın itibarsızlaştırma manşetleri ile hayatları kaydırılmakta... Bu sayfada çok şey tartışıldı... 10 yıl bir şey için gayret Ardan Özmenoğlu iki galeride birden Ardan Özmenoğlu’nun yeni sergisi ‘Abilerim Ablalarım’, Ankara ve İstanbul’da aynı zamanda iki ayrı galeride bir bütün olarak gerçekleşecek. Galeri SiEDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN yah Beyaz ve Öktem&Aykut, Türkiye güncel sanat ortamında istisnai bir işbirliği yaparak, Özmenoğlu’nun tek sergiye ait birbirini tamamlar nitelik teki yeni eserlerine beraberce ev sahipliği yapıyor. 15 Ocak’ta açılacak ‘Abilerim Ablalarım’ sergisi iki galeride birden 17 Şubat’a kadar sürecek. kultur@cumhuriyet.com.tr 17 Seray Şahiner’den yeni: ‘Reklamı Atla’ elin Başı’, ‘Hanımların Dikkatine’, ‘Antabus’ gibi ilgiyle okunan kitapların yazarı Seray Şahiner’in deneme türünde kaleme aldığı yeni kitabı ‘Reklamı Atla’ Can Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluştu. Bir süredir BirGün gazetesi ve OT dergisindeki yazılarıyla da okuruyla buluşan Şahiner’in denemelerinde; ülkenin politik gündemi kadar, İstanbul’un kenar mahallelerinin günlük yaşamına dair anekdotlar, muhalif kadın ve gençlerin yaşamlarından kesitler, ‘nostalji’ye dönüşen eski sinemamız, müziğimize hatırlı bakışlar, portreler, muzip değerlendirmeler de yer alıyor. Buraya “Çocuklar ölmesin” yazalım, piyanist değil terörist oluruz... “Ö Büyük çaresizlik gösterdik. 10 yıl! Tartışmanın da cezası ağır, ve bu tarzhiçbir şey dinlemeyen, vatandaşına eşit ve güzel yaklaşmayan “anlayışlı olmayan” bir iktidar için, bu tartışmalarımızın hiçbir öğretisi, hiçbir getirisi olamadı... Hiçbir şekilde pozitif değerlendirilemedi. Hiçbir felsefe, oturup düşünce ile iyi bir yere vardırtılmaya çalışılamadı, “tamam farklı düşünüyoruz, ama sen de ben de bu ülkenin vatandaşıyız” denildiğinde bile karşı tarafa değil, evrenin uçsuz bucaksız sessizliğine haykırıyormuşçasına cevapsız bırakıldık... Hep şu oldu; Sadece tartışanlara, fikir üretenlere kaba kuvvet uygulandı... Hep şiddet... Hep linç... Hep linç... 10 yıl gayret ettiğimiz noktada en yakın dostlarımızın hepsi hapislere girmişken ve mesela Can hâlâ da hapisteyken ve biz de “Hayyam retweet etmek”ten 10 ay ertelemeli ceza almışken ve yıllardır sesimiz “zorla” kesilmişken, söyleyin ne yapabiliriz? Ne yaparız da gerçekten sonuç alırız? Dünyada tanıdığım tüm sanatçı dostlarımı, önemli siyasetçileri, medyayı bazı durumlarda seferber ettim, haksızlık yapılmasın diye... Daha ne yapabilirdik? Bilemiyorum, şimdi ne yapabiliriz bilemiyorum... Bir Beyaz vakası yaşandı; “Beyaz özür diledi” diye kalbi kırılanlar ve “Beyaz özür dilesin” diye kalbi kırılanlar... Bir öğretmen canlı yayına ba§ğlanıyor, ertesi gün “O öğretmen değil, teröristtir” deniliyor... Kimsenin gerçekten kalbinin kırıldığı yok bence... “Hırs”, “kin”, “öfke” hep kazanan olur, “kırılganlık” diye bir hassasiyet yok burada... Şimdi buraya “Çocuklar ölmesin” yazalım, piyanist değil terörist oluruz... Toplum bu kadar sürüklenmiş durumda... Bu kadar yanlış bir sürüklenmenin kurbanı olmak istemediğimi söylemek isterim... Çünkü bu tartışamayan anlaşamayan ve felsefesi de olmayan sürüklenmeyi yanlış buluyorum her şeyden önce... EN Türkiye Merkezi, Suudi Arabistan’da idama mahkum edilen şair ve küratör Eşref Fayad (Ashraf Fayadh) için bugün saat 16.00’da PEN Türkiye Merkezi’nde basın toplantısı düzenliyor. Toplantıda uluslararası etkinlik zincirinin bir halkası olarak Filistinli şairin bir şiiri de paylaşılacak. Adres: İstiklal Cad. Beyoğlu İş Merkezi (Odakule karşısı) B Blok K:2 İstanbul. l Kültür Servisi İdam mahkumu Fayadh için bir arada P Türkan Şoray albümünü imzalayacak ürkan Şoray, 40 yıldır beklenen albümü ‘Türkan Şoray Söylüyor’u 16 Ocak Cumartesi günü 15.00’te İstanbul’daki D&R Trump Towers’ta imzalayacak. Albümde Şoray’ın seslendirdiği şarkılar şunlar: ‘Tek Başına’, ‘Duydum ki Unutmuşsun’, ‘Hasret’, ‘Kıskanırım Seni Ben’, ‘Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz’, ‘Damarımda Kanımsın’, ‘Sevmekten Kim Usanır’ ve ‘Dertler Benim Olsun’. Albümde ayrıca “Olmaz Olmaz Bu İş Olamaz” ile “Damarımda Kanımsın” şarkılarının David Saboy imzalı iki remiks çalışması yer alıyor. Doğa ‘yok olmadan’ bakışınızı değiştirin İstanbul Modern’in dün açılan yeni sergisi ‘Yok Olmadan’ doğanın değerini vurguluyor stanbul Modern, 2016 yılındaki ilk ana sergisi ‘Yok Olmadan: Doğa ve Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Sergi’ ile doğa ve ekolojiyi konu alırken sürdürülebilirlik kavramına da değinen sanatçıları bir araya getiriyor. 5 Haziran’a dek sürecek serginin dün düzenlenen basın toplantısına İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Topluluğu CEO’su Dr. Erdal Karamercan, Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız, sergi küratörleri Çelenk Bafra ve Paolo Colombo, sanatçılar Alper Aydın, Maro Michalakakos T İ Bingyi, Jasmin Blasco, Elmas Deniz, Lars Jan ve Annie Saunders, Maro Michalakakos, Camila Rocha ile Canan Tolon katıldı. İstanbul Modern’den Çelenk Bafra ve Paolo Colombo’nun küratörlüğünü yaptığı sergide Roger Ackling, Bas Jan Ader, Alper Aydın, Bingyi, Jasmin Blasco ve Pico Studio, Charles Dellschau, Elmas Deniz, Mark Dion, Hamish Fulton, Rodney Graham, Lars Jan, Mario Merz, Maro Michalakakos, Joni Mitchell, Toplam 21 sanatçı Rückert Ödülü Sema Kaygusuz’un lman dilbilimci, şarkiyatçı ve şair Friedrich Rückert adına verilen, Almanya’nın saygın edebiyat ödüllerinden Rückert Ödülü’ne bu yıl Türkçe edebiyatı temsilen Sema Kaygusuz değer görüldü. Rückert Ödülü, dilbilimci şairin üzerinde çalıştığı 44 Doğu dilinde üretilen ve Almancaya tercüme edilmiş eserleri kaleme alan yazarlara takdim ediliyor. Dünya edebiyatının kültürlerarası aktarımını dünyadaki barışın temeli olarak gören Friedrich Rückert, bu sayede toplumların birbirlerini daha iyi anlayacağına inanmaktaydı. Ünlü şarkiyatçının kenti Coburg tarafından düzenlenen ödül, üç yılda bir veriliyor. Kaygusuz, ödülünü Rückert’in 150. ölüm yıldönümü olan 31 Ocak tarihinde Coburg’da yapılacak törenle teslim alacak. l Kültür Servisi Yoko Ono, Camila Rocha, Canan Tolon, ikonoTV, Francesco Garnier Valletti ve Pae White tarafından hazırlanan resim, çizim, heykel, yerleştirme, fotoğraf ve hareketli görüntüler yer alıyor. Toplantıda konuşan Oya Eczacıbaşı, öncelikli bir konu haline gelen doğa ve çevresel sorunların sanat kurumlarının gündeminde olduğunu vurguladı. Küratör Bafra ise, “Doğayı korumaya dair yüzeysel bakışın sanatçılar tarafından tersyüz edilmesine ihtiyacımız var” dedi. A Sinemanın androjen starıydı İdolleşmiş, evrensel, büyük rockpop şahsiyet David Bowie, kendine özgü şarkıcılığımüzisyenliğinin yanı sıra o etkileyici fiziğiyle beyazperdede boy göstermişti Genç yeteneklerin CRR buluşması u akşam 20.00’de İstanbul’daki Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda başlayacak ‘CRR Senfoni Orkestrası ve Genç Yetenekler’ konseri Rengim Gökmen şefliğinde dinleyicilere sunulacak. Konser öncesi, 19.0019.30 saatleri arasında fuayede düzenlenecek söyleşide CRR Konser Salonu Genel Sanat Yönetmeni Ozan Binici, şef Rengim Gökmen, müzikolog ve müzik yazarı Ersin Antep ile solist sanatçılar Berfin Aksu (keman) ve Yusuf Çelik (viyolonsel) konser programına ilişkin konuşacaklar. J. Haydn ve W.A.Mozart’ın eserlerinin seslendirileceği konserin iki genç solisti, bugüne dek ulusal ve uluslararası yarışmalarda kazandıkları başarılarla dikkat çekiyorlar. B ‘Dünyaya Düşen Adam’ ‘Merry Christmas Mr. Lawrence’ ‘Açlık’ SUNGU ÇAPAN T. S. Eliot Ödülü sahibi Howe oldu er yıl İngiltere ve İrlanda’da yayımlanan şiir kitaplarına verilen T.S. Eliot Şiir Ödülü’nün bu yılki sahibi, ‘Loop of Jade’ adlı ilk şiir derlemesi vesilesiyle Sarah Howe oldu. Bu yıl ilk kez bir ‘ilk kitaba’ giden ödülün sahibi olan Howe, Çinli bir anne ve İngiliz bir babaya sahip. Ödülü geçen yıl ‘Fire Songs’ adlı şiir derlemesiyle David Harsent kazanmıştı. H 0 Ocak’ta Açık Radyo’dan apansız David Bowie’nin öldüğünü duyunca öyle kalakaldım bir an, çünkü günün birinde ölebileceğini insanın hiç aklına getirmeyeceği türden, idolleşmiş, evrensel; büyük rockpop şahsiyetlerdendi o. Anısına, bugünlerde artık hep Bowie şarkıları çalar sanırım radyolar. 1970’lerden günümüze bizim kuşağı aslında çok etkilemişti Bowie, çoğu artık klasikleşmiş şarkıları, değişken sesi, besteleri ve müthiş dinamik sahnesi kadar çok çekici imajı ve androjen fiziğiyle ve sanatçı kişiliğiyle de kuşkusuz. 1970’lerde poprock müziğin gidişine yön veren apartman topuklu müzisyenler kuşağının önde gelenlerinden biriydi ama bütünüyle kendine özgü, farklı, hayal gücü geniş, sanatın değişik disip 1 linlerine de açık, biseksüel bir ‘yaratıcı’ydı o. Dünyaya düşen adam Nitekim kendine özgü şarkıcılığımüzisyenliğinin yanı sıra o etkileyici fiziğiyle beyazperdede boy göstermesi de kaçınılmazdı tabii ki. Kamera karşısına geçtiği, hayranlarının da Bowie’yi doyasıya seyrettikleri, mesleğe kameraman olarak başlamış İngiliz yönetmen Nicholas Roeg’ün 1976 yapımı kült filmi ‘The Man Who Fell to EarthDünyaya Düşen Adam’, adeta Bowie’nin deneyimli bir aktör becerisiyle canlandırdığı o dünya dışı yaratıkla özdeşleşerek unutulmaz bir bilimkurgu klasiğine dönüştü zaman içinde. Kendi gezegenindeki ırkdaşlarıyla karısı ve çocuklarının susuzluktan ölmekte olduğu, yüksek zekâlı, saf, dupduru ama tuhaf bir yaban cı olarak dünyaya gelip su ararken dünyalı kimliğine bürünüp gitgide insanlaşarak Amerikan kültürünün esiri olan bir uzaylıyı oynadığı ‘Dünyaya Düşen Adam’, sözcüklerle ifade edebilmenin kısmen yetersiz kaldığı, mutlaka görülmesi gereken bir filmdi kısacası; şaşırtıcı, çarpıcı görselliği ve vizyonuyla meraklısını acayip cezbeden, dahası her seyredenin zihnine nakşolan... Sert bir kahraman Sinema oyuncusu Bowie dendiğinde anımsadığım ikinci film, 1980’lerden ‘Merry Christmas Mr. Lawrence’. Japon usta Nagisa Oşima’nın Güney Afrikalı yazar Laurens Van Der Post’un ‘The Seed and The Sower’ adlı kitabından uyarladığı ve ilk kez İngilizce çektiği, ‘Furyo’ adıyla da bilinen ‘Merry Christmas Mr. Lawrence’, 2. Dünya Savaşı’nda Japon işgalindeki Cava’da bulunan Furyo esir kampındaki tutsak İngiliz askerleriyle zalim Japonlar arasında yaşananları anlatarak DoğuBatı kıyaslaması yapan bir savaş dramıydı. Filmin bir başka ilginçliği, gaddar kamp komutanını ünlü Japon müzik starı Ryuişi Sakamoto’nun, dirençli tutsak İngiliz subayını da Bowie’nin oynamasıydı. Harika performanslar Kwai Nehri Köprüsü’nden Billy Wilder’ın Stalag 17’sine dek sinemada toplama kamplarındaki kaçış öyküleri üstüne yapılmış, seçkin filmlerin başarılı bir toplamı niteliğindeki bu ‘Furyo’dan (1983) harika performanslar kalmış aklımda, hiç olmadığı kadar erkeksi, sert bir kahraman rolündeki Bowie ve onunla aşık atan Sakamoto’nun performansları. Bir başka ilginç Bowie filmi de yine 1980’lerden, birkaç yıl önce intihar etmiş yönetmen Tony Scott imzasını taşıyan ‘The Hunger (Açlık)’. Soylu vampir Miriam rolündeki Catherine Deneuve’ün 300 yıldır derin bir aşkla sevdiği ama aşırı yaşlanma hastalığından ölüveren kocası John rolündeydi Bowie ‘Açlık’ta. Vampirlik ağırlıklı konusunu bir korku öyküsünden çok bir peri masalı gibi anlatan bu biçimci, fantezi denemede, usta işi mekân düzenlemeleri, kadrajları, efektleri ve müziklerinin yanı sıra, John’dan sonra doktor Sarah’la (Susan Sarandon) yeni bir aşka yelken açan Miriam (C. Deneuve) arasındaki son derece erotik sevişme sahnesiyle JohnBowie’nin gerilimin tavana vurduğu o hastanedeki bekleyiş sahnesi iz bırakıyordu. İz bıraktı C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle